Hammurabi’de takılıp kalanlar

ERGENEKON, Balyoz veya bir başkası. Mahkeme süreci devam ediyor diye akan sular duracak mı?

Gazetecilerin evlerine baskınlar yapılacak, bilgisayarlarına, notlarına, belgelerine el konacak, gazeteciler göz altına alınacak ve herkes susacak.
Bir dava sürüyor, şeriatın kestiği parmak acımaz! Mı diyeceğiz?
Soner Yalçın, Ayhan Bozkurt, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu bugün mesleklerini yapamaz duruma getirildiler.
Bazıları, “Ama onlar Ergenekon davasıyla ilgili göz altına alındılar” diyerek, herkesin susup olan bitene boyun eğmesini bekliyor.
Üstelik de “demokrasi” adına bunu telkin ediyorlar.
Eğer insanlık, hak ve özgürlük alanını daha fazla genişletmek için asırlar boyu sürdürdüğü mücadeleyi vermeseydi, kendisine dayatılan karşısında boynunu kıldan ince hissederek susup otursaydı bugün hâlâ Hammurabi kanunlarına boyun eğmek durumundaydık.
Ayrıca arama gerekçesindeki “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”i ne yapacağız?
Bu ifadeyi biz çok iyi biliriz.
12 Mart’ta, 12 Eylül’de ve daha sonra özgür ifadeye yönelik her baskı dalgası kabardığında, yayın organları halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettikleri için susturuldular, gazeteciler, aydınlar aynı gerekçe ile hapislere atıldılar.
  
AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına baktığınız zaman bu uygulamaların ifade ve basın özgürlüğü ihlali olduğunu göreceksiniz.
Gazeteciler, kaynak açıklama zorunda bırakılamazlar. Oysa belgelerine el koymak açıkça budur.
Ayrıca gazeteciler yapamaz durumda bırakılamazlar. Çünkü onların yaptığı iş halkın haber alma özgürlüğü kapsamındadır.
Haberin yanlışlığı ya da doğruluğu, eksikliği ya da mükemmelliği ancak basın özgürlüğü ortamında ortaya çıkabilir.
Kimin halkı tahrik etmeye çalıştığı, kimin demokrasi karşıtı yayın yaptığı, kimin karalama kampanyası açtığı, kimin doğru habercilik peşinde olduğu ancak özgürlük ortamında, özgür tartışma ikliminde yerli yerine oturur.   
Okuyucu, bu çok sesli ortamda kendi kararını kendi verir. Kimi öyle verir, kimi böyle verir. Zaten demokrasi de budur.
  
DÜN İçişleri Bakanı Beşir Atalay, “Türkiye’de çok değerli bir basın kanunu vardır” dedi.
Madem öyle neden bugün 40’tan fazla gazeteci tutuklu? Neden gazeteciler hakkında hapis cezası istemiyle açılan dava sayısı beş binlere ulaştı?
Neden Zaman Gazetesi’nin 20 küsur muhabiri hakkında Ergenekon davasıyla ilgili belgeleri yayınladıkları için davalar açıldı?
Neden, Başbakanı eleştirdiği için gazeteciler hakkında orantısız para cezaları öngören davalar açılıyor? Doğan Medya’ya yönelik caydırıcı cezalar ilk örneklerdendi, Ahmet Altan ve Taraf Gazetesi’ne açılan davalar ise son örnekler arasında.
Neden Kürtçe yayın yapan gazeteler toplatılıyor? Terör örgütü üyesi olmadığı mahkeme kararında belirtildiği halde neden aynı kararda, terör örgütünün açıklamasına yer verdiği gerekçesiyle gazetecinin hapsi isteniyor?
Neden internet siteleri yasaklanıyor?
O “çok değerli” yasalar sayesinde.
Keşke, “çok değerli” olacaklarına, basın özgürlüğüne öncelik verseydi o yasalar.
Yazarın Tüm Yazıları