Guguklu saat susunca

EVİMİZDEKİ guguklu saatten daha önce de söz etmiştim. Hani hane halkının itirazları yüzünden çok geç sahip olduğum, her saat başı guguk derken bana hayattaki isteklerimi ertelememem gerektiğini hatırlatan şu eski saat.

Hayatın koşuşturması içinde bir de fark ettim ki bizim guguklu saatin artık sesi çıkmıyor. Adeta ürperdim. Ne olmuştu da minik pencereden saat başı kafasını dışarı uzatan sevimli kuş hayata küsmüştü?

Refik Halit Karay’ın Guguklu Saatin Azizliği öyküsü yine geldi aklıma, ama bu sefer azizlik yapan susan kuştu! TV’de haberler okunurken duyduklarıyla dalga geçip “guguk guguk” diye öten saatim sesini kesince ben ne olacaktım?

Yoksa bu suskunluk bir işaret miydi?

Guguklar kesilince televizyon seyretmeyi bıraktım. Zaten aynı konuların her gece allame-i cihanlıkları kendinden menkul, hiçbir konuda uzmanlıkları olmayan ekran süsleri tarafından tartışılmasından sıkılmıştım. Tutarlı da olmak gerekiyordu, türban konusunu tartışmaya çağıran televizyoncu arkadaşın teklifini reddettim.

* * *

Memleketteki son gelişmeler bir yandan, guguklu saatin susması diğer yandan, beni “zaman algısı” üzerinde düşünmeye sevk etti. Malum, bir toplumda işlerin düzgün yürümesi için kişilerde ortak bir zaman algısı olması gerekir. Biyolojik saatimiz değil konu. Normalde, yaşadığımız olayları sıralamayı beceren bir de “zihin saati”ne sahip olmamız beklenir.

Bana öyle geliyor ki zihin saatiyle ilgili kesin problemimiz var. Olayları zihin saatimize kaydederken hata üstüne hata yapıyoruz. Kayıtta hata olunca da hangi olayın hangisinden sonra ya da önce yaşandığını, süreleri hatırlamıyoruz. Ergenekon davası bunun örnekleriyle dolu.

Adi suçlardan da bir örnek alalım: Daha dün cezaevinde iki eli arkadan bağlı olarak kendini astığı ileri sürülerek dosyası Adli Tıp’ta incelemeye alınan tutukluya ne demeliyiz? Belli ki önce arkadan kalın iple ellerini biri bağlamış. Adam kendini astıktan sonra neden biri gelip ellerini bağlasın? Böyle saçma bir olasılık üzerinde düşünebiliyorsak vay halimize...

Zihin saatinin yanında bir de “sosyal zaman algısı” var. Sorunun büyüğü de burada. Çocukken bunu öğrenemediğimiz her zaman geç başlayan toplantılardan, her yere geç kalan siyasetçilerden belli.

Kendini disiplin altına alamayan adamlardan memlekete ne hayır gelecek diye düşünmeliyiz...

* * *

Epey oluyor, bir yayın kurumu için Microsoft’tan Amerikalı uzmanlar gelip server kurmuşlardı. Yemekte onlara Türkiye izlenimleri soruldu. Adamlar “Ana server’lar arasında yarım saate ulaşan farklılıklar olması fantastik bir durum” yanıtını verdiler. İnternet altyapımızın zaman ayarını yapan server’lar arasında bilemediniz 1 dakikalık fark normal karşılanabilirdi, yarım saat ise akıldışıydı.

Senkronizasyon sorunumuz olduğu kesin. Geçmişi eşeleyip eskiyi bugüne taşımaktan zevk alan antika tutkunlarıyız. Toplumda muhafazakârlık galip geliyor, gelecek ise sırasını şaşırıyor.

İyisi mi gidip şu guguklu saate yeni pil alayım. Zaman algım bozulmadan duruma hâkim olayım.
Yazarın Tüm Yazıları