Ege Cansen: Kritik günler

Ege CANSEN
Haberin Devamı

EKONOMİDE tam bir fırtına yaşıyoruz. Böyle günlerde benim için yazı yazmak çok zor. Kullanacağım her kelimeyi çok dikkatli seçmek zorundayım. Durumu çarpıcı bir şekilde açıklamak uğruna, insanlarda gereksiz bir telaşın oluşmasına sebebiyet verebilirim diye endişe ediyorum. Malum ‘‘panik, tehlikeden daha tehlikeli tedbir alma halidir’’. Eğer yazının amacı, haklı veya haksız olarak, birilerini itham etmek olsa, iş nispeten kolay olurdu. Zamanında gerekli tedbirler alınmadı, iş başındakilerin bilgi ve becerisi böyle bir krizi yönetmeye yetmedi diyebilirim. Hatta son günlerde moda olan deyişiyle ‘‘iki banka, bir bankayı batırmaya çalıştı, kıyamet bundan koptu’’ diye bilimsel olarak zayıf tabanlı bir açıklama korosuna ben de katılabilirdim. Her sosyoekonomik olayda olduğu gibi, bu son olayda da birden fazla sebep var. Hepsi bir arada doğru, ama hiçbiri tek başına olanları izah etmeye yetecek nitelikte değil.

1. Önce şunu ifade edeyim: Bu derecede yüksek ‘‘bir gecelik’’ faizler, bir-iki haftadan fazla devam edemez. Etmemelidir de. Aksi takdirde ortaya çıkacak hasar, bu faizler verilmemiş olsa, ortaya çıkacak yıkıntıdan büyük olur. Üstelik de kader değişmez.

2. Likidite krizi olarak tezahür eden ilk ‘‘parlama’’, üç hafta önce üzerine ‘‘para’’ sıkılarak söndürülebilirdi. Tekrar parlama olmaması için de Merkez Bankası yanında Hazine de devreye girer, yüksek káğıt portföyü olan bankalara bir kolaylık (fasilite) sağlayabilirdi. ‘‘Bu önlem geçerliliğini hálá korumaktadır.’’ Bu ve benzeri önlemlerin alınmamış olmasında en büyük ámil, bence yüksek bürokratların ‘‘özel banka kurtardı’’ diye itham edilmekten korkup pısmalarıdır. İnisiyatif kullanmadan ve hatta bu yüzden suçlanma riskini almadan ne bakan olunur ne de yüksek bürokrat.

3. Likidite sıkıntısı diye başlayan kriz, geçen süre içinde mahiyet değiştirmiş ve ‘‘döviz krizi’’ haline dönüşmüştür. Nitekim, Merkez Bankası'nın piyasalara şırınga ettiği para, mali sistem içinde kalıp ortamı rahatlatacağına, dönüp Merkez Bankası'na geri gitmiş ve döviz rezervlerinin erimesine yol açmıştır.

4. Döviz çıpalı istikrar programının ‘‘zayıf karnı’’ burasıydı. IMF ile yapılan anlaşmanın adı da ‘‘stand-by’’dır. Bunun anlamı, ben seni yedeklerim, sıkışırsan yanındayım demektir. IMF'nin son olaylar karşısında gösterdiği ‘‘hareketsizlik’’, üzerinde durulması gereken bir noktadır. Böyle ‘‘stand-by’’ olmaz.

5. Şüphe yok ki bu kriz, ekonomide yara açmıştır. Bu yara, milli gelirde düşüşe yol açacaktır. Bu yaranın onarılması bir süre alacaktır. Ancak Türk ekonomisi, piyasa güçleri devrede tutulursa, bu vartayı kısa zamanda atlatır.

SON SÖZ: Yaptığın düzenleme, ürküttüğün sermayeye değmeli.

Yazarın Tüm Yazıları