Düşük kur yüksek faiz (3)

YURT dışından ya da sistem dışından ekonomiye döviz girişi olduğunda, bilinçli olarak Merkez Bankası'nın yaptığı tek etkinlik gelen dövizlerin bir kısmını satın alma yoluyla mali sistemi büyütmesidir.

Bu süreçte kurları düşük tutan Merkez Bankası değildir. Aksine, kurların daha da düşmesini önleyen Merkez Bankası'dır. Merkez Bankası sisteme giren dövizlerin bir kısmını almasa, döviz kurları daha düşecektir. Dolayısıyla, Merkez Bankası, döviz rezervleri artarken, kurları düşük tutmakla suçlanamaz.

Türkiye ekonomisindeki en büyük pislik kamu sektörünün borçlanma ihtiyacıdır. Görünmez el kamunun borçlanmasını kolaylaştıran mekanizmaları devreye sokarak mali sistemi nominal olarak büyütmeye çalışmaktadır. Bazı dönemlerde Merkez Bankası görünmez elin yaptığını kolaylaştırıcı bir rol oynamaktadır. Kamunun borçlanamayarak, pisliğin kokuşmaya dönmesini, yani kriz çıkmasını önlemektedir. Hazine'nin borçlanma ihtiyacı para politikasının esnek olarak uygulanmasının önündeki en büyük engeldir.

ÇÖZÜM ENFLASYON MU?

Şimdi, bu sürecin tersini düşünelim. Merkez Bankası aktif para politikasının bir gereği amacı olarak kurları yüksek, faizleri düşük tutmaya çalışsın. Kamu kesimi mali sistemin yüzde 25'i kadar yeni borçlanma ihtiyacı içindedir. Mali sistemin nominal olarak büyümesi zorunludur. Aksi taktirde, özel sektörün kredileri kapatılarak kamu kesimine yeni borç verilebilecektir. Özel sektörün bu boyuttaki bir borcunu kısa sürede kapatabilmesi mümkün değildir. O halde, faizlerin yükselme eğilimine girmemesi için Merkez Bankası para basacaktır.

Bunun çeşitli yolları vardır. Merkez Bankası bankalara yeni krediler vererek bankaların kamuya kredi vermesini özendirebilir. Düşük faizli verilecek bu krediler piyasada faizlerin yükselmesine neden olmayacaktır. Piyasaya çıkan ek paranın bir kısmı portföy tercihleriyle dövize kayabilecektir. Düşük faiz-yüksek kur amacı içinde, Merkez Bankası döviz kurunun da yükselmesini istediğinden olaya seyirci kalacaktır.

Yükselen kurun nerelere gideceğini önceden kestirmek zor da olsa, para arzının artması ve döviz kurlarının patlaması daha yüksek enflasyonu da beraberinde getirecektir. Türk parasından kaçış hızlanacaktır. Bu yol, hiperenflasyon yoludur.

‘‘Merkez Bankası kurların o kadar da fırlamasına izin vermesin’’
deniyorsa, bu kez Merkez Bankası kendi bastığı para ile döviz rezervlerini tüketerek geriye çekmesi isteniyor demektir. Yani, sonu olmayan bir sürecin başlangıcı yaratılmaktadır. Türkiye bu süreci 1970'lerde defalarca yaşamıştır. ‘‘Bas parayı, sat dövizi’’ politkası hem enflasyon yaratmıştır hem de dövizlerin bitmesine neden olmuştur.

RİSK PRİMİ

Türkiye'deki mali sistemi değerlendirirken bazı önemli gerçekleri göz ardı etmemiz gerekiyor. Her şeyden önce, Türk parası bilinen şekliyle bir varlık (asset) değildir. Daha çok bir piyango biletine benzer. Bir getirisi olacağı olasılığı olduğu için elde tutulur, bir değeri vardır. Örneğin bir banka şubesi kapanmadan az önce kendine yatırılan ve o gün değerlendiremeyeceği dolarlardan kaygı duymaz. Ama, aynı durumda Türk Lirası yatırıldığında, elinde kalmaması için sıfırın üzerinde herhangi bir faiz oranına razıdır. Çünkü, Türk parası elde atıl tutulabilecek bir varlık değildir.

Yer kalmadı. Yarın devam edeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları