Çözdü mü bozdu mu?

YENİ bir seçim olursa diye yüreği korkudan sıkışanlar sevinebilirler:

Bildiğiniz gibi Yüksek Seçim Kurulu, DEHAP (Demokratik Halk Partisi) yöneticilerinin sahtekárlığı yüzünden 2 Kasım 2002 seçim sonuçlarının tartışılır hale gelmesi sonucu yapılan başvuruları 1 oya karşı 6 oyla reddetti. Böylece erken seçim ihtimalini geriye itti.

İtti de sorunu çözdü mü?

‘‘Elbet çözdü. Çünkü 2 Kasım 2002 seçim sonucuna göre yapılan sandalye dağılımını aynen korudu’’ diyebilirsiniz.

Ama DEHAP yöneticilerinin sahtekárlığı sonucu seçmen iradesinin, yönünden sapmış hale geldiği ortada iken... Ve bunun sonucu 66 sandalye tartışmalı duruma düşmüşken... Bir başka ifadeyle Yüksek Seçim Kurulu, mağdur denebilecek kesimin hakkını teslim etmemiş iken, çözüm bulundu derseniz, kanaatimizce kendinizi aldatmış olursunuz.

TBMM'nin bu karardan sonra yapacağı yasalarda ‘‘kabul’’ ile ‘‘ret’’ oyu arasındaki fark 66'dan az olduğu zaman birileri çıkıp ‘‘iyi ama 2002 seçimlerinin genel oy barajı Yüksek Seçim Kurulu tarafından hukuka uygun şekilde yani yeniden hesaplansaydı bu karar böyle çıkmazdı’’ derse ne yanıt vereceğiz?

Káğıt üstündeki meşruiyetten söz etmiyoruz. Onu Yüksek Seçim Kurulu zaten bu kararıyla sağlamış oldu. Biz, kamu vicdanında aramak gereğini duyduğumuz meşruiyetten söz ediyoruz.

Ve TBMM'yi bir süre sonra, ‘‘erken seçim’’ kararı almaya zorlayacağına inandığımız gelişmelerden söz ediyoruz.

Yüksek Seçim Kurulu'nun kararı üzerine görüşlerine saygı duyduğumuz hukukçu dostlarımızla görüştük. Bizimle aynı kanaati paylaşmayan tanınmış bir hukukçu dostumuz, ‘‘Yüksek Seçim Kurulu'nun seçim süreci başladıktan sonra onu bozacak yeni bir karar almamak’’ şeklinde daha önce belirlenmiş tutumuyla tutarlı bir karar verdiğini savundu.

Tutarlılık açısından bakınca bu görüş elbet doğru.

Ama sonradan ortaya çıkmış bir tam kanunsuzluk hali ortada bulunduğuna ve bu durumda Yüksek Seçim Kurulu'nun konuyu yeni veriler ışığında ele alıp karar vermesi gerektiği yolunda daha önce aldığı kararlar da geçerliğini koruduğuna göre... Neden ‘‘seçim sonuçları kesinleşmiştir, artık yapacak bir şey yok’’ demek tutarlılık oluyor da, ‘‘tam kanunsuzluk hali ortaya çıkınca durumun yeniden değerledirilmesini’’ gerekli sayan karar doğrultusunda hareket etmek çelişki sayılıyor?

Görüldüğü gibi, içimize sinen yani tam olarak adil diyebileceğimiz bir kararla karşı karşıya değiliz. Bundan sonrasını en azından bir süre olayların seyri ışığında değerlendirmek zorundayız.

Ama bu arada iki şeyin gerçekleşmesini bekleyebiliriz:

Biri... Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının, CHP ile işbirliği yapıp bir an önce seçim mevzuatını ele alarak ıslah etmesi (bu arada yüzde 10 barajını aşağı çekmesi, seçim hukukuna bu DEHAP olayı türü eylemler için ağır cezalar koyması, yasal delikleri tıkaması)... İkincisi de (yukarıda sözünü ettiğimiz hukukçu dostumuzun önerisini aktarıyoruz) DEHAP yöneticilerinin kamuoyundan açıkça özür dilemeleri...
Yazarın Tüm Yazıları