Benim kendime, insanların bana benim insanlara sorduğum sorular

Şu son günlerdeki kıpırdanma nasıl iyi geldi anlatamam. Sıkıntın tamamen geçti mi diye soracak olursanız, hayır geçmedi.

Ama gene de...
Havada bir bahar kokusu, içimde bir ferahlama duygusu. Pazar gecesi itibarıyla bulutlar biraz olsun aralandı sanki.
Kıpırdanmaya kıpırdama eklenecek birazdan. Birazdan bavullarımı toplayıp iki günlüğüne Toscana’ya gideceğim. Jacobo Biondi Santi bağlarını gezmeye. Bir arkadaşım, bu kadar kısa süre için bavul toplamaya değer mi diye soruyordu demin telefonda.
Değer. Çünkü adım attığın anda İtalya insanı mutlu eder.
Siena yakınlarına yapacağım bu yolculuğun yazısı gelecek haftaya.
Bu haftaya gelince... Son iki yazımın konusu malum.
Aslında bu tür yazıları ne okumayı ne yazmayı seviyorum. Seçimin üzerinden günler geçti aslında ama seçim kasırgası henüz dinmedi. Üç ay boyunca mitingler, tahminler, anketlerle yatıp kalktık, şimdi de alınan mesajlar, verilen dersler, yendik yenildiklerle boğuşuyoruz.
Kendini ne kadar dışarıda tutmaya çalışşsan da olmuyor, böyle zamanlarda insan yazacak başka konu bulamıyor.
O yüzden bu hafta da devam.
O yüzden şimdiden affola...

Aslında niyetim kısa bir yazı yazıp noktayı koymaktı ama soru sormaya karar verdim.
Aşağıdaki sorular benim kendime, insanların bana, benim insanlara sorduğum sorular.
Kaç zamandır sorduğumuz ve zinhar cevabını bulamadığımız...
O zaman başlayalım.
-Freni patlak, son hızla yokuş aşağı giden bir arabada, korkudan titreye titreye el ele tutuşmuş devrilmeyi beklerken, son dönemeci mucize kabilinden dönmüş olmanın ve arabanın hız kestiğini fark etmenin getirdiği rahatlama duygusu yok mu sizde de?
-Bu rahatlama sürecek mi peki sizce?
-Üç aya kalmadan “seçmen uyardı” türü manşetlerin yerini “eski tas eski hamam”, “can çıkar huy çıkmaz” gibi manşetler alır mı dersiniz?
-Yoksa siz de iflah olmaz iyimserlerden misiniz?
-Pazar gününden beri basında yazılan çizilenleri hayret içinde izlemiyor musunuz siz de? Seçimler sanki iki ayrı ülkede yapılmış da yorumlar bu farklı ülkelerin seçim sonuçlarına aitmiş gibi gelmiyor mu size de?
-Peki seçimin okuması ne size göre?
-Son aylarda ayyuka çıkan nobranlığa set mi çekildi, hal ve gidişat mı beğenilmedi, mağdurken mağrur olmanın bedeli mi ödetildi?
-Ya da teğet geçen ekonomik kriz mi iktidar partisine sekiz puan kaybettirdi?
-O halde işsizliğin kırıp geçirdiği Bursa ve Denizli’de AKP’nin kazanmasına ne demeli?
-İşçi sustu da esnaf mı gürledi?
-Liberaller mi avanslarını geri çekti?
-Yanlış adaylarla mı seçimlere gidildi?
-Yoksa hepsi mi?
-Diyelim ki hepsi, peki rüzgarın dinmesi için bu kadarı yeter mi?
Gelelim madalyonun öbür yanına...
-Anamuhalefet liderliği demek seçimleri evinde izlemek ve iki gün ortada görünmedikten sonra arzı endam eyleyip büyük başarı kazanıldığını söylemek midir?
-Üç puanlık artışa gümbür gümbür geliyoruz kılıfı biçmek midir?
-Başarıyı getiren insanlara bir teşekkürü çok görmek midir?
-Parlak, farklı ve çalışkan partilileri rakip bellemek midir?
-Kırk yılın kurdu olmakla övünmek, biraz olsun öne çıkan herkesi çelmelemek midir?
-Partini ince bir kırmızı hatta indirmek midir?
-Türkiye kıyılardan mı ibarettir?
-Duymamakta direnmek, anlamamakta direnmek, gitmemekte direnmek, her ne pahasına olursa olsun direnmek, direnmek direnmek midir anamuhalefet liderliği?
-Peki ya partili olmak?
-Susmak, sinmek, her ahval ve her şeraitte biat etmek biat etmek biat etmek midir, partili olmak demek?
Dyelim ki hepsi...
Öyleyse ne yapacağız peki?
Hepimizin içindeki sıkıntının bir nedeni iktidarın tutumuysa, diğeri de muhalefetin bu hali değil mi?
Şimdi gelelim seçim mahallerine...
-Zarfla mazrufu birbirine uydurmak bu kadar zor mudur?
-Salkım saçak pusulaların sığacağı boyutta bir zarf yok mudur?
-Merdiven çıkamadığı için oyunu atamayan yaşlılar, engelliler için zemin katta bir oda ayarlamak çok mu zor iştir?
-Türkiye ölü ve yaralı vermeden bir seçim geçirebilecek midir?
-Mükerrer oy, olmayan seçmen, oynanan liste, hile şike desise bir seçim klasiği midir?
-Adam yerine konmamak seçmenin kaderi midir?
Geçelim seçim gecesine...
-Seçim sonuçlarını merak eden ne yapar?
-Ya radyo dinler ya televizyon izler değil mi?
-Her kanalın ayrı rakamlar vermesine ne demeli?
-Kaynaklar farklıydı, yanıldık mı?
-Kandık, kandırdık mı?
-Sandık sandırdık mı?
-Neydi gerçekten bu tutarsızlığın nedeni?
-Basın toplantıları da sizce buna tuz biber ekmedi mi?
-1977’de rahmetli Ecevit, sayım tamamlanmadan 226’yı bulduk demiş, insanlar sokağa dökülmüş sabaha kalmadan boyunlar bükülmüştü ya, sahi o günlerden mi mirastır CHP’deki bu öne geçtik söylemi?
-Ya da Başbakan’ın sağduyulu üç cümleyi sonradan hep unutsa da hep seçim arifesinde söylemesi?
-Bu seçimlerin galibi sizce kim peki?
Sorular... Sorular...
Dediğim gibi cevabını veremediğimiz, cevabını bilmediğimiz sorular.
Yazının burasında durdum.
Buraya kadar yazdıklarımı okuduğumda içime fenalık geldi.
Sen kiiim oturup siyaset yazmak kim, dedim kendi kendime.
Hadi ucundan sosyal bilimlere bulaşmış biri olsan neyse de, sen ne anlarsın politikadan?
Doğru, anlamam.
İster kendimi bilmezliğime verin, ister yazdıran utansın deyin.
Ama yeminle bu son.
Figen Bat faslı bu yazıyla bitti.
Gelecek haftadan itibaren, bıraktığımız yerden, söz, devam.

Pus dağılana kadar alternatif tatil

Her ne kadar gelecek hafta yazacağım desem de, yukarıdaki yazının kasavetini dağıtmak için birkaç satır:
Eğer imkanınız olur da yaşadığınız yerden kısa süreliğine bile olsa uzaklaşma şansı bulursanız, lütfen üşenmeyin, gidin. Eskiler boşuna tebdili mekanda ferahlık vardır dememişler. İnanın farklı bir kültüre, farklı bir coğrafyaya, farklı bir iklime adım attığınız anda küfenizdeki ağırlık azalıyor, içinizi kemiren bütün olumsuzluklar birer birer uzaklaşıyor. Bitmiyor belki, ama o kısacık zaman dilimi süresince inanın askıya alınıyor. Herkesin tuzu kuru değil, yurtdışına kaçamak yapmak herkesin harcı değil elbet, ama bunun için yurtdışına gitmek de şart değil aslında. Yeter ki yaşadığınız mahalleden, sokaktan, çevreden uzaklaşın.
Roma Havaalanı’nda genç bir Türk’le karşılaştım. Sekiz yıldır Amerika’da, Arizona’da yaşıyor ve emlakçılık yapıyormuş. Amerika’da yaşayan ve emlakçılıkla uğraşan bir yabancı olmanın şu günlerde ne zorlu olduğunu bilmek için kahin olmaya gerek olmadığından sormadım, ama o anlattı. Bakmış işler kötü, bakmış orada kalsa havadaki kötümserlik iliğine işleyecek, bakmış ruhuna iyi gelecek tek şey seyahat etmek ama cep delik cepken delik, çare düşünmeye koyulmuş. Biraz sağ kulağını soldan tutmuş, bolca aktarma yapmış, yolu fena halde uzatmış ama iki kuruş üç paraya bulduğu bir biletle kapağı İstanbul’a, baba ocağına atmış. Sonra gelsin internet. Ev değiştirme siteleri... Bir haftadır Roma’daymış. Roma’nın göbeğinde, nefis bir mahallede bu siteler aracılığıyla bulduğu bir İtalyan’ın evinde konaklamış. Ev sahibinin tavsiyesi üzerine üniversitelerdeki ilanlara göz atmış ve minibüsle Floransa’ya giden bir gruba katılıp hafta sonunu orada geçirmiş. Pek lokantaya gitmedim diyor, ayıp olmasın diye bir iki kez pizzacı o kadar. “Daha çok ayaküstü bir şeyler atıştırdım ama tabanlarım yarılana kadar iki şehri de dolaştım. Şimdi İtalya’yı değil belki ama bu iki İtalyan şehrini sokak sokak tanıdığımı söyleyebilirim” diyor.
Demem o ki bizimki gibi ülkelerde pus kolay geçmez. Ama insan istemeye görsün. Demokrasilerde çare de tükenmez.
Siz de böyle bir tatil yapmaya karar verirseniz, işte birkaç internet adresi: www.couchsurfing.com, www.hospitalityclub.org, www.servas.org,
www.warmshowers.org/
Yazarın Tüm Yazıları