GeriSeyahat Yaşar Kemal’e esin veren kale ANAZARBUS
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Yaşar Kemal’e esin veren kale ANAZARBUS

Yaşar Kemal’e esin veren kale ANAZARBUS

Adana’nın doğusundaki Anazarbus ilk bakışta size ilginç gelmeyebilir. Hemen vazgeçmeyin, kalesine çıkıp gözünüzü tüm haşmetiyle ayaklarınızın altında uzanan Çukurova’ya çevirin. Burası Yaşar Kemal’in memleketi.

Ödüllü yazarımız başyapıtı İnce Memed’de işte bu manzarayı anlatır. Ovada süzülen kartalları, devasa devedikenlerini, rüzgarla dans eden bulutları tasvir ederek doğanın şiirini yazar. Bu topraklarda yaşam savaşı veren kahramanlarıyla Anadolu insanını destanlaştırır.

Çukurova’yı hak ettiği gibi görebilmeniz için otobandan Roma döneminin antik kenti Anazarbus’a doğru sapın. Bu tarihi kentleri kalabalık tur gruplarıyla gezmek istemeyenler için keyif verici bir yol çünkü kendinizi kalıntılar ve yansıttıkları tarihin tek sahibi gibi hissedeceksiniz. Daha da fazlası var, modern Anavarza köyü Anadolu’nun kırsal kesiminin samimi bir temsilcisi. Burası bilenlere Didim yakınlarındaki Heraklia’yı hatırlatacak. Güllerin etrafını çeviren çit sarmaşıkları gibi, burada kalıntıların etrafını modern köyler çevirmiş ve her iki kapı dikmesinden biri Romalılar döneminden kalma mermer bir sütun parçasından oluşmuş.

DENİZ TANRIÇASI VE YUNUS BALIKLARI

Her yerde olduğu gibi, ziyaretinizden önce yerel tarihle ilgili temel bilgiye sahip olmak kalıntıları daha iyi irdelemenize ve anlamanıza yardımcı olacak. Bölge birçok tarihi aktörün birbiri ardına gelip geçtiği kavşak noktası adeta. Anazarbus’un Roma dönemi öncesi zamana ait tarihi hakkında çok fazla bilgimiz yok. MÖ 1’inci yüzyılda basılmış sikkeler antik kentin varlığına dair elimizdeki en güvenilir bulgular.
Burası iki bin yıl kadar önce Roma’nın Kilikya (Cilicia) eyaletinin bir parçasıymış ve tepenin üzerindeki Caesarea (Kayseri)-ad-Anazarbus şehrini de Romalılar kurmuş. Ancak güçleri azaldığı için Kilikya ikiye ayrılmış. Tarsus batı kısmının başkenti haline gelmiş ve hep ileriye bakmış. Caesarea-ad-Anazarbus ise doğuda kalan bölgenin başkenti olmuş ve sırayla Persler, Bizanslılar, Araplar, Haçlılar, Ermeniler ve Mısırlı Memluklar tarafından ele geçirilmiş. Şehir en sonunda 15. yüzyılda terkedilmiş.
Modern Anavarsa’ya yaklaşırken antik şehir duvarlarındaki bir kapıdan geçersiniz. Bugün unutulmuş antik kentin bir zamanlar ne kadar önemli olduğunu anlatmak için bir fikir verelim; eğer bu duvarlar uç uca eklenseydi dört kilometreden fazla bir uzunluğa sahip olurdu. Yapacağınız kısa bir yürüyüş sizi bir zamanlar şehre su sağlayan su kanalının kalıntılarına ulaştırıyor. Diğer tarafta ise antik sütun parçaları ve bir kaç lahite ev sahipliği yapan küçük bir müze var. Burada sergilenen en önemli parça güzeller güzeli deniz tanrıçası Thetis ve yunuslarının betimlendiği bir mozaik. Temizlendiği takdirde şu anki donuk rengi Van Gogh tablolarında resmedilen ayçiçekleri kadar parlak olacak.

SOLUK KESEN MANZARA

Müzeyi geçince eski Anazarbus’un en çarpıcı eseri olan ve Sultanahmet’teki Hipodromu yaptıran Roma İmparatoru Septimius Severus (d:193 - ö:211) onuruna inşa edilen zafer takı ile karşılaşıyorsunuz. Etrafa dağılmış antik tiyatro, stadyum ve hamam kalıntıları kadar, daha sonraki yıllara ait Bizans kilisesinin izleri de ziyaretçileri şaşırtıyor. Yürümeye devam edin, yolun sonuna doğru kayanın içine oyulmuş Roma mezarlarını göreceksiniz. Yüzyıllar boyunca Anazarbus depremlerden defalarca zarar görmüş; kayanın üzerindeki dini bir yazıt bu depremleri anlatıyor.
Bundan sonra tepedeki büyük kaleye ulaşmak için son derece dik bir tırmanış var (zemin tehlikeli olabilir bu yüzden yola çıkmadan önce müzeden bilgi alın), bu kalede anlaşılması zor olan ortaçağ tarihini hatırlatan parçalar bulacaksınız. 1080’den 1375’e kadar Anazarbus, Kilikya’daki Ermeni Krallığı’nın bir parçası olarak ikinci baharını yaşamış. Bu yıllar boyunca Rupen ve Leo gibi isimleri olan krallar bu kalenin içine gömülmüş. Her geçen seneyle birlikte freskler daha da soluklaşmış ama bugün bile onları kiliselerin duvarlarında görmek mümkün.
Ancak gayretlerinizin gerçek ödülü dıştan gördüğünüz binalar değil. Ödülünüz, kaleden tüm ihtişamıyla ayaklarınızın altına serilecek olan Çukurova manzarası. Eğer şanslıysanız nadiren görülen Yaşar Kemal’in kartalı da aşağıdaki manzaraya eşlik edecek.

NASIL GİDİLİR?

Burayı ziyaret etmek için seçebileceğiniz en iyi taşıt kendi otomobiliniz. Aksi takdirde toplu taşıma sizi en fazla Ayşehoca köyüne kadar götürür, bu da Anavarza’ya ulaşmak için beş kilometre daha gitmeniz demektir.

NEREDE KALINIR?

Anavarza’da kalınacak yer yok, konaklamak için Adana’ya gitmek zorundasınız.

ALTERNATİF TIBBIN BABASI ANAZARBUSLU DIOSCORİDES

1’inci yüzyılda Anazarbus’ta doğan doktor, alternatif tıbbın babası. Bitkileri kullanarak yaptığı tedaviler uzun yıllar tıp bilimine ışık tutmuş. Doktorluk eğitimini tamamladıktan sonra Roma ordusunda görev yapan Dioscorides, orduyla beraber birçok yere gitme şansını yakalamış. Gördüğü yerlerdeki bitkileri ve doğayı incelemiş, özellikleri ile kullanılabilecekleri alanları saptamış. Bunları Materia Medica isimli eserinde bizlere bırakması insanlığın şansı olmuş. Kitabın 515 yılında yazıldığı düşünülen el yazması bir kopyası Viyana’daki Ulusal Kütüphane’de bulunuyor. Bu eser İmparator Anicius Olybrius’un kızı Bizans prensesi Juliana Anicia’ya İstanbul’da inşa ettirdiği bir kilise için (Muhtemelen İstanbul Büyükşehir Belediyesi yanında kalıntıları bulunan kilise) hediye olarak yaptırılmış. El yazması İstanbul’da 1560’larda Flaman diplomat Ogier Ghiselin de Busbecq tarafından bulunmuş. Eser tarihi önemi dolayısıyla, 1997’den beri UNESCO’nun Dünya Programı Listesi’nde bulunuyor. Bitkisel kökenli tedavinin temeli ve yaklaşık 1500 yıl boyunca tek kaynağı sayılan eser Latince ve Arapça’ya da çevrilmiş. Kitabın orijinal bir kopyası III. Ahmet zamanında Topkapı Sarayı’na getirtilmiş. Günümüzde doktorlar yaklaşık 10 bin ilacın olduğu bir referans kitabı kullanıyorlar. Dioscorides kitabında bunların 4 bin 740’ine yer vermiş.

ÇAĞIMIZIN DESTANLARINI YAZDI

Kemal Sadık Gökçeli’yi tanıyan çok azdır ama Yaşar Kemal dendiğinde kitap okumayan bile bilir. 1923 yılında doğan yazar aslen Vanlı ama I. Dünya Savaşı sırasındaki işgal nedeniyle ailesiyle beraber Osmaniye’ye göç etmiş. İlkokulu burada bitirmiş, orta sondan okulu terk edince öğrenim hayatı da sona ermiş. Irgatlık ve şoförlük de dahil olmak üzere 20’ye yakın işte çalışan Yaşar Kemal 1952 yılında geldiği İstanbul’da Cumhuriyet gazetesi ile Bab-ı Âli’ye adım atmış. Yaşamı boyunca politikanın ortasında yer almış. Muhtemelen yetiştiği yörenin türküleri ve destanları edebiyatla olan ilişkisinin de başlangıç noktası olmuş. Çalıştığı yerlerden biri de kütüphane olunca, Yunan klasiklerinden Türk klasiklerine kadar bir çok eseri okuma olanağı bulmuş. Eserlerinde genellikle yöre insanlarının sorunlarını anlatan Yaşar Kemal, İnce Memed, Yılanı Öldürseler gibi kitaplarla sadece Türk edebiyatına değil, aynı zamanda dünya edebiyatına da imzasını atmış. Yurtiçi ve yurtdışında birçok ödül alan Kemal, bir söyleşide şunları söylemiş: “Küreselleşme tek tip insan yetiştiriyor bugün. Oysa dünya onbinlerce çiçekli bir kültür bahçesidir; her çiçeğin ayrı bir rengi ve kokusu vardır. Bir çiçeğin koparılması bir rengin, bir kokunun yok olmasıdır. Tek dile, tek renge kalmış bir dünya hapı yutmuştur. Bu felâketin önlenmesi için demokrasiden başka çare de yok.”

False