GeriSeyahat Bozkırın ortasında sanki bir vaha: Şelale, kanyon ve tarih...
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Bozkırın ortasında sanki bir vaha: Şelale, kanyon ve tarih...

Bozkırın ortasında sanki bir vaha: Şelale, kanyon ve tarih...

Erzincan yemyeşil doğasıyla göreni mest ediyor. Doğu’nun bozkırı ortasında bir Karadeniz adeta. Tarihi İpek Yolu’nun geçtiği bu muazzam coğrafyada tarih ve kültürün yanı sıra pek çok doğal güzellik var. Bu durumda benim de soluğu orada almam kaçınılmaz oluyor. Bu hafta Anadolu’nun yeşil ve sakin kentinin heyecan verici ve maceralı rotalarından bahsedeceğim.

Erzincan’a bir gece yarısı giriyoruz ve yine otele gitmiyoruz... Bu tür seyahat etmeyi sevdiğimi artık biliyorsunuz; hep yazıyorum... Evinde bizi misafir eden gezgin dostu Tugay Sonsuz Sert, ilk olarak sabah erkenden kahvaltıya götürüyor bizi, tirit yemeye. Etlerin altında ekmek olan yöresel bir kahvaltı. Farklı bir deneyim bizim için. Sonra da Dörtyol Yer Altı Çarşısı’nda az sayıda kalan bakırcıları gezip hemen şelale yoluna düşüyoruz. Girlevik Şelalesi, Erzincan merkeze 35 kilometre uzaklıkta. Genişçe bir otoparkı var. Biraz erken gittiğimiz için otoparkta gölge yer arama lüksümüz bile oluyor. Şelalenin olduğu alanda bir tesis hizmet veriyor. Giriş ücreti yok.

Bozkırın ortasında sanki bir vaha: Şelale, kanyon ve tarih...

Girlevik Şelalesi kışın donuyor ve buz tırmanışı yapılıyor.

Buz gibi suya atlıyorum

Şelaleye varışımızı öğle saatlerine denk getiriyoruz ki pek kalabalık olmasın ve rahatlıkla yüzebilelim. Ancak otopark boş olsa da şelale pek kalabalık. Herkes fotoğraf çekme, bense bir an önce kendimi suya atma derdindeyim. Su buz gibi! “Oh, dünya varmış” diyorum. Anadolu’daki şelalelerde yüzmek için mayo uygun olmuyor. Bu nedenle kolay kuruyan şort ve tişörtleri tercih ediyorum. Bu bile şaşkın bakışlara sebep olsa da genelde peşimden suya atlayanlar olur ve hep çok eğleniriz. Yine değişmiyor; atlıyorlar peşimden. Şelale oldukça geniş bir alandan dökülüyor. Çevrede ağaçların serin gölgesinde piknik yapmak mümkün. Şelale kışın donuyor ve buz tırmanışı yapılıyor. “Kim bilir belki o zaman da geliriz” diyerek şelaleye veda ediyoruz. Listemizde aranıp bulunacak bir kilise var daha.
Bozkırın ortasında sanki bir vaha: Şelale, kanyon ve tarih...

Taşyolu’nu gündüz geçmenizi öneririm.

Yaz aylarında Doğu’nun sıcağında seyahat etmenin en kolay yolu şelale, göl ne buluyorsanız ıslanmak ve ıslak ıslak yola devam etmek. Öyle yapıyoruz. Navigasyona Abrenk Vank Kilisesi diye yazıyorum. Bulunca, önüne kadar gideceğimizi düşünüp yola çıkıyoruz. Ne büyük saflık! Az gittik, uz gittik tekerlemesindeki gibi gidiyor gidiyor, dağları aşıyoruz ve saatler sonunda bir köy evinin önünde navigasyonun “Geldiniz” sesini duyuyoruz. Kafamı uzatıp evin önünü süpüren kız çocuğuna kiliseyi soruyorum. Bezgin bir ifadeyle “Ay bıktım. Hep buraya geliyorlar” dediğinde benim de ağlayasım geliyor. Bize yolu tarif ediyor ama gel de anla! Dağda bayırdayız, o ağaçtan dön, bu toprak yola gir! Olacak gibi değil. Çok ümitsiz bir şekilde düşüyoruz yine yola. Halbuki bu kez göreceğimiz her yerin haritada yeri belli olmasına gayret etmiştim.

Issızlıktaki kilise

Ne bir tabela, ne soracak biri... Sonra tabii ki otomobilim toprak yolu çıkamıyor. Onu bırakıp yürü babam yürü, tırman babam tırman. Ama ne manzaralar! Belgesel gibi, kartpostal gibi. Oldukça yükseklere çıkmış olmalıyız ki bu yaz sıcağında esen rüzgârda üşüyoruz bile. En sonunda uzaktan görünüyor iki gözümün çiçeği. 7. yüzyıldan sonraya, Selçuklu dönemine tarihlenen kitabelerin iki tanesi hâlâ ayakta. Onları koruyacak kimse yok. Öyle başıboş kalmışlar. Kilise olduğunu düşündüğüm bölüm harap olmuş. İçine yazılar yazılmış yine. Hiç başka yer yokmuş gibi birileri yine içinde ateş yakmış. Maalesef yine bir terk edilmişlik...
Bozkırın ortasında sanki bir vaha: Şelale, kanyon ve tarih...

Erzincan merkez

Üzülmekten başka bir şey gelmiyor elden. Bir sonraki rotanızı navigasyona yazacaksanız bu tepede yazmalısınız. Aşağıda internet çekmiyor. Ne tarafa gitmeniz gerektiğini asla kestiremiyorsunuz. Bozkırın içinde çeken bir yer buluncaya kadar yol almak zorundasınız ya da bizim gibi şanslıysanız bir çobana denk gelip yönünüzü sorabilirsiniz. Erzincan’dan çıkmadan önceki son durağımız Mama Hatun Türbesi oluyor. Saltuklu beylerinden 2. İzzettin Saltuk’un kızı için inşa edilmiş görkemli bir anıt mezar. Türbenin kitabesinde sadece mimarının adı okunabiliyor. Sanat eseri gibi mezar taşlarıyla görülmeyi hak ediyor. Görmeden dönmek Erzincan ve Mama Hatun’a büyük haksızlık olur, benden söylemesi.
Bozkırın ortasında sanki bir vaha: Şelale, kanyon ve tarih...

Tekne ya da sandalla gezin

Erzincan’ın en ünlü ilçesi Kemaliye’yi ve Karanlık Kanyon’u rotanıza mutlaka eklemelisiniz. Kemaliye Malatya’ya daha yakın olduğu için Karanlık Kanyon’u dönüş rotama ekliyorum. Benim için en özel tarafı, Kemaliye Taşyolu ve 38 tüneli geçmek. Eminim siz makul saatlerde gider ve maceracı ruhumun yarattığı hezeyanları yaşamazsınız. Biz akşam saatinde geçip karanlıkta çeşitli badireler atlatıyoruz... Eğer zamanınız varsa Kemaliye’de birkaç gün kalın ve Karanlık Kanyon’da tekne turuna çıkın. Bu turumda, tekne gezisi yapamıyorum ancak eminim ki burada kamp kurup Kemaliye’de kanyona doğru uyumak çok farklı bir keyiftir...

False