Feminist yönetmen Agnès Varda’nın dediği gibi: ‘Biz de neşeli bir feminizm isterdik ama çok öfkeliyiz’

Güncelleme Tarihi:

Feminist yönetmen Agnès Varda’nın dediği gibi: ‘Biz de neşeli bir feminizm isterdik ama çok öfkeliyiz’
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 01, 2020 19:27

Kadın kuruluşlarının sonlanması için mücadele verdiği cinayetler yasaların tam uygulanmaması nedeniyle artmaya devam ediyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun haziran verilerine göre sadece geçen ay 27 kadın öldürüldü. Bu cinayetlerin önlenmesinde medyaya da büyük sorumluluk düşüyor çünkü haberin dili ve görsel seçimi başka cinayetleri tetikleyebiliyor. Haberlerdeki hatalar neler ve bunları nasıl değiştireceğiz? Uzmanlara danıştık...

Cinnet, kıskançlık, iflas, aşk, öfke, işsizlik değil; erkek şiddeti!

Prof. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver, Filmmor Kadın Kooperatifi İletişim Danışmanı

Haberin Devamı

◊ Şiddet sorununun temelinde, toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle erkeklerin kadınların ‘hâkimi/sahibi’ olarak görülmesi yatıyor. Bu sahiplik, restoranda tuvalete bir kadına eşlik etmek şeklini aldığında ya da Yeşilçam filmlerinin üşüyen nişanlıya ceketini veren jön sahnelerindeki gibi olduğunda çok masum görünüyor. Ama işte baskılama, aşağılama, dövme ve öldürme, o sahipliğin her an ortaya çıkabilecek, hak olarak içselleştirilmiş yüzüdür.

◊ Kadına yönelik şiddet konusundaki haberlerde ‘cinnet’ terimi çok kullanılıyor. “Cinnet getiren baba eşini ve kızını pompalı tüfekle vurdu...” Kelime, ‘cin’den türemiş olduğu için katilin suçunu ‘E yani cinler yüzünden öyle olmuş, adam cinnet getirmiş’e getirip hafifletiyor, hatta yok sayıyor. Tıpta cinnet diye bir şey yok. ‘Delirium’ diye bir kavram var ama hiçbiri bu değil.

Haberin Devamı

“Potansiyel katillere örnekler veriliyor”

◊ Cinayet olgusuna dair ayrıntı veya fotoğraflarla ‘şiddet pornografisi’ yapılıyor. Böylelikle potansiyel katillere güzel hikâyeler ve örnekler veriliyor, fikir ve cesaret aşılanıyor.

◊ Şiddet uygulayan erkeklere dair ayrıntılarda ‘Psikolojik sorunları olduğu bildirilen’ veya ‘Daha önce de psikolojik tedavi görmüş’ gibi ifadeler kullanılıyor. ‘Psikolojik sorunları olmak’ diye bir bilimsel patoloji yok. Psikolojik sorunları olan eşittir herkes, hepimiz...

◊ ‘Dayak yemek’ ifadesi de uygun değil. Lezzetli bir yemekten bahseder gibi... Neden yenir ki dayak? Burada eylemi uygulayandan uygulanana kaydırma var. Bir anlamda fiili, şiddet görene yıkmış oluyor. Kadın ‘dayak yiyor’, adam ‘dayak atmıyor’.

◊ Kadın cinayeti haberlerinde ‘neden’in cevabını failin ifadesinde ya da kadının hayatında aramayın: ‘Cinayeti hak etmiş mi?’ diye soran ayrıntıları değil, zihniyeti teşhir edin.

“Olayların çoğunda suç baştan sabit”

◊ Dilimizdeki şiddeti veya karşı çıktığımız tüm eşitliksiz uygulamaları özendiren, normalleştiren, hatta bazen neredeyse şirin kılan bir fiili, ‘şiddetle’ terimini kullanarak pekiştiriyoruz. “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek isteyenleri şiddetle kınamak” ifadesi de şiddeti sıradanlaştırıyor. Çok kınayalım, kararlı bir biçimde kınayalım.

Haberin Devamı

◊ Yargıç kararlarında bile bahaneler görüyoruz. “Çok âşıktı”, “O kadar seviyordu ki kıskançlıktan gözü döndü” diyorlar, “Erkekliğime laf etti” gibi basmakalıp bahaneler kullanıyorlar. Hayır; cinnet, kıskançlık, iflas, aşk, öfke, işsizlik değil, erkek şiddeti!

◊ Pınar Gültekin cinayetinde, katilin adı önce C.M.A. diye yazıldı. Sosyal medyada ‘Katilin adı: Cemal Metin Avcı’ hareketi başladı. Failin ismini açıkça yazmama konusu Masumiyet Karinesi’yle ilgili. Ama birçok şiddet ve cinayet olayında suç baştan sabit. İtiraf ve/veya anında yakalanma gibi durumlarda katilin adı yazılmalı. Hukuken yazmamak gerekse de geleneksel medyada adı yazılmıyor ama Twitter’da, Instagram’da birileri yazıyor. Çünkü feminist yönetmen Agnès Varda’nın dediği gibi: “Biz de neşeli bir feminizm yaşamak isterdik ama çok öfkeliyiz.”

Feminist yönetmen Agnès Varda’nın dediği gibi: ‘Biz de neşeli bir feminizm isterdik ama çok öfkeliyiz’
Kadına şiddet haberlerinin dili ve sunuluşundaki hataları Prof. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver hayali bir örnek üzerinden açıkladı.

Haberin Devamı

Cinsiyetçi bakış genellikle uzmanlık ve bilginin önüne geçiyor

Avukat Selin Nakıpoğlu

◊ Basında kadına yönelik şiddet haberleri üçüncü sayfada veriliyor ve erkek şiddeti konusu çoğunlukla adli vaka ve magazinsel haber olarak yer alıyor. Medyada kadına yönelik şiddet olgusu, şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle ilgisi kurularak ve politik yönünü ortaya koyacak biçimde haberleştirilmiyor. ‘Erkek şiddeti’ ifadesini kullanan basın organları bir elin parmağını geçmiyor. Oysa bu şiddetin bir öznesi var: Erkek! Öldürülen kadının kılık kıyafetini, yaşam biçimini sorgular şekilde haber yapılıyor. Bu hem İstanbul Sözleşmesi’nin 5’inci ve 17’nci maddelerine hem de anayasaya aykırı. Kadına yönelik şiddetin bazı ‘kötü, hasta, sapkın, cahil’ erkeklerin kadınlara uyguladığı şiddet üzerinden kurgulanması son derece problemli çünkü bu dille sistematik erkek şiddeti göz ardı ediliyor.

Haberin Devamı

◊ Kadına yönelik şiddetin münferit değil, sistematik olduğunu, kadınların kadın oldukları için şiddete maruz kaldıklarını, tek tek kadınlara yönelen şiddetin arkasındaki temel gerekçenin ‘erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakküm talepleri’ olduğunu unutmamak gerekiyor. Şiddet gösteren erkeği odağa alarak kadını kurban olarak konumlandırmadan haber yapmalı.

◊ Şiddet öğelerini ve kadın bedenini neredeyse ‘pornografik’ bir unsur olarak sunan ve cinsiyetçi bakışın üretimine katkıda bulunan fotoğrafları basıp tık almak isteyenler şiddeti tekrar tekrar üretiyor. Türkiye’de gazetecilerin yaklaşık yüzde 30’u kadın ama yönetim kadrolarında kadınlar yok denecek kadar az. Cinsiyetçi bakış genellikle uzmanlık ve bilginin önüne geçiyor.

Haberin Devamı

◊ Kadınlara tavsiyelerde bulunup “Yanlış adamları seçmeyin” diyenlerle “Kadın olarak alttan al. Ailede olur böyle şeyler” diyenler aynı zihniyeti paylaşıyor. Erkekleri cesaretlendiren ataerkil sistemi değiştirmedikçe şiddetin sonu gelmeyecek. Kadın cinayetleri politiktir, bunu unutmayalım.

BAKMADAN GEÇME!