GeriSeyahat Çizmenin burnuna yolculuk
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Çizmenin burnuna yolculuk

Çizmenin burnuna yolculuk

Sicilya’nın yanı başında, Etna Yanardağı manzaralı bir sahil şehri: Reggio di Calabria. Ve onun başını çektiği Calabria bölgesinin birbirinden güzel kasabaları, köyleri... Tarantella dansının, siyah makarna stroncatura’nın, kuru domatesin, Hint incirinin sıcak iklimine, İtalya’nın belki de bize en çok benzeyen köşesine yolculuk!

“Bugüne kadar merkezini ve kuzeyini gördüğün İtalya’dan çok farklısına hazırlıklı ol!” diyordu çizmenin burnundaki seyahatimize çıkmadan önce eşim. “Bir kere çorak, susuz, sapsarı araziler çıkacak karşımıza, sağda solda kocaman kaktüslere, sadece o bölgede yetişen Hint incirine rastlayacağız her yerde, hava ise sıcak olacak, kışa girerken bile sıcak! İnsanları mı, bir şey demeyeceğim; git ve kendin gör!”
Yıllardır evimizde adı geçen, “ağızlarında bıçakla Tarantella dansı eden” erkeklerin vatanına, İtalya çizmesinin burnuna, Calabria bölgesine gidiyorduk sonunda. Her yanından Akdeniz’le sarılı, Sicilya’nın yanı başı ve sakinlerinin deyişiyle “Afrika’nın karşısı”na yapacağımız bu yolculuk, hem İtalya’nın öteki yüzünü, hem de ilk kez karşılaştığım ancak yıllardır tanışıyormuşçasına karşılandığım İtalyan ailemizi gösterecekti bana. Her köşesinde Türkiye’den, Anadolu’dan bir şeyler gördüğüm, görmeye çalıştığım bu “sıcak” topraktan ayrılırken tek tek sarıldığım aile fertleri kulağıma şunu fısıldayacaktı: “Paris gibi değildir Reggio Calabria; sana, senin geldiğin toprağa benzer buraları, yine gel tamam mı?”

EŞŞEK SÖZCÜĞÜ VE TÜRK KORSANLARI

Haklıydılar söylediklerinde: Bana, benim geldiğim toprağa ne de çok benziyordu Reggio di Calabria. Bir kere iklimiyle Antalya’nın, İskenderun’un İtalyan uyarlamasıydı sanki. Eylül ayında olmamıza rağmen 30-32 dereceyi bulan sıcağıyla, nemli havasıyla, insanlarının fizyonomisiyle, sebze meyvenin taştığı pazar tezgahlarıyla, kapı önlerinde, sokaklarda sohbet eden sakinleriyle bu sahil ve plaj şehri hep bizdendi sanki. Başka yerlerden, kuzeyden, “gelişmiş Avrupa”dan söz ederkenki ezik ama bir yandan da Calabrialı olmanın verdiği gururlu tavırlarıyla ne kadar tanıdıktı bana bu insanlar...
Binlerce yıl antik Yunan uygarlığının sınırları içinde kaldığından biraz Yunan, ardından Arap hakimiyetine girdiğinden biraz Arap, ama çokça Calabrialı bu bölgenin insanlarının konuştuğu lehçede bazı sözcüklerin neredeyse birebir Yunanca’dan, yüzyıllar boyu yaşanan Norman istilasından ötürü de Fransızca’dan gelmesi kuzeyli İtalyanlardan dil konusunda da ne denli farklı olduklarının bir kanıtıydı adeta. Yine Calabria dilinde “eşek” demek için kullandıkları “sceccu” (uşekku) sözcüğüyse yüzyıllar boyunca Türk korsanlarca yağmalandığı söylenen Calabria kıyılarına bizden mi kalmıştı acaba?

EN LEZİZ DENİZ ÜRÜNLÜ MAKARNA

Bir yandan da tamamen farklıydı benim geldiğim yerden Calabria: Bir kere “stroncatura”nın, bir zamanların “fakir” yemeği, bugünse fiyatıyla “lüks” sayılabilecek siyah makarnanın vatanıydı burası. Zamanında buğday öğütülürken yere dökülen iç ve kabuklarıyla hazırlanan bu makarnayı bol sarmısak, pulbiber ve zeytinyağıyla harmanlıyor, yanında bir de şarap açıyorlardı. İtalya’da deniz ürünlü makarnanın en güzel hazırlandığı yer olarak da biliniyordu Calabria. Kuru domates, kuru süs biber, Hint inciri, bergamot denince Calabria geliyordu her İtalyan’ın aklına. Dikenli kabuğuyla kimselerin toplamaya cesaret edemediği, Paris’te ise üzerine “İtalyan inciri” etiketi vurup kilosunu 2 Euro’ya sattıkları incirin kimse bakmıyordu buralarda yüzüne, şehir ve köyleri yere dökülmüş Hint inciriyle kaplıydı. Bu çok şekerli ve çekirdekli tropik meyvenin Reggio’da pazar yerlerindeki kasa fiyatı ise Paris’tekinin çok altındaydı.
Sonra Katolikti burası. Her yıl eylülün ikinci haftasında kutladıkları Meryem Ana Bayramı’na denk gelişimiz, seyahatimizin belki de en renkli tarafıydı. Eylülün ikinci cumartesi günü Reggio’nun en yüksek noktasındaki baziliğinden indirdikleri, tonlarca ağırlığındaki Meryem Ana heykelini şehrin merkezindeki katedrale taşıyor, şehirdeki genç yaşlı bütün İtalyanlar pencerelerinden ve dini alayın geçtiği sokaklardaki kaldırımlardan izliyorlardı bu büyük olayı. Heykeli taşıyan yüzlerce gönüllüye izci grupları, Kızıl Haç, bando mızıka ekleniyor, bu önemli yürüyüşün belki de en ağır ve ciddi yüzünü din adamları ile kadınlarının geçidi oluşturuyordu. Yürüyüş sırasında okunan duaları, yüksek sesle, hep birlikte “amen”leriyle tamamlayan, balkonlarına astıkları rengarenk Damas halılarıyla bu renkli görüntüyü daha da renklendiren Calabrialılar, benzeri bir geçide salı günü, ancak bu kez katedralden baziliğe taşınan Meryem Ana Heykeli’ne gönderdikleri öpücük ve çıkardıkları haçlarla eşlik ediyor, ardından cumartesiden beri devam eden sokak kutlamalarında, kurulan pazar tezgahlarında alıyorlardı soluğu. En çok rağbet görense güney İtalya’nın ve Sicilya’nın geleneksel dansı Tarantella’ydı...

TÜRK USULÜ TARANTELLA

“Tarantella ne mi” diyor büyük kuzen Menotti: “Bir zamanlar sadece erkeklerin yaptığı bu dans, bir çeşit meydan okuma, kafa tutma dansıydı. Bugünse kadın erkek herkes oynuyor”. Ölüyü dirilten melodileriyle Tarantella daha 17’nci yüzyılda adına rastlanan bir dans. 19’uncu yüzyılda İki Sicilya Krallığı’nın sembolüne dönüşen Tarantella bugün yurtdışında İtalyan halk dansı denince ilk akla gelen oyun, yani bir anlamda bizim çiftetelli. “Tarantella” kelimesinin ise, güney Avrupa’da çokça görülen, zehirli örümcekten yani “tarantola” sözcüğünden türediği düşünülüyor. Zaten Tarantella’yı başlangıçta, zehirli örümcek tarafından ısırılıp da yerinde duramaz hale gelen insanların ettiği düşünülüyor. Bu hızlı ve dinamik dans sayesinde kişinin örümceğin zehrini ter yoluyla attığı inancının bir zamanlar yaygın olduğu da biliniyor. Bugünse Calabrialıların Tarantella oynaması için örümcek tarafından ısırılmasına gerek yok, kadın erkek herkes özellikle Meryem Ana Bayramı gibi dini kutlamalarda zevkle yapıyor bu dansı. Katedral önünde toplanan kalabalığın belki de en büyük kaygısı, yakın köylerden gönüllü olarak gelip akordeon ve tef çalan müzisyenlerin hakkını dansla verebilmek. Tarantella’da el ve ayak hareketlerinde hız çok önemli. Fotoğraf çektiğimi görünce, her seferinde sadece iki kişiyi sadece beşer dakikalığına dansa davet eden grup şefi, beni de çağırıyor dansa. Sadece yarım saat izleyebildiğim Tarantella’yı Türk usulü yorumlayınca kalabalık hem tempo tutuyor, hem de kahkahalara boğuluyor: “Belli ki hanım yabancı, Tarantella yapmıyor, göbek atıyor!”

GÜN SAAT 17.00’DEN SONRA BAŞLIYOR

Reggio Calabria denince akla gelen bir başka şeyse 70’li yıllarda Akdeniz’den çıkarılan “Riace Bronzları”. Şehrin Riace isimli kıyı kasabasında bulunan ve 5’inci yüzyıla tarihlenen ikişer metrelik bu iki Yunan heykelinden biri genç, diğeri yaşlı bir insanı tasvir ediyor. Heykeller Yunan döneminin şaheserleri arasında sayılıyor. Yabancı turistlerin Magna Grecia Arkeoloji Müzesi’ne sadece bu iki heykeli görmek için gitmesi boşuna değil yani. Heykeller şu sıralar restorasyonda.
Yılın 10 ayını güneşle geçiren, yaz aylarında 40 dereceyi bulan aşırı sıcağıyla ünlü Reggio Calabria 150 bin nüfuslu bir şehir.. 2010’da yapılan bir araştırmaya göre dünyanın deniz turizmi alanında öne çıkan 10 yeni turistik noktasından biri. Yazın, dışarıda yapılması gereken her türlü işi sabah erkenden tamamlayan, öğle sıcağından önce soluğu evlerinde alan Reggio’lular eğer çalışmıyorlarsa öğle yemeğinden sonra uyuyup, dinlenerek geçiriyorlar günlerini. Gün onlar için saat 17.00’dan sonra tekrar başlıyor, ta ki gece yarısına kadar. Meryem Ana Bayramı’nın da katkısıyla iyice şenlenen sokaklarda geç saatlere kadar artık bir parça serinlemiş havada geçirmeyi seviyorlar zamanlarını. Deniz kıyısındaki banklar, genç yaşlı Reggio’lularla dolup taşıyor zaten. İtalya’da işsizlik oranının en yüksek olduğu Calabria, tıpkı Sicilya gibi kuzeylilere göre biraz da halkının tembelliğiyle biliniyor. “Kuzeyde bir dükkan sahibi tezgahının başında kendisi durur, kendisi çalışır” diyor Menotti. “Burada ise dükkan sahibi asla çalışmaz, üç kuruşa yanına aldığı tezgahtar yapar onun işini, patronsa dükkanının önüne attığı sandalyesinde, elinde sigara geçirir bütün gününü.” Gerçekten de öğle saatlerinde kapatıp 16.00 civarında tekrar açtıkları dükkanlarının önünde kah gazete okuyarak, kah diğer esnaflarla sohbet ederek geçiriyorlar zamanlarını.
Güneyin bu sıcacık insanlarından, zengin Akdeniz mutafından, sıcakla uyuşmuş deniz havasından sonra döndüğümüz Paris’in gri ve serin gökyüzü altında aradığım kuzenin, “Calabria nostaljim” hakkında söyledikleri hem gözyaşartıcı, hem de bir o kadar anlamlıydı: “Türk kızı! Calabria’da toprağını buldun sen!”
Kimbilir, belki de söylediğinde haklı...

Calabria’nın güzel komşuları

Reggio di Calabria’ya gidip de hemen çevresindeki turistik mekanlara, hele hele feribotla 20 dakikada geçilen Sicilya’ya uğramadan dönmek mümkün değildi.. İşte İtalya çizmesinin burnunda, Calabria ve çevresinde görülmesi gerekli köşeler.

GERACE

İyonya Denizi yakınındaki bu ortaçağ köyü, Reggio di Calabria’ya 96 kilometre mesafede. Adı eski Yunanca’dan geliyor ve o dönemde muhtemelen “Kutsal zirve” ya da “kartal” anlamına geldiği düşünülüyor. Ortaçağda Bizanslıların ve Sicilya’yı fetheden Arap korsanlarının baskınlarına karşı bölgeyi korumak amacıyla kullanılmış Gerace, özellikle bir kale şehir olmuş. Bugün inişli çıkışlı daracık sokakları, içindeki episkoposluk sarayıyla bir kaleyi andıran görkemli katedrali ve Bizans döneminden kalma 3 kilise ile ünlü meydanıyla Gerace bölgenin en güzel köşelerinden biri. 12. yüzyılda Sicilya’nın başkenti Palermo’da yaşayan ünlü Arap coğrafyacı El-İdrisi’nin Gerace için söyledikleri bugün de geçerli: “Güzel, büyük ve ünlü!”

STILO

Reggio’ya 140 kilometre uzaklıktaki Stilo, çizmenin topuğuna doğru bir noktada. Bir tepe üzerine kurulu şehir kapı önlerinde, sandalyelerinde oturan yaşlıları, sokakta oyun oynayan çocuklarıyla cıvıl cıvıl! Duvarlara asılı ve kurumaya bırakılmış domates, biberleriyle, pencere ve kapı önlerinde asılı perdeleriyle bu sıcacık Akdeniz köyünde konuşulan lehçenin eski Yunanca’ya çok benzediği söyleniyor. Tepelerinden birindeki 10’uncu yüzyıl tarihli muhteşem Bizans kilisesi Cattolica, 2006’dan beri Calabria’daki diğer 7 Bizans kilisesiyle birlikte UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne aday. Kurşun çatısı, duvarlarındaki freskleri ve mimari stili kilisenin küçücük görüntüsüne rağmen bölgedeki diğer Bizans kiliselerinden çok daha önemli sayıldığının işaretleri. Stilo’nun görülmeye değer bir başka noktası ise, Arap döneminden kalma Yunus Balıkları çeşmesi. Birbirine sarılmış yunus balığından oluşan eser, Sakson imparatoruna karşı birleşen Araplarla Bizanslılar arasındaki işbirliğini sembolize ediyor, tarih 982.

PENTIDATTILO

Beş parmaklı avucu andıran bir tepeye kurulu, hayalet bir köy düşünün. Bütün evlerin, dükkanların kapılarına kilit vurulmuş, tümüyle boşalmış. Köylüler, 1960-80 arası hemen aşağıdaki bir ovada kurmuşlar yeni köylerini, hatta oraya da Pentidattilo adını vermişler. Bugün sadece dört kişinin yaşadığı köyün eski sakinlerinin bir bölümü de Fransa, Almanya’da almış soluğu. Köyün adı Yunanca’dan. Yaz sıcaklarında kıyılar yanıp tutuşurken, bir kartal yuvasını andıran konumuyla Pentidattilo püfür püfür. Köyde yerel tatları bulabileceğiniz birkaç mağazanın yanı sıra bir de lokanta mevcut.

SCILLA

“Garip konumuna hayranlık duyarak ulaştım bu şehre. Dağdan aşağıya, bir kurdele gibi S şeklinde denize kadar inen ve deniz boyunca uzanan bir coğrafya!” Reggio’ya 24 kilometre uzaklıktaki Scilla’dan böyle söz ediyor ünlü Fransız yazar Alexandre Dumas. Tıpkı çok önceleri Homeros’un Odysseia’sında Scilla’nın mitolojik canavarlarından söz ettiği gibi... Zaten köy Homeros döneminden beri aynı ismi taşıyor. İtalya’nın Sicilya’ya bu en yakın noktası, deniz kıyısındaki konumuyla yabancı turistlerin de gözdesi ve ülkenin en güzel sahil köylerinden biri. Scilla’ya giderseniz, köyün sembolü iki kuyruklu deniz kızı heykeline ve köyün koruyucu azizi San Rocco’ya adanmış kiliseye uğrayın mutlaka. “Küçük Venedik” adıyla anılan Chianalea mahallesi ise küçücük plajı ve denize yaslandığı hissini veren evleriyle görülmeye değer.

TAORMINA

Reggio Calabria sakinleri 15 kilometre uzaklıktaki Villa San Giovanni limanından kalkan feribotlarla Sicilya’ya, 20 dakikada geçiyor. Adanın limanı Messina görülmeye değmeyecek bir şehir. Turistler, 50 kilometre uzaklıktaki Taormina’ya çeviriyorlar rotalarını. Denize hakim konumuyla Taormina, adanın en turistik noktalarından. Manzarası, tarihi yapıları görülmeye değer. Tarihçi Strabon ve Vezüv yanardağının patlamasıyla küller altında kalan Pompei şehrinin yokoluşuna tanıklığıyla ünlü Pilinius, eserlerinde Taormina’dan söz ediyor. Etna Yanardağı manzarası göz önüne alınarak inşa edilmiş antik Yunan tiyatrosu, İsa’nın haç yolu olarak adlandırılan ve sıcak güneşin altında çıkması hayli zahmetli bir tepeye kurulu kilisesi, daha da yükseklerdeki Arap şatosu, daracık ve rengarenk sokakları, nereye gitseniz elinizden tutan deniz manzarasıyla Taormina çok sayıda ünlüye de ev sahipliği yapmış: Truman Capote, Andre Gide, D. H. Lawrence ile Danimarka ve İsveç kralları, Ava Gardner, Romy Schneider, Liz Taylor, Richard Burton, Dino Grandi, Willy Brandt, Greta Garbo Taormina’da aylarca kalan ünlü isimler arasında. Gösteriler için bugün hâlâ kullanılan antik tiyatroda bazı geceler Etna’dan fışkıran lavlar eşliğinde gösteri izlemek Taormina’nın ayrıcalığı. Giderseniz, Sicilya’nın ünlü tatlısı “cannolo”yu yemeden dönmeyin.

CASTELMOLA

Taormina’ya 6 kilometre uzaklıkta. “İtalya’nın en güzel köylerinden biri” unvanını taşıyor. İyonya Denizi’ne hakim bir tepe üzerine kurulu. Köyün mozaikle kaplı meydanından tepeye tırmanan yolun sonunda Taormina’ya, denize ve karşıdaki Calabria kıyılarına hakim bir kale bulunuyor. Kale 10’uncu yüzyılda, Bizans hakimiyeti altında inşa edilmiş. Avuç içi büyüklüğündeki köyün ara sokaklarında yerel tatlar satan mağazalara ve 1100 tarihli Annunziata Kilisesi’ne mutlaka uğrayın ve köyün ünlü bademli şarabından içmeden dönmeyin. Beyaz şaraba acı badem, çeşitli otlar, karamel ve narenciye özleri karıştırılarak hazırlanan bademli şarap Castelmola’nın spesiyalitesi. Bu şarabı ilk hazırlayanın, köydeki ilk lokali açan ve zahmetli Castelmola yolunu tırmananlara “hoşgeldiniz” babında şarabından bir kadeh ikram eden Don Vincenzo Blandano olduğu düşünülüyor. Ev makarnası ile hardal da Castelmola’nın özel tatları arasında.

False