Uğur Dündar

Başka Güneş yok

9 Mart 2011
“Bakıyorsunuz bakanlığı sırasında rüşvet almaktan hüküm giymiş kişi, Şeref Tribünü’nde. Dolandırıcılıktan hapse mahkum olmuş bir başkası, hemen onun yanında!..”

Beşiktaş maçında protokol tribününde Şenol Güneş’e ayakkabısını fırlatan kadın taraftar, “Ben esasında başka tribündeydim, orada arkadaşlarım olduğu için protokol tribününe geçtim” dedi. Ve bu arada öğrendik ki, protokol tribünü biletleri parayla da satılabiliyormuş. Bu işte bir gariplik yok mu?
Bunda yadırganacak ne var? Üstelik Menekşe Güngör, “Trabzon-spor’un attığı gole sevinenlere ayakkabı fırlatmaktan gurur duyduğunu, yine olsa yine yapacağını!” söylüyor! Menekşe Hanım gurur verici(!) bu başarısından(!) sonra, Protokol Tribünü’nden, Şeref Tribünü’ne terfi bile edebilir! Çünkü onun yaptığı davranış, hemen her stadyumun Şeref Tribünü’nde görmeye alışık olduğumuz yüz kızartıcı suçlardan sabıkalı tiplerin yaptıklarının yanında yine de çok hafif kalıyor!
Sporda etik dersi verilmesi gerekir
Şerefli olanları tenzih ederek söylüyorum. Bakıyorsunuz bakanlığı sırasında rüşvet almaktan hüküm giymiş kişi, Şeref Tribünü’nde. Dolandırıcılıktan hapse mahkum olmuş bir başkası, hemen onun yanında!.. İroni bir yana, “Esprili tezahüratın ve taraftarlığın” kitabını yazan Çarşı Grubu’nun, bu ayakkabıcı hanımefendiye “Sporda etik” dersi vermesi gerektiğini düşünüyorum... Şenol Güneş’i linç etmeye kalkanların, Türkiye’nin gurur duyacağı ikinci bir Şenol Güneş’inin bulunmadığını unutmamaları gerekir!

İnan Kıraç’la kavga etme, söylediğini yap

-  Galatasaray’da, Adnan Polat ile muhalifleri arasındaki ipler iyice gerildi. İnan Kıraç, “Adnan Polat derhal gitmelidir” dedi ve Ünal Aysal’ın başkan olmasını istediğini söyledi. Buna karşın 2. başkan Işın Çelebi de, “Galatasaray Abramoviç’lerle yönetilemez” dedi. Bu tartışmadan Galatasaray’ın artık bir yol ayrımına geldiği sonucunu çıkarabilir miyiz?
Adnan Polat, Galatasaray’ın yeni stadyumunun açılış gecesinde yaşanan olayların hemen ardından istifa etmediği için, bugün “zoraki başkan” durumuna düştü. Üstelik ne yazık ki, “İktidara yaranmak için taraftarını ihbar eden başkan” damgasını da yemekten kurtulamadı. G.Saray’a bir şeyler verebilmek için çırpındığından hiç kuşku duymuyor, ancak artık çok yıprandığını düşünüyorum. İnan Kıraç ise, sadece G.Saraylıların değil, eğitime ve spora gönül veren, hemen herkesin büyük saygı duyduğu çok değerli bir isim. Duayen G.Saraylı Kıraç’ın öneri ve görüşlerinin ardında art niyet arayanlar, Konfiçyüs’ün “Kötü düşünen kötüdür!” şeklinde tanımladığı zihniyeti temsil edenler. Bu aşamada Polat’a düşen, Kıraç’la kavga etmek değil, onun söylediğini yapmaktır.

Patron futbolcular kulüpleri batırıyor

Yazının Devamını Oku

Hakemlere zorla hata yaptırıyorlar

2 Mart 2011
“Hakemler üzerindeki baskı yoğunlaştıkça, hatalar da o oranda artıyor. Yöneticiler de bunu bildikleri için, hakemlere baskı yapıyor!.. Oysa hataların azalması, yöneticilerin ellerini hakemlerin yakalarından çekmeleriyle mümkündür. Takım iyi giderken güzel sözler havada uçuşur, “Hakemlerimiz şahane” denir; buna karşın takım kötü sonuçlar alınca, “Hakemler falanca takımı kayırıyor” diye feveran edilir. Bütün bunlar yıllardır aşina olduğumuz olaylar. Sizce hakemler, dönem dönem de olsa 4 büyükler arasında ayrım yapıyor mu?
Kendimi bildim bileli futbolu sever, ilgilenirim. Ama bugüne kadar hakemlerin tümünün şahane oldukları bir sezon hatırlamıyorum. Yiğidi öldür ama hakkını teslim et derler ya, ben de öyle yapayım. Bana göre Süper Lig’de istikrar gösteren başarılı hakemlerimizin sayısı üçü geçmez! Bunların kimler olduğunu da hemen herkes biliyor! Ama hakemlerin, bu sezon, geçen seneye oranla daha az hata yaptıklarını söyleyebilirim. Hakemler üzerindeki baskı yoğunlaştıkça, hatalar da o oranda artıyor. Yöneticiler de bu gerçeği bildikleri için, hakemlere daha çok baskı yapıyor!.. Oysa hakem hatalarının asgariye inmesi, ancak ve ancak kulüp yöneticilerinin ellerini hakemlerin yakalarından çekmeleriyle mümkün olabilir!

Ağabeysizlik değil başarısızlık

Galatasaray’da Baros ile Culio arasında yaşanan kavga için, “Takımda bir ağabey ya da sözü dinlenen bir kaptan olsaydı böyle bir şey asla yaşanmazdı” yorumu yapılıyor. Bir takımda böyle bir kişinin olması gerçekten şart mıdır?

Futbolcu eğer gerçekten profesyonelse, ne ağabeye, ne de sözü dinlenen bir kaptana ihtiyaç duyar. Galatasaray’da temel sorun, ağabeyin, sözünü dinleten bir kaptanın olmaması falan değil, başarısızlık. Eğer takım şampiyonluğa oynayabilseydi, tüm futbolcular şimdi tek yumurta ikizleri gibi, can ciğer, kuzu sarması olmuşlardı!.. Başarının anası, babası çoktur, başarısızlık ise öksüzdür. Oyuncuların dalaşmalarının nedeni budur!..

Batan gemiyi terk edene kaptan denmez!

G.Saray’ın eski kaptanı Hakan Şükür, Arda’nın sakatlığının geçtiğini, ancak takım kötü durumda olduğu için oynamak istemediğini söyledi. Arda’nın sorunu Hakan Şükür’ün iddia ettiği gibi psikolojik mi?

Bu çok çirkin, yakışıksız bir iddia! Arda’nın bu karakterde bir futbolcu olduğunu hiç sanmıyorum. Eğer kaptan gerçekten kaptansa, takımının kötü olduğu dönemde kaçmayacağı gibi, tam tersine hırsla, özveriyle oynar ve diğer futbolculara da örnek olur. Batan gemiyi terk edene de kaptan denmez! Futbola dair her şeyi bilen Hakan Şükür’ün kasık bölgesinin aşırı kullanımından doğan ve tıp dilinde “Osteidis Pubis” denilen sakatlığın tedavisinin ne kadar zorlu ve sabır gerektiren bir süreç olduğunu da iyi bilmesi de gerekir. Son dönemlerde yetişen en pırıltılı yıldızlardan biri olan Arda’nın tam olarak iyileşmeden oynaması, onun futbol hayatını genç yaşta sona erdireceği gibi, Türk futbolu adına da büyük kayıp olur. Eski kaptan ve ağabey olarak Hakan Şükür’den beklenen, ahkam kesmek yerine, Arda’yı haksız yere eleştirenleri susturmasıdır.. Eminim, Hakan Şükür’ün bu iddiası Arda’yı sakatlanmaktan daha çok üzmüştür.

Emre’nin ilacı Yıldırım’da

F.Bahçeli Emre Belözoğlu, sahada zaman zaman sergilediği agresif davranışlar nedeniyle çok eleştiriliyor. Emre bütün bu eleştirileri, ithamları hak ediyor mu, yoksa olay abartılıyor mu?

Emre’ye geleceğim ama daha önce başka futbolcular hakkında söyleyeceklerim var. Fenerbahçe’nin ligin ikinci yarısında gösterdiği müthiş çıkışta üç futbolcunun payı çok büyük. Bunlar Kaptan Alex, Mehmet Topuz ve kaleci Volkan. Özellikle geçen yıl hayal kırıklığı yaratan Mehmet Topuz’un sergilediği performans, övgüye değer. Aldığı parayı sonuna kadar hak ediyor. Ayrıca Selçuk Şahin de futbol hayatının belki de en verimli sezonunu yaşıyor. Emre’ye gelince. Emre özel hayatında melek, sahada ise pimi çekilmiş bir el bombası gibi. Bir türlü öfkesini kontrol etmeyi başaramıyor. Sergilediği negatif enerji, arkadaşlarının futbolunu da olumsuz yönde etkiliyor, takımın temposunu frenliyor. Emre’den kaynaklanan sorunun çözümü, Aykut Kocaman’ı aşar. Başkan Aziz Yıldırım’ın Emre ile yakından ilgilenip, onun mutsuzluğuna çare bulması gerekiyor.

‘Dereli haklıydı’ diyemiyorum

2006’daki tarihi Denizlispor-Fenerbahçe maçının hakemi Selçuk Dereli, “Ben mükemmel maç yönettim, hiçbir hatam yoktu. Konfeti atıldı diye maçın tatil edildiği dünyanın neresinde görülmüş?” diyor. Selçuk Dereli haklı mı?

Selçuk Dereli vasat bir hakemdi. Hakemliği vasat bir çizgide başladı, öyle de bitti. Hatta bazı yorumcuların iddialarına göre “eyyamcı” bir hakemdi! Onun Cüneyt Çakır, hatta sezonun umut veren hakemi Özgür Yankaya kalitesinde bir maç yönettiğini hatırlamadığım için, “Dereli, Denizli'de haklıydı!” diyemiyorum..

Yeter ki yanlış odaya girmesinler!

Fenerbahçe Başkan Vekili Nihat Özdemir, “Soyunma odasına girmek yöneticilerin en tabii hakkıdır” diyor. Özdemir haklı mı, yoksa yöneticilerin “kutlama” için bile olsa soyunma odalarına girmesi futbolcular üzerinde olumsuz etki yaratır mı?

Yöneticilerin önemli bir galibiyetten sonra kutlama amacıyla soyunma odasına girmelerinin, yadırganacak hiçbir bir yanı yok! Kutlamanın yanısıra, bir de önceden açıklanan primi arttırdıklarını söylerlerse, bu haber futbolcular üzerinde çok olumlu etki yaratır! Yeter ki futbolcular yerine, hakemlerin soyunma odasına girmesinler ve orada nahoş durumlar yaşanmasın!

Beşiktaş iyi çalıştırılmalı

Beşiktaşlı yöneticiler, “Biz gelecek sezonun kadrosunu kurduk, başka transfer yapmayacağız” diyor. Bu kadro siyah beyazlı kulübün o büyük hedefleri için yeterli mi?

Yenilen pehlivanın güreşe doymaması misali, bazıları daha çok futbolcu alınmasını isteyebilir! Ancak unutulmamalı ki alınan her futbolcu, Beşiktaş’ın borç hanesini biraz daha kabartıyor, borç yekununu ödenemez duruma getiriyor!
Beşiktaş’ta bir değil, iki kaliteli takım çıkaracak kadar futbolcu var. Yeter ki bu futbolcular iyi çalıştırılsın, yeter ki büyük hedeflere doğru motive edilebilsinler.
Yazının Devamını Oku

Ceza ver ama gönderme

23 Şubat 2011
Penaltıdan önce Ferrari’nin Lugano’yu el ense çekerek tuş yaptığı pozisyon, güreş milli takımı kamplarında bile ders olarak gösterilebilir! Ferrari’ye ceza verilebilir ama gönderilmemeli. İbrahim Toraman’a yumruk attığı için İbrahim Üzülmez’in sözleşmesini fesheden Beşiktaş’ın, şimdi de Fenerbahçe derbisinde penaltıya sebep olup kırmızı kart gören Ferrari’yi göndereceği söyleniyor. Bir futbolcuyu tek bir hatada (hele hele böyle büyük kulüplerde) göndermek ne kadar doğrudur?
Tabii ki doğru değil. Ferrari’ye ceza verilebilir ama gönderilmemeli. Ayrıca hırçın ve hareketli Lugano’yu, Ferrari yerine İbrahim Toraman marke etmiş olsaydı, yine benzer bir durum yaşanacaktı! Çünkü her iki futbolcu da, duran top atışlarında futboldan çok, karakucak güreşinin kurallarını uygulayan oyuncular!.. Penaltıdan önce Ferrari’nin Lugano’yu el ense çekerek tuş yaptığı pozisyon, güreş milli takımı kamplarında bile ders olarak gösterilebilir! Zira kaşla göz arasında, yaklaşık iki saniyede tuş, belki güreş tarihimizde bile olmamıştır! Kanımca bu futbolcuyu göndermek yerine, oyundan atılmaması için ne yapması gerektiğini öğretmek daha doğru olur!..

Önce adam olmaya çalış

Eskişehirsporlu Sezer, Sivasspor maçının son dakikasında frikik atışı yüzünden tartıştığı Pele’nin attığı gole sevinmedi. Bu, kabul edilebilir bir davranış mıdır?
Belki dikkatlerden kaçtı ama o golün öncesi ve sonrasında ekranlarda müthiş drama yaşandı. Pele’ye atış yaptırmak istemeyen Sezer’in arkadaşını itip kakması, ağzına geleni söylemesi, ülkesinden binlerce kilometre uzakta ekmek parası kazanmaya çalışan bir gurbetçiye, ev sahibinin asla yapmaması gereken davranışlardı. Ekran karşısında donduk, ne diyeceğimizi şaşırdık. Nitekim golden sonra tüm yabancı futbolcular Pele’ye sarılıp kenetlendiler. Görülmeye değer anlardı onlar. Pele, Diego ve diğerlerinin gözlerinden yaşlar akıyordu. Sezer’e sözüm şu: İyi futbolcu olabilirsin ama önce adam olmaya çalış kardeşim! Son bir not: Bize bu dramayı seyrettiren Lig TV yönetmenini de yürekten kutlarım.

Başkan Aziz Yıldırım haklıymış

Aziz Yıldırım, “Bu kadro bize yeter. Futbolcular yeter ki iyi çalışsın” diyerek, ara transferde takviye yapmadı. Ne dersiniz, Başkan haklı mı çıktı? Yoksa, “Fenerbahçe’nin transfere ihtiyacı vardı” görüşünde misiniz?
Ligin devre arasını hatırlayalım. Trabzonspor’un 9 puan gerisine düşmüş, Yeni Malatyaspor’a bile yenilmiş, ezik, şampiyonluk hedefinden uzaklaşmış bir Fenerbahçe vardı. Aziz Yıldırım’ı mart ayında devirmek için, olağanüstü kongre hazırlıkları bile başlamıştı. Bu tablo karşısında kolları sıvamanın zamanı geldiğini düşünen Başkan Yıldırım, sadece “Yeter ki iyi çalışsınlar!” demekle yetinmedi. Her an istifa edebileceği izlenimini veren Teknik Direktör Aykut Kocaman başta olmak üzere, tüm takıma özgüven kazandırdı, herkesin işini ciddiye almasını sağladı. Bununla da yetinmedi, kesenin ağzını açtı. Cazip primler vermeye başladı. Böylece hem Kocaman’ı, hem de oyuncuları kazanıp, şampiyonluk yolunda çok önemli engellerin aşılmasını sağladı. Başkanının ne kadar haklı olduğu, Beşiktaş’a bakınca anlaşılıyor... Beşiktaş’ın takım çıkarabilecek sayıda yabancısı var! Üstelik hepsi kaliteli oyuncular. Ama sonuç iyi değil. Un var, şeker var, yağ var, ama ortada helva yok! Önemli olan helvayı iyi yapabilmek!

Bunun adı holiganlıktır

Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinde protokol tribününde çıkan olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şeref tribünündeki Beşiktaşlı, yine Beşiktaşlı olan Belediye Başkanı İsmail Ünal’a tokat atıyor, bu yetmiyor, yumrukla deviriyor. Şimdi ben ne diyeyim? Bu davranışın makul bir gerekçesi, izah edilebilir bir yanı olabilir mi? Düpedüz holiganlık bu!.. Çarşı Grubu gibi Türk futbolunda yaratıcı tezahüratın devrimini yapan, kitabını yazan taraftara sahip Beşiktaş’ın Şeref Tribünü’nde, böylesine holiganlıkların yaşanması büyük talihsizlik. Bizim geleneğimizde ev sahibi, misafirine hakaret etmez, saldırmaz. Olayın büyümesini engelleyen sağduyulu, konuksever ve centilmen Beşiktaşlıları kutluyor ve teşekkür ediyorum. Yaşasın ezeli rekabet, yaşasın ebedi dostluk... Benim futbola ve rekabete bakış açım böyle...

Sürekli ağlarsan bıktırırsın

Ne zaman basın önüne çıksa, “Bu, benim takımım değil. Galatasaray’ı bu hale ben getirmedim” diyen bir teknik direktörün, Galatasaray’ı o büyük hedeflere ulaştırması mümkün müdür?

Hagi büyük futbolcu, büyük Galatasaraylı, ama ne yazık ki büyük teknik direktör değil. Vizyon sahibi olmadığı anlaşılıyor. Söylediklerinde kısmen haklılık payı var. Ama bir teknik direktör sürekli olarak “Bu benim takımım değil!” diyerek ağlarsa, sonunda bıkkınlık getirir. Onun görevi yakınmak ve ağlamak değil, takıma iyi futbol oynatmak.

G.Antep’in çıkışı sürpriz değil

Gaziantepspor sessiz sedasız ilerleyişini sürdürüyor. Ligde ve kupada G.Saray’a adeta kök söktüren kırmızı siyahlılar bu hafta da son Şampiyon Bursa’yı mağlup etti. Bu başarının altında ne yatıyor olabilir?
Tolunay Kafkas, üzerinde önemle durulması gereken teknik direktörlerden. Çok konuşmuyor, reklam yapmıyor ama arı gibi çalışıyor. Üstelik ilkelerinden asla taviz vermiyor. İşini iyi bilenlerin, kendine güvenenlerin hep yaptığı gibi, tevazu dolu davranışlar sergiliyor. Demek ki Gaziantep’te, düşündüklerini uygulayabileceği rahat bir ortam buldu. Takımın yakaladığı çıkış, Tolunay Kafkas’ı tanıyanlar için, hiç de şaşırtıcı bir durum değil.
Yazının Devamını Oku

Derbi değil şampiyonluk maçı

21 Şubat 2011
DERBİLERİN kaderini usta ayaklar ve onlara hükmeden beyinler belirler. Nitekim bu derbide de öyle oldu. İkinci yarının başında dalga dalga gelen Beşiktaş akınları karşısında Fenerbahçe defansı bunalmıştı ki, imdada arızalı Ferrari yetişti. Gördüğü kırmızı kartla hem takımını 10 kişi bıraktı, hem de usta ayak Alex’in müthiş bir pırıltıyla sahneye çıkmasını sağladı. Kaptan Alex, peş peşe attığı 3 golle sonucu ilan ettiği gibi, göz kamaştıran performans sergiledi. Şimdi herkes bir kenara yazsın. Bu sonuç sadece derbinin değil, ligin de sonucudur. Şampiyonluk, Fenerbahçelilere şimdiden kutlu olsun.
Yazının Devamını Oku

Yumruk affedilmez ama...

16 Şubat 2011
“Formasına aşık olduğu artık neredeyse havadaki kartallarca bile bilinen İbrahim Üzülmez’i infaz eden Beşiktaş yönetiminin, ona küfür ettiği öne sürülen İbrahim Toraman’a ceza vermemiş olmasını anlamak mümkün değil.” Bir yanda taraftarların çok sevdiği, takımında ‘bayrak adam’ konumundaki bir futbolcu. Diğer yanda takım arkadaşıyla kavga ettiği için onun gönderilmesini isteyen bir teknik direktör... Beşiktaş yönetimi İbrahim Üzülmez konusunda doğru mu yaptı?
Bu konuda en doğru sözü futbolcu Manuel Fernandes, “yumruk affedilmez!” diyerek söylemiş. İbrahim Üzülmez gibi deneyimli, üstelik takımda “bayrak adam” konumuna gelmiş, sevilen bir futbolcu, bu davranışı asla yapmamalıydı. Ancak, formasına aşık olduğu artık neredeyse havadaki kartallarca bile bilinen İbrahim Üzülmez’i infaz eden Beşiktaş yönetiminin, ona küfür ettiği öne sürülen İbrahim Toraman’a ceza vermemiş olmasını anlamak mümkün değil. O İbrahim Toraman ki, Emenike örneğinde olduğu gibi, zorlandığı her rakibine, sakatlanmayla sonuçlanacak kasti fauller yapan, böylece meslektaşlarının ekmek parasıyla oynamaktan çekinmeyen bir futbolcu... Beşiktaş yönetiminin yapması gereken, Üzülmez’i kınayıp, yaşça ondan çok büyük kaptanına küfreden İbrahim Toraman’ın sözleşmesini feshetmek olmalıydı. Demek ki Schuster’in Toraman’a ihtiyacı varmış, Üzülmez’i bu nedenle harcamış! Ben, “tribündeki adam” olarak bu çifte standarda isyan ediyorum.

Türkiye’de son sözü başkanlar söyler

Bir kulüpte futbol takımıyla ilgili bütün konulara sadece bir kişinin karar vermesi (transfer, futbolcu alıp-gönderme, disiplin vb) ne derece doğrudur? Profesyonellik bu mudur?

Burası İngiltere, kararı alan teknik direktör de Sir Alex Ferguson değil!.. Burası Türkiye!.. Burada son sözü başkanlar söyler! Bu nedenle “Teknik direktör Schuster istedi, biz de bu kararı aldık!” masalını kimse yutmaz. Hele hele kulüpten yaklaşık 90 milyon lira alacağı olan Başkan Yıldırım Demirören’in onayı olmadan Beşiktaş’ta hiçbir radikal karar alınamaz. Kaldı ki, henüz kerametini göremediğimiz Schuster’in buna direnecek gücünün olmadığı da ortada...

Fenerbahçe için açıldı karayolu

Son 9 maçta 8 galibiyet alan Fenerbahçe’nin, bu Beşiktaş’a puan kaybetmesi mümkün mü? Olası bir puan kaybının devamı gelir mi?

Unutmayalım ki derbilerin favorisi yoktur!.. Fenerbahçe kağıt üzerinde üstün gözükse de, yaralı kartalın ne yapacağı belli olmaz!.. Ancak şundan hiç kuşkum yok. Bir benzerine filmlerde ve romanlarda rastlanabilecek olağanüstü bir durum yaşanmazsa, Fenerbahçe Süper Lig’i şampiyon olarak bitirecek. Taraftar tekerlemesiyle söylersek “Fenerbahçe için açıldı karayolu, göründü Gelibolu!”

Adnan Polat’ın en büyük hatası istifa etmemesi

Galatasaray’daki kötü gidişi devre arasında yapılan transferler de durduramadı. Sarı kırmızılılar nerede hata yapıyor? Teknik direktörde mi yoksa futbolcularda mı bir yanlışlık var?

Galatasaray’da en büyük hata, yönetimin devamda ısrar etmesidir. Adnan Polat, yeni Ali Sami Yen Stadyumu’nun açılış gecesi yaşanan olayların ardından istifa etmemekle tarihi bir fırsatı kaçırdı. Eğer o gece istifa etmiş olsa, hem tarihe taraftarını siyasi iktidara ihbar eden başkan olarak geçmeyecek, hem de istifası onurlu bir ayrılış olarak değerlendirilecekti. Doktorlar yaşam şansı kalmayan hastalara, son bir umut verebilmek için “Her şeyi yiyebilirsin, hatta tuzlu balık bile!” derler. Galatasaray’ın durumu maalesef bu sözü hatırlatıyor.

Türk futbolu 25-30 yıl geriye gitti

Mahmut Özgener, “Futbolda demokrasi yoktur kurallar vardır” derken, Yıldırım Demirören de, “O zaman siz faşist ya da diktatörsünüz” diyor. Futbolda demokrasi olmalı mıdır?

Türkiye’nin neresinde çağdaş Batı toplumlarına benzer bir demokrasi var ki, futbol federasyonunda olsun! Futbol federasyonunun eleştirilecek çok yanı var. En başta da, bu federasyon döneminde, Türk futbolunun 25-30 yıllık bir gerileme sürecine girmiş olması geliyor. Ancak Yıldırım Demirören’in “Siz faşist ya da diktatörsünüz!” demesini, maksadını aşan bir konuşma olarak görüyorum. Doğrusu Sayın Demirören gibi deneyimli ve aydın bir başkana bu sözleri yakıştıramadım.

Kötü düşünen kötüdür

Sadri Şener’in , Kayserispor kalecisi Volkan Babacan için söylediği, “Muazzam bir kaleciymiş! İnşallah bizim maçta da aynı hataları yapar” sözlerini nasıl yorumluyorsunuz?

Bu inanılmaz ithamı yapan kişi sıradan biri olsa neyse! Ama konuşan Trabzonspor’un olgun, şakacı ve entellektüel Başkanı Sadri Şener olunca, doğrusu insan ne diyeceğini şaşırıyor! Şener’in, Kayserispor kalecisi Volkan Babacan’ın hatalı goller yediği için Fenerbahçe’den gönderildiğini bilmiyor olması imkansız. O halde niçin böyle konuşuyor? Kafa karıştırıp, Fenerbahçe’nin bileğinin hakkıyla aldığı galibiyete gölge düşürmek için! Konfüçyüs boşuna “Kötü düşünen kötüdür!” dememiş!.
Yazının Devamını Oku

İşte Fenerbahçe'nin yeni sportif direktörü

8 Şubat 2011
Aziz Yıldırım hem başkan hem de sportif direktör olarak kesenin ağzını açtı, oyunculara özgüven aşıladı

Aykut Kocaman böylesine gayretli bir “Başkan-sportif direktörle” çalıştığı için, kendisini çok şanslı addetmeli. Eğer bir benzerine filmlerde rastlanan aksilikler olmazsa, Fenerbahçe şampiyon olacak.

-  Fenerbahçe’nin ikinci yarıdaki müthiş çıkışını hangi faktörlere bağlamak lazım?Fenerbahçe büyük çıkışta... Takım, şampiyonluğa doğru koşuyor... Müthiş çıkış, tabii ki kendiliğinden başlamadı. Operasyonun düğmesine, Başkan Aziz Yıldırım’ın, devre arasında “Sportif direktörlüğü” üstlenmesiyle basıldı. Yıldırım hem başkan, hem de sportif direktör olarak, önce oyunculara özgüven aşıladı, onları cesaretlendirdi ve kimliklerini hatırlattı. Bu seansların ardından kesenin ağzını açtı. Primler futbolcuları yerinden zıplatacak düzeye çıkarıldı. Forma aşkı için oynama alışkanlığının Lefter’lerin, Can Bartu’ların top koşturduğu dönemde kaldığını düşünürsek, yeni “prim” uygulamasını yadırgamamak gerekir. Profesyonel futbolcunun, kısa süreceğini bildiği aktif sporculuk yaşamında mümkün olan en fazla parayı kazanmak istemesi, onun doğal hakkı... Aziz Yıldırım’ın ikinci yarı başlangıcından bugüne kadar sergilediği çabaları yazsam, roman olur. Aykut Kocaman da böylesine gayretli bir “Başkan-sportif direktörle” çalıştığı için, kendisini çok şanslı addetmeli. Eğer bir benzerine filmlerde, romanlarda rastlanılan aksilikler, sürprizler yaşanmazsa, Fenerbahçe şampiyon olacak ve Kocaman da stajyerliğini bitirip, o gün tarihe, Fenerbahçe’yi şampiyon yapan teknik direktör olarak geçecek.

Tehdit edeceklerine Bursa’yı örnek alsınlar

-  Önce Beşiktaş Asbaşkanı Serdal Adalı çıktı, “Biz de mi hakem odası basalım” dedi. Arkasından Adnan Polat, “Ben soyunma odası mı bastım, küfür mü ettim” diyerek, tıpkı Adalı gibi Aziz Yıldırım’ı işaret etti. Her iki kulübün de Fenerbahçe’yi hedef almış olmasının sebebi ne olabilir? Bir tesadüf mü, yoksa “Biz şampiyon olamıyorsak, ezeli rakibimiz de olmasın” düşüncesinin ürünü mü?Beşiktaş Yöneticisi Serdal Adalı’nın, “Hakem odası basmayı herkesten iyi biliriz!”şeklindeki sözleri, hakem odası basmaktan daha beter bir tehdit içeriyor. Dinlerken kulaklarıma inanamadım. Aba altından sopa göstermenin, hakem hatalarını daha da arttırmaktan başka bir etkisinin olacağını sanmıyorum! Hafta sonu oynanan Beşiktaş-K.Karabükspor maçının hakemi Kamil Abitoğlu ve yardımcılarının, hakem hatasını aşıp, skandal boyutuna varan berbat yönetimi, sadece Beşiktaşlıları değil, futbola gönül veren herkesi çileden çıkarttı. O gün, hakem hatalarının kitabı yazıldı! Ama bu kötü yönetimin mağduru sadece Beşiktaş değil, her iki takımdı! Yöneticiler amigo olmadıklarını, sorumluluk taşıdıklarını asla unutmamalı. Aksi takdirde kışkırtıcı konuşmalar, altından kalkılamayacak olayları tetikleyebilir. Ortaya çıkacak vahim tablonun hesabını da kimse veremez. Sorumlu mevkideki herkes aklını başına toplamalı. Ayrıca hakemleri tehdit etmek yerine, Trabzonspor, Bursaspor ve Manisaspor gibi Anadolu takımlarının, küçük bütçelerle büyük başarıyı nasıl yakaladıklarına kafa yormalı.

Trabzonspor’u küçümseyen yanılır

-  Trabzonspor son 3 maçta 7 puan kaybederek avantajını tümüyle yitirdi. Bu düşüşün sebepleri ne olabilir?Trabzonspor puan avantajını yitirdi ama şampiyonluktaki iddiası devam ediyor. İkinci yarıyla birlikte başlayan puan kayıpları, Egemen’in bu takım için ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu ortaya koyuyor. Lider kişiliğinin yanısıra, bitmez tükenmez enerjisiyle takımını ateşleyen, formasına aşık Egemen’in dönüşüyle birlikte, Trabzonspor’un yeniden yükselişe geçeceğini düşünüyorum. Trabzonspor’u küçümseyenler, büyük yanılgıya düşerler...

Seyircilerden para almasınlar!

-  Yıldırım Demirören, “Spor kulüpleri kamu yararına derneklerdir. Dolayısıyla vergi vermemelidir” dedi. Diğer taraftan Beşiktaş ve G.Saray kulüpleri Maliye Bakanlığı ile pazarlık yaparak vergilerini rekor miktarlarda düşürdü. Kulüpler vergi vermeli mi, vermemeli mi?

Yazının Devamını Oku

Yıldırım'ın başarısı

2 Şubat 2011
F.Bahçe Başkanı, Trabzonspor maçı için tüm futbolcularla tek tek konuştu.

Onlara önemlerini, değerlerini ve yeteneklerini hatırlattı. Fenerbahçe’nin büyüklüğünü dile getirdi. Özgüven terapisi sonunda sadece Trabzon-spor maçı kazanılmadı, takım ve Aykut Kocaman da kazanıldı.

Fenerbahçe’nin Trabzonspor karşısında ortaya koyduğu hırslı ve mücadeleci futbol, beklediğiniz bir şey miydi? Sarı lacivertlilerin bu futbolu ilerleyen haftalarda da tekrarlayacağına ihtimal veriyor musunuz?Fenerbahçe’nin Trabzonspor karşısındaki başarısının ardındaki gerçekleri görmek için filmi biraz geriye sarmak, İspanya’da oynanan Sevilla maçına kadar gitmek gerekir. Başkan Aziz Yıldırım üstü kapalı olarak açıkladı ama, ben şimdi isim de veriyorum. O maçta Roberto Carlos’un yerine Dani Alves’e karşı oynaması gereken Gökçek Vederson, derin kaygılar içindeydi. Kendine olan güvenini yitirmişti. İşte o kritik anda devreye Başkan Aziz Yıldırım girdi. Vederson’a kaybettiği özgüveni kazandırmak için, maç öncesinde adeta terapi yaptı. Uzun uzun konuşup, sahaya güvenle çıkmasını sağladı. Sonrası malum. Vederson, Uğur Boral’ın da süper oyunuyla başarılı bir maç çıkardı ve Fenerbahçe, Sevilla’yı eleyip yurda döndü.
İtiraf edelim ki Fenerbahçe bu yıl, Süper Lig’in ilk yarısında çok başarısızdı. Fenerbahçe’ye hiç yakışmayan bir futbol oynuyordu. Futbolcuların kendilerine olan güvenleri kaybolmuştu. Devre arası kampında yine Aziz Yıldırım kolları sıvadı. Futbolcularla başkan gibi değil de, adeta bir sportif direktör gibi ilgilenmeye başladı. Antalyaspor maçı öncesinde Yönetim Kurulu Üyeleri’yle birlikte takımın yanındaydı. Trabzonspor maçı için de yedekler dahil olmak üzere, tüm futbolcularla tek tek konuştu. Onlara önemlerini, değerlerini ve yeteneklerini hatırlattı. Fenerbahçe’nin büyüklüğünü dile getirdi. Özgüven terapisi sonunda sadece Trabzonspor maçı kazanılmadı, takım ve Aykut Kocaman da kazanıldı. Daha önce bu takımın tüm derbileri kazanabileceğini, ama takım oyunu sergileyen başka ekiplere yenilebileceğini söyledim. Bu görüşümde ısrar ediyorum. Şampiyonluk için Başkan Aziz Yıldırım’ın terapi seanslarına devam etmesi, futbolcuların da hiçbir rakibi küçümsemeden tüm maçlara birlik ve beraberlik içinde asılması gerekiyor.

Kaleci Cenk takdir edilmeli

Beşiktaş kalecisi Cenk’in, Büyükşehir Belediyespor maçının 15. dakikasında parmağı kırılmasına rağmen bunu kimseye söylemeyip öylece oyuna devam etmesini ve hatalı bir gol yiyip takımını zor duruma sokmasını nasıl değerlendirmek lazım? Forma hırsı mı, eğitimsizlik mi ya da başka bir şey mi?Cenk’i dikkatle izledim. Yediği goldeki hatayı, kırık parmağına bağlamak son derece yanlış. Dünyanın her yanında kaleciler bu tür hatalar yapabilir. Ünlü Petr Cech buna benzer gol yemedi mi? Uzağa gitmeyelim, yine geçen hafta sonu oynanan Bursaspor maçında Galatasaray kalecisi Ufuk, kucağına gelen topu tutayım derken içeri almadı mı? Onun da kolu mu kırıktı? Ayrıca Cenk, yediği hatalı golün yanısıra, birçok başarılı kurtarış da yaptı. Kırık parmağına rağmen, sanki hiçbir şey olmamış gibi maça devam etmesi, eleştirilecek değil, takdir edilecek bir durumdur.. Kaldı ki, oyundan alınmasını gerektiren bir durum olsa Schuster müdahale etmez miydi?

Karaman ders verdi

Futbol kamuoyu; Ümit Özat ile Hikmet Karaman arasındaki söz düellosunu, Karaman’ın Ankaragücü atkısıyla basın toplantısı yapmasını, Manisasporlu Murat Erdoğan’ın Ankaragücü taraftarlarına 3’lü çektirmesini normal karşılayıp sineye mi çekmeli, yoksa tepki gösterip birilerine tavır mı almalı?Ne demiş eskiler? “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz!” Hikmet Karaman, Ankaragücü prangası nedeniyle uzun süre takım çalıştıramadı. Çünkü yasal sürecin tamamlanması için, beklemesi gerekiyordu. Sonra ne yaptı? Sıfır puanlı Manisaspor’u alıp, ligin üst sıralarına çıkarma başarısını gösterdi. Bunu sağlamak kolay mı? Önce yenilgi üstüne yenilgi alan futbolcularınıza özgüven aşılayacaksınız, sonra da takım oyunu oynatarak, karşınıza çıkan tüm büyük takımları eze eze yeneceksiniz. Karaman Hoca ve öğrencileri böylece bir benzerine zor rastlanan müthiş bir başarı öyküsüne imza attılar... Futbolla ilgilenen herkesin bu öyküden ders çıkarması gerekir. Ankaragücü taraftarı da bu gerçekleri bildiği için Karaman’a büyük sevgi gösterisi yapıyor.

Ligde geriye düşen takım hakeme sarılır!

Yazının Devamını Oku

Bu lig karakolda biter

26 Ocak 2011
Hakemler üzerinden mesaj vermek, Şenol Güneş gibi bir futbol bilgesine hiç mi hiç yakışmıyor. Sorumlu mevkide olanlar, ellerini hakemlerin üzerinden çekmeli. Aksi takdirde bu lig, karakolda biter!

- Şenol Güneş’in son dönemde Aykut Kocaman’ı kastederek; “Ben rakipleri ve hakemleri konuşursam küçülürüm” demesi; buna karşın Trabzonspor resmi sitesinin, “Ankaragücü maçında penaltımız verilmedi” diye yazması... Bütün bunları nasıl değerlendirmeliyiz?
Ligin ikinci yarısı yeni başladı ve ilk puan kaybında hakemlere yüklenildi. Demek ki puan kayıpları devam edecek olursa, hakemler yandı! Ayrıca hakemler üzerinden mesaj vermek, Şenol Güneş gibi bir futbol bilgesine hiç mi hiç yakışmıyor. Kaldı ki, geçen haftanın önemli maçlarını seyrettim ve hakemlerde oyunun kaderine hükmedecek büyük hatalar görmedim. Sorumlu mevkide olanlar, ellerini hakemlerin üzerinden çekmeli. Aksi takdirde bu lig, karakolda biter!

Fenerbahçe, el freni çekilmiş lüks araba gibi

- F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım, her açıklamasında, “Bu kadro şampiyonluk için bize yeter” diyor. Gerçekten yeter mi yoksa takviye yapılması gerekiyor mu?
Futbolcuları isim isim değerlendirdiğinizde, transfer ücretlerine baktığınızda, Aziz Yıldırım’ı haklı çıkartan bir tabloyla karşılaşıyorsunuz. Fenerbahçe’de un var, yağ var, şeker var ama, ne yazık ki, iyi helva yapılamıyor! Antalyaspor maçını hep birlikte seyrettik. Fenerbahçe belki de tarihinde ilk kez, son 10 dakikayı santrforsuz oynadı! Görünürde Alex bu görevi üstlenmişti ama, koşacak hali yoktu! Oysa Fenerbahçe denildiğinde taraftarın aklına hemen, müthiş goller gelir! Fenerbahçe kültürü bu gollerle oluşmuştur! Peki şimdi öyle mi? Ne gezer! Sanki takım, el freni  çekilmiş lüks araba gibi! Antalya maçının ikinci yarısında öylesine katı defans yapıldı ki, herkese “Çanakkale Geçilmez” dedirtti... Sanırsınız Fenerbahçe Barcelona ile Şampiyon Kulüpler finalini oynuyor, 1-0 galip durumda ve skoru korumak için katı defans yapıyor. Oysa rakip Antalyaspor!.. Pes doğrusu!

Beşiktaş başarıya daha yakın

- Bir tarafta “Büyük hedeflere büyük futbolcularla gidilir” düşüncesiyle Simao, Almeida, Guti, Quaresma’yı transfer eden Beşiktaş... Diğer tarafta “Büyük hedeflere, başarıya ve paraya aç futbolcularla ulaşırız” diyerek, Culio, Zapata, Yekta, Stancu ve Kazım’ı alan G.Saray... Hangi yol doğru?

Yazının Devamını Oku