AİLE hekimlerinin statüsü ve yanlarında çalışan sağlık personeli ile diğer personelin durumu hakkında öteden beri varolan kargaşa sürüyor... Aile hekiminin sosyal güvenlik statüsü onun aynı zamanda işveren sayılmasına engel değildir.
Aile hekimininkendi sigortası
SAĞLIK Bakanlığı kadrolarındayken aile hekimi sözleşmesi imzalayanlar veya bu şekilde görevlendirilenler 4/c yani Emekli Sandığı sigortalısıdır. Kamu görevlisi olmadığı halde Sağlık Bakanlığı ile aile hekimi sözleşmesi imzalayan hekimin, o tarih itibariyle sosyal güvenlik statüsü ne ise aynen devam edecektir. Örneğin, sözleşme imzalayan hekim SSK sigortalısı ise SSK, Bağ-Kur sigortalısı ise Bağ-Kur sigortası yine devam edecektir.
Çalıştırdığı personel
AİLE hekimleri, yanlarında ebe, hemşire gibi sağlık personeli ile temizlik vb. için de personel çalıştırabilirler. Bu durumda, aile hekimi işveren/işveren vekili, aile sağlığı merkezi adresi işyeri ve çalıştırılan personel de sigortalı sayılacaktır. Böyle olunca işveren aile hekiminin yükümlülükleri başlayacaktır.
Evvela işyeri için SGK’dan işyeri numarası alıp dosya açacak, çalışanlarını sigortaya bu numara üzerinden bildirecektir. Ve buna bağlı diğer yükümlülükler. Şüphesiz aile sağlığı merkezinde temizlik vb. işlerde çalıştırılan personele asgari ücretin altında olmamak üzere ücret ödenecektir.
Avuç içi damar okuma yöntemi geliyor
Sağlık hizmetleri SGK tarafından karşılanan sigortalıların başvurduğu sağlık tesisleri, başvuran kişinin kimlik tespitini yine nüfus cüzdanı, sürücü belgesi, evlenme cüzdanı, pasaport veya verilmiş ise Kurum sağlık kartı belgelerinden biri ile yapacaktır.
Yenilik; bu kimlik tespitinin doğrulanmasının da yapılacak olmasıdır. Kimlik doğrulaması ise, avuç içi damar okuma gibi biyometrik yöntemlerle yapılacaktır. Acil hallerde kimlik tespiti ve kimlik doğrulaması, acil halin sona ermesinden sonra yapılacaktır.
----------
Uygulama ne zaman başlayacak
Kimlik tespiti ve kimlik doğrulama işlemleri özel ve kamu ayrımı olmaksızın tüm sağlık tesisleri için zorunlu. Ancak, kimlik doğrulamada kullanılacak olan biyometrik sistem ve uygulamaya geçilecek sağlık tesisleri, uygulama tarihi ile uygulamaya ilişkin usul ve esaslar SGK tarafından belirlenecek.
Daha önce kamuoyuna yansıdığı şekliyle “avuç içi damar okuma” yöntemiyle kimlik doğrulama işleminin, herhangi bir erteleme olmaz ise, 1 Temmuz 2012 itibariyle başlaması bekleniyor.
Çırak ya da stajyer öğrencilerin sigortalı sayılmaları beraberinde önemli bir karmaşayı da getiriyor. Bu karmaşa ise, hiç bitmiyor. Bitmemesi, bir ölçüde ilgililerin mevzuyu “lehlerine” düşünme eğiliminden kaynaklanırken, SGK’nın katkısı(!) da yadsınamaz...
Stajyer öğrenci, tatil döneminde bir işyerinde stajını yaparken okulu tarafından sigortalanmaktadır. Staj yaptığı işyerinin sigorta yükümlülüğü yoktur.
Okul/yüksekokul/fakülte staj yapan öğrencisinin sigortasını yaparken, “işe giriş bildirgesi” kullanmakta ve o belgedeki “işe başlama tarihi” hanesini de doldurmaktadır. Bu şekilde de SGK’ya bildirimini yapmaktadır.
Sigorta girişini yaptığı stajyer öğrencisi adına okulu, %1 kısa vadeli sigorta primi, anne babasından sağlık yardımı hakkı yok ise %5 de GSS primi yatırmaktadır.
Uygulanan sigorta
Netice itibariyle, stajyer öğrenci hakkında sadece iş kazası ve meslek hastalığı sigortası ile GSS hükümleri uygulanmaktadır. Çırak öğrenciler hakkında ise bunlara ilaveten hastalık sigortası hükümleri de uygulanmaktadır.
Dikkat edileceği gibi emeklilik bir başka söyleyişle “malüllük, yaşlılık, ölüm sigortası” hükümleri stajyer öğrenciler/çıraklar hakkında uygulanmamaktadır!
Normal bir işçinin haftalık çalışma süresi 45 saattir. Haftalık 45 saati aşan çalışmalar da fazla çalışma sayılır. Radyasyona muhatap işlerde çalışan işçiler içinse 45 saatin altında haftalık çalışma sürelerinde bile fazla çalışmadan söz edilebilir...
Haftalık 30 saati aşmak fazla çalışmadır
Hastanelerde, radyasyona muhatap işlerde çalıştırılan işçilerin (hekim ve diğer sağlık personeli), haftalık 30 saati aşmak fazla çalışma sayılmaktadır. Yargıtayın kararları bu yöndedir. (Y.9.HD.01.06.2005, E:2004/27601, K:2005/20095) Bunlar için haftalık normal çalışma süresi olan 45 saatin aşılmamış olması önemli değildir. Bu nitelikteki işlerde çalışanlar, iş mevzuatı ve sağlık mevzuatı uyarınca özel olarak korunmaktadırlar.
Böyle olunca, özel bir hastanede radyasyona muhatap bir işte diyelim radyoloji teknikeri olarak çalışan bir işçi, haftalık 30 saatten fazla çalıştırılır ise işveren ücretini ödemek zorundadır. Fazla çalışma ücretinin bu nitelikteki işçiler açısından hesabında ise bir farklılık bulunmamaktadır. Normal saatlik ücret %50 artırılarak ödeme yapılacaktır.
Günlük çalışma süresi 5 saattir
3153 sayılı Kanun uyarınca çıkarılan Radyoloji, Radyom ve Elektrikle Tedavi Müesseseleri Hakkında Tüzüğün 21. maddesi uyarınca, radyasyona muhatap işlerde çalışanların günlük çalışma süreleri 5 saattir. Dahası, bu kişilerin günlük mesaileri dışında ışına maruz kalmasalar bile 5 saatin üzerine çalıştırılamamaları gerekmektedir. Bu şekilde çalışan işçiler, hastanelerde/sağlık merkezlerinde başka işlerde de çalıştırılamazlar.
Fazla çalışma ücretinin ödenmemesi fesih nedenidir
Eğer bu şekilde çalışan işçinin haftalık 30 saati aşan çalışmalarından dolayı işveren fazla çalışma ücretini ödemez ise işçi haklı sebeple iş sözleşmesini feshedebilir. İşçi bu şekilde işi bırakıp gider ise işveren kıdem tazminatını ödemek zorundadır. İşveren işçiden ihbar tazminatı da isteyemez. (Y.9.HD, 01.04.2010, E:2008/23084, K:2010/8849)
İş Kanuna göre; yıllık ücretli izin hakkından yararlanılabilmesi için işyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olmak gerekmektedir.
Yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez.
Diğer izinler mahsup edilemez
İşveren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme, hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez. Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz.
İzin bölünemez
Yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemez ve işveren tarafından sürekli bir şekilde verilmesi zorunludur. Ancak yıllık ücretli izin süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere en çok üçe bölünebilir.
Kullanılmayan günlerin parası
İşçi, hak kazandığı izni kullanmadığı vakit onun parasını isteyemez. Ancak, iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde işçinin hak kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti, sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Bu ücrete ilişkin zaman aşımı iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren başlar.
Konu, benzer durumda olan ve çiftçi olarak çalışıp da Bağ-Kur sigortalısı olan birçok kimseyi ya da onların yakınlarını da ilgilendiriyor.
Ölüm iş kazasından dolayı ise
1 Ekim 2008’den önce olsa da çiftçinin ölümünün tarlasında çalışırken iş kazasına uğramasından ötürü olduğu iddia ediliyor ise, bu durumda da “ölüm maaşı” bağlanmasını kolaylaştıran düzenlemeler bulunmaktadır...
Bir kere, 2006 yılında yürürlükte olan 2926 sayılı Tarım Bağ-Kur Kanunun ek 3. maddesine göre, ölüm maaşı bağlanmasında 1479 sayılı Esnaf Bağ-Kur Kanunu hükümleri uygulanacaktır. Bu kanuna göre de çiftçi sigortalının en az 1800 günü olması gerekiyor...
Ancak, 1479 sayılı Kanunun 41. maddesi son paragrafına göre, çiftçi sigortalının ölümü geçirdiği iş kazası sonucu olmuş ise, 1800 prim ödeme süresi aranmayacaktır.
O tarihte 1479 sayılı kanunda “iş kazası sigorta kolu” olmayınca, çiftçinin ölümünün iş kazasından ötürü olup olmadığına nasıl karar verilecektir? Bunun içinde 1479 sayılı Kanunun 82. maddesine göre hareket edilecek, “iş kazası” teriminin kapsamının tayininde 506 sayılı SSK Kanunu hükümleri kıyas yoluyla uygulanacaktır.
Sonuçta bize göre; SSK Kanununa kıyasen, okurumuzun babasının tarlada çalışırken traktör altında kalıp ölmesi bir iş kazasıdır. Annesine yeterli gün sayısı olmadığı için ölüm maaşı bağlanmamış olsa bile, konunun iş kazası boyutuyla araştırılması durumunda gün sayısı aranmadan maaş bağlanması mümkün görünüyor.
1 Ekim 2008 sonrasıiçin sorun yok
5510 sayılı Kanun da yargı makamları da böyle diyor, ama önce SSK şimdilerde SGK olmaz diyor... Ücretsiz izin kullanan işçi bu sırada doğum yapsa veya hastalanıp istirahat raporu alsa SGK rapor parasını ödemiyor. Dahası, bir biçimde (hataen) ödemişse de geri istiyor... Belirtelim ki, yerel mahkemelerin yanı sıra Yargıtay’da SGK’nın tutumunu reddiyor ve ücretsiz izinde rapor parası ödenebileceğini kabul ediyor.
--------
SGK’nın yaklaşımı
SGK ücretsiz izin sırasında rapor parası ödemeyişini, işçinin bu sürede fiilen çalışmamasına bağlıyor. Fiili çalışma olmayan bir durumda geçici iş göremezlik halinden bahsedilemeyeceğini öne sürerek bu süreçte rapor parası da ödenemeyeceğini iddia ediyor... Sigortalılık niteliğinin ne zaman yitirileceğinden de şunu anlıyor:
“Kanunun 9. maddesinin 2. fıkrası gereğince, hastalık ve analık hükümlerinin uygulanmasında sigortalılık niteliğinin ödenen primin ilişkin olduğu günü takip eden 10. günden başlanarak yitirilmiş sayılacaktır.”
Oysa 5510 sayılı Kanunun 9. maddesinde böyle bir ibare yok! Ücretsiz izin kavramı ile “sigortalılık niteliğinin sona ermesi” kavramları hastalık ve analık halleri için “özel” olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla SGK’nın bu konudaki yaklaşımına katılmamız mümkün değil.
--------------
Analık ve hastalık parası şartı