18 Haziran 2012
Kendinizden değilse, karşınıza böyle karmakarışık şeyler çıkar işte!
Hele bir de “Yüzyılın Gösterisi Türkiye’de. Sadece İzmir’de” demişlerse ve de “Vur, Çal, Yönet Müziğin İçindesin...” diye eklemişlerse, dahası “Orkestra Olun” çağrısını da duyunca iyice bir “merak” sarar sizi.
Onun adı, “re-rite”.
Ne olduğunu kimsenin kestiremediği, anlatılmaya kalkışınca sözcüklerin anlam şaşkınlığına uğradığı...
26. Uluslararası İzmir Festivali’nin açılış töreni sonunda işte o “re-rite” yer alıyordu.
Bilinen o ki, “rite” İngilizin dilinde “âyin” demek, “re” de “tekrar” vurgusu yapan bir ön ek. “re-rite” gibi bir sözcük yoksa da “yeniden âyin” anlamına gelse gerek.
Ve bilinen o ki, resim, heykel, müzik gibi sanatlarda yaratıcı olamayanların yine “sanat” adına buldukları bir “sunuş biçimi” var: “Installation”. Adını koyamadığımızdan bize de “enstelaston” demek düşüyor!
Nesneleri, görüntüleri, sesleri bir araya getirip beklenmeyen, şaşırtıcı bir görsellik içinde sunmak, yine de bir “yaratıcılık” olarak değerlendirilip, değişik etkinliklerin konusu olmakta.
Yazının Devamını Oku 11 Haziran 2012
Üç olay bir hafta içinde ardı ardına geliverdi: İKSEV’in 26. Uluslararası İzmir Festivali’nin açılışı, Mülkiyeliler’in Sanat Buluşması ve İzmirli İşadamları’nın Shakespeare Gösterisi. Her üçünün de tasası, kaygısı “sanat”.
İKSEV, Türkiye dışına uzanıp çeşitli sanat alanlarında seçkinleşmiş sanatçıları İzmir’e taşıyor.
Mülkiyeliler, vali olsalar bile, gönüllerinde şiir taşıyor.
İzmirli işadamları, işliklerine sığmamış gibi sahneye taşıyor.
Ne mutlu onlara ki, yaşantılarına da taşıyıp sanatı yaşıyor!
¡¡¡
Yine de “pişmiş aşa su” olup yazsak mı!
“Profesyonel” olmakla “amatör” olmak... İşi kendilerine “geçim yolu” seçmişlerle, “gönül yoldaşı” seçmişleri aynı yolda yakalayıp sorgulamaya kalkışmak, bir yerde, kendini bilmezlik olur hiç kuşkusuz.
Yine de...
Sözünü “ses” ile söyleyecek kişinin sözü, kendi dudakları arasında küçülüp kalmaktaysa ya da müziğin ezgisinde birkaç nota, ses düzeninin cilvesine kapılıp cızırdamaktaysa...
¡¡¡
Birbirinden değerli oyunlarından önemli sahneleri Prof. Dr. Özdemir Nutku çevirip “Shakespeare’in Geceleri Gündüzleri” adı altında derlemiş. Ege Genç İş Adamları Derneği (EGİAD) üyeleri -çocuk, genç, yaşlı- bir araya gelip Hamlet’inden Romeo Jülyet’ine, Macbeth’inden Othello’suna, Hırçın Kız’ından On İkinci Gecesi’ne uzanan o karmakarışık yolculuğun dikbaşlı yolcularıydı.
“Shakespeare’in Geceleri Gündüzleri”ni AKM Yunus Emre Sahnesi’nin genişliğine ustaca yerleştirip Yılmaz Tüzün sahneye koymuş.
Temel Aycan Şen, EGİAD Yönetim Kurulu Başkanı, tanıtım yazısında şöyle diyor:
“Bu zorlu hazırlık döneminde onları izlerken aslında sanatçı olmanın ne denli zor ve onurlu bir meslek olduğunu bizler yakından gördük. Onlar da bunu hissettiler ve gördüler. Tiyatronun aslında yaşamın bir parçası, hatta bizzat kendisi olduğunı, yaşamın da bir tiyatro olduğunu gördüler.”
Böyle deyip yola çıkmış olanların ardından söz söylemek kime düşer ki!
¡¡¡
Kaldı bir söz, İKSEV’e dair.
Onu da haftaya söyleyelim diyeceğim de, 26. Festival’i açarken “sanatta tekrarın tekrarlanmazlığı” üzerine Filiz Sarper Eczacıbaşı’nın yaptığı konuşmayı, olabilseydi de burada aktarabilseydim diyeceğim.
Sanat, her dalı birbiri içine girip de birbiri içinde eriyip giderken dile gelse, sanatla içiçe geçen bir yaşanmışlık olmasa, sanatı paylaşmanın değeri böylesine güzel anlatılabilir miydi!
Yazının Devamını Oku 4 Haziran 2012
KADİFEKALE’nin oturduğu tepeye yaslanıp da denize doğru ine ine bir “İzmir” olmuş, hani o “Smyrna” dedikleri.
“Pagos” imiş ya, o tepeye Büyük İskender çıkıp da aşağıya doğru baktıysa “Agora”yı görmüş olmalı.
Yıllar değil, yüzyıllar geçer. Ve yalılar köşkler olup denize ayağı erer Smyrna’nın.
Tepeye doğru tırmanırken camileri, türbeleri, tekkeleri, hanları, cumbalı evleri yüklene yüklene yorulmuş gibi gittikçe daralan sokaklarda da İzmir!
Bugün Kadifekale’den Agora’ya doğru baktık da o dar sokaklarında soluksuz kalmış gibi karmakarışık damlar görünür.
Yıllar yılı değişmeyen o karmaşanın ortasında “Kestelli Şerife Eczacıbaşı İlköğretim Okulu”, denize doğru bakar da durur.
***
Yazının Devamını Oku 28 Mayıs 2012
“Arkas Sanat Merkezi”, Kasım 2011’de açılışı yapılan “post empresyonizm” resim sergisinden sonra, “Batılının Fırçasından Ege’nin Bu Yakası” adı altında 52 oryantalist ressamın 109 yapıtını sergiliyor şimdilerde. “... en büyük hedefim; İzmir’in sosyo-kültürel hayatına katkı sağlamaktı” düşüncesiyle İzmirlilere bir sevgi ve bağlılık armağanı gibi bir yol açmış olan Lucien Arkas, 150 yıllık zaman dilimini kapsayan sergiyle ilgili şöyle demiş:
“Batı’ya, batılının hayatına, sanata bakışına duyduğumuz hayranlık kadar batılının da Doğu’yu yorumlaması, buradaki hayata karşı duyduğu tarifsiz merak ve bu duyguların ekseninde hayata geçirilmiş yüzü aşkın eser üç ay süre ile bizleri bambaşka bir yolculuğa çıkaracak.”
Osmanlı topraklarında İstanbul’da, İzmir’de 150 yıl içinden süzülüp gelmiş yaşanmışlıklar resim sanatına yansıyıp da gelmekte.
Görülmeye değer.
¡¡¡
Ya o yolculuk gelip bugünlere dayansaydı!
İzmir’den bir görüntü...
Atatürk at üstünde, parmağını uzatmış “ileri” diyor.
Ellerinde çiçekler, insanlar var; “ileri” gittikçe “geri” gitmekte!
At da, at üstündeki Atatürk de birer “heykel” olmakla ve de “canlı” olanın sözü geçerli sayılacağından olsa gerek, o 19 Mayıs 2012 Cumartesi günü İzmir polisi çember olup yaklaştırmamakta ellerinde çiçeklerle bekleşip duranları.
Çiçekli insanlar, Kurtuluş’un ilk adımın atıldığı 19 Mayıs 1919’u, 93 yıl sonra kutlamak istemişler.
Olur mu! “Genelge” var.
Atatürk at üstünde, parmağını uzatmışmış, “ileri” diyormuşmuş! Bir heykel olmakla, sesi çıkmaz olduğundan...
Bir yanda genelge, bir yanda çiçekler.
Ve genelge çiçekleri keser olduğundan, çiçekçilerin çekişmesi çekilmeyle son bulur, suskun heykel Atatürk’e yaklaşmadan.
Ve çiçekler, insanların çekildiği yerde durur.
¡¡¡
“Batılının Fırçasından Ege’nin Bu Yakası” bir güzel yaşamakta oryantalist ressamların tablolarında.
Sanatın olduğu yerde “çirkinlik” nasıl olsun!
“... En büyük hedefim İzmir’in sosyo-kültürel hayatına katkı sağlamak” demiş ya Lucien Arkas.
Var niceleri Arkas gibi... İzmir’e, Türkiye’ye getirmekte nice güzellikler, nice değerler.
Ve de var, daha niceleri...
Yazının Devamını Oku 14 Mayıs 2012
HİÇ düşünmüyordum yine dönmeyi. İzmir’in kıyılarına çağdaş güzellikler tasarlanıyor da ben karşı çıkmaktaymışım gibi bir izlenim doğsun, hiç istemem doğrusu.
Yolu açık olsun da ola ki, gün gelir görürüz de seviniriz diyorum.
Rastlantıya bakın ki, “İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirmekte Uygulanacak Tasarım Stratejisi Planı” üzerine yazdığım yazının yayınlandığı gün Hürriyet Ege’de Banu Şen’in Prof. Dr. İlhan Tekeli ile yaptığı kapsamlı bir görüşme karşıma çıkıverince, o 50’li yıllara varmadan denizinde yüzmüş, olta sallayıp balık tutmuş, dahası anasının elinden tutup Güzelyalı’daki “kadınlar deniz banyosu”nda “cıbıl cıbıl” yaptırdığı bir İzmir çocuğu olarak şu “denizle ilişki”nin içine düştüm yine.
Ve yine sözü geçse de sözünü etmemekte olduğundan Sayın Tekeli, “sanat”ın...
“Siyasetçiler değil, İzmirliler proje yapıyor.”
Prof. Dr. İlhan Tekeli sürekli öne çıkarır siyasetçilerin -yani Ankara’daki iktidarın- İzmir’in kentsel yapılanmasıyla yakından ilgisini, İzmirlilere “proje” yapmalarını eleştirir.
Ankara’daki iktidarın iki Bakanı’nı İzmir’den seçmesindeki “özel anlamı” açıktan dile getirmeksizin kendisi de “siyaset” yapmış olmuyor mu!
Konunun “siyaset” yönünü İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’na bırakması, ilerde Ankara’daki iktidar ile kurulması kaçınılmaz olan ilişkiler açısından daha doğru olmaz mı?
Yazının Devamını Oku 7 Mayıs 2012
24 Ekim 2009...“İzmir’i kültür ve sanatta önce Akdeniz’de, sonra da Akdeniz’in gücüyle Avrupa’da bir dünya kenti haline getirmek...”
20 Nisan 2012... Üç yıl sonra...
“İzmirlilerin denizle ilişkisini güçlendirmek ve yaşam kalitesini artırmak...”
2009’un “İzmir Kültür Çalıştayı”ndan yola çıkıp 2012’nin “İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirmekte Uygulanacak Tasarım Stratejisi Planı”na varmak.
Çalıştay’ın da Plan’ın da temel yapılandırıcısı ve yürütücüsü İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanlık Başdanışmanı Prof. Dr. İlhan Tekeli, İzmir’in geleceği adına, 2009’dan 2012’ye, “kara”da dolaşmayı bırakıp neden “deniz”e açılır olmuştur!
Ve de...
Sayın Tekeli der ki, “Bu nasıl bir haktır ki, merkezi hükümet kente emrivaki projeler yapıyor. Buranın sahibi yerel yönetim. Eğer burası demokratik bir toplumsa merkezi hükümet emrivaki yapamaz.”
Doğrudur da acaba hangi “demokratik” yöntemle belirlenmiştir İzmir’in geleceği, karaya sırt çevirip bir Akdeniz Kenti olma düşü kurmakla!
İstanbul ağırlıklı olsa da 100’e yakın çağrılının katıldığı “İzmir Kültür Çalıştayı” mı, yoksa uzmanlıklarına hiç kuşku olmasa da 6 kişinin oluşturduğu “Tasarım Stratejisi Planı” mı daha “demokratik” temele dayanır?
Ve nasıl bir Türkçedir ki bu, yanyana gelmekte uygulama - tasarım - strateji - plan.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, İzmir i “batının en doğusunda, doğunun en batısında güleryüzlü, hoşgörülü, yaşamı coşkuyla paylaşan bir kent” olarak tanımlarken, gelişim ve kalkınma sürecinde kültür sanat çalışmalarını “olmazsa olmaz” olarak gördüklerini vurgulamış Kültür Çalıştayı’nı açış konuşmasında.
2009’da özellikle “kültür ve sanat” vurgusu yapılırken 2012’de ne kültür ne sanattan -“tek sözcük” ile bile olsa- söz edilmemiş olması, İzmir Kültür Çalıştayı’nda alınan kararların bir yana bırakıldığı anlamına mı gelmekte?
Kültür Politikaları - Tiyatro, Sinema ve Edebiyat - Plastik Sanatlar ve Müzik - Kültürel Miras - Kentsel Tasarım - Kültür Endüstrileri başlığı altında 6 “atölye” olarak çalışma yapan 2009 Kültür Çalıştayı’ndan yola çıkıp da 2012’de bir uçta Karşıyaka’nın Mavişehir’i bir uçta bu yakanın İnciraltı’sı, kıyı kıyı Körfez’i 40 kilometre boyunca yeniden yaratmaya koyulmak, “baştan kara” etmek mi, yoksa “yeni ufuklara yelken açmış” olmak mı!
Yolun açık ola İzmir, diyelim...
Yazının Devamını Oku 30 Nisan 2012
20 Nisan 2012, Cuma...
İlerde, herhalde, her yıldönümünü İzmir’in kutlayacağı önemli günlerden biri olacak o gün.
Bir uçta Karşıyaka’nın Mavişehir’i bir uçta bu yakanın İnciraltı’sı, Körfez boydan boya kıyı kıyı 40 kilometre boyunca yeniden yaratılıyor!
O gün, 20 Nisan 2012 Cuma günü, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Türkiye’ye örnek olacağına inandığı bir “çağdaş kent” modelini, tasarımı gerçekleştiren uzmanlarla birlikte açıkladı. Tasarımın adı, “İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirmekte Uygulanacak Tasarım Stratejisi Planı”.
***
“Tasarım Stratejisi Planı”na ilk adımın 2009’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nca düzenlenen “Kültür Çalıştayı”nda atıldığı anlaşılıyordu. “İzmir’in bir inovasyon kenti olması ve Akdeniz Akademisi çatısı altında, önce Akdeniz’de var olup, sonra dünyaya açılması için bir yol haritası” belirlenmiş ve bu ilk adımdan sonra eyleme geçmek yaklaşık 3 yıl sürmüştü.
Tasarım, Prof. Dr. İlhan Tekeli’nin eşgüdümünde her biri kendi alanında bilimsel çalışmaları ve deneyimleriyle tanınmış Nevzat Sayın, Zuhal Ulusoy, Tevfik Tozkoparan, Mehmet Kütükçüoğlu ve Serhan Ada, 100’e yakın kişinin çalışmalarıyla kamuoyuna açıklanma aşamasına gelmiş oluyordu.
***
Gerçekten özenle düzenlenmiş, bilgisayar program teknikleriyle görselleştirilmiş, körfezinin her kıyısı sanki yeniden yaratılmış gibi canlandırılmış İzmir, o gün toplantıya katılanları bir hayli şaşırtmış ve de coşkulandırmış olmalı.
Yazının Devamını Oku 23 Nisan 2012
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı başlarken, Yaşar Aksoy’un “onur konuğu” olduğu 17. TÜYAP İzmir Kitap Fuarı da bir gün öncesi kapanmış oluyordu. Herhalde en çok sevinen Yaşar olmuştur, “iki bayramın ardı ardına gelmiş olmasına.
Biri “kendi” bayramıydı; öteki, üzerine kim bilir kaç milyon sözcük döşediği İzmir’de başlayıp İzmir’de biten o kutsal kavganın çocuklara adanmış ulusal bayramı.
“Daima kendimi önemsiz biri olarak düşünmüşümdür” diye yazmış Yaşar.
O kendini böyle bilir de ya başkaları nasıl bilir?
“İzmir’e bir tane daha Yaşar Aksoy gelmedi, gelmez de.” Yazar Muzaffer İzgü böyle diyor, ‘İzmir’de Bir Rüzgar: Yaşar Aksoy’ başlığı altında yapılan söyleşide.
Konak Belediye Başkanı Dr. Hakan Tartan da diyor:
“Kent tarihi, belleği için müzeler ne kadar önemliyse, Yaşar Aksoy da İzmir için öyledir. Yaşar Aksoy, İzmir müzesidir.”
Yazının Devamını Oku