Bünyamin Sürmeli

Bugün Akdeniz’in doğusu ile Güneydoğu’ya yağış geliyor.

12 Mayıs 2007
Yağışların Güneydoğu’da su baskınlarına yol açma ihtimali var. Yağışlar özellikle cumartesi günü hem etki alanını genişletiyor, hem de doğu bölgelerin tamamına yayılıyor. Doğu ve Güneydoğu’ya dikkat!
Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu’da aşırı yağışlar yine problemlere yol açabilir. Bu bölgelerde yaşayanlara gözünüz kulağınız bültenlerimizde olsun diyorum. Kuzey bölgelerde birkaç derece düşen sıcaklıklar hafta sonunda tekrar artıyor, belki de 25 derecenin üzerine çıkabilecek. Marmara, Ege, İç Anadolu ve Karadeniz’in batısı hafta sonunu yine güneş ve ılık hava ile geçirecek.

Küresel ısınmadan bahsedildiğinde ilk başlık sera gazları, ikincisi ise oluşturacağı sonuçlar oluyor. İklimlerin değişmesi, buzulların erimesi, bazı bakterilerin etrafı kasıp kavurması, susuzluk ve açlık.

Sonrasında alınacak tedbirleri konuşuyoruz. Atmosfere en alt seviyeden müdahil olalım, ona karışmayalım, az tüketelim, az harcayalım, az yiyelim, az içelim diyoruz.

Bakın size pek üzerinde durulmayan, belki aklımıza çoğu zaman gelmeyen bir kirletici kaynağı! Stratosferik kirlenmeye, dolayısıyla küresel ısınmaya neden olan uçak egzozlarından çıkan gazlar.

Yılda uçakla ne kadar seyahat ediyorsunuz? Bakın araştırmalardan öyle sonuçlar çıkmış ki bazı yasal tedbirlerin bile alınması öngörülmeye başlanmış.

Mantıksal olarak olaya şöyle bakılıyor: Eğer bir kişi uçakla seyahat ediyorsa, çevreyi kirletiyor, küresel ısınmaya neden oluyordur. Seyahatlerinde havayolunu kullananlar ve kullanmayanlar arasında bir adalet olması için uçakla seyahat edenlerden ekstra bir verginin alınması isteniyor. Bunun adına da "Karbondioksit Tazminatı" deniyor. Alınan parayla küresel ısınmaya karşı nasıl bir geri dönüş sağlamayı planlıyorlar bilmiyorum ama böyle bir düşünce var. Bu ücret farkını ödemeyi kabul etmeyen kişilerin havayolu kullanmaları önlensin deniyor.

Araştırma sonuçları öyle cesur açıklanıyor ki, şöyle bir ifade de kullanılıyor: "Sigara insan sağlığına ne kadar zararlı ise uçaklardan çıkan gazların ısınmaya neden olduğu o kadar açık."

Tam bu noktada içime bir his doğdu, Süpermen olamasam da süper meteorolog olarak, sanki dünyayı ben kurtarabilirim gibi geldi, önerim şu; acaba laboratuvar ortamında oranları ve testleri yapılarak uçak egzozlarından uçuş esnasında çıkan karbondioksit yanında atmosfere belirli oranda kükürt de salınsa nasıl olur? Çünkü kükürt atmosferde karbondioksidin aksi görevi görüyor, ısınmaya engel oluyor. Belki bir nötrleme işlemi olabilir. Boş verin zaten sera gazlarıyla atmosferi mahvettik, bir de, bir kükürt bir karbondioksit atmosferin kafasını karıştırmayalım, ne olur ne olmaz. İşler iyice karışır, bugün ısınıyoruz ama yarın öbür gün ne olacağı belli olmaz.
Yazının Devamını Oku

Bahar-yaz karışımı bir hafta sonu

4 Mayıs 2007
Hafta sonu sıcaklar geliyor. Plan yaptınız mı? Sıcaklık değerleri Güney’de 30, kuzey bölgelerde ise 25 derecenin üzerine çıkmaya hazırlanıyor. Kuzeyden gelen yüksek basınç havayı açıyor, güneyden gelen sistem de sıcaklıkları artıyor, ortaya bahar-yaz karışımı bir hava çıkıyor. Şehir dışı planı yapanlara bu hafta sonunun hiç fena olmayacağını hatırlatalım. Böylelikle ben gibi İstanbul tutkunları da trafiksiz şehrin tadını çıkartabilir.

Geçen haftalarda size "Acaba iklimle ilgili bilmediklerimiz mi var? Isınıyoruz diyorlar ama gerçekten öyle mi? Isınıyor olsak bile bu durum kötü bir şey mi?" sorusunu bazı çevrelerin sorduğundan bahsetmiştim. Olay şu:

Son dönemlerde dünyanın bir numaralı gündemi küresel iklim değişimi. Tüm dünya bunu tartışıyor. Farklı yollardan olsa da hepsinin açıklamasının sonucu aynı; kötü bir yöne doğru bir gidişimiz var. Durum böyleyken neden dünyanın tek ve süper gücü bu gidişi durdurmak için dünyayla el ele vermiyor? Acaba dünyanın bilmediği bir model analizi yapıldı ve gidiş o kadar da kötü değil mi?

Yapılan bazı araştırmalarda dünya üzerindeki gelişimlerin, atılımların daha çok sıcak dönemde olduğu belirlenmiş. Bundan yola çıkarak soğuğun her zaman gelişimi-üretimi engellediği düşünülüyor. Her ne kadar soğukta insanın mücadelesi artsa da iklim koşulları karşısında dünya bazında gelişimi zayıflattığı sanılıyor. İngiliz ekonomist Stern ise Kanada, Rusya ve İskandinavya gibi yüksek enlemli ülkelerin tarımsal üretimde artış, kış soğuğunun azalması sayesinde daha düşük ölüm oranları, daha düşük ısıtma maliyetleri gibi yararlardan faydalanmasının söz konusu olduğunu söylüyor. İspanya kıyılarında güneşlenen kalabalık turist grupları, aynı şeyi Baltık Denizi kıyılarındaki sahil alanlarında yapma fırsatı bulabilecek. Sonuç olarak faydalı topraklar ve güzel plajlar yalnızca yer değiştirecek.

Öte yandan Kaliforniya’daki Stanford Üniversitesi’nden Thomas Gale Moore şöyle diyor: "Belki de çok güzel bir zamanda yaşıyoruz. Soğuk, sıcaktan daha tehlikelidir. ABD’de yılda 2.5 derecelik bir sıcaklık artışı yıllık ölüm sayısını 40 bin kişi olarak azaltır."

Nasıl, aklınıza yattı mı sizin? Bana sorarsanız ki sorduğunuzu kabul ederek cevap veriyorum; dünyada olan bitene bakarsanız pek rasyonel bir düşünce olarak görünmüyor sanki. O zaman ikinci bir soru olarak "Bu kadar yazıyı bize niye okuttun?" derseniz size büyükannemin sözünü hatırlatırım: "Ne varsa, okumakta var oğul" derdi.
Yazının Devamını Oku

Yağış var ama sıcaklık düşmüyor

27 Nisan 2007
Sıcaklık değerleri kademe kademe yükseliyor. Marmara 15-20, Güney 20-25 derecelere yerleşti. Ama şimdilik çünkü yeni bir sıçrayış daha olacak, muhtemelen mayısın ilk günlerinde. İlk birkaç günden sonra Marmara 20 derecenin üzerine yerleşeceğe benziyor. Bugün iç ve doğu bölgelerde yağışlar var.

Geçen hafta size "İklimdeki değişim, özellikle küresel ısınma acaba sanılanın aksine kötü değil de dünya ve insanlık için iyi mi?" sorusunun cevabını arayan bazı bilim adamlarından bahsetmiştim. Bu konuya bu hafta da devam edeceğimi söylemiştim ama özür dileyerek ve üzüntüyle bu konuyu önümüzdeki haftaya öteleyeceğim. Çünkü gelen elektronik postalarda ısrarla polenlerden dert yanılıyordu.

Bazılarının kabusu saman nezlesi adıyla da anılan yaz nezlesi ya da alerjik nezleler. Aslında hemen her mevsimde havada bulunan ama bahardaki kadar problem oluşturmayan alerjenler (polenler) nisan başlangıcıyla birlikte birçok kişiyi hapşırtıyor, burnunu akıtıyor, gözlerini yaşartıp kızartıyor, bazılarının da nefesini kesiyor.

Fındık, meşe, at kestanesi, buğday, mısır, yulaf, çavdar, pirinç, arpa, servi, dut, zeytin, çam gibi birçok ağaç tozları nisanla beraber havada uçuşmaya başlıyor. Bu polenler mayısta ve haziranda daha da artıyor. Peki nasıl korunacağız? Birçoğunu biliyorsunuzdur zaten! Öncelikle alerjik bir hastalığınız varsa sabahları dışarı çıkmayın, çünkü polenler daha çok sabah saatlerinde görülür, özellikle 06.00-10.00 saatleri arasında. Eğer kesinlikle çıkmanız gerekiyorsa, yanınızda kağıt-steril maske bulundurun. Yatarken baş kısmınızı daha yüksekte tutun. Evinizi mümkün mertebe sabahları havalandırmayın, çünkü polen dolarsa yalnızca sabah değil tüm gün etkilenebilirsiniz.

İlaçlarınızı ihmal etmeyin. Açık hava programlarınızda deniz kenarlarını tercih edin, deniz kenarlarında polen oranı iç kesimlere nazaran çok daha düşüktür. Özellikle Marmara’da yaşayan alerjik bünyelere şunu hatırlatıyorum, haziran rüzgarlarıyla polenler bir kat daha artacaktır. Bu arada doktorlar alerjide soyaçekimin sık görüldüğünü belirtiyor. Bu nedenle aile bireylerinde alerjik hassasiyeti olanların doktora görünmelerinde fayda var derim, başka da bir şey demem!
Yazının Devamını Oku

Haftasonu yağışsız ve sıcak

20 Nisan 2007
Adını içinde bulunduğu aydan alan yağışlar da artık kendini gösteremiyor. Nisan yağmurları diyoruz ama nisanda batı bölgeler üç parti yağış aldı, o da yalnızca birer günlüktü. Bu sefer de aynısı oldu, bugün batı bölgelerden yağış ayrıldı, hafta sonunda ise yurdun tamamını terk edecek. Sıcaklıklar ise özellikle hafta sonunda hissedilir seviyelerde yükselecek. Marmara’da 18-20, Akdeniz’de ise 23-25 derecelere çıkacak. Ardından gelen günlerde de kaydadeğer bir yağışlı sistem görüntüsü yok. Ancak Doğu Anadolu’da durum biraz farklı, bölgenin kuzeyinde sıcaklıklar cumartesi günü sıfırın altında kalabilir, don ve buzlanmaya karşı dikkat.

Geçen hafta size BM’nin iklim raporunun yumuşatılmaya çalışılmasının akıllara "Önümüzdeki dönemlerde de Kyoto Protokolü benzeri protokollerin hayata geçirilmesine engel olmaya mı çalışılıyor?" sorusunu getirdiğinden bahsetmiştim.

Önümüzdeki dönemlerde olası iklim koşullarının "olacak" şeklinde değil "bekleniyor" olarak ifadelendirilmesini isteyen ülkelerden biri de Çin’di. Bakın size bu konuyla bağlantılı çok çarpıcı bir bilgi: 2012 yılına kadar Çin ve Hindistan’da 800 kömür yakan enerji santralı inşa edilecek. Bu 800 kömür yakan santraldan toplam CO2 çıkışı, Kyoto Anlaşması’yla azalması şart koşulan miktarın beş katı. Ve bilim adamları küresel ısınmaya neden olan karbondioksitin en fazla kömürden yayıldığını belirtiyor. Yani havaya daha büyük zarar vermek pek mümkün değil.

Bırakın yaydığı diğer partikülleri, sadece yaydığı karbondioksitle zararlı dememiz mümkün. Fosil yakıt olarak şikayet ettiğimiz petrolün, en yüksek rezervlerde bile 100 yıllık ömrü var. Kömür rezervlerinin ise belki 500 yıl daha bitmeyeceği sanılıyor. Yani hastayı kurtarmaya fiziksel koşullar da pek yardımcı olmuyor. Ben hep söylüyorum, ısınma ya da geniş adıyla "iklim değişimi" dünyanın doğal yaşantısı, biz yalnızca filmi biraz hızlı ileri sarıyoruz, makus sonumuzun erken gelmesine neden oluyoruz o kadar. Sonuç olarak insanoğlu olarak artık bir sonraki neslimizin savaşmak için daha çok nedeni olacak, bir sonraki nesle yalnızca kötü iklim koşullarını bırakmıyoruz.

Hep bahsediyoruz, biliyorsunuz, iklimdeki değişimler ekonomik koşulları da uç noktalara taşıma yönünde hareket ediyor. Çünkü yoksul olan güney ülkelerini zarar görme tehlikesiyle karşı karşıya getiriyor, öte yandan zengin olan kuzey ülkeleri içinse bazı olumlu sonuçlar ortaya çıkartabiliyor. Beklenti, 30-40 yıla kadar, Grönland’ın tekrar tarih öncesindeki gibi yemyeşil olabilmesi.

Diyeceksiniz ki eğer bu değişimden olumlu yönde etkilenme söz konusu olabiliyorsa, ABD’nin iklim değişimine karşı tedbir almamasında faktör "pozitif yönde etkilenebilecek olması" olabilir mi? Tam ben de bundan bahsedecektim ama sayfam bitti, haftaya artık...
Yazının Devamını Oku

Sıcaklar azalsa da batı yağış alamıyor

13 Nisan 2007
Nisandan beklentiler çok yüksekti. Umudumuz sıcaklık dalgalanmalarının havadaki nemi yere indirmesi ve böylece yağış alabilmemizdi ama maalesef ara ara sıcaklık dalgalanmaları olsa da bu dalgalanış batı bölgelerde pek yağış oluşturamıyor. Bu hafta sonunda beklenen sıcaklık azalışı Karadeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu’da yağış oluşturacak. Yani batı bölgeler yağış alamıyor, yağış beklenen İç Anadolu ise ihtiyacını pek karşılayabilecek gibi değil. Sıcaklık değerleri ise bu hafta sonu biraz azalıyor. Çok büyük değerlerde değil, 3-4 derece. Hafta sonundaki değerler yüksek ihtimalle önümüzdeki haftanın ilk günlerinde de değişmeyecek.

TAKTİK YA DA KOMPLO TEORİSİ

İnsanoğlu para kazanmak için sağlığını harcar, sonrasında kazandığı parayla tekrar sağlığını satın almaya çalışır. Ekonomik çıkarlar için soluduğumuz havayı mahvediyoruz, sonrasında büyük yatırımlarla kaybettiklerimizi suni yollarla tekrar elde etmeye çalışıyoruz. Siz gelecekten ümitli misiniz? Yani yapılan girişimler, bilim insanlarının bir araya gelip yaptığı felaket açıklamaları, mevsimlerin birbirine karışması, meteorolojik nedenlerle ölen insan sayısının her yıl artması, yaşanmaya başlayan susuzluklar, havamızın kirlenmesi, tüm bu olup bitenler size "Bu kadar da olamaz, insanoğlu bu kadar bencil davranmaz, tedbir alır" cümlesini kurduruyor mu?

Bana kurdurmuyor, kurduramıyor! Neden mi? Bakın size mini bir izahat yapayım, bakalım bana katılacak mısınız:

Geçen hafta bugün BM yeni iklim değişimi raporunu açıkladı. Raporda geleceğe ait beklenen senaryolar artık daha sert bir dille açıklanıyordu ve hatta adeta "bir sonraki neslimiz bu senaryoların başrol oyuncuları olabilir" deniyordu. Bunda her ülke hemfikirdi. Ama raporun zorlandığı kısım neresiydi biliyor musunuz? Diliydi!

Örneğin: "Şu tarihlerde, şu şekilde değişimler olacak" ifadesi yerine "Şu tarihlerde, şu değişimler bekleniyor" konması gibi. Komisyon burada tıkandı, bu nedenle raporun çıkışı bayağı bir uzadı. Şimdi diyeceksiniz ki "Olacak dense ne olur, bekleniyor dense ne olur?" İşte olay o kadar basit değil. "Olacak" ifadesi kesinlik belirttiği için alınacak tedbirler konusunda zorlayıcı güç meydana getirecek. Ama "bekleniyor" hálá bir olasılık ifade ettiği için zorlayıcı etkisi olmayacak.

Kyoto Protokolü, biliyorsunuz güçlü birçok devlet tarafından kabul edilmedi. Ve 2012’de son buluyor, yerine daha güçlü bir protokol hazırlanacak. Bazı ülkelerin, BM’nin raporunu yumuşatma çabaları, bende yeni protokole de karşı çıkılacağı, Kyoto Protokolü gibi uygulanmayacağı izlenimi uyandırıyor. Protokolü imzalamayacak, halklarına da "Bunlar yalnızca tahminden ibaret, bakın BM’nin iklim raporunda da ’bekleniyor’ ifadesi var" diyecekler sanki... Nasıl taktik ama? Ya da nasıl komplo teorisi?
Yazının Devamını Oku

Yağış devam etmiyor

6 Nisan 2007
Yağış bakımından gözler mart ve nisan ayları üzerindeydi ama gelen yağışlar pek ümit vaat etmedi ve etmiyor. Martta zaten üç parti yağış geldi, onlarda da su baskınları vardı. Yani yalnızca biraz barajları doldurdu, bunun ötesinde çok fazla işe yaramadı. Nisanın ilk günleriyle etkili olmaya başlayan yağışların da arkası gelmiyor, çabuk kesiliyor. Bugün iç ve doğu bölgelere ilerliyor. Hafta sonunda ise etki alanını iyice daraltacak, yurdun büyük kısmından ayrılacak. Sıcaklıklar ise yağışla yalnızca birkaç derece azaldı, hafta sonuyla beraber yine Marmara 15, Güney 20 derecenin üzerine çıkacak.

Her ne kadar ara ara karşılaşsak da martta ve nisan girişinde istenen yağışlar görülemedi. Kurak bir dönem geçiriyoruz ve bundan haftalardır bahsediyoruz zaten. Ama bunun yanında çamurlu yağmurlar da söz konusu oldu. Belki arabalar daha fazla yıkandı, ev camları daha sık silindi ama bu yağışlar gerçekten çok faydalı, diğer yağışlara nazaran daha kıymetli, zira mineral değeri hayli yüksek.

Dönem itibariyle güneyli hava akımları artık baskın. Önümüzdeki günlerde daha da kuvvetlenecek, günlerdir bahsettiğimiz soğukların kuzeyden girişine engel olan da zaten Basra Körfezi’nde yavaş yavaş kuvvetlenen bu rüzgarlar. Hazirana doğru Anadolu’yu adım adım kavurmaya başlayacaklar.

"Aman moral bozma, zaten adam gibi yağış alamadık, bir de Basra sıcaklarının kavurmasını çekemeyiz!" diyenlere cevap: Maalesef yapacak bir şey yok. Bu güneyli rüzgarlar Afrika ve Asya’dan tozu-toprağı alıp Türkiye’ye taşıyor. Bu toz-toprak yağmurla yere iniyor. Bu çamurlu yağmurların iki faydası var. Birincisi tozlu topraklı havayı temizliyor ve rahat bir nefes aldırıyor. Yani solumayla akciğerlerimize göndereceğimize, yağmurla yere inmesi daha iyi. İkincisi nisan yağmurları (çamurlu yağmurlar) toprak için doğal bir gübreleme, balıklar için besin kaynağı (çamur yağmurlarıyla denize aktarılan mineraller plankton üretimini artırıyor, planktonlar da balıkların besin kaynaklarının başını çekiyor), insanlar için temiz bir nefes ve saç-cilt güzelliği demek.

BU YAĞMURLA ISLANIN

Şimdi bir yağışlı sistem daha bekliyoruz. Gelin "şemsiyeleri bırakın bir kenara, bu yağmur altında öyle yürüyün; yüksek mineralli nisan yağmurundan bir nebze de olsa faydalanın" diyeceğim ama bugünlerde de nanobakteri (geçen haftalarda bahsetmiştim) riski biraz fazla. Ama hemen şunu da ekliyoruz, aslında güneyli hava akımları mayıs sonlarında iyice kuvvetlenecek, hem Afrika, hem Lübnan çevreleri, hem de Arap Yarımadası üzerinden tozu-toprağı daha fazla taşıyacak. Bu kesimlerden bazen bulaşıcı hastalıklara neden olan birtakım bakteriler de bu doğal havayoluyla gelebiliyor. Bu sebeple bu yağmurlarda ıslandınız ıslandınız, yoksa mayıs-haziranda bakteri riski sebebiyle hoş olmayabilir.
Yazının Devamını Oku

Yine işe yaramayan yağışlar

30 Mart 2007
Martın da sona ermesiyle birçok kişinin ümitleri iyice kırılmaya başladı. Kardan bahsediyorum, maalesef yok. Aşırı yağışlar geliyor. Sistem beklenenin dışında bir hareket yapmazsa bugün Marmara’nın batısında başlayacak yağış orta ve batı bölgeleri cumartesi günü sağanak şeklinde saracak. Bizim ihtiyacımız olan ağır ağır uzun süreli yağışlar, gelenler ise kısa süreli ve miktar olarak fazla. Bu yağışların bırakın işe yaramasını, Marmara’nın batısıyla Ege’de geçen hafta olduğu gibi yine su baskını tehlikesi oluşturuyor. Yağışların pazar günü sabahın ilk saatlerinden itibaren batı bölgelerde etkisini yitirmesi bekleniyor.

111 YIL ÖNCE SÖYLENMİŞ

1896 yılında İsveçli bilim adamı Svante Arrhenius, fosil yakıtların yakılmasıyla ekstra karbondioksitin atmosfere pompalanmasının atmosferin doğal izolasyon özelliğini artırdığını bildiren çalışmalar yapmıştı. 2007’deyiz, kimse dinlememiş sanırım. Adam 111 yıl önce söylemiş, sonra olan olmuş. Neyi bekliyoruz? Taş yağmasını mı?

Atmosfere her yıl 25 milyar ton karbondioksit yollanıyor. Karbondioksit havayı ısıtıyor, öte yandan yine fosil yakıtların yanmasından kaynaklanan kükürtdioksit ve sülfat, gelen güneş ışınlarını uzaya geri yansıtarak gezegenimizin soğumasını sağlıyor. Küresel ısınmanın hesaplanmasında bu iki sürecin dengelenmesi gerekiyor. Küresel iklim değişiminde volkanik aktiviteler ve güneş lekesi döngülerinin de rolü var.

Şimdi doğal etkiler son yüzyılda gezegenimizi soğutmak yönünde etkili oldu, ısıtmak yönünde değil. Ama bu sanayilerin bacalarından ve araçların egzozlarından çıkan gazlar, büyükbaş hayvanların gaz çıkartmaları (metan düzeylerini yüzde 156 artırdı), deodorantlar ile soğutma ve klima sistemlerinde kullanılan CFC’ler de dünyanın ısınmasında güçlü bir etki oluşturdu. Bütün bu faktörler toplandığında çıkan bilançoda dünyanın ısındığı ortaya çıkıyor.

ATMOSFER BİZDEN HIZLI

İnanın atmosfer bizden hızlı hareket ediyor. Birleşmiş Milletler 1988 yılında hükümetler arası iklim değişimi paneli için 2000 bilim insanını bir araya getirdi ve bu ekip iklim değişiminde ana faktörün insan olduğu sonucuna 13 yıl sonra, 2001’de varabildi. Artık önümüzdeki 50 yılın öngörülerini siz düşünün.

Atmosfere fosil yakıt atıkları yollanmaya başlanmasının üzerinden bugüne kadar sıcaklık ortalama 0.8 derece artmış. Şimdi bakın, denizlerin ısınması 40 yıl sürüyor. Bu nedenle şu anda yaşadığımız dengesiz sistemler aslında 1960’lardaki sera gazı oranlarının yansımaları. O zamandan bu zamana emisyon oranı kat kat arttı. Bu durumda belki 40 yıl sonrasının iklim koşulları bugünün yansımaları olacak. 0.8 derecelik sıcaklık artışı, bir türlü anlamlandıramadığımız hava koşullarını meydana getirdi. Önümüzdeki 40 yılda bu artış 10 dereceyi aşınca işte o zaman ne diyeceğiz bakalım?

Ya da bir şey diyebilecek takatimiz olacak mı?
Yazının Devamını Oku

Bahar gidiyor, su baskınları geliyor!

23 Mart 2007
Yağışsız, bahar tadında günlerin akabinde şimdi sıra sağanak yağışlarda. Gözü yaşlı lodos sağanak yağışları getiriyor. Bu kış her gelen yağışı müjdeli haber olarak veriyoruz ama bu sefer yağışların zarar verme ihtimali var. Bugün orta ve batı bölgelerin büyük kısmında etkili olacak sağanak yağışların Ege ve Batı Karadeniz’de su baskınlarının ötesinde problemlere yol açma ihtimali bulunuyor. Belki barajların dolması açısından işe yarayacaktır ama özellikle Ege’de ve Batı Karadeniz’de yaşayanlara, umarım zarar vermez, risk söz konusu. Sıcaklık da eş zamanlı olarak adım adım düşecek.

Naftalin kokusu sizi de tıkar mı? Umarım mayıs tadında günleri görüp kıyafetlerinizi naftalinlememişsinizdir. Çünkü ay sonuna doğru bir soğuk gelebilir. Çok kuvvetli değil ama yine Karadeniz’in yükseklerinde kar, Marmara’da üşütecek seviyelerde sıcaklık düşüşleri olabilir. Bu soğuma ne zamana karşılık geliyor? Yaklaşık önümüzdeki haftanın ilk günlerine...

Tabii bu bilginin değişme ihtimali her zaman bulunuyor unutmayın, zira siz bu yazıyı görmeden iki gün önce (çarşamba günü) yazdım.

Geçen haftalarda ayıların ve bazı kuşların kış uykusuna yatmada yaşadıkları güçlüklerden bahsediyorduk. Aslında biyolojik saatleri şaşan ya da metabolizması allak bullak olan yalnızca hayvanlar değil. Bu sıradışılık bizleri de bir şekilde etkiliyor.

Bakın iki nedenle sürekli hasta olan insanlarla karşılaşıyoruz. Birincisi hava sürekli ılık gittiğinden ara ara gelen soğukları muhatabımız kabul etmiyorum. Yapmayın bu soğuklar da kışın bir mensubu. Gelen sistemleri ciddiye almayınca da olmayan kış içinde bir de hastalanıyoruz. İkincisi ise bakteriler ve mikroplar artıyor. Küresel ısınmanın risklerinden birisi de herhangi bir bölgenin alışık olmadığı mikrop ve bakterilerle karşı karşıya kalması. Çünkü bu canlıların yaşam formlarına uygun bölgelere taşınmaları ya da o bölgede oluşmaları çok güç değil. Dolayısıyla ülkemize sıradışı hava olayları hakim olunca, kendi bakteri ve mikroplarını da getirebiliyor. Dolayısıyla alışık olmadığımız bu canlılara karşı vücudumuz savunma geliştiremiyor.

İkincisi ise nanobakteriler sanırım bahardan önce etkin olmaya başlayacak. Nanobakteri de ne, diyenlere cevap: Nanobakteriler insan vücudunda oluyor, dışarıya idrarla atılıyor. İdrardan kanalizasyona, kanalizasyonlardan buharlaşma yoluyla havaya karışıyor. Nanobakterilerin, böbrek taşına, damar tıkanıklıklarına, hatta rahim kanserine dahi neden olma ihtimalleri var. Bu tür ciddi problemler oluşturma ihtimali bulunan nanobakteriler nemli ve sıcak havaları seviyor ve bu ortamlarda daha fazla canlı kalabiliyor.

Mayıs tadında geçirdiğimiz bu mart günlerinde sanırım ılık bulutlar yine nanobakteriler için bulunmaz mekanlar oluyor.

"Tamam iyi diyorsun da ne yapacağız" derseniz, cevabım çok net: Bilmiyorum!

Çünkü nanobakteriler baharda bulutlarda bulunuyor ve yağmurla yere iniyor diyoruz. Öte yandan bugüne kadar da bize "bahar yağmurlarıyla yıkanın, çok iyidir" dendi. Bu ikilemden çıkmak sanırım benim gibi etliye sütlüye karışmayan bir meteoroloğun işi olmasa gerek.
Yazının Devamını Oku