Bekir Coşkun

Bekir Coşkun

29 Ağustos 2009
Yazarımız Bekir Coşkun yıllık izne ayrıldığı için yazılarına bir süre ara vermiştir.  
Yazının Devamını Oku

Birisini asacaklar...

28 Ağustos 2009
BÖYLE zamanlarda darağaçları kurulur.

Bir geniş alana toplanır ahali.

Bir ortada duran -aslında kendisi de asılmış bir adama benzeyen- darağacına bakarlar, bir dönüp meydana gelen yola...

Bakarlar:

Birisini asacaklar...

*

Savaş günleri gibi her ortalık karıştığında, duygular yağmalanıp, yüreklerin kapısı kırıldığında...

Suçlar işlendiğinde...

Bir de bakarsınız birisini

Yazının Devamını Oku

Kürtler...

27 Ağustos 2009
UZAKTAKİ Kürt evine armağan olarak bir poşet erik götürmeye kalktınız.

Yolda mıncıklaya mıncıklaya, elden ele çekiştire çekiştire, birbirinizin kafasına vura vura erikleri berbat ettiniz.

Bir köy evinin kapısında erikler yerlere saçıldı...

O küçük kız, evin delikanlısı, yaşlı kadın... Yerdeki eriklere hüzünle bakıp, sadece onları sevdiğinizi hissetmek isteyen baba...

Öyle bakakaldılar...

*

Kürtler duygusal insanlardır.

Durup dururken kırdınız onları...

Eliniz boş gidip selam verseydiniz de yeterdi aslında.

Yazının Devamını Oku

Yol haritası nerede kaldı?..

26 Ağustos 2009
Farkındayım; Apo’nun “yol haritasını” bekliyorsunuz...

Apo da gecikti..

Biraz daha utanmaz olsanız, hücresinin küçük penceresinden sesleneceksiniz:

“Keko Apo...”

“Hee...”

“Yazdın?..”

“Neyi?..”

“Yol haritasını...”

*

Yazının Devamını Oku

Zeynep’in okulu...

25 Ağustos 2009
ZEYNEP’in okulunu yıktılar.

Bu yazıya başlarken, gözümün önüne Abant Gölü kıyısındaki o küçük kız geliyor. Bowling oynamıştık. Deliğini bulamayıp Zafer’le topu karpuz gibi kucağımıza aldığımızda bizi ti’ye alıyor, peşinden kıkır kıkır gülüyordu...

Bir süre sonra Zeynep melek olup uçtu.

Zafer Mutlu çok ağladı bebeğinin arkasından. Sonra hiç olmazsa onun anılarını yaşatmak için o okulu kurdu.

*

Sadece İstanbul’da kaç yüz kaçak tarikat okulu var, kaç yüz kaçak dergâh var, kaç kaçak kurs var, sayısını bilemeyiz.

Tümünü görmezlikten geliyorlar...

İstanbul’un dört bir yanına “Müslüman mahalleleri” kurdular, tümü orman arazileri üzerinde ve kaçak...

Ama

Yazının Devamını Oku

Köpekler beni nasıl ısırdı?..

23 Ağustos 2009
ANLADIĞIM kadarıyla Ays ile Gümüş arasında eskiden beri bir husumet vardı.

Ays; Ebru-Hüsnü Olut kardeşlerin goldeni. Gümüş ise karşıdaki Memurlar Sitesi’nin bildiğimiz Anadolu köpeği...

İkisi de erkek, kocaman ve iddialı.

Ama ikisi de uysal, özellikle çocuklarla oynamaya bayılıyorlar.

Husumet; Gümüş’ün Ays’ın duvarına işemesiyle başlamıştı.

*

İşte o gün kumsalda karşılaştılar. Gümüş sen git duvara yine işe...

Ve kavga başladı...

Biz uzaktaydık, koşup yetiştik. Andree her zamanki gibi “Gümüş bebeğimmm...” ya da “Ays, ne kadar ayıp...” gibi denemeler yaptıysa da fayda etmedi.

Yazının Devamını Oku

Sanatçı...

22 Ağustos 2009
DEMEK ki peşinden Başbakan Sezen Aksu’yu aradı.

Ben bu “Başbakan aramalarını” bilirim.

Aranan, telefonu açtığında nedense evindeki koltuktan inip ayağıyla terliklerini arar ve parmağına geçirdiği tek terlikle ayağa kalkar.

Vücut hafifçe öne doğru eğilir.

Telefonu tutmayan el, göbek hizasında ilikleyecek bir düğme arar pijamada, bulamaz... Yine de sanki düğmeyi varmış gibi el orada dolanır.

Ve vücut kendi ekseninde önce küçük küçük, sonra geniş daireler çizmeye başlar ki biz buna “hula-hop pozisyonu” diyoruz.

Başbakan konuşur telefonda.

Aranan ne dediğini duymaz ve asla anlamaz.

Arada bir

Yazının Devamını Oku

Neler oluyor bunlara?..

21 Ağustos 2009
BEN anladım aslında:<br><br>Türkler ne olduğunu bilmedikleri şeyleri konuşmayı seviyorlar.

“N’aber?” sorusu karşısında zor durumda kalan yabancı akrabam, kulağıma eğilip “Neyimi sordu?” demişti.

Ona “Aslında hiçbir şeyi... Şimdi sen de ona ‘iyilik’ diyeceksin” demiştim.

O da dönüp öyle yapmıştı:

“İyilik...”

Böylece neyi sorduğu belli olmayanla, neyin iyi olduğunu bilmeyen uzlaşmışlardı.

Zaten ben de neyi çözdüğümü bilmiyordum. 

*

Sezen Aksu

Yazının Devamını Oku