Ayşegül Ekinci

75 yaşındaki doktorun kardeşini önce kaçırdılar, sonra yaktılar

20 Mart 2012

Gülsevin Yazıcı, dahiliye uzmanı. 50 yılı aşkın meslek yaşamında Türkiye’nin birçok bölgesinde görev yapmış. Binlerce hastaya bakmış. Tedavi etmiş. Başhekimlik yapmış.

Sadece kendisi değil, kocası ve oğlu da doktor. Kalbi sevgi dolu, hastalarından bahsederken gözleri ışıldayan biri o.

75 yaşındaki dahiliye uzmanı Gülsevin Yazıcı, 1 aydır Londra’da tüyler ürperten bir dramın içinde. Üzüntüden saçları dökülmüş. Yorgunluktan ve umutsuzluktan gücünün kesildiği, Londra’nın mezarlıklarında erkek kardeşi Akın Sezer’i aradığı günlerde, tam da artık bacaklarında yürüyecek derman kalmadığı soğuk bir günde tanıştık onunla.

İşte onun hikayesi, önce kaybolan sonra da yakıldığını tesadüfen öğrendiğim erkek kardeşinin hazin sonu.

Kardeşinin karısı ve dört çocuğu artık bakamayız deyince

Doktor Gülsevin Yazıcı’nın erkek kardeşi Akın Sezer, 35 yıl önce Londra’ya gidiyor. Bir restorantda çalışırken, orada garsonluk yapan İspanyol asıllı Gayna ile evleniyor. Daha sonra kendi kafe-restorantını açıyor. İspanyol eşinden Suna, Ceyda, Demir ve Sema isimli dört çocuğu olan Akın Sezer, hayatını eşine ve çocuklarına adıyor. Ancak bu hikaye, böyle mutlu bitmiyor. Akın Sezer, kanser hastası olduğunu öğrenince yavaş yavaş güçten düşüyor ve işini idare edemez duruma geliyor. Bir müddet sonra da işini kapatıyor. Bu noktada kanser hastası Türk eşine daha fazla bakamayacağını anlayan Gayna Sezer, abla Gülsevin Yazıcı’yı, acil Londra’ya çağırıyor. Apar topar Londra’ya gelen doktor abla, kardeşini hasta yatağında buluyor. Kardeşine yemek verilmediğini görünce şaşkınlığını gizleyemeyen Gülsevin Yazıcı’nın dramı böylece başlamış oluyor.

Gelin bu hazin hikayenin geri kalanını ondan dinleyelim; ‘ Kardeşime neden yemek verilmediğini sorunca, Gayna bana doktorlar yasakladı’ dedi. Oysa, bunca yıllık doktorum hasta isterse yemek verilir. Hasta böyle ölüme terkedilmez. Hemen kardeşime yemek yaptım, çok sevindi. Kardeşimle ilgilenmeye başladım, bunun üzerine kardeşimin karısı ve çocukları karşıma geçip, ‘ Buraya kadarmış. Biz babamıza bakamayacağız. O zaten ölecek, onu kolay ölebileceği Düşkünler Evi’ne yatıracağız’ dediler. O an dondum kaldım. Şaka ya da kötü bir rüya sandım. Ama gerçekti. Kardeşim başına gelecekleri anlayınca, ‘ Abla bırakma beni ‘ diye adeta yalvardı. En azından hastaneye yatırılsın diye uğraştım. Neyse, hastaneye haber verip kardeşimi St Mary’s Hastanesi’ne yatırdık. Burada kardeşimle her gece dua ediyorduk. O başına gelecekleri biliyordu. Eşinin kendisini, kolay ölmesi için Hospice adı verilen ve hastanın adeta ölümü beklediği merkezde kalmak istemiyordu. Bu nedenle başından ayrılmamı istemedi. Sürekli, ‘ Abla beni götür’ dedi. Ancak, kardeşimin eşi ve çocukları bu duruma itiraz ederek benim, kardeşimin yanına girmemi engellemeye çalıştılar. Yaşadıklarıma inanamıyordum. Kardeşime söz verdim, onun yanında olacaktım’..

Hastaneden kaçırılan kardeşin hazin sonu

Yazının Devamını Oku

Yaşayan en komik adam ‘Ağlatmak’ istemiyor. Neden mi?

3 Şubat 2012
Peter Sellers, Charlie Chaplin, Jaques Tati gibi ekol komedyenlerden olan ve yaşayan en komik adamlardan biri kabul edilen ünlü İngiliz komedyen Rowan Atkinson, mühendislik eğitimi alıp komedyen olarak kariyerini yapmış. İngiltere’nin sayılı okullarında hatırı sayılır bir eğitim alan Rowan Atkinson, şimdiye kadar hep güldürerek para kazanmış. ‘ Güldürmeyi’ meslek edinmiş. Öyle ki, eşi dostu bile ona gündelik hayatta güler olmuş. Hatta, insanları güldüren yüz hatları nedeniyle kendisine ‘Lastik Yüzlü Adam’ lakabı uygun görülmüş. Londra’nın ünlü Claridges Oteli’nde buluştuğum Rowan Atkinson, neden ‘ağlatmak’ istemediğini de anlattı…

Dört çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya gelen Rowan Atkinson, çok iyi bir eğitimin ardından Newcastle Üniversitesi’ne girdi.  Oxford Üniversitesi’nde mühendislik yüksek lisansı yapan Atkinson, okul yıllarında Oxford Üniversitesi’nin Drama Derneği’nde çalışmalara katıldı. Mühendislik eğitimi alıp komedyen olarak kariyer yapan Rowan Atkinson bugün geriye dönüp baktığında, ‘Herhalde içimde varmış’ demekten çekinmiyor.

Dünyayı, Mr Bean karakteriyle 1988 yılında tanıştıran Rowan Atkinson, şimdilerde ti’ye aldığı James Bond filmlerinde oyunculuk kariyerinin ilk yıllarında oynadı. 1983 yılında James Bond filmi olan "Asla Asla Deme"de (Never Say Never) oynayan ünlü komedyen, Dört Nikah Bir Cenaze, Tabana Kuvvet, Scooby Doo, Aşk Her Yerde  filmleriyle kariyerini iyice pekiştirdi. Bu dönemlerde, Mr. Bean karakterini de beyazperdeye taşıdı.

1997 yılında ilk Mr Bean filmini çeviren Rowan Atkinson, ikinci Mr Bean filmi olan Mr Bean Tatilde’den sonra bir daha Mr Bean filmi yapmayacağını açıkladı. Son olarak, James Bond parodisi olan sakar ajan Johnny English tiplemesiyle gönülleri fetheden komedyen, Mr Bean karakterinin tesadüfen doğduğunu  söyledi. Atkinson ‘ Gündelik yaşamımda  fark etmeden o kadar çok mimik yapıyorum ki, Mr Bean bu tiplemelerden doğdu’ diyor.

Çevresini gülmekten kırıp geçiren adamın karşısında ciddi röportaj yapmak mümkün mü? Aslında pek de değil. Ama, zorlayınca ciddi zaman zaman komik oldukça içten bir röportaj çıktı. Buyurun bakalım:

"Mr. Bean görsel bir karakter"

Siz, Mr Bean karakteriyle bir tip yarattınız. Bu sakar adama tüm dünya güldü. Mr Bean nasıl doğdu?

Mr Bean’i aslında ben yaratmadım. Ya da şöyle açıklayayım: Gündelik hayatımda yaptığım mimikleri fark eden yönetmen arkadaşlar benden Mr Bean’i yarattılar. Yani ben, bilinçli bir şekilde Mr Bean olmadım. Çok mu karışık oldu?

Yoo ben anladım. Peki insanları güldürmek kolay mı?

Yazının Devamını Oku

Meryl Streep hayatının rolünü oynarsa ne olur?

20 Ocak 2012
Ünlü oyuncu Meryl Streep, dünya politik tarihinin önemli isimlerinden birini oynadı. İngiltere’yi ikiye bölen ve pek de sevilmeyen bu isme, Margaret Thatcher ’e öyle bir dokundu ki, filmin sonunda, Demir Leydi’ye önyargınız olsa bile, değişme ihtimali büyük!!. Londra’da buluştuğum Meryl Streep’de, ‘Hayatımın rolünü oynadım’ derse, geriye ne kalıyor ki? Bu yılın Oscar Ödülleri’ni beklemekten başka.

İngiliz Muhafazakar Parti Lideri Margaret Thatcher Kensington Town Hall’da yaptığı bir konuşmada, Sovyetler Birliği’ni ağır eleştirince, Sovyet Savunma Bakanlığı gazetesi Krasnaya Zvezda ( Kızıl Yıldız),  lafını esirgemeyen kuaför eli değmiş kabarık saçlarıyla meydanlarda hararetli konuşmalar yapan kadın politikacıya ‘Demir Leydi'

lakabını takıyor. Sonraları sahibiyle çok özdeşleşecek bu lakap Moskova Radyosu’ndan tüm dünyaya duyuruluyor.

 

İşte, o günlerin ‘Demir Leydisi’ İngiliz politikacı Margaret Thatcher 11 yıllık iktidardan sonra politikadan çekilirken, tam 21 yıl sonra, yeniden farklı şekilde gündeme oturdu. 2008 yılında yönettiği Mama Mia filmiyle dünya çapında başarı yakalayan İngiliz kadın yönetmen Phyllida Lloyd, Margaret Thatcher’in hayatını konu alan ‘The Iron Lady-Demir Leydi’ filmiyle, başta İngiltere olmak üzere bir çok ülkede tartışma başlattı. Margaret Thatcher’i seven ve sevmeyenler ikiye ayrılırken, Thatcher’i Hollywood’un en aranılan kadın yüzlerinden ödüllü Meryl Streep’in oynaması, filme olan ilgiyi ve tartışmaları daha da artırdı.

 

Londra’da bir araya geldiğim ünlü oyuncu Meryl Streep, sakinliğini korurken, Margaret Thatcher’i oynamanın yarattığı heyecanı da itiraf etti. Margaret Thatcher’i oynamadan önce onu pek sevmediğini anlatan Meryl Streep, ‘ Margaret Thatcher çok sevilmeyen hatta nefret edilen bir politikacı. Onu hiçbir zaman duygularını gösterirken görmüyorsunuz. Hep kontrollü ve soğuk. Zor bir karakter. Tüm bu özellikler ve nefret edilmesi, beni Margaret Thatcher’i oynamaya itti’ derken, filmin sonunda ünlü politikacıyı sevdiğini de gülümseyerek anlattı.

 

Margaret Thatcher çok tartışma yaratan bir karakter. İngiltere’yi ikiye bölmüştür. Ya sevilir ya nefret edilir. Dünya politikasında da öyle. Böyle bir karakteri canlandırmadan önce kafanızda hiç soru işareti oldu mu?

Yazının Devamını Oku

Guy, Robert, Jude ve Sherlock Holmes’lu bitmemiş hikayeler

10 Ocak 2012
Tarihin en ünlü dedektifi, Sherlock Holmes’un bilmediğimiz hikayesi hazinlidir.

Yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle 71 yıllık yaşamında türlü eserler, onlarca kitap ve makale yazmıştır. Ama, günün birinde yarattığı ağzı pipolu gölge kahraman Sherlock Holmes’un ünü, yazarın diğer eserlerini gölgede bırakmıştır. Hal böyle gelişince, Sir Arthur Doyle, Sherlock Holmes’u bitirmeye tabiri caizse öldürmeye karar verdi. Hatta o günlerde bu fikrini şöyle dile getirdi : ‘ Holmes’u öldürmeyi düşünüyorum. Hikaye bitsin gitsin istiyorum. Aklımı daha iyi şeylerden çeliyor’. Ve, 1893 yılında İngiltere’nin nice yağmurlu günlerinden birinde Sherlock Holmes öldü. Sir Arthur, yarattığı ve artık tahammül edemediği kahramanı öldürmüştü.

- - -

Tabii ki, Sherlock Holmes gibi hayali ama gölgesi gerçeğinden daha güçlü bir kahraman ölemedi. Daha doğrusu, Sherlock Holmes hayranları, dedektifin öldüğüne bir türlü inanmadıkları için, ayaklandılar. Ve, ömrünün son yıllarında aşık olduğu eşinin ölümünün ardından depresyona girip  kendini ‘ Spiritüelizme’ veren Sir Arhur Conan Doyle , 8 yıl sonra Sherlock Holmes’u tekrar hayata döndürmeye karar verdi. Ve, 1901 yılında Sherlock Holmes yeniden doğdu..

- - -

Sherlock Holmes’un yeniden doğması sadece kağıt üzerinde kalmadı, ünlü dedektif yıllar sonra beyazperde de can buldu. Hayali dedektife bu sefer, ünlü İngiliz yönetmen Guy Ritchie’nin elleri değdi. Geçtiğimiz günlerde Londra’da bir araya geldiğim Guy Ritchie, sorularıma şu cevapları vererek merak giderdi:

Tarihin en ünlü dedektifine yine eliniz değdi. Aslında, ilk Sherlock Holmes’u seyrederken, diğerlerinin geleceğinin kokusunu almıştım. Neden Sherlock Holmes?

Doğru hissetmişsin. Benim çocukluğum, Sherlock Holmes kitaplarını okuyarak geçti. Holmes’un  neredeyse yüzlerce macerasını ezbere biliyordum. Holmes’un, Dr Watson ile ilişkisini, olaylar karşısında verdiği tepkileri, sevinçlerini, uçuk kaçık yanlarını, farklılığını..Sherlock Holmes’u o kadar çok seviyordum ki, günün birinde onunla bir platformda buluşmak istiyordum sanki. Ve o günün birinde, yönetmen koltuğuna oturunca, Sherlock Holmes’un maceralarını beyazperdede işlemek kaçınılmaz hale geldi.

İlk filmden sonra ikinci Sherlock Holmes’u çekmek stres yarattı mı sizde?

Yazının Devamını Oku

Türk mimarlardan Londra’da en güzel yeni yıl hediyesi

28 Aralık 2011

Londra, Noel ve 2012’ye merhaba demenin telaşı içinde. Sokaklar günler öncesinden ışıltılı, Harry Potter filmlerini aratmayan makyajlara büründü bile. Bir yandan alışveriş bir yandan senenin son günleri, şehri daha kaotik daha da büyülü bir hale sokuyor.

 

İşte bu günlerden birinde, geçtiğimiz hafta Londra’nın dünyaca ünlü Savoy Oteli’nde, ‘ Uluslararası Gayrimenkul Ödülleri’ yarışması yapıldı. Türk mimarisi bu yarışmada, 80 kişilik dev jüriden en yüksek skoru alarak ‘ Dünyanın En İyisi’ seçmelerinde birinci oldu.

 

Emlak ve gayrimenkul dalında dünyanın en prestijli yarışmalarından biri kabul edilen International Property Awards-Uluslararası Gayrimenkul Ödülleri 2011, Türk mimarların aldıkları ödüllerle, ilginç bir yüz aldı. Eylül ayında Google ve Bloomberg TV’nin işbirliğinde 17’ncisi düzenlenen Uluslararası Gayrimenkul Yarışması’nda, mimarlarımızın yaptığı eserler ‘Avrupa’nın En İyisi’ seçilmişti. Ve, bu 9 Türk projesi Avrupa, Asya Pasifik, Afrika, Amerika ve Arabistan’ın birinci projeleriyle dünya çapında yarışmak için hak kazanmıştı.

 

Birbirinden değerli 9 proje, Savoy Otel’de yapılan törende ‘ Dünyanın En İyisi’olmak için mücadele verdi. Türk şirketler GAD( Gökhan Avcıoğlu) ve Dara Kırmızıtoprak, Suyabatmaz-Demirel Mimarlık, Çamoğlu Mimarlık, Torunlar GYO, AkyürekElmas, Ahmet Vefik Alp ve Oral Mimarlık, emlak ve gayrimenkul alanında dünyaca önemli projelerle kıyasıya yarıştı.

 

Yazının Devamını Oku

Arap gençler ‘Esad gitsin’ dedi

7 Aralık 2011
Arap Yarımadası’nda sular durulmuyor. Sessizlikle gelen bir bekleyiş ve çözümsüzlük süreci devam ediyor. Bir yanda Beşar Esad’ın zaman kazanmak için taktikleri, öte yanda Arap Baharı’nın karışık denklemleri.

Geçtiğimiz günlerde, Ortadoğu’nun en ihtilaflı konularda nabzını tutan, yankıları tüm dünyaya çoktan yayılan Doha Debates’e katıldım.

BBC’nin davetlisi olarak.

Usta gazeteci Tim Sebastian, 90 dakikalık açık oturumda, "Beşar Esad Gitmeli mi?" diye sordu.

Hararetli tartışmalar ardından, sonuç ne mi oldu?

İzleyiciler, yüzde 91’lik bir çoğunlukla, Esad’ı istemediklerini haykırdı.

Hem de sansürsüz. Korkusuzca.

Türkiye'nin ültimatomu da konuşuldu

Başladığı 2003 yılından bu yana, tam 8 yıldır, Arap coğrafyasının en ihtilaflı konularını, sansürsüz ve korkusuzca masaya yatıran Doha Debates paneli, zaman zaman aldığı tehditlere rağmen, yayına devam etmekte.

Yazının Devamını Oku

Amy alkolü bıraktığı için ölmüş

8 Eylül 2011

23 Temmuz’da Londra’daki evinde ölü bulunduğunda, dünyayı şaşırttı. Hayranları şok oldu. Ex-sevgilileri sessiz kaldı.Şaşırmayanlar da çoktu. Amy ’nin nasıl bir kadere koştuğunu görenler!Onlar sus pus oldu. Kadere bakakaldı.

----

Londra’da sokaklar, mağazalar Amy’ i çalıyor. Amy’i uğurluyor.Ya da uğurlayamıyor.Ölümü,  nasıl öldüğü daha çok konuşulacak.ITV televizyonu, cenaze töreninin akşamı Amy Winehouse ile üç yıl önceyapılan özel bir röportaj ve hayat belgeselini tekrar yayınladı.

---

Amy’nin, Amy Winehouse olmak için nasıl bir mücadele verdiğini gördük bir kez daha..Sesini duyurabilmek için daha 10 yaşındayken savaşın içine girdiğini!Erkeklerle biten ilişkilerin ardından sessizliğe gömülüp, yeni bir aşkla dirildiğini.Savaşı kazanıp, Amy Winehouse olduğunda ise gerçekten yorgun düştüğünü.Ama en trajik olanı ise, Amy Winehouse’un ölümünün ardındaki gerçekler…

23 Temmuz’da Londra’nın Camden bölgesindeki evinde ölü bulunan Amy Winehouse’un,
sanılanın aksine Ecstasy ve alkol karışımından değil, alkolü bıraktığı için vücudunun girdiği ani şok nedeniyle öldüğü iddia edildi.

İngiliz Daily Star gazetesi, alkol ve uyuşturucu bağımlısı olan şarkıcının ölümünden önce, kendi iradesiyle bağımlılığıyla mücadele ettiğini ve üç hafta alkol kullanmadığını yazdı.

Yazının Devamını Oku

Başbakan Erdoğan Nato’yu uyardı: ‘Libya, Afganistan gibi olmasın’

5 Nisan 2011
Başbakan Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta kendi içinde önemli kodları olan bir dizi ziyaret gerçekleştirdi.

 

Önce Kuzey Irak’a gitti. Bu ziyaret, pek çok açıdan bir ilkti. Ve hemen ardından, ayağının tozuyla Londra’ya geçti. Başbakan Erdoğan, İngiltere’nin başkentinde önemli görüşmeler yaparken, aynı saatlerde Türk-İngiliz İş Konseyi tarafından düzenlenen ‘Grow With Turkey-Türkiye İle Büyüme’ başlıklı panelde iki ülkenin önemli üst düzey yöneticileri ve politikacıları bir araya geldi.

 

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açılışını yaptığı ‘Grow With Turkey’  Roadshow’unda gün boyu yapılan panellerde, finans ve bilişim sektörlerinde potansiyel işbirliği alanları ve fırsatlar ele alındı.    

 

Peki, Kuzey Irak ziyaretinden hemen sonra gerçekleşen ve stratejik açıdan oldukça anlamlı olan Londra ziyaretinde, Başbakan Erdoğan, ne mesajlar verdi? Gelin bu mesajlara yakından bakalım:

 

Kraliçe 2’ci Elizabeth ile sıcak temas

Yazının Devamını Oku