GeriSeyahat Taksicilerden hayat dersleri
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Taksicilerden hayat dersleri

Taksicilerden hayat dersleri

Taksi şoförleri enteresan insanlar. Bir şehrin can damarı. Atan nabzı. 90’lı yıllardan sık sık Türkiye’ye gelen Amerikalı danışman arkadaşıma “bu sefer ülkemizi nasıl buldun” diye sorardım. Ve her seferinde “işler hala kesat dostum, durum hala berbat” gibi laflar ederdi.

Ben de daha ekonomik herhangi bir brief almadan nasıl olup da böyle bol keseden laflar atabildiğini söylerdim, kışkırtıcı bir ifade ile. “Yollarınızdan belli” derdi. Trafiğinizden belli. “Ve daha da önemlisi, taksi şoförlerinizden belli”. Havaalanından şirkete gelene dek, yolda sadece taksi şoförlerine bakarak tutarlı ve doğru bir ülke analizi yapılabileceğini anlatırdı bana.

 

Taksi şoförleri bir ülkenin imajıymış. Turistler için en önemli şey, bindiği taksiden sağ salim dayak yemeden inmekmiş. Konuşmasından, nezaketinden, güleryüzünden, gaza ve frene abanmasından, sarsmadan götürmesinden, 2 dakika beklerken ki sabrından, kapıyı açma nezaketinden, parayı alışındaki kapkaççılığından, paranın ne kadar az olursa olsun üstüne yatmama hortumculuğundan belli edermiş taksi şoförü. Koca bir ülkeyi ele verirmiş.

 

Daha bitmedi. Kırmızı ışıklara riayet etmesinden, ağzının kokmamasına varıncaya kadar yüzlerce madde sayardı dostum Mike. Yayalara yol vermesinden, taksici arkadaşlarını selamlamasına, yol kenarından müşteri kapma yarışına girmesinden, alacağı müşterisi çalan meslektaşına küfretmesine kadar yüzlerce madde. O zamanlar onu hayretle dinlerdim. Ama şimdi söylediklerini değişik gözlemlerimle bir kez daha hatırlayınca, hayretim bir kat daha artıyor. Ve söylediklerini yazmamış olduğuma hayıflanıyorum.

 

Gerçekten de taksi şoförleri bir ülkenin can damarı. Alacağın bütün bilgileri vermek için gönüllü profesörler. Soru sormana bile gerek yok. İma et yeter. Sonra yavaşça arkana yaslan ve ekonomiden, sosyolojiye, jeolojik deprem etüdünden din kültürüne, siyasetten sanata, medyadan magazine, Avrupa Birliğinden orduya varıncaya kadar hayatın her alanına dair enteresan hayat görüşlerini dinlemeye başla.

 

Anlatırlar. Bıkmadan usanmadan. Yorulmadan anlatırlar. Sonra anlatmayıp da ne yapsınlar. Elin malı 180 milyarlık plaka ile, hayat boyu çalışsalar alamayacakları kadar muhteşem bir servetin içinde seyehat etmenin itici ve batıcı üzüntüsü ile, günü 2 vardiya ile ikiye bölmüş yorucu çalışmaları ile, konuşmaktan başka ne yapabilirler ki zaten? Varsa yoksa haber, varsa yoksa müzik, magazin, kültür, sanat, siyaset… Başka türlü geçmez ki bir koca ömür direksiyon başında zaten.

 

Terden sırılsıklam olursun, müşteri camı açtırmaz. Müşteri yüz felci geçirmiştir klimayı açtırmaz. 4 maganda biner, maç sonrası kapılardan bellerine kadar sarkıp, lay lay lay lay lay lay lay laaaayyy… muhabbeti yaparlar. Polisin kestiği cezaya mı yanarsıni parayı vermeden kaçan mahallenin kayısı kurusu delikanlılarına mı yanarsın. Arabanın patlayan amortisörlerine mi yanarsın. Onu sen düşün artık.

 

Bi de can korkusu ile, kelle koltukta müşteri avındasın. Taksi şoförü öldürmeyi kendine meslek olarak seçmiş şehir eşkiyaları içinde, sen müşteri avındasın, sapıklar sürek avında. Artık kim kimi avlarsa önce. Aklın canında. Evindeki para bekliyen canında ya da canlarında değil. Evine kadar yetişip yetişemeyeceğini bilememenin şüphesi ile insan paranoya olur ya. Ya da şizorfen.

 

Kimisi müziği beğenmez. Kimisi kanalı beğenmez. Kimisi saçını, sakalını, dini, milli, siyasi görüşünü beğenmez. Kimisi taksini, kimisi modelini, kimisi gidişini beğenmez. Taksicilik zor zenaat valla. İşin yoksa müşteri taşı, kucağında bir yığın derdi ile beraber. İşin yoksa yevmiyeyi düzelt ve trafik sıkışıklığından plaka sahibi patrona günlük maişet çıkart. İşin yoksa dert dinle. İşin yoksa sus. İşin yoksa konuş. İşin yoksa, yoksa, yoksa… Yoksa sahi milli istihbaratın yorgun genç ajanları olmasın sonra sakın bu şoförler. İşleri yok ya nasıl olsa.

 

Dün gece yine onlardan biri ile yolculuk nasip oldu. Zaman zaman yapmak lazım. Benzin zamlarından sonra, taksiye binmek de lüks oldu ama, yine de binmek şart. Ülkenin nabzını tutmak, ekonominin gidişatı hakkında malumat sahibi olmak ve ele hele yaklaşan yerel seçimlerin galibi ile ilgili tahminlere şimdiden bir göz atmak için, taksiye binmek şart. Seçimler konusunda çok ciddiyim. Bir belediye başkanı ile açık oturuma çıksınlar. En hakiki belediye başkanından 10 kat daha fazla bilgi vermezlerse yollarla ilgili ne olayım. En hakiki devlet yetkilisinden 100 kat daha fazla çözüm getirmzlerse, ne olayım. 24 saat direksiyon başındasın. Mahalle mahalle. Cadde cadde. Sokak sokak. Karış karış dolaşmışsın bu koca şehri. O kadar da bilgin olsun artık değil mi?

 

Neyse ne diyordum? Dün akşam yine bir taksiye bindim. Ve bir taksi şoföründen bir hayat dersi daha aldım. Gasp etmeye teşebbüs niyetini anladığı anda, arabasına yaptırdığı gizli kontak düğmesine basmış ve gayet kibar bir şekilde “Abi, arabam bozuldu, ben sizi işinizden alıkoymayayım, siz başka bir arabaya buyurun lütfen, bana para vermenize de gerek yok” diyerek olası bir belayı böylelikle savuşturmuş.

 

Takdir ettim adamı. Her şeyden önce gizli bir düğme yapmayı akıl etmiş. Ona dokununca arabanın motoru duruyor. Sonra konuşması “inin lan aşşağı” tavırlarında değil. Belalı müşterileri o kadar nazik bir şekilde indirmiş ki arabasından, en hakiki güzel konuşma hocaları bile böylesine kriz anlarında kendilerinden geçiyorlar. Seminere katılan katılımcısına güzel konuşma semineri sonrasında söylemediği lafı bırakmayan o kadar çok sözde üstad tanıdım ki… Neyse. Daha sonra, sabırlı davranış. Eli ayağına da dolanabilirdi. Neresinden bakarsanız bakın, İyi bir davranış. Örnek bir tavırç. Tam NLP’ce modellenecek bir vaka. Ama bütün bunları nasıl yaptığı ile ilgileniyorum ben. Yaptıkları güzel. Orası tamam. İyi de nasıl yapabilmiş bunları.

 

-“Peki” dedim. Adamı gözünden tanıma devri geçti artık, siz bu tip müşterileri neresinden tanıyorsunuz?”.

 

-“Abi” dedi. -“ Bu tip kap-kaçcı / gaspcı insanlar, size hep çok güzel bir tablo çizerler. Şuraya gideceğiz, oradan şuraya, buraya. Şunları, şunları alıp tekrar buraya geri döneceğiz, gibi bir senaryo çizerler. Üstelik bu senaryoda bir aşamaya kadar da doğru söylerler. Tam inandım dediğiniz anda, yok yahu bu adam beni aldatmayacak, bak indi gitti, beni bekletti, tekrar döndü geldi dediğiniz anda da darbeyi yersiniz. Ben bu gibi durumlarda riskli olanı terk ederek ve hakkımdan maddi anlamda feragat ederek, canımı kurtarıyorum. Ve hiç bir zaman da orada bıraktığım parada aklımı takılı tutmuyorum. Ben o parayı tamamiyle unutuyorum.”

 

Ne diyeceğimi şaşırdım. Öylesine muhteşem bir tesbit ki. Siz bu yukarıdaki paragrafı sevgilisine sahte gülücüklerle bezenmiş sahte sözler veren sevgisizlere uyarlayın. Cuk oturacak.Her seçim öncesinde meydanlar dolusu ufuklar çizen, ülkeyi değil bir baştan bir başa, aya kadar ulaşan hayallerle süsleyen sahte politikacılara uyarlayın, cuk oturacak. Yavrularına söz verip de sözünde durmayan anne babalara, elemanlarına söz verip de yerine getirmeyen patronlara, şirketine söz verip de uymayan çalışanlara… 7’den 70’e topyekun kocca bir ülke ahalisine uyarlayın bu paragrafı dostlar. Kendinizi kandırmadan, korkmadan, cesur bir şekilde uyarlayın. İnanın hepimize uyan bir tarafları mutlaka vardır. Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek bizim öz değişimiz. Ve bütün değişlerimiz, köprüyü geçene kadar. Allayıp pullamalarımız, hep işimiz bitene kadar. Kafamızdaki senaryolara kaptırıp, etraftan kimseler çakmıyor edasıyla yaptığımız her davranış aslında o kadar çok kötü bir koku veriyor ki etrara. Görme özürlü vatandaşlarımız bile, ne olup bittiğini kolaylıkla anlayabiliyorlar.

(İnmeme yakın) “ve bir şey daha abi” dedi.    –“Hiç bir zaman güzelliklerin hepsi, aynı anda hep bir arada olmuyor. Minimum kayıpla hayatı devam ettirebilmemiz için bir şeylerden feragat etmemiz şart”.

 

Ne dersiniz? Taksi şoförlerinden öğreneceğimiz daha çok şey var galiba değil mi?

 

Münir Arıkan – Düşünce Öğretmeni & NLP Trainer

False