GeriSeyahat Kitap: Haftanın Yenilleri
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Kitap: Haftanın Yenilleri

Kitap: Haftanın Yenilleri

Ve Günler Yürümeye Başladı
Eduardo Galeano
Çev.: Süleyman Doğru
Sel Yayınları
Deneme

Okumaya başlar başlamaz, insanlara sıkıntı vermek pahasına, çevremdeki herkese tavsiye ettiğim, muhakkak okuyun dediğim bir kitap ‘Ve Günler Yürümeye Başladı’. Sebebi açık; ‘Saatsiz Galeano Takvimi’ denebilecek bu kitabı, herkes vakit kaybetmeden okumalı çünkü. Bu sayede ‘insanlığımızı’ hatırlayıp tarih boyunca kaç kere ‘insanlığımızdan utanacak’ şeyler yaptığımızı hatırlarız. Stendhal’in romanla sokağa tuttuğu aynayı yüzümüze çeviriyor Galeano. Üstelik binlerce yıllık tarihi olayları kısacık bir paragrafa sığıdırarak. 1 Ocak tarihiyle başlıyor metinler, 31 Aralık’ta son buluyor. Adeta her güne bir ayıp! Ayıp dememin sebebini açıklamalı. Çünkü masal, ibretlik öyküler, ders çıkarılacak hadiseler toplamı değil bunlar. Belki insanın insana yaptığı insanlık dışı her hareketin kayıt altına alınması demeli. İşkenceler, sürgünler, idamlar, soykırımlar, bir ülkeyi ikiye ayıran duvarlar, bir halkı kendi topraklarında hapseden duvarlar, başka bir halkı kendi topraklarına hasret bırakan duvarlar, ‘egemen’ güçlerin istedikleri gibi at koşturdukları arenalar ve daha nicesi var kitapta. O, şimdiki zamanın geçmişini, neden sorusunun cevabını ve bunca ‘fena’lığın ne zaman başladığını anlatıyor.
Daha ilk yazıda neyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor Galeano. Yeni yılın ilk günü diye bilinen 1 Ocak’ın; Mayalar, Yahudiler, Araplar, Çinliler ve dünyanın diğer birçok sakini için yılın ilk günü olmadığını anlatıyor önce. Daha sonra, Vatikan Roması tarafından kutsanmış emperyal Roma tarafından icat edildiğini hatırlatıyor. Yani ‘kendine ait zamanı olan’ birçok kavmin ellerinden takvimlerinin çalındığına dikkat çekiyor. Ardından dört nala devam ediyor Galeano. Önce altın sonra pertol için yapılan işgallerden sürgünde ölenlere, yakılan İskenderiye kütüphanesinden talan edilen Bağdat kütüphanesine geçiyor. Nâzım’ı da anlatıyor, James Watt’u da. En büyük ayıbımızın kadınlara olduğunu gösteriyor defalarca. Kurşuna dizilirken bile ismi Manuel yapılan Manuela’nın ve diğer haksızlığa uğrayan, askeri darbe sonrası çocukları bir gecede ortadan kaybolan kadınların hikâyelerini anlatıyor. Her sayfada vicdanımız sızlıyor. Çünkü saydıklarının çoğu bizim çağımızda yaşanıyor tüm hoyratlığıyla. Ne yaptık da bu hale geldik, sorusuna 365 gün üzerinden tek tek cevap veriyor. Boşuna ‘dünyanın vicdanı’ demiyorlar Galeano’ya. Muhakkak okuyun, herkese okutun bu kitabı. Ne demek istediğimi daha ilk cümlelerinden anlayacaksınız!

İmroz Rumları
Der.: Feryal Tansuğ
Heyamola Yayınları
Monografi

Yakın zamanda, yerli bir belgesel kanalında Gökçeada üzerine bir yayına tesadüf etmiştim. Adanın yerlilerinden bir çoban, Gökçeada Koyunu’nu şöyle anlatıyordu. “Dünyada bir tek burada var bunlar. Çok dayanıklı bir türdür, ama en önemlisi ‘çobansız’ serbest olarak otlarlar.” Çok alakasız gibi görünse de Gökçeada’yı yani eski adıyla İmroz’u ve ne yazık ki artık unuttuğumuz İmroz Rumları’nı en iyi anlatacak hikâyeye koyunlarıyla başlanmalı gerçekten de. Feryal Tansuğ’un derlediği, Suna Çağatay, Meliton Karas, Makus Boutaras, Aleksis Aleksandris, Giorgos Tsimouris ve Elif Babül’ün birbirinden önemli makaleleriyle zenginleşen ‘İmroz Rumları/Gökçeada Üzerine’ isimli kitap Türkçede yayımlanmış ilk ve haliyle en kapsamlı derleme çalışması. Tarihi milattan önce 5000’lere kadar uzanan İmroz Adası’nın ve Adalıların geçmişini ve bugününü aktarıyor. Bunu yaparken, her ne kadar Lozan’la adanın Rum halkı ‘azınlık’ olarak değerlendirilse de, en başından beri bu toprağın insanları olduklarının da altını çiziyor. Fatih’in İstanbul’u fethi ve Atatürk’ün Türkiye’yi kurması ise Ada ve halkının tarihindeki iki önemli odak. İncelemeler Osmanlı öncesi, 1923 sonrası ve Lozan sonrası adanın kültürel, sosyal ve siyasal yönünü etraflıca gözler önüne seriyor. Son zamanlarda yeniden hatırladığımız İmroz’a ve İmrozlulara dair önemli bir kültürel çalışma. Başka çalışmalara kapı açacak bir kitap.

Madiba Büyüsü
Nelson Mandela
Çev.: Avi Pardo
Aylak Kitap
Çocuk / Masal

Gerçek yaradılış efsaneleri, halkların mitolojileri ve dünyanın ortak kültürel mirası masallarda gizlidir. Masallar bize, hoşgörülü ve dürüst olmayı, yalan söylememeyi, kendimizi ezdirmemeyi, haklının yanında olmayı, haksızlıkla mücadele etmeyi, birlik olmayı... daha birçok ‘insani’ durumu anlatır, öğretir. Bir toplumun ürettiği, dilden dile anlatılan masalları o toplumun sosyal arkeolojisi gibidir. Bugün sayısı azalmış veya yıllarca ‘sömürge’ olmuş toplumların masallarına baktığımız zaman, çoğunlukla tabiat anadan öğrendikleri dürüstlüğün, adilliğin kurbanı olduklarını görürüz. ‘Madiba Büyüsü’ böyle bir masallar toplamı işte. Üstelik, kitabı; dünyanın yaşayan en büyük ‘lideri’ Mandela derlemiş. Mandela, ‘Madiba Büyüsü’ isimli masallar toplamında Fas, Nijerya, Mali, Kenya, Malavi, Tanzanya, Güney Afrika, Zambiya, Gabon, Zimbabve, Namibya ve daha birçok Afrika ülkesinde binlerce yıldır anlatılan masallardan olağanüstü bir seçkiye imza atıyor. Her masala da dünyaca ünlü çizerler, illüstrasyonlarıyla eşlik ediyor. Aslan Kral’ın bütün hayvanlara kıyafetlerini dağıtmasını, korkunç canavarları alt eden zeki çocukları, tavşanla örümceğin dostluğunu, sırtlanların neden güldüğünü, çakalların sesinin güzelliğini, Ay’ın insanlara ilettiği mesajı bu masallardan okuyacaksınız. En güzeli, ‘doğa’nın adaletine tanık olup birbirinden güzel ‘hayvanlar’dan ‘insanlığı’ öğreneceğiz.

Koşmak
Jean Echenoz
Çev.: Mehmet Emin Özcan
Helikopter Kitap
Anlatı

Atletizm tarihiyle ilgili belgesellerde herkesten farklı koşan bir adam görürsünüz muhakkak. Öyle bir koşmak ki, bütün benliğiyle yarışın içindedir. Yani öyle Bolt veya benzeri sprinterler gibi bitiş çizgisine odaklı, zıpkın gibi fırlayan bir adam değil. Aksine kollarıyla havayı döven, tüm dünyayı son kez görüşyormuşçasına kafasını sağa sola çeviren, bir kriz ânındaymışçasına ağzı yüzü çarpılmış bir şekilde koşan bir adam. Bütün varlığıyla, iliklerine kadar ‘koşmak’ fiilinin ispatı. Hedefe ilk ulaşan olmak kadar, bir talihi alt etmenin peşinde. Adeta Sisifos misali, kayayı yukarı çıkarmaya çabalayan bir adam. Adamın ismi Emil Zatopek. Namı diğer Çek Lokomotifi. Kimi otoritelere göre hâlâ en büyük o. Yenildiği zamanlarda, onun için yarış kaybeden normal bir koşucu olmak da kötü değildi. Yeter ki koşmak olsun. Zatopek’in pistler haricinde Çekoslovakya’yla paralel bir kaderi var. Alman işgalinde fabrika işçiliğinden atletliğe geçen bir çocuk. Sosyalizm yıllarında başarılı bir atlet olarak rejimin simgesi. SSCB işgali ile rütbeleri sökük, sürgüne gönderilmiş bir muhalif! Bütün gri tonlar arasında ‘kırmızı’ bir koşucu mayosu. Jean Echenoz, ‘Koşmak’ kitabında Zatopek kadar harikalar yaratıp, onun sıradışı ritmine benzer bir anlatımla yazıyor Çek Lokomotifi’ni. Fabrikalardan rekorlara, albaylıktan uranyum madenlerinde sürgüne en zor anlarda ‘gülen’ bir adamın müthiş koşusu.

Atatürk’ün Doğu-Güneydoğu Politikası ve GAP
Ramazan Topdemir
Truva Yayınları
Tarih

Son çeyrek asrın Türkiye tarihindeki en sözü edilen projesidir GAP! Hiç de öyle ‘çılgın’ bir tarafı olmayan, gerek yer aldığı bölge açısından gerekse ülke açısından her zaman üzerine titrenen bir proje. Bugün 30’larında olanlar ve yukarısı Demirel’in “GAP’ı kaptırmam,” cümlesini de ezbere bilir. Ama GAP, başlangıç olarak çok daha eskilere dayanıyor, desek yanlış olmaz. Öyle ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki demiryollarının, köprülerin yapılmasının ve büyük ölçekte GAP’ın kendisine Atatürk döneminde başlandığını söylemek belki de yanlış olmaz. Çünkü, Atatürk ölümünden bir yıl önce 1937’de Tunceli-Hozat arasında bulunan Singeç köprüsünün açılışını bizzat yapmış. Üstelik hasta haliyle... “Fırat ve Dicle nehirlerinde bir insanlık gölü inşaa edelim,” sözü de yine Atatürk’e ait, tarihiyse 1934! Aslında Türk Dili ve Edebiyatı akademisyeni olan Ramazan Topdemir, ‘Atatürk’ün Doğu-Güneydoğu Politikası ve GAP’ isimli tarih çalışmasında önemli bir konuya dikkat çekiyor. PKK ile ilgili değerlendirmelerde bile konu başlıklarından biri olan GAP’a yönelik Atatürk döneminde başlayan faaliyetleri ve Atatürk’ün Doğu-Güneydoğu ‘kalkındırma’ politikasını etraflıca öğrenebileceğimiz bir çalışma. Orijinal belgelerle zenginleşen kitap, birçok meseleye de ışık tutuyor. 2010’da bitmesi planlanan GAP’a ve Doğu-Güneydoğu meselesine farklı bir bakışla yaklaşıyor Topdemir.

False