GeriSeyahat Dünyaca ünlü iki savaÅŸla tarih yazan topraklar GELÄ°BOLU, ÇANAKKALE, TROYA
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Dünyaca ünlü iki savaÅŸla tarih yazan topraklar GELÄ°BOLU, ÇANAKKALE, TROYA

Dünyaca ünlü iki savaÅŸla tarih yazan topraklar GELÄ°BOLU, ÇANAKKALE, TROYA

Anadolu’nun binlerce yıllık tarihi boyunca yüzlerce destan yazılmış ama bir bölge var ki bu destanlardan aslan payını kapmış. Dünyanın en önemli boÄŸazlarından biri olan Çanakkale, tüm dünyanın tarihini önce Troya, ardından da I. Dünya Savaşı ile deÄŸiÅŸtirmiÅŸ. Ä°lk destanın hikayesini Ä°zmirli kör ozan Homer aktarmış insanlığa.Troya Savaşı’nı anlattığı baÅŸyapıtı Ä°lyada, batıda asırlar boyu Ä°ncil’den sonra en çok okunan kitap olmuÅŸ. Ä°kinci destan ise binlerce Türk askeri tarafından 18 Mart 1915’ten sonra yazılmış. Hem Troya’lılar, hem Türkler vatanları uÄŸruna bu topraklarda can vermiÅŸler.Bu bölgenin bu kadar önemli olması stratejik konumundan kaynaklanıyor. Ä°stanbul ve Çanakkale olmasa dünyanın en büyük gölü olacak olan Karadeniz’e yegane giriÅŸ ve çıkış noktaları olmaları BoÄŸazları tarih boyunca hep önemli kılmış.Adı Yunanca ‘Güzel Åžehir’ anlamına gelen Gelibolu yarımadası, Asya kıtasında kalan Çanakkale’yle birlikte BoÄŸaz’ın iki yakasını oluÅŸturuyor. Adı batı dillerinde bölgede daha önce yaÅŸamış bir kral dolayısıyla Dardanelles diye geçen 70 kilometrelik bu BoÄŸaz’da, Fatih Sultan Mehmed tarafından en dar bölgede yaptırılan Kilitbahir (Denizdeki Kilit) ve ÅŸimdi askeri müze olarak kullanılan Çimenlik kaleleri bulunuyor. I. Dünya Savaşı’nda müttefik güçlerine geçit vermeyen Çanakkale BoÄŸazı bir çaÄŸa imzasını atmış bir liderin de dehasını gösterdiÄŸi yer olmuÅŸ. O zamanlar 19. Ä°htiyat Tümeni Komutanı olan Yarbay Mustafa Kemal’in yıldızı Çanakkale Savaşı ile tüm dünyada parlamış ve anlaşılmış ki: ‘Çanakkale geçilmez.’Siz dünyada vatanını ele geçirmek için gelen bir düşmanın adını o bölgeye veren herhangi bir ülke gördünüz mü? Anzak askerlerinin karaya ilk çıktıkları yer olan koyun adı Anzak, yabancılara ait mezarlıkların çoÄŸu da Lone Pine, Courtney’s Post gibi isimler taşıyor. Her sene 25 Nisan’da binlerce Anzak torunu Gelibolu’ya gelip Åžafak Töreni’ne katılıyor ve geçmiÅŸte dedeleri savaÅŸan insanlar kolkola barış ÅŸarkıları söylüyorlar. Anzak Koyu’nda Atatürk’ün bu savaÅŸta hayatını kaybeden Anzaklar için kağıda döktüğü ve dönemin İçiÅŸleri Bakanı Şükrü Kaya’nın, 1934 yılında bu bölgeye gelen ilk Anzak grubuna okuduÄŸu cümleler de tarihe ÅŸahitlik ediyor. Ä°nsan bir kez daha 20. yüzyıla damgasını basmış bu dehaya ÅŸapka çıkarıyor:‘Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar: Burada dost bir vatanın toprağındasınız.Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız.Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar: GözyaÅŸlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bizim baÄŸrımızdadır.Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır.Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuÅŸlardır.’Bizim Çanakkale, yabancıların ise Gelibolu dedikleri savaşın olduÄŸu alan bugün yüzbinlerce insanın ziyaret ettiÄŸi 33 bin hektarlık bir milli park. C.E.W Bean’in Avustralya resmi tarihini anlatan Anzak Destanı’nda bu savaÅŸla ilgili ilginç satırlar var: ‘Gelibolu Savaşı’nın Avustralya ve Yeni Zelanda ulusal yaÅŸamı üzerindeki etkisi kaybolmayacak kadar derindir. Her iki devlete ait sevk birlikleri genç olmalarına ve daha sonraları daha büyük ve daha fazla kayıplar verilen savaÅŸlarda yer almış olmalarına raÄŸmen hiçbirisi onlarla bu kadar özdeÅŸleÅŸmemiÅŸtir. Hiç şüphesiz millet olma bilinci 25 Nisan 1915’te doÄŸmuÅŸtur.’ Evet her iki ülke için de Gelibolu bir milattı. O yüzden de her 25 Nisan’da çok sayıda Aussie denilen Avustralyalı ile Kiwi denilen Yeni Zelandalı Gelibolu’ya törenlere katılmaya geliyor ve bu ülkeler çok yüksek düzeyde temsil ediliyor. Bu senenin 90. yıl olması daha fazla katılıma yol açtı. Yaklaşık 20 bin civarında insan soÄŸuÄŸa aldırmadan geceden beklemeye baÅŸladılar. Törenlere Prens Charles’dan Yeni Zelanda BaÅŸbakanı Helen Clark’a, Avustralya BaÅŸbakanı John Howard’dan en güçlü rakibi Kim Beazley’e çok sayıda insan katıldı.Åžafak Töreni’nden sonra, saat 10.00 civarında Lone Pine mezarlığında Avustralyalıların, ardından da Conk Bayırı’nda savaÅŸ sırasında kısa bir süre bu bölgeyi ele geçiren Yeni Zelandalıların töreni yapılıyor. Türk askerleri için tören ise Çanakkale ÅžehitliÄŸi’nde gerçekleÅŸtiriliyor. Bu talihsiz savaÅŸ esnasında 500 bin müttefik askeri, vatanlarını cansiperane savunan yaklaşık aynı sayıda Türk askeri ile savaÅŸtı. Åžiddetli çatışmaların sürdüğü yaklaşık sekiz ay boyunca 86 bini Türk olmak üzere 130 bin kiÅŸi hayatını kaybetti.DÃœNYANIN OLABÄ°LECEKEN UZAK YERLERÄ°NDENGelibolu yarımadasında ÅŸehitliklerin olduÄŸu bölgenin giriÅŸinde Kabatepe Müzesi bulunuyor. Müzede savaÅŸla ilgili çok sayıda belge, fotoÄŸraf ve malzeme var. Askerlerin mektupları insanın içini acıtıyor. Bu bölgedeki Arıburnu ve Anzak Koyu en sık ziyaret edilen yerlerden. Yarımadada Ä°ngiliz Milletler TopluluÄŸu SavaÅŸ Mezarları Komisyonu tarafından bakımı yapılan 31 savaÅŸ mezarlığının yarıdan fazlası Anzak bölgesinde yer alıyor. Conk Bayırı’na doÄŸru çıkarken en önemli mezarlıklardan biri ‘yalnız çam’ anlamına gelen Lone Pine’da bulunuyor. Özellikle Avustralyalı askerlere ait mezarların bulunduÄŸu bu yerin tam ortasındaki çam aÄŸacı savaÅŸ zamanında da varmış. Bu bölgede Türk mevzilerini ve tünellerini de görebiliyorsunuz. Biraz yukarıda ise 57. Alay ÅžehitliÄŸi ve Anıtı var. 25 Nisan 1915’teki ilk saldırılarda görev yapan 57. Alay ÅŸehitlerinin mezarlarının giriÅŸinde 1994’te 108 yaşındayken ölen gazi Hüseyin Kaçmaz’ın heykeli bulunuyor. 1992’de dikilen devasa boyutlardaki heykel ise Mehmetçik Anıtı adını taşıyor. En tepedeki Conk Bayırı Anzakların hep asıl hedefi olmuÅŸ ve sadece 8-10 AÄŸustos 1915’te çok kısa bir süre Yeni Zelandalılar tarafından ele geçirilmiÅŸ. Burada bulunan Yeni Zelanda Milli Anıtı’nın üzerinde ‘Dünyanın olabilecek en uzak yerinden’ yazıyor. Aynı yerde bulunan Atatürk Anıtı’nın üzerinde Atamızın bir ÅŸarapnel parçasından, saatine isabet etmesi sayesinde nasıl kurtulduÄŸu anlatılıyor. Roma mitolojisine de kaynaklık etmiÅŸ Yunan mitolojisinde Anadolu’da geçen çok sayıda olay var. Tanrıların o meÅŸhur Olympos Dağı’ndan ülkemizde ondan fazla bulunuyor, Bursa’daki UludaÄŸ ve Antalya’daki Tahtalı akla ilk gelenlerden. Mitolojiyle baÅŸlayıp gerçeÄŸe uzanan Troya savaşının hikayesini dünyada bilmeyen yok gibi. Batıda her öğrenci Güzel Helen’in sebep olduÄŸu savaşın hikayesini okur ama yıllar süren bu savaşın geçtiÄŸi yerin Türkiye’de olduÄŸunu bilmez! Hadi gelin Homer’in destanı içinde kaybolalım. Ä°lion olarak da geçen Troya’nın kralı Priam’ın oÄŸlu Paris doÄŸduÄŸunda, kahinler krala oÄŸullarının ÅŸehre felaket getireceÄŸini söylerler ve zavallı çocuk Ä°da (Bugünkü adıyla Kaz) daÄŸlarına bırakılır. Mitolojiye göre dünyanın ilk güzellik yarışmasında üç tanrıçadan birini seçme görevi BaÅŸtanrı Zeus tarafından Paris’e verilir. Kendisine dünyanın en güzel kadını Helen’i teklif eden güzellik tanrıçası ödülün de sahibi olur. Sparta Kralı Menelaus’un karısı Helen kaçırılıp Troya’ya getirilir. Menelaus karısını ve ÅŸerefini kurtarmak için ordularıyla beraber Troya’ya yelken açar. Bu destanda, Yunan tarafında Agamemnon, AÅŸil, Odysseus, Patroklus ve Nestor, Troya tarafında ise Priam ve oÄŸulları Paris ile Hektor gibi önemli savaşçılar vardır. On yıl süren savaÅŸta iki taraf da bir sonuç elde edemez. En sonunda Yunanlılar bir hileye baÅŸvururlar, geri çekiliyormuÅŸ gibi yapar, Troya’nın kapısına da tahta bir at bırakırlar. Zafer sarhoÅŸluÄŸuna, içkinin getirdiÄŸi de eklenince Troya halkı sızar, kalır. Gerçek zaferse ÅŸehrin içine alınan atta saklanan Yunanlı askerlerin olur. Bu olaydan sonra Batı dillerine bir atasözü girer: ‘Hediye veren Yunanlılara dikkat edin.’DiÄŸer bir teoriye göre de denizlerin tanrısı Poseidon aynı zamanda depremlerin de yaratıcısıdır. On sene sonunda bir depremde, Yunanlılar yıkılan ÅŸehir surlarından içeriye girince, Poseidon’a olan şükranlarını göstermek için anıtsal bir ahÅŸap at heykeli dikerler. Troya tarih boyunca çok sayıda ÅŸehrin birbiri üstüne kurulduÄŸu bir yerleÅŸim. BeÅŸ bin yıllık bir süreçte dokuz farklı ÅŸehir kurulmuÅŸ, savaşın geçtiÄŸi dönem ise altıncı ÅŸehir ve Ä°.Ö. 1250 yılları. Åžehir Büyük Ä°skender’den Sezar’a çok sayıda tarihin altın sayfalarında yer alan lidere ev sahipliÄŸi yapmış. Atalarının Troya savaşından sonra Roma’ya gelip Roma imparatorluÄŸunu kuran kiÅŸiler olduÄŸuna inanan imparatorlar, Küçük Asya ziyaretlerinde Troya’ya muhakkak uÄŸramışlar. Konstantin bir ara yeni baÅŸkenti için Ä°stanbul yerine burayı düşünmüş, sonra vazgeçmiÅŸ. Ä°stanbul’u fethettikten sonra Troya’ya gelen Fatih ise Asyalıların Yunanlılardan intikamını asırlar sonra kendisinin aldığını dile getirmiÅŸ. Sonra da unutulup gitmiÅŸ Troya, insanlar bir efsane olarak bakmışlar bu isme, ta ki Schliemann adında bir adam ortaya çıkana kadar.GEZERKEN HAYAL GÃœCÃœNÃœZÃœHAREKETE GEÇİRÄ°NTroya’nın öyküsü çok büyüleyici ama ÅŸehirdeki kalıntılar özellikle Efes ve Bergama gibi ören yerlerini gördükten sonra geliyorsanız biraz hayal kırıklığı yaratıyor. Bunu farkeden Turizm Bakanlığı 70’li yıllarda en azından insanlar onun resmini çeksinler diye, giriÅŸe bir at dikmiÅŸ. Troya filmindeki at ise Çanakkale’deki sahilde duruyor ve kesinlikle çok daha güzel. 1996 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan Troya’da yapmanız gereken hayal gücünüzü kullanmak ve baktığınız eserlerin binlerce yıldır burada olduÄŸunu düşünmek. Åžehirdeki kazılar 1988’den beri Tübingen Ãœniversitesi tarafından yürütülüyor. Kazı BaÅŸkanı geçtiÄŸimiz aylarda kaybettiÄŸimiz adı Troya’yla bütünleÅŸen, hatta Türk vatandaşı olup Osman adını alan Manfred Korfmann’dı. Åžehrin yerini bulup ilk kazmayı sallayan ise Kaliforniya’daki ‘Altına Hücum’ döneminde zengin olan Alman kökenli Heinrich Schliemann. Homer’in yazdıklarının gerçek olabileceÄŸini düşünüp, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’na gelen Schliemann, Sultan Abdülaziz’in izniyle kazılara daha doÄŸrusu katliama baÅŸlıyor. Tek amacı var: Hazineyi bulmak. Bunun için de yatay kazılar yapacağına, bodoslama dalıyor antik ÅŸehre ve amacına da ulaşıyor. Hazineye ulaÅŸtığı gün tüm işçilere izin veriyor ve karısı Sofia ile beraber bulduklarını önce Yunanistan’a götürüp, deÄŸiÅŸik ülkelere pazarlamaya çalışıyor ama sonra Alman milliyetçiliÄŸi ağır basıyor ve elindekileri Almanya’ya veriyor.II. Dünya Savaşı’nda kaybolan hazine, 1993’te Rusya’da ortaya çıkıyor! Bugün PuÅŸkin Müzesi’nde sergilenen tüm deÄŸerli eserlerin fotoÄŸraflarını çekebiliyorsunuz. Tek yasak iki ülke arasında diplomatik krize sebep olan Troya hazinelerinde! Anlayacağınız dükkan sahibi biziz ama yavuz hırsızlar hazineyi paylaÅŸamıyorlar. Troya o kadar bereketli bir yer ki, bugün dünyada elli deÄŸiÅŸik müzede ÅŸehirden çıkarılanlar sergileniyor! Surlardan baÅŸlayıp ÅŸehrin etrafında bir yuvarlak çizdiÄŸinizde deÄŸiÅŸik dönemlerden kalma yapılar görüyorsunuz. Åžehirde eski bronz çağından tutun Yunan ve Roma dönemine kadar farklı mimarilerde eserler var. Schliemann’ın kazdığı yerde 5000 yıllık uzun evleri, hemen yanında 4500 yıllık ÅŸehrin giriÅŸindeki rampaları görüyorsunuz. Toprağın içinde bulacağınız deniz kabukları da ÅŸehrin daha önce denize daha yakın olduÄŸunu ve Çanakkale BoÄŸazı’nın giriÅŸini kontrolü altında bulundurduÄŸunu gösteriyor. Sunağın olduÄŸu kısımda ise tanrılara hayvanlar kurban edilip seferlere öyle baÅŸlanmış. Troya’daki Odeon (Küçük Tiyatro) ise ÅŸehrin aslında fazla bir nüfusa sahip olmadığının ispatı.TÃœRKÄ°YE’NÄ°N AVUSTRALYA’DAKÄ° FAHRÄ° ELÇİSÄ°Gelibolu yarımadası hakkında bilgi sahibi olmama yardımcı olan en önemli insanlardan biri Grethe Knudsen. Ä°lk geldiÄŸi yıl olan 1988’de ülkemize hayran kalan Grethe, Avustralya’da Türkiye’nin fahri elçiliÄŸini yapıyor ve her sene çok sayıda Avustralyalı’yı ‘Muhakkak görmelisiniz!’ diye topraklarımıza sürüklüyor. 1999 depreminden sonra evinde yaptığı bir müzayedede hatırı sayılır bir miktar parayı toplayıp, depremde zarar görenlere yollamıştı. Doktora tezini Gelibolu’ya gelen Avustralyalılar üzerine yapan Grethe, bu savaşı iki ülkenin dostluÄŸuna neden olan en büyük olay olarak görüyor. Yeni yazdığı romanı da Türkiye’de geçen bu baÅŸarılı edebiyatçının bu seferki konusu ise üç yıl kadar Assos’ta yaÅŸayan ünlü filozof Aristo’nun kızının hayatı. Â
False