Unutulmaz finaller bu kentte oynanır

İstanbul yine muhteşem bir karşılaşmaya ev sahipliği yaptı.

Haberin Devamı

Belki Liverpool’la Chelsea arasında geçen yıl oluşan 25 puan farkına, Klopp’un takımına düzülen övgülere ya da Londra ekibinin transfer yasağına odaklananlar, maçın tek taraflı geçeceğini düşünüyorlardı. Ama hafta sonu Chelsea’nin Manchester United’a 4-0 kaybettiği maçı izleyenler muhtemelen aynı görüşü paylaşmıyorlardı. Lampard, kısıtlı imkanlarla çok dinamik bir takım yaratmıştı. Ve üstünün erken çizilmesine hiç razı değildi. Lampard’ın Chelsea’si, United’a karşı topa daha fazla sahip olmuş, daha fazla şut atmış, pas yapmış ve daha çok isabet bulmuştu. Ama kontra ataklardaki kırılganlık farkı doğurmuştu. Liverpool’a karşı da benzer bir dinamizmle oynadılar. Frank Lampard, İstanbul’daki kritik taktik sınavı da bence başarıyla verdi: United 4-2-3-1’inden 4-3-3’e dönerek Liverpool’a orta sahada çoğunluk şansı tanımadı. Hafta sonu acemi gözüken Mount-Abraham ikilisini kulübede başlattı. Onların yerini alan Pulisic-Giroud, oyunda kaldıkları sürece çok etkililerdi. Chelsea sol çizgiye bir kamp kurdu; sol bek Emerson, sol iç Kovacic, sol açık Pulisic ve santrfor Giroud orada kalabalıklaşarak Gomez’i olağanüstü zorladılar. Yine hafta sonu hafif sakatlığı nedeniyle 11’de başlayamayan Kante de, kazandığı toplar ve öne oyunuyla ileri taşıdı takımını.

Haberin Devamı

Maçta uzatmaya kadar giden dengeyi ilk bozan Firmino oldu. Kendisi de bir orta saha oyuncusu olan Don Hutchison, Firmino için “her orta sahanın rüyası” demiş. Doğru söylemiş. Firmino’nun ardından Lampard’ın bebeleri, Mount ve Abraham çıktılar sahneye. Ve İstanbul’da bir kez daha unutulmaz bir final yaşadık bu sayede: Şu ana kadar üç büyük final, toplam 13 gol. Üç final de kıran kıranaydı, üçü de uzatmaya gitti, oynayan altı ekip de gol attı burada. İstanbul demek, iyi final demek artık galiba.

Maçın hakemi Stephanie Frappart beni yanıltmadı, birkaç yardımcı hatası dışında hiç fena olmayan bir yönetim gösterdi. Bütün ilgi onun üzerinde olmasına rağmen ön plana çıkmak için çabalamayan, az düdük çalan, olgun bir performans. İngiliz futbolseverler, Premier Lig’deki hakemlerin çok fazla rol çalma derdinde olduğunu söylerler hep. Muhtemelen Frappart’ı izleyince, onu kendi liglerinde istemişlerdir.

GARİP BİR AN

Haberin Devamı

TELEVİZYONDAN aktarılmamış olabilir, hemen hemen tüm finallerde olduğu gibi dün de 14’te sahaya bir taraftar girdi. Görevliler kondisyonu iyi durumdaki taraftarı iyi yakaladılar ve çıkardılar. Ancak garip olan şuydu: O sırada sahaya giren turuncu yelekli bir görevli bir türlü çıkmak bilmedi! Köşe gönderine kadar koştu, koştu ve maçı 30 saniye yavaşlattı! Garipti gerçekten.

ORANTISIZ GÜÇ SERBEST Mİ?

BİRÇOK yeni kural hayatımıza girdi bu yazla beraber. Hemen hepsi zekice. Oyunu daha hızlı hale getirme adına önemli adımlar. Oyundan çıkan futbolcunun sahayı en yakın çizgiden terk etme zorunluluğu mesela. Herhalde 20 yıl sonra tarihi maçları izlerken inanamayacağız, oyuncuların taç çizgisine ağır ağır gelme merasimine hakemlerin nasıl tahammül edebildiğine. Ancak hâlâ çözülmeyen birkaç sorun var. En önemlisi de, aut çizgisi kenarında orantısız güç kullanımına karşı hakemlerin adeta paralize olmaları ve hiçbir şey yapmamaları. Dün de 30’da ağır ağır auta çıkan bir topa Pulisic hamle yapmak istiyor, Matip (topla tamamen ilgisiz, son derece orantısız güç kullanarak) omuz atıyor Amerikalı’ya. Hakem Frappart, aynen onlarca meslektaşı gibi, hiçbir şey çalmıyor pozisyona. Anlamadığım şey şu: Orta saha ile aut çizgisi kenarında farklı kural kitapları mı uygulanıyor? Neden hakemler, aut çizgisi kenarında orantısız güç kullanımına düdük çalmıyorlar?

 

Yazarın Tüm Yazıları