Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

Güncelleme Tarihi:

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak
Oluşturulma Tarihi: Nisan 05, 2017 01:00

Hürriyet Ankara’nın, kent ile üniversiteyi buluşturan “Ankademi: Şehir ve üniversite” yazı dizisinde Ankara, Hacettepe, Gazi ve ODTÜ’nün ardından Bilkent Üniversitesi’ne konuk olduk. ‘Türkiye’nin ilk vakıf üniversitesi’ unvanlı Bilkent Üniversitesi’nin Rektörü Abdullah Atalar, “Ankara’nın, Türkiye’nin en iyisi olalım değil, dünyanın en iyisi olalım hedefimiz var” dedi.

Haberin Devamı

Hürriyet Ankara’nın, “Ankademi: Şehir ve üniversite” sayfalarında bu hafta Bilkent Üniversitesi’ndeyiz. Hürriyet Ankara Haber Koordinatörü Deniz Gürel ve Doç. Dr. Savaş Zafer Şahin, gazetimiz ekibiyle birlikte Bilkent Üniversitesi’nde ‘Ankara’yı ve Bilkent’i konuştu. “Türkiye’deki üniversitelerde araştırma kültürünün gelişmesinde liderlik yaptık” diyen Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar, “Ankara’nın, Türkiye’nin en iyisi olalım değil, dünyanın en iyisi olalım hedefimiz var” diye konuştu. “Bugün sizin gibi büyük bir medya kuruluşuyla kent ve üniversite ilişkisini burada konuşmak bizim için gurur verici bir şey” ifadesiyle sözlerine başlayan Rektör Atalar, şunları söyledi:

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

Haberin Devamı

YAPTIKLARIMIZ TÜRKİYE’YE ÖRNEK OLDU

Bilkent Üniversitesi Türkiye’nin ilk vakıf üniversitesi olarak 1984 yılında kuruldu. İlk öğrencilerini 1986 yılında aldı. İlk öğrencilerimizi almamızdan bu yana 31 yıl geçti. Kurulduğu günden itibaren Türk eğitim sisteminde önemli değişikliklere öncülük yapmış bir üniversite olduk. Türkiye’deki üniversitelerde araştırma kültürünün gelişmesinde liderlik yaptık. Birçok iyi üniversitelerde uygulanan sistemleri Türkiye’ye getirmede öncülük ettik ve örnek olduk. Sadece Ankara’da değil tüm Türkiye’de birçok üniversite bizi birçok konuda takip etti. Akademik tarafta hocaların araştırma yapmaları gerektiği ve ancak bu şekilde yükselebilecekleri bir sistemi Türkiye’de ilk uygulayan üniversiteyiz. Bu da zaman için de tüm üniversitelere yayıldı. Bunda kurucumuz İhsan Doğramacı’nın büyük yön göstermesi etkili oldu. Ardından öğrenci odaklı bir eğitim sistemi kurulmasına da öncülük yaptık. İlk kurulduğu yıldan bu yana öğrencilerimizin hocaları derslerde değerlendirdiği bir sistem kurduk. Bu da yine Türkiye’de birçok üniversiteye örnek oldu. Öğrencilere daha iyi bir eğitim vermenin en önemli görevi olduğunu düşündüğümüz için öğrenci odaklı olma konusunda devamlı gayret sarf ediyoruz. Üniversitelerin üç önemli görevi var; araştırma, eğitim, çevresine ve şehrine katkıda bulunmak. İlk iki konuda Türkiye’de öncülük yaptığımızı düşünüyoruz.  Şehre katkı konusunda iyi şeyler yapıyoruz. Bunun çok reklamını da yapmıyoruz. Bugün sizin gibi büyük bir medya kuruluşuyla bunu burada konuşmak da bizim için gurur verici bir şey.

Haberin Devamı

KÜTÜPHANE ŞEHİR HAYATINDA ÖNEMLİ OLMALI

Üniversitemizin kütüphanesi birçok kişi tarafından Türkiye’nin en iyi kütüphanesi olarak biliniyor. Uzun yıllar kütüphanemizi herkese açtık. Fakat maalesef son bir yıldır güvenlik sıkıntılarından dolayı daha kontrollü kısıtlı bir gruba hizmete açıyoruz. Eskiden kapıdan geçen birisi gelip kütüphanemize girebiliyordu. Kütüphanelerin şehir hayatında çok önemli yeri olması gerektiğini düşünüyoruz. Maalesef ülkemizde kütüphane kültürü çok gelişmiş değil. Gelişmiş ülkelerde bir ufak kasabaya gitseniz oranın kütüphanesinin bir sosyal merkez, insanların gelip kitap okudukları, bir şey öğrendikleri bir yer olduğunu görüyoruz. Biz de Bilkent üniversitesi olarak bu konu üzerinde epey gayret gösterdik. Şu anda üniversitemizin kütüphanesi kendi öğrencilerimiz için özellikle önemli bir mekân. Oraya girince öğrencilerin canı ders çalışmak istiyor. Her yerde çalışıyorlar ama orası ayrı bir yer. Ankara’da özel odası olan özel çalışma masası olup güzel mekânlara sahip olan öğrencilerimiz bile buraya ders çalışmaya geliyor.

Haberin Devamı

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

YENİ FAZIL SAY’LAR YETİŞTİRME MİSYONU

Dünyada pek az üniversitede olan bir senfoni orkestramız var. Bu senfoni orkestrası her hafta neredeyse dünyanın çok önemli müzisyenlerini davet ediyor. Öğrenci orkestramız ayrı. Yine Yaptığımız işin en iyisini yapmak her zaman ki amacımız olduğu için Türkiye’nin en iyi olduğunu iddia edebileceğimiz bir orkestramız var. Orkestramız Ankara’nın kültür yaşamına çok önemli bir katkı sunuyor. Bir sene içinde 45 civarında konser veriyoruz. Gençlere müzik sevgisini aşılatmak onlara biraz bir şeyler çalmasını öğretmek için hafta sonları bir erken müzik eğitim programımız var. İleri ülkelerde hemen hemen her öğrenci bir şey çalar. Liseye, ortaokula, ilkokula giden bir öğrenci muhakkak bir aletle tanışır. Nota okumayı ve çok müthiş bir virtüöz olmasa da bir şeyler çalmayı öğrenir. Biz de müzik sınavı üniversite sınavında olmadığı için pek nadirdir. Bu da Ankara’nın kültür hayatına bir katkımız; her hafta sonu müzik fakültemiz 300-400 çocuğa ilk önce nota okumayı öğretiyor, sonra müzik aletini kullanmayı ve ilerletmeyi öğretiyor. Önümüzde de büyük bir kuyruk var. Kurucumuzun bize hediye ettiği müzik fakültemizde çok önemli mikanlar var. Müzik fakültemizin binasında her biri ses izolasyonlu ufak ufak çalışma odaları var ve her birinde toplamda 100 tane piyanomuz var. Türkiye’de başka yerde olduğunu zannetmiyorum. Ve bir tane de ful time çalışan piyano akortçumuz var. 24 saat adamcağız piyanoları akort ediyor. Bu kampüsün içinde üç tane de okul var. Bir tanesi müzikle ilgili konservatuar. Bu da Türkiye’de tek okul. İlkokuldan başlayıp öğrencilere konservatuar eğitimi veren Türkiye’nin tek okulu bu kampüsün içinde. Türkiye’ye yeni virtüözler yeni İdil Biret’ler, Fazıl Say’lar yetiştirme misyonumuzun bir parçası.

Haberin Devamı

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

BİLKENT’İN TRAFİK SİSTEMİ ANKARA’YA MODEL

Türkiye’nin önemli sorunlardan birisi trafik. Trafikte kaybettiğimiz insan sayısı  terörden daha fazla. Trafik terörü var. Bu trafik terörünün oluşmasındaki en önemli şey insanların birbirine saygı göstermeyi öğrenmemeleri. Bizim üniversiteye gelirken görülüyor bu kampüste yayalar için geçiş üstünlüğü vardır uymayanı görürseniz haber verin diyen levhalarımız var. Orada bir de şikayet için telefon numarası var. Dışarıdan veya içeriden herkesin uyması gereken kural. Üniversitenin içinde bir trafik komitemiz var ve kurallara uymayanlara ceza veriyoruz.  Hukuken para cezası verme yetkimiz yok ama ceza puanı sistemi var. Ceza puanı belli bir kotayı aşınca kampüse giremiyorlar. Giremeyince tekrar girebilmeleri için kursa gitmeleri lazım. Kursa gidiyorlar tekrar sıfırlanıyor ve tekrar giriyorlar. Buna sadece bizim öğrencilerimiz ve akademisyenler değil Ankara’nın taksi şoförleri de buraya gelince uymak durumunda. Zaten öğrenmek zorunda kaldılar. Ceza puanını aşarlarsa onları da içeri almıyoruz aşarlarsa müşterisiyle geliyor kapıda bırakmak zorunda kalıyorlar. Sen bizim kurallarımıza uymuyorsun diyoruz müşterisine de rezil oluyor. Mesela kampüste yaya geçitlerinde yaya adımını attığı anda araba duracak. Taksicilere şoförlere bu kurallarımızı öğretince Ankara’ya da yayılacağını düşünüyoruz. Türkiye’nin ilk yaya öncelikli kampüsü Bilkent aslında. Bunların hepsini biz başlattık birçok üniversite bizden sonra uygulamaya başladı. Bazı üniversitelerde yavaş trafik var ama yaya önceliği var mı bilmiyoruz.  Yaya öncelikli trafiği Ankara’ya öğretebilirsek Ankara daha medeni bir şehir olur. En azından bizim kampüsümüze gelen taksiler de görüyoruz. Hemen hemen birçok taksi de buraya geliyor böyle bir şey olduğunu görüp öğreniyor. Bunun kente büyük bir faydamız olduğunu düşünüyoruz. 

Haberin Devamı

20 ŞİRKETİMİZ 20 BİN ÇALIŞANIMIZ VAR

İleri ülkelerde ortaokul lise çağlarında öğretilen bir kültür vardır. Bu da karşılık beklemeden bir şeyleri yapma ve karşılığında zevk alma kültürü. İhtiyacı olanlara yardım etme gibi. Lise ve ilkokul çağlarında öğrencilere bu kültürün öğretilmesi lazım. Ama bizim ülkemizde liselerde böyle bir dersimiz yok. Bizim kendi lisemizde ise var. Okullardaki bu projelere üniversitede de Toplumsal Duyarlılık Projeleri (TDP) diyoruz. Öğrencilerimiz karşılık beklemeden karşılığında bir ders kredisi filan almadan sevdikleri için zevk aldıkları için projeler yapıyorlar. Bunları Ankara’ya olan önemli katkılarımızdan biri olarak görüyoruz.  Kentsel Tasarım ve Çevre Peyzaj Mimarisi bölümümüz var. Bölümümüzün de zaman zaman Ankara Belediyesi ile işbirlikleri oluyor.  Ankara’yı daha güzel bir mekan haline getirmek için çalışmalar yapılıyor. Bu konuda mezunlarını yetiştirmenin yanında öğrencilerimiz ve hocalarımız birlikte projeler yaparak Ankara’yı daha iyi bir mekân yapmak üzere çalışıyorlar. Üniversitemizin Türkiye’de başka bir vakıf üniversitesinde olmayan başka bir özelliği var. Üniversitemizin 20 tane şirketi var ve bu başka vakıf üniversitesinde yok. Başka örnekleri olarak bir holding üniversite kuruyor. Holdingin çok şirketi olabiliyor isimlerini devam ettirmek için bir de vakıf üniversitesi kurabiliyor. Bizimkisi ise tam tersi. Biz de üniversite en tepede. Üniversitenin yüzde yüz sahibi olduğu şirketler var. Bu şirketlerin de her biri kendi alanında Türkiye’nin lider şirketleri. Bu konuda önemli bir istihdam sağlıyoruz. Sadece üniversitenin yüzde yüz sahibi olduğu şirketlerde istihdam ettiği insan sayısı 20 bin kişi. 20 bin aileye bir şekilde ulaşıyoruz.

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

HERKES BATI’YA BİZ DOĞU’YA YATIRIM YAPTIK

Teknoloji alanında da önemli şeyler yapıyoruz Teknopark da bu şirketlerden birisi. Türkiye’nin kapalı alanda en büyük teknoparkı, Türkiye’nin ileri gelen teknoparklarından birinin sahibiyiz.  Öğrencilere teknoloji ile girişimcilikle ilgili hizmetlerinin yanında Ankara’ya da önemli hizmette bulunuyor. İyi bir teknopark nasıl olur konusunda yine örnek oluyoruz. Kapalı otoparkı olan tek teknopark. Kentin ekonomisine ve istihdamına önemli bir katkımız var. Bütün yatırımlarımız Ankara’da. Bir tane de Erzurum’da okulumuz var. Erzurum’a Bilkent’in okul ve eğitim sistemini götürmek için yaptığımız bir girişim. Erzurum’da da çok iyi bir okulumuz var. İyi eğitim veren, toplumsal duyarlılık projeleri yapan, uluslararası bakalorya derecesi veren, iyi İngilizce öğreten bir okulumuz var. Ankara’nın doğusundaki bir ile yaptığımız katkı. Batıya yatırımı çok kişi yapıyor da biz doğuya yatırım yapmayı önemli buluyoruz. Bilkent’in misyonuyla paralel giden bir şey bu.

KAMPÜS ANKARA’YA NEFES VERİYOR

1984 yılında burası kurulurken burada hiçbir şey yoktu. O zaman ağaçlar vardı ve boyları da küçüktü. Hocamız İhsan Doğramacı burayı 1970’li yıllarda köylülerden satın almış. Buralarda da hiç bir şey yokmuş. Tek bir ağıl varmış. Hocamızın Burayı almasının nedeni de burada su bulunduğunu keşfetmiş. DSİ müdürü tanıdığıymış ‘Ankara’da nerede su var’ demiş o da burayı söyleyince gelip burayı köylülerden satın almış. Çünkü ağaç önemli bir şey. 1970’li yıllarda ağaçları dikmeye başlamış ve ağaçları da damla damla sulamaya başlamış. Kampüsün içinde görüyorsunuz hepsi İhsan Doğramacı hocamın 70’li yılların başında buraya diktiği ağaçlar. Ankara’nın oksijen ihtiyacına da önemli bir katkımız var.  Yaklaşık 3 kilometre kadar arazimiz var. Bunun önemli bir kısmı 3’te ikisi ağaçlık alan. Oraları da ağaçlık alan olarak tutmayı planlıyoruz. Buranın Ankara’ya nefes veren yerlerden biri olması yine bizim Ankara’ya verdiğimiz ufakta olsa bir katkı. 

BURADA HERŞEYİ KARŞILIYORUZ

Türkiye’nin ilk jimnastik spor kulübü bizde. Ondan sonra zamanla başkaları da kurdu. Türkiye’nin ilk park yeri olan alışveriş merkezi Bilkent Center Türkiye’nin ilkidir. Burası ilk açıldığı yıllarda hafta sonları bu yol tıkanıyordu. Türkiye’ye bir Alman kuruluşunu davet ettik geldiler böyle bir yapıyı da ilk biz kazandırmış olduk.  Bugün çok yaygın olan sinema salonları da ilk bizde cine max olarak açılmıştı. Çoklu sinema salonları ilk yapıldığında ses getirmişti. Bilkent’te kendi içinde hemen hemen her şeyi olan bir yapımız var. Biraz daha izole insanlar başka bir yere gitmeden burada Her türlü ihtiyacını karşılayabilir. Alışveriş merkezi de üniversitenin kontrolünde olduğu için orada her şeyi karşılayacak türde yapımız var. Eğlence ihtiyacı, market, eczane, kültür gibi her şeyi burada karşılıyoruz.Araştırma merkezlerimiz de konularında öncü. Hem araştırma hem de insan yetiştirme açısından Türkiye’ye hizmet ediyorlar. Çevre bizim için çok önemli. Üniversitede bir yerde ağaç kesileceği zaman üniversitenin bir ağaç komisyonu var onlardan izin alması lazım. Onlar izin vermeden kesilmiyor. Normalde taşınıyor ama eğer kesilecekse onlardan izin alınması lazım. Ağaç ancak birisinin kafasına devrilecek durumdaysa kesiyoruz. Ağaçlara önem veriyoruz. Yer buldukça da ağaç dikiyoruz. Üniversitemizin çevre düzenleme ve peyzajı için kendi seralarımız var içinde çiçekleri fideleri kendimiz yetiştiriyoruz. Kampüsümüzü daha güzel bir mekân yapmak üzere çalışıyoruz. 

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

HAYVAN DOSTU KAMPÜS 

Hayvan dostu bir kampüsümüz var. Araziye açık olduğu için çok sayıda yaban havyanı var. Onların korunmasına yönelik çalışmaları var. Bilkent’in ormanlarında çok sayıda yaban hayvanı var. Tilkiler, kirpiler, kaplumbağalar var. Çok değişik kuş cinsleri var. Ormanımız olduğu için bizim iyi bir itfaiye teşkilatımız da var. Kendi ambulanslarımız var. Daha çok üniversite öğrencilerimize hizmet vermek için kendi içinde hastane gibi bir sağlık merkezimiz var. 24 saat nöbet bekleyen 2 ambulansımız var. Her şeyimizi kendimiz yapıyoruz. Çöpümüzü bile kendimiz topluyoruz. Isınma sistemimizde uzun zamandır enerji santralimiz var. Enerji santralinin ekstra enerjisiyle üniversite ısınıyor. Santral doğalgazla çalışıyor ve elektrik üretiyor. Üniversiteye ve şirketler için elektriğimizi kendimiz doğalgazdan üretiyoruz. Bunun sonucu olarak çıkan ısı enerjisini de kullanıyoruz. Bu da verimli hale getiriyor. Bütün bu binalarımız ve yurtlarımız artan enerji ile ısınıyor. Su konusunda çok hassasız ve su arıtma tesislerimiz var. Yurtlarımızda bol su kullanılıyor çıkan suları alıyoruz, arıtıyoruz ve saklıyoruz. Ağaçları, çimleri sulamakta kullanıyoruz. Tiyatro ile ilgili çok ünlü mezunlarımız var. Şahan Gökbakar ve Tamer Karadağlı gibi. İki tane tiyatro salonumuz var. İki haftada bir herkese açık oyunlarını sunuyorlar. Amfi tiyatro diğer adıyla odeonumuz var 4 bin kişi kapasiteli. Orada çok büyük etkinlikleri yapabiliyoruz. Büyük sanat faaliyetleri yapabiliyoruz. Ankara buraya geliyor park konusunda da kolaylık var. Başka yerlerde böyle bir mekana geldiğinizde araba park etmek sorun olabiliyor biz de öyle bir durum yok.

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK SORUNU EĞİTİM 

Bizim sadece master ve doktora seviyesinde çalışan eğitim fakültemiz var. Türkiye’nin en büyük sorununun eğitim olduğunu düşünüyoruz. Eğitimde de en önemli faktörün öğretmen olduğunu herkes biliyor. İyi öğretmen yetiştirmek için özel bir programımız var.  Yeni gelen öğrencilere üç günlük oryantasyon programımız var. Burada kampüs içi trafik kurallarımızı, kütüphanemizi öğretiyoruz, spor olanaklarını anlatıyoruz. Eğitim dışındaki imkanları paylaşıyoruz. Üniversiteye giriş programı var. Öğrencinin hem üniversiteye hem şehre çabuk adaptasyonunu sağlamak için ilk bizim üniversitemiz tarafından yapılmış bir uygulama. Artık diğer üniversitelerde de yapılıyor. 

ANKARA’NIN ŞEHİRCİLİK PROBLEMİ VAR 

Ankara’nın bir şehircilik problemi var. Plansız bir şekilde hızlı büyüyen bir yer. Bunun sonucu olarak da mesela şurada büyük bir hastane yapılıyor. Dünyada eşi büyüklüğü olmayan bir hastane. Buranın trafiği ne olacak, önemli bir sorun haline gelecek. Planlama yapılması çok iyi olur. Böyle şeylerde trafik oluştuktan sonra değil de olmadan önce düşünüp ona göre planlama yapılması çok iyi olur. Biz de elimizden gelen katkıyı vermek isteriz. Ankara’nın hava kirliliği sorunu vardı, bu büyük ölçüde çözüldü. Temiz havanın Ankara’nın önemli bir özelliği olarak kalması lazım. Ankara’nın yeşil bir şehir haline dönüşmesi lazım. Biz elimizden gelen katkıyı yaptık. Örnek olmaya çalışıyoruz. 

ANKARA BÜYÜMEYE MÜSAİT BİR YER

Yaptığımız işlerle başkalarının bizi taklit etmesini, bize bakarak ‘biz de yapalım’ demesini yapmaya çalışıyoruz. Bir çok şeyin ilkini iyi bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. Onda da birçok konuda başarılı olduğumuzu düşünüyoruz. Bilkent ve çevresi şehircilik açısından da örnek. Kampüs içinde bozulmamış trafiği de örnek. Üniversitemiz birçok konuda örnek olmaya çalışıyor. Mesela Ankara trafik müdürü bizim kampüsümüze geliyor, biz onlardan bir şey öğreniyoruz onlar da bizden bir şeyler öğreniyor. Ankara’nın trafiğine katkı yapmaya çalışıyoruz. İnsanlar beğeniyor ve takip ediyor bununla da gurur duyuyoruz. Ankara’nın genişliği avantajı. İstanbul sıkışmış vaziyette ve genişleyemiyor. Nüfus arttığı halde genişleyecek yeri yok bu sefer dikey yapıya çıkmaya başlıyor. Ankara’nın doğusu, batısı, güneyinde çok arazi var. Ankara büyümeye müsait bir yer. Genelde batıya doğru büyüyor güneye kuzeye doğru da büyüyebilir. 

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

DÜNYANIN EN İYİSİ OLALIM HEDEFİ

Üniversite olarak araştırma konusunda en önemli yerlerden biri olma hedefimizi koruyoruz. Yeni araştırma merkezlerimizi açıyoruz. Geçen yıl Beyin Araştırmaları Merkezi’mizi açtık. Beynin nasıl çalıştığının keşfedilmesi insanlık için çok önemli bir konu. Daha henüz beyin keşfedilmemiş bir yer. O konuda yeni açtığımız bir merkezimiz var. Aklımızda bunun gibi bir kaç tane araştırma merkezleri kurma fikrimiz var. Dünyada ismimizi koyacak Ankara’da böyle bir merkez var dedirtecek Dünyada gösterilecek yer olmaya çalışıyoruz. Ankara’nın, Türkiye’nin en iyisi olalım değil, dünyanın en iyisi olalım hedefimiz var. Öğrencilerimize de bu cesareti verdiğimizi zannediyorum. Öğrencilerimiz hakikaten dünyanın en önde gelen işlerine imza atıyorlar. En ileri olan işleri yapan öğrencilerimizin haberlerini sık sık iletiyoruz, Türkiye onlarla gurur duyuyor.

BİLKENT KÜLTÜRÜ TÜRKİYE’YE YAYILMALI

Birbirinin görüşüne saygı gösteren karşıt görüşte olsa da onunla kavga etmeyip onun görüşüne saygı gösteren, bir arada barışçıl bir şekilde yaşayan bir Bilkent kültürü var. Kulüplerimizden birçoğunda politika konularında da, Türkiye’nin politikasıyla, siyasetiyle ilgili olan çok sayıda öğrencimiz var. Onlardan en önemli istediğimiz ve hakikaten yaratılan Bilkent kültürü şu veya bu tarafa saplanmayın her türlü görüşe açık olun dediğimiz bir kültürümüz var. Bazı kulüplerimiz siyasi yelpazenin her tarafından önemli isimleri davet edip programlar düzenliyorlar. Öğrencilerimiz de oraya girip barışçıl bir şekilde görüşleri dinliyorlar. Katılırlar, katılmazlar orası ayrı ama saygıyla dinliyorlar. Bu da Bilkent’in önemli kültürlerinden birisi. Bu kültürün Türkiye’ye yayılması da en büyük arzularımızdan birisi Türkiye’ye örnek olmak istiyoruz bu konuda. 

TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK NANOTEKNOLOJİ MERKEZİ

Nanoteknoloji konusunda Türkiye’nin ilk Nanoteknoloji merkezini kuran üniversiteyiz. Devlete de bir başvurumuz var onun da yakında kararı çıkacak diye tahmin ediyoruz. Ulusal Nanoteknoloji Merkezi’miz var (UNAM). Devlet tarafından ulusal merkez, enstitü olarak ilan edilecek. Yakınlarda açıklanacak. Bu konuda Türkiye’nin en büyük yeri. Nanoteknoloji, yüksek teknoloji konusunda Ankara’nın bir çekim merkezi olmasına da büyük katkıda bulunacak. Devletin sağladığı büyük maddi imkanlara bizim kendi imkanlarımız da eklendiği zaman buraya sadece Türkiye’nin en iyi öğrencilerini değil bölgenin, dünyanın en iyi öğrencilerini ve araştırmacılarını çekme imkanımız olacak. Dünyada birçok ülkede ekonomik problem var. Araştırmaya verilen paralar kısıtlanıyor. Bu konuda yapacağımız bir atakla en öne geçebiliriz,  dünyada en çok bilinen tanınan yer olma hedefimiz var. Ondan da çok uzak değiliz. 

BİLKENT TÜRKİYE’DEN ÇOK ABD’DE BİLİNİYOR

Geçenlerde bir kimya profesörü geldi Amerika’da yaşayan Ürdünlü TÜBA’nın en büyük ödüllerinden birini aldı. Öğleden sonra da Ankara’nın tarihi kültürel yerlerini gezdirme planları varmış. Demiş ki; ‘ben Bilkent’e gitmek istiyorum.’ Oradaki bir hocamız alıp Bilkent’e getirmiş bizim Kimya bölümümüzde hocalarla konuşmuş. ‘Bilkent’e uzu zamandır gelmek istiyordum’ demiş. ‘Çünkü ben bunu Kral Hasan’dan duymuştum’ demiş. Kendisi de Ürdün’ün önemli kimyacılarından, zamanında kral ona demiş ki ‘bu civarın en önemli üniversitesi Bilkent’tir muhakkak oraya git.’ O da gelmişken buraya da geldi. Bizim üniversitenin hocalar açısından bakarsak vizyonu, araştırmalarını dünyanın en üst dergilerinde yayınlamak. Bizim üniversitemizin hocalarından beklediği çok yayın yapın da nerede yaparsanız yapın değil, aksine bir şey yapıyorsanız dünyanın en üst dergilerini gözünüze kestirin. Hocalarımız arasında da en iyisini yapma kültürümüz var. Ona güveniyoruz yaparız diyoruz. Bu yüzden Bilkent Türkiye’de olduğundan çok fazla ABD’de biliniyor. 

ANKARA DIŞINDAN ÖĞRENCİ ÇEKİYORUZ

Ankaralılar zaten Bilkent’i biliyor. Daha küçük şehirlerdeki öğrencilerin bu çeşit olanakları daha az diye düşünüyoruz, onlara üniversiteyi açıyoruz. Burada yatılı olarak kalıyorlar eğitim alıyorlar. 8 gün boyunca üniversitede kalıyorlar onlara abi ve ablalık yine bizim öğrencilerimiz yapıyor. Ankara’yı da tanıyorlar. Gençlik akademisi diye bir programımız var lise öğrencilerine yönelik onlara meslek tanıtım programı. Öğrenciler lisede meslek seçimini bilemiyorlar. Daha çok dolduruşa geliyorlar. En çok sevdikleri insanlar en çok sevdikleri konularda başarılı olur. Üniversitemizde bulunan her mesleğin şöyle bir tadını verecek şekilde bir haftalık programımız var. Bizim öğrencilerimizin yaklaşık yarısı Ankara dışından geliyor. Türkiye’nin tümüne hizmet vermeye Ankara dışındaki öğrencileri Ankara’ya getirmeye çalışıyoruz, bunu bir misyon olarak görüyoruz. 

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

BİLKENT’İN ALGISI DEĞİŞTİ

Ankara’nın akademik açıdan şöyle bir özelliği var. Türkiye’nin araştırmada birinci olan bir şehri Ankara. Bu Ankara’da aslında araştırmaya daha uygun bir ortam olduğunun göstergesi. İstanbul’da insanlar vakitlerini trafikte geçiriyorlar. ‘Araştırma yapmak istiyorsan Ankara’ya git’ kuralı bilinen de bir şey. Bunu da iyi duyurmamız ve bu potansiyeli kullanmamız lazım. Türkiye’nin her yerinden öğrencimiz var. Bir şeyin ilki olmanın daima şimşekleri üzerine çekme özelliği vardır. Her şeyin ilkini yaptık. Geçmişte çıkan spekülatif haberlerin birçoğu doğru değildi. Atınca çamur yapışıyordu. Zaman içinde Bilkent’in algısı değişti. Geçenlerde Gaziantep’te bir gazeteci ile konuşuyordum. Dedi ki ‘bizim Gaziantep’te bir deyim var, bir şeyin en iyisi için o şeyin Bilkent’i diyorlar.’ Bu çok güzel bir şey.

TÜRKİYE’DE İLK ÖĞRENCİ DEKANLIĞI BİZDE

Herhangi bir fakültedeki öğrencimiz mühendislik fakültesi öğrencisi ben keman dersi almak istiyorsa ona hemen keman dersi veriyoruz. Bu sene rekor sayıda öğrencilerimiz var. Başka fakülte öğrencilerine de müzik eğitimi veriyoruz.  Türkiye’de ilk olan bir öğrenci dekanlığımız var. Şimdi başka üniversitelerde de vardır ama ilk bizde başladı. Öğrenci dekanlığı öğrencilerin ders dışı faaliyetlerinin koordinasyonunu yapıyor. Öğrencilerimizi ders dışı faaliyetlere de yönlendirmek istiyoruz. Kulüpler kurmalarını istiyoruz. Öğrencileri kulüp kurmaya heveslendirmek için bir tanede dersimiz var. Bu da Türkiye de ilk, belki de tek. Tek kredili ufak bir ders. Bu dersteöğrenciler kulüp derslerine katılırlarsa puan topluyorlar. Aktif olarak kulüp faaliyetlerini organize ederlerse daha çok puan topluyorlar. Toplumsal Duyarlılık Projeleri öğrencilerin CV’lerinde de önemli bir satır, kendilerine de katkısı oluyor. Organizasyon yetenekleri ve insan ilişkileri gelişiyor. Böylece proje yapma yetenekleri gelişiyor.

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

NÜFUSUMUZUN YÜZDE 40’I YABANCI UYRUKLU

Kütüphane Müdürü Ebru Kaya:

Bundan yaklaşık 4 yıl önce üniversite stratejik plan çalışmaları yaptık. Üniversitemizin şehre olan katkısının da bayağı çok olduğunu gördük.Üç-dört gün Ankara’ya olan katkılarımız nedir, bunu nasıl artırabiliriz rektör yardımcılarımız ve dekanlarımızın olduğu stratejik plan gruplarımızda da tartıştık. Üniversitenin her zaman gündeminde olan bir konu aslında şehre olan katkı. Lisans öğrencilerimizin koleksiyonda yer almasını istedikleri eserlerle ilgili bir önerileri olursa onları da değerlendirerek koleksiyon geliştirme politikamıza uygun olarak koleksiyona dahil ettiğimiz her türden hem basılı hem elektronik materyaller sağlıyoruz. Türkiye’nin her yerinden gelen öğrencilerimiz var. Yurtta kalan öğrencilerimizi düşünerek onların kültür ve sanat faaliyetlerini kendi bünyemizde devam ettirmelerini sağlayacak bir takım koleksiyonlar da oluşturuyoruz. Üniversite kütüphane bütçeleri daha kısıtlı olduğu için diğer üniversiteler daha çok akademisyenlerin taleplerine öncelik veriyor ama biz öğrenci odaklılığımızı bu anlamda kütüphanenin misyonuyla tamamlıyoruz.  Araştırma odaklıyız, nüfusumuzun yüzde 40’ı yabancı uyruklu. Dünyanın farklı ülkelerinden akademisyenlerimiz de var. Bu anlamda şehre çok seslilik ve çok kültürlülük katkısı da sağlıyoruz. Yabancı akademisyenlerimiz aynı araştırma ortamını burada bulmak istiyorlar. Rektörümüzle ilk görüştüklerinde ilk soruları ‘araştırma ortamını orada bulabilecek miyiz’ oluyor. Çok iyi üniversitelerden gelen hocalarımız var ve araştırma faaliyetlerini burada devam ettiriyorlar. O anlamda kütüphaneye geldiklerinde talep ettikleri kitap yada dergi anlamında bulduklarında çok şaşırıyorlar. Biz de her şeyin olmasına şaşırıyorlar. Çok iyi bir üniversite koleksiyonumuz var. Hürriyet’in ekinde de 2010 en iyi üniversite kütüphanesi biz seçilmiştik. Dolayısıyla ülke olarak o kadar ekonomik kriz geçirmemize rağmen üniversite, kütüphane ve koleksiyon bütçesine bugüne kadar hiç dokunmadı. Kurucumuzun misyonu o anlamda devam ediyor. 

MİLLİ KÜTÜPHANE MİSYONUNU YERİNE GETİRİYORDUK

Hocamızın da söylediği gibi daha önce Milli Kütüphane misyonumuzu yerine getiriyorduk. Bu seneye kadar tüm halka akademisyenlere açık bir yerdik. Bu sene de yine açığız ama dışarıdan ders çalışma anlamında gelecek kişilere kapattık. Hem kampüsümüzün kapasitesi anlamında, gelen kişilerin otopark sorunu da bu durumda etkili oldu. Güvenlik tek başına bir unsur değil. Kendi öğrencilerimizin kütüphaneye aşırı yoğun ilgisi de çok iyi öğrencilerin üniversitemize geliyor oluşu da dolayısıyla kütüphaneye talebi artırıyor. Mekanlarımızı değiştirdik Biliyorsunuz Tepe bizim şirketlerimizden birisi. Mimarlık bölümümüzün katkılarıyla öğrencilerimizin taleplerini bir araya getirip 4-5 sene önce kendi masalarımızı dizayn ettik. Kültürümüzdeki gibi bir masada 3-4 kişi çalışmıyor. Genelde birbirlerini tanımadıkları zaman aynı masaya oturmuyorlar ve diğer boş yerlere eşyalarını koyuyorlar. Bu durumda yerden kazanabilmek için ve bu önyargıyı da öğrenciler içinde kaldırarak yapmak için şirketlerimizle beraber özel üretimle öğrenci çalışma masaları hazırladık. Kapasitemizi de artırdık. Öğrenci projelerimizi çizdirerek renovasyonlarımızı gerçekleştirdik. O anlamda üretime öğrencilerimizi de dahil ettik. Sadece Ankara’ya değil topluma da kazandırdığımız çok özel koleksiyonlarımız var. Halil İnalcık biliyorsunuz çok kıymetli bir tarih hocamızdı ve kendisini kaybettik. Üniversitemizin de kıymetli bir akademisyeniydi. Bütün koleksiyonu ve dokümantasyonu bizde. Bu büyük bir koleksiyon sadece Türkiye’de değil dünyadaki birçok araştırmacıya hizmet veriyoruz bu koleksiyonla.  Hasan Ali Yücel koleksiyonu da bizde.  Aile birçok yeri gezdi ve bize bağışladı. Bilkent’in değerlere sahip çıkıp, koruyup, gelecek nesillere aktarma misyonunundan yola çıkarak bu koleksiyonlara sahip çıktık. Bu anlamda çok sayıda koleksiyonla ilgili bağışçı bize başvuruyor. Maalesef yoğunluk yaşıyoruz. Değerlendirme yapıyoruz, böyle giderse yeni bir bina kurmak zorunda kalacağız. Bazen koleksiyonlarda çakışma da oluyor. Üniversite, kurulduğundan beri hem insani hem sosyal bilimler alanında çok değerli koleksiyonlara sahip. 

SANAT GALERİSİYLE SERGİLERE EV SAHİPLİĞİ

Dışarıya kapattık dedik ama Türkiye ve Ankara’ya yönelik akademik hayata katkımız halen devam ediyor. Akademisyenlerimize ve lisansüstü öğrencilerimize kapatmadık. Bir takım kurallar koyarak üyelik sistemleri koyduk. 2016’da 45 bin protokol kullanıcısı dışarıdan gelip kullanmış. 1 milyon 200 binin üzerinde basılı ve elektronik ortamda materyale sahibiz. Türkiye’nin en büyük kütüphane bütçesine sahibiz. Yurtdışında British Library ile de kendi bünyemizde bulamadığımız materyalleri iki gün içinde dökümante edebiliyoruz. Bunun için de bununla ilgili çalışan bir personelimiz var. Kütüphaneler arası ödünç verme dokümantasyonda çalışan uzman bir kütüphaneci arkadaşımız var. Her şeyi satın almak da istemiyoruz. Bizim Ankara’ya hizmet veren bir de sanat galerimiz var. Her ay etkinliğimiz oluyor. Ünlü ressamlara ya da karma sergilere ev sahipliği yapıyoruz. Ankara’da yaşayan gerek sanatçının çevresi, akademik çevre ve öğrenciler bu sergileri gelip rahatlıkla izleyebiliyorlar. Sanatsal aktivitelere destek veriyoruz. Geçen sene yaptığımız 29 sanat galerisinde minik konserler vermişiz. Akademik anlamda öğle söyleşileri yapıyoruz. İngilizce oluyor. Konusunda uzman akademisyenlerimizi uzmanlığı olan konularda toplumla bütünleştirmek adına yapıyoruz. Genelde kendi mensuplarımız çok yoğun ilgi gösterdiği için kapasitemizi aşıyor bazen dışarıdan katılımcıları sınırlayabiliyoruz.  Türk yazarlarıyla öğrencilerimiz ve Ankaralıları buluşturuyoruz. 

CUMHURBAŞKANLIĞI’NA KÜTÜPHANE İÇİN DESTEK

Aramıza katılan yabancılara her sene Ankara tanıtım turları düzenleyen özel bir birimimiz var. Şehir kültürünü tanıtıp, müzelerimizi gezdirip Ankara’yı her yönüyle tanıtıyoruz. Şehir dışından gelen çok öğrencimiz var ve şehirle bütünleşmeleri için de merkezlerimiz var. Kampüs içinde her türlü danışmanlık alabilecekleri konularda kütüphane olarak biz de katkı sağlıyoruz. Türkiye’nin en önemli müzik koleksiyonuna sahibiz. Koleksiyonumuz hocalarımızın talepleriyle şekilleniyor. Skorları yani notaları almaya devam eden, konservatuarlara rağmen en fazla alım yapan, bunları sadece Ankara’nın değil Tüm Türkiye’nin hizmetine sunan tek üniversite kütüphanesiyiz. Sanat koleksiyonumuz çok kıymetli. Koleksiyonlarımız için mevcut kütüphanemiz içinde özel odamız var. Şu anda sanat bölümleri olmasına rağmen farklı üniversitelerdeki bütün akademisyenler dersinde bizim koleksiyonlarımızı anlatıyor ve öğrencileri buraya ziyarete getiriyorlar. Gönül ister ki her üniversite kendi içinde böyle bir yapıya sahip olsun. Bunlar bizi diğerlerinden ayıran belirgin özellikler. Biz akademisyenlerimizin materyal isteklerini, taleplerini hiç geri çevirmiyoruz. Kısıtlamaları yok. Araştırmaya ve geriye dönüşe bakarsak bu koleksiyonu hak eden bir üniversiteyiz. Geçenlerde Kültür Bakanlığı yani kütüphanelerin başı olan bakanlıkta Bakan bey bir yere gidecekmiş Başbakanlık’a ait bir teknik raporu hiçbir yerde bulamamışlar. Bizden buldular ve talep ettiler. Bütün elçiliklere de hizmet veriyoruz. Hem elçilik çalışanlarına hem ailelerinin bütün isteklerini karşılıyoruz. Cumhurbaşkanlığı’nda da bir kütüphane kurulacak. Onlar da bizden destek istiyorlar biz de destek vereceğiz. Ankara’daki birçok bakanlığın kütüphanesinin kurulmasına yardımcı olduk. Gümrük Bakanlığı’na şu anda dijital kütüphane kuruluyor destek verdik. Adalet Akademisi’ne destek olduk. Diyanet İşleri Başkanlığı’na iki sene hizmet verdik. Hem teknik alt yapı hem içerik geliştirme olarak destek verdik. Türkiye’nin aslında birçok kütüphanesindeki kütüphanecilerinden bizim kütüphanemizde staj yapanlar çok sayıda. Bütün kütüphanecilik öğrencilerine part time biz iş veriyoruz, tüm Türkiye’ye kütüphaneci yetiştiriyoruz. İkinci sınıftan yetiştiriyoruz. Sayımız biraz azaldı çünkü bütününe iş veremiyoruz. 20 yıldır kütüphaneciyim her gittiğim yerde ‘biz Bilkent’te çalışmıştık’ diyen kütüphanecilerle karşılaşıyorum bu gurur verici bir şey. 

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

İSTANBUL’DAN SENFONİYİ DİNLEMEYE GELİYORLAR

Senfoni Orkestrası Program Sorumlusu Nusret İspir:

Bir senede turneler dahil yurtiçi-yurtdışı 40-45 konser veriyoruz. Yaptıklarımız 25-30 bin kişiye hitap ediyor. Sezon başlamadan önce Bilkent Üniversitesi’ne yeni gelen öğrencilerimize de oryantasyon konseri veriyoruz. Bunların sayısı 3-4 civarında oluyor. 2 bin 800 öğrenciye konser veriyoruz. Erzurum Hakkari gibi illerden gelen ve hayatlarında ilk kez konser dinleyen arkadaşlarımız oluyor. Konserler çok uzun olmuyor. Bir de amacımızla ilgili açıklama da yapıyoruz. Yıllık 25-30 bin konser dinleyicisinin çoğunluğu genç. Avrupa’da ise genelde yaşlılardan oluşuyor. Son iki senede büyük bir değişim var. Biz de analiz etmeye çalışıyoruz acaba sosyal medyayı kullanmamızdan mıdır bilmiyoruz ama konserlerimiz yüzde 96-97 oranında doluyor. Bu rakam senfoni orkestraları için çok büyük bir rakam. Odeon da yılda üç veya 4 konser yapıyoruz. Haziran ve eylülde iki konserimiz var. Odeon festivali olarak da 4 yada 6 konser planlıyoruz. Çok büyük ilgi oluyor. Sezonda konserlerimize gelemeyen kitle bu kez oraya gelebiliyor. İstanbul’dan bile Bilkent Senfoni’yi dinlemeye gelenler oluyor. 

KONSERLER 1.5 YIL ÖNCEDEN HAZIRLANIYOR

Konser sezonuna 1.5 yıl öncesinden hazırlanıyoruz. Sanatçılara ulaşmak zor. Önümüzdeki ay gelir misiniz diyebilmemiz mümkün olmuyor. Hatta şu anda 2019’a kadar tarih veren insanlar var. Öncesinden seneleri dolu. Önümüzdeki seneyi bitirdik, nisan-mayıs gibi açıklamasını yapacağız. Kimler geliyor, neler yapacağız duyuracağız. Kendi üniversitemiz içerisinde diğer fakültelerle işbirliğine çok önem veriyoruz. Güzel Sanatlar Fakültesi ile özellikle yeni bir sınıf kurduk. Dijital Konser Salonu olarak isimlendirdik. İnsanlar yer bulamayabiliyorlar. Önümüzdeki sezon açılış konserini canlı olarak Youtube’dan izleyebilecekler. Kendi öğrencilerimiz bütün konserlerimizi provalar da dahil çekiyorlar. Güzel Sanatlar Fakültesi’nin İletişim Tasarımı Bölümü öğrencileri orada kamera kurarak hocalarının liderliğinde konserleri kayıt altına alıyorlar. Berlin Fermoni’yi başlatan arkadaşlardan bir kişiyi davet edip izlemesini istiyoruz bu detay da bizim için önemli oluyor, katkı sağlıyor. 

ÇOCUKLARA İLK KEZ KONSER İZLETİYORUZ

Eğitim programımız var. Provaları izlemek için Çankaya’dan okullar başvuruyorlar. Kabul ediyoruz. Bizim istediğimiz aslında hiç konserlere gelememiş çocukları getirmek. Pursaklar, Sincan, Mamak gibi ilçelerdeki 25 okula gittik. Genelde kapıları kapattılar. Neden bahsettiğimiz anlamıyorlar. 4-5 tanesi olumlu döndü ve biz otobüsler gönderdik. 3 bin çocuğu konser provalarına getirdik. İlk kez konser sunma imkanı oldu. O çocukları sonra konserlerimizde gördük. Ailelerinden isteyip konserlerimize gelmeleri çok güzel bir şey. Farklı bir kitlemizde oluştu. Sadece gelir düzeyi yüksek semtlerimiz değil hayatında klasik müzik konseri dinlememiş kişileri de her sene buraya getirmek istiyoruz. Mümkün oldukça çok kişiye ulaşmak istiyoruz ve bizim kaynağımızdan yararlanmalarını istiyoruz. 

ORKESTRAYI YURTDIŞINDA TANITMAK DA ÖNEMLİ

İstanbul’un çok parası var biliyoruz ama Ankara’nın da elçilikler gibi büyük bir politik kuvveti var. Geçen ABD Büyükelçiliği ile Broadway Müzikali düzenledik. Newyork’tan Brodway yönetmenini getirdik bu işin en iyisi olan bir isimdi. Bunu gören diğer elçiliklerde bize başvurdular. İsveç özel günleri yaptık. Rusya ile ilgili işbirliği programlarını hayata geçirmeye çalışıyoruz. Bu kadar büyük bir orkestrayı da sadece Ankara’da ve Türkiye’de değil yurtdışında da tanıtmak önemli. Faal olmaya çalışıyoruz. Kendi konser sezonumuzu kendi bütçemizle yapıyoruz. İstanbul festivalinde 25 tane sponsor var. Hiç kimseye bağımlı olmamak da bizim için önemli. 

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

 70 İLDEN KATILIMLI GÖNÜLLÜLÜK ZİRVESİ

Toplumsal Duyarlılık Projeleri Koordinatörü (öğrenci) İbrahim Nasuh Yıldıran:

Projelerin genelindeki düşüncemiz sahip olduğumuz imkânlara bazı arkadaşlarımızın aynı imkanlara sahip olmadığının bilincinde olmamız. Özellikle Mamak, Sincan, Altındağ gibi biraz daha sosyo ekonomik durumu düşük olan semtlere ulaşıp oradaki arkadaşlarımıza vizyon katmak istiyoruz. Üniversite öğrencisi olarak yapabileceğimiz bütün yönlendirmeyi sağlamaya çalışıyoruz. Çıktılarımızdan bahsetmek için şöyle bir örnek vereyim; Mamak’ta bir okulda çalışıyorduk. Onlara her cumartesi gidip derslerinde yardımcı oluyorduk. Halen de devam ediyoruz. Sadece derslerinde yardımcı olmak değil neden ders çalışmaları gerektiğini anlatıyoruz. Ders çalışmasının amacını bilirse zaten okula gitme isteğiyle kendilerinin motive olacağını düşündük. Okula gitmek istemediklerini fark ettiğimizde okulu daha sevilir hale getirmek için ne yapabiliriz diye düşündük. Bir tiyatro etkinliği düzenledik.Tiyatroya gitmek değil tiyatroyu kendileri sahnelesin istedik. Bunu da her pazar prova yaparak sağladık. Her pazar çocuklar okula gitmeye başladı. Bir dönem boyunca bir oyun üzerinde provalar yapıp kendi salonlarında tiyatro sahnelediler. Etkinlik bittiğinde çocuklardan biri gelip ‘biz artık pazarları okula gelmeyecek miyiz’ dedi. Okuldan soğumuş bir öğrencinin pazar günü bile okula gitme isteği oldu. Bu çocuklarla hala irtibattayız. Bizden yönlendirme istiyorlar ve hepsi lise eğitimlerine devam ediyorlar üniversite için çalışıyorlar. Kendi sahip olduğumuz imkânları onlarla paylaşmak istiyoruz. 14 tane projenin hemen hepsi Ankara içerisinde. Ulaşabileceğimiz tüm hedef kitlelere ulaşmaya çalışıyoruz. Bizim bu sene büyük bir projemizde var. Yaptığımız çalışmaların çıktıları sadece Ankara’da kalmasın diye ‘Gönüllülük Zirvesi’ adı altında 70 ili toplayacak bir konferans etkinliği planlıyoruz. Bu etkinlikte Erzurum’dan, Hakkâri’den, Şırnak’tan arkadaşlarımız gelecek. Onlara bu projeleri anlatıp kendi yerellerinde uygulamalarını isteyeceğiz. Bu tarz bir girişimimiz var. Öğrenci dekanlığımız tüm konularda çok büyük destek oluyor. Engelli öğrencilere yönelik projeler için kendimden örnek vereyim ben makine mühendisliği okudum, yüksek lisans yapıyorum. Artık makine üzerinde çalışırken bir görme engellinin de kullanımını göz önünde bulunduruyorum. Bir cihazı tasarlarken bunu bir engelli de kullanabilir mi diye artık düşünüyorum. Bu bu projeler sayesinde elde ettiğim bir kazanım. 

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

HANDİKAPLI BÖLGELERE SOSYAL PROJELER

Toplumsal Duyarlılık Projeleri Koordinatörü (öğrenci) Halil Onur Fedai:

Toplumsal Duyarlılık Projesinde aktif yer alıp faaliyetlerde bulunduğumuz için rektörümüzün bahsettiği dersten iyi puan alabiliyoruz. Toplumsal Duyarlılık Projeleri 1999 yılında Marmara depremindeki depremzedelere yardım götürmek amacıyla üniversite öğrencilerinin Bilkent Üniversitesi’nin desteğiyle kurduğu bir platform. 2001 yılında gönüllü eğitim projesiyle proje bazlı çalışmalarına başlayan, bugün toplamda 14 tane sosyal sorumluluk projesiyle Ankara’nın farklı bölgelerindeki hedef kitlelere, yardıma muhtaç ihtiyaç sahiplerine, özellikle handikaplı bölgelere ulaşmayı hedefleyen bir öğrenci topluluğu. Öğrenci dekanlığımıza bağlı çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Sokakta çalışma potansiyeli olan çocuklardan Ankara Sevgi Evleri’nde engelli kardeşlerimizden huzurevindeki yaşlı amca teyzelerimize kadar hemen hemen 14 farklı hedef kitleye ulaşmayı hedefliyoruz. Çocukları kampüsümüze getiriyoruz kampüsümüzü tanıtıyoruz. Sokakta çalışan bir çocuğun gelip burayı görmesi ve tanıması daha sonra ben Bilkent’te okuyacağım demesi, üniversitede örnek bir rol model olarak abi ve abla olabilmek bizim en büyük amacımız. Huzurevindeki bir amcamızın teyzemizin torunu olabilmek de bizim mutluluk kaynağımız oluyor. Her yıl bu projelerimiz artıyor. Geçen yıl en son Duymazdan Gelme isimli bir projemiz başladı. İşitme engelliler okuluna gidip oradaki çocuklarla vakit geçiriyoruz. Projelerimiz toplumun ihtiyaçlarına göre üniversite öğrencileri tarafından tasarlanan dekanlığımıza ve üniversitemize sunulan projeler. Gönüllü Eğitim projemiz var sosyo ekonomik durumu handikaplı semtlerimizdeki ortaokul ve ilkokul öğrencilerimize ders anlattığımız bir proje. Ders anlatmanın yanında en büyük hedefimiz örnek abi ve abla olabilmek. 

HUZUREVLERİNDEKİ YAŞLILARA MANEVİ TORUN OLUYORUZ

Manevi Evlat projemiz var huzurevlerindeki yaşlı amca ve teyzelerimize gidip, belli aralıklarla cumartesi günü ziyaret ettiğimiz onların manevi evladı olmaya çalıştığımız projemiz. Görme Engelliler Eğitimi projemiz var bu projemizde görme engelli derneklerine gidip oradaki görme engelli kardeşlerimize ders anlatıyoruz, onların yanında olmaya, sınavlarına destek olmaya çalışıyoruz. Bunun yanında farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Betimlemeli film gösterimi yapıyoruz. Mesela zilli top etkinliğiyle de görme engelli kardeşlerimizle maç yapıyoruz ve gayet eğleniyoruz. Engelsiz Dostluklar projemiz var zihinsel engelli ve bedensel engelli arkadaşlarımızla birlikte yürütüyoruz, Ankara’da ZİÇEV ve SERÇEV’e gidiyoruz. Sokak Lambası projemiz var. Altındağ Çinçin semtinde sokakta çalışan ve çalışma potansiyeli olan çocuklar var onlarla ilgili çalışma yapıp destek veriyoruz. Yarınları Yetiştirme projemiz var. Eski adıyla Çocuk Esirgeme Kurumları olan Sevgi Evleri’ndeki kimsesiz çocukların kimsesi olmaya çalışıyoruz. Onlara abla ve abi oluyoruz. Demiryolu Destek Hattı projesi ile Ankara çevresindeki köy okullarına trenle gidip orada 23 Nisan’ı kutluyoruz. Güneş Köyden Doğuyor projesi de yine köy okullarına yönelik köy okullarının fiziksel şartlarını iyileştirmek ve köy okullarına kütüphane yapmak, ihtiyaç dahilinde yemekhane gibi fiziksel ihtiyaçlarını da karşılamaya yönelik çalışıyoruz. Genç Bakış projemiz biraz daha farklı bir proje. Liseli kardeşlerimize gönüllülük aşılamayı hedeflediğimiz bir proje şu anda Bilkent Lisesi ile çalışıyoruz. Oradaki arkadaşlarımızla birlikte sosyal sorumluluk faaliyetleri yürütüp yeni projeler üretiyoruz ve onların da bize çok katkısı oluyor. Üniversite Personeline Destek projesi de şu amaçla başladı; biz Ankara için hedef kitleye ulaşıyoruz ama üniversitemiz içinde de akademik olmayan personelimiz var. Servis şoförü abimizden hizmetli ablamıza kadar onların da çocuklarının ihtiyaçları var, onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Onların da sınavlarına ve derslerine destek olmaya çalışıyoruz, sosyal etkinlikler yapıyoruz. 

SEVEREK VE KARŞILIK BEKLEMEDEN YAPIYORUZ

Kalpler 1 Lösemi 0 projemiz de hastanelerin onkoloji bölümlerinde lösemi hastası kardeşlerimize hafta sonu palyaço kıyafetlerimizi giyip gidiyoruz, onlara güzel vakit geçirmeye çalışıyoruz. Hayal Köprüsü projemiz en yeni projelerimizden bir tanesi. Sincan cezaevinde annelerinin mahkumiyeti sebebiyle orada doğup büyüyen çocuklar var. Türkiye’de üç tane böyle cezaevi var bir tanesi Sincan’da. Oraya gönüllü ekibimiz gidiyor ve çocuklara destek olmaya çalışıyor. O çocuklar hiç dışarı çıkmamışlar mesela bizim burada yaptığımız etkinliklere onları getirmeye çalışıyoruz. Dışarıdaki ortamla bağ kurmalarına yardımcı olmaya çalışıyoruz. Umudun Yurttaşları projemiz ise Ankara’da bildiğiniz gibi çok büyük bir mülteci sorunu var. Oradaki mülteci ailelerine yardım kampanyaları düzenleyen oradaki öğrencilere Türkçe eğitimi veren bir projemiz. Duymazdan Gelme projemizde geçen yıl başlattığımız engelli arkadaşlarımızla çok ilerleme kaydettiğimiz bir projemiz.  Şu anda projelerimiz 14 tane. İlk başta 1 tane ile başlayan şu anda 14 taneye ulaşmış bir proje çalışmamız var. Tamamı Bilkent Üniversitesi öğrencilerinden oluşan gönüllü kadrosu. Bin 200’e yakın  gönüllümüz var. Bu projelere zaman ayırmamız üniversitemizin desteğiyle olan bir şey. Biz severek yapıyoruz. Karşılığında hiç bir şey beklemiyoruz. Gönüllü eğitim projesinde mesela bir çocuk vardı uyuşturucu bağımlısıydı ve çok kötü durumdaydı. Biz ona bir yıl boyunca ders anlattık ders aralarında da masa tenisi oynadık. Çocuk masa tenisine alıştı ve masa tenisine bağlanıp okula devam etmeye başladı. Yıl sonunda okul aile birliğinden bize teşekküre geldiler. Sizin sayenizde masa tenisi raketiyle okula geliyor ve tamamen uyuşturucudan da uzaklaştı dediler. Bu bizim hem mutluluk kaynağımız hem de projeye devam etme nedenimizden birisi oldu. 

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak


ÖĞRENCİ ODAKLI BİR ÜNİVERSİTEYİZ

Öğrenci Dekanı Kamer Rodoplu:

Toplumsal Duyarlılık Projeleri üniversitemizin en gurur duyduğu alanlardan bir tanesi. Bu etkinlikleri A’dan Z’ye tamamen öğrenciler kendileri planlıyor. Biz sadece dekanlık olarak yardımcı oluyoruz ve destek olmaya çalışıyoruz. Bir sene sonra gönüllü olarak görev yapacak arkadaşlarını da kendileri eğitiyorlar. Öğrencilerimiz mezun olup profesyonel yaşama atıldıktan sonra kendi kurum ve kuruluşlarında da Toplumsal Duyarlılık Projeleri gibi benzer çalışmalara çok gönüllü oluyorlar. Bu da topluma çok güzel bir hizmet oluyor. Öğrenci odaklı bir üniversiteyiz. Bunun en güzel göstergelerinden biri Öğrenci Dekanlığı. Bütün etkinlikleri koordine ediyor. 100’e yakın öğrenci topluluğumuz var. Radyo Bilkent var. O da öğrenci dekanlığına bağlı çok özel bir örnek. A’dan Z’ye her şeyi öğrenciler yapıyor. Tek bir profesyonel yok. Gönüllük esasına dayalı öğrenciler görev yapıyor. 96.6 frekansında yayın yapıyor. Ankara’nın ilk yayın yapan özel radyolarından biri. 24 saat 365 gün yayın var. Bunların organizasyonunda bir sene sonra kimin görev alacağını da yine öğrenciler kendileri seçiyorlar.

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

BİLKENT KÜLTÜRÜNDE HOŞGÖRÜ HAKİMDİR

Öğrenci Etkinlikleri Merkezi Koordinatörü Esra Korad:

Radyoda çalışan öğrencilerimiz yıl boyu hizmet içi eğitimlerini de sürdürüyor. İK sorumluları, yayın sorumluları, sponsorluk sorumluluları var. Hepsi profesyonel hayatta da işlerine yarayacak bir takım donanımlarla radyoda görev alıp mezun oluyorlar. Onlara ayrıca radyo mezunu diyoruz. Öğrencilerimiz için çok güzel bir imkan Ankara’ya da çok büyük bir katkımız. Mesela kampüsümzdeki hayvanlarla Hayvan Dostları kulübümüz ilgileniyor. Hayvanlar, aşılanıyor, kısırlaştırılıyor, mama alınıyor. Bir ilan sistemi var oradan sahiplendiriliyorlar. Kampüsümüzde karşıt görüşlü kulüpler aynı yerde stant açarlar. O ona gider onlar buna gelir hiçbir elektriklenmede olmaz aralarında Bilkent kültüründe hoşgörü ortamı hakimdir.

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

İMRAHOR’DAN HER SEFER ÜZÜLEREK DÖNDÜK

Stüdyo çalışmalarında Ankara ile ilgili bir konuyu seçmeyi zorunlu tuttuklarını vurgulayan Kentsel Tasarım ve Peyzaj Mimarisi Bölümü öğretim üyesi Dr. Kumru Arapgirlioğlu da Ankara’nın kentsel gelişimine ilişkin önemli tespitlerde bulundu. İmrahor’da yürüttükleri projeyi de Ankademi oturumunda paylaşan Arapgirlioğlu şunları kaydetti:

Bilkent’in ve İhsan hocanın vizyonerliği kentsel tasarım ve peyzaj mimarisi gibi iç içe olabilecek iki disiplini bir arada bir bölümde kurmalarıdır. Bunda Can Kumbaracıbaşı hocanın çok katkısı vardır. İlk programı oluşturmuştur. ondan sonraki kadroda bütün o birlikteliği bir arada yürütecek çok katmanlı bir eğitim anıtında kendini geliştirmiştir. Kentsel tasarım ve peyzaj mimarisi bölümü geçtiğimiz sene 25. yılını doldurdu. 25 yıl aslında eğitimde kısa bir süre gibi görülmekle birlikte kendinizi ortaya koyabileceğiniz önemli bir dönem. Çok katmanlı eğitimde en önemli tarafı disiplinlerarası bir eğitim veriliyor olması ve bu eğitimde üç farklı meslekten mimarlık, peyzaj mimarlığı ve planlama alanından hocaların birlikte derse girmesi. Ayrıca tasarım stüdyolarında da iki, üç ve dördüncü sınıfların bir arada eğitim görmesi biz buna dikey stüdyo diyoruz bu da önemli. Çok katmanlılık için de Ankara adına da iletişimde bulunuyoruz. Bölüm hep sahada. Üç farklı alanda kuramsal dersler var. Teknik dersler var ama esas üçte birini oluşturan bölüm bizim hep dışarıda olmamızı gerektiriyor. Biçim, bağlam, kavram stüdyolarımız var. Stüdyolardan genellikle çalışma alanı olarak mutlaka bir tanesi Ankara’da bir sorunu alanı seçmek zorunda. Öğrencileri Ankara üzerine çalıştırıp  o konuda bir şeyler söylemekte. Her stüdyoda çalışılırken çalışmalar mutlaka odalardaki meslektaşlardan ve belediyelerden çok katılımlı jüriler önünde yapılıyor. Hem öğrencinin eğitimi açısından önemli hem de öğrencilerin ortaya koyduğu çalışmaları dışarıdan olanlarla paylaşıyor olmamız önemli. Bunlar tabi zaman zaman etkisini gösteriyor, zaman zaman da çok etkili olmayabiliyor. Bunun getirisi birlikte ortak çalışmalar yapabiliyor olmamız. Ankara ile ilgili bir toplantı olduğunda bizim hocamızın gitmediği toplantı hemen hemen olmuyor gibi. Bu da disiplinler arası durumun getirdiği bir şey. Bir kaç örnek vermek gerekirse, derslerimizde de işliyoruz. 

İMRAHOR’DA KİRLİLİK VE SAHİPSİZLİK VAR

Üst ölçekte ve alt ölçekte en dikkat ettiğimiz konulardan biri Ankara’nın dereleri, Ankara’nın vadileri ve Ankara’nın çok hızlı büyümesi nedeniyle o çeperdeki değerli tarım alanlarını da koruyacak şekilde yaptığımız çalışmalar. Bunları zaman zaman belediyelerle ortak yönetiyoruz. Karşılıklı bilgi alışverişinde bulunarak yürütüyoruz. İmrahor’da böyle bir çalışmamız vardı. Buna bağlı olarak Eymir Sempozyumu’na çağrıldık orada da bir önerimiz oldu. Bunlar öğrenci için de değerli, çalıştığımız belediyeler için de. Eğer buna açık olurlarsa onlar da bu çalışmalarımızı alarak kullanımlarına sokuyorlar. Örneğin Yenimahalle Belediyesi ile bir çalışma yaptık. Kentsel dönüşüm dairesiyle birlikte oradaki yaptığımız çalışmaları onlara aktaracağız ve onlarla birlikte çalışmayı yürüteceğiz.  4. sınıfa gelen her öğrenci profesyonel uygulama dersinde bir belediye ile çalışıyor, o derste de mutlaka o dönemde yapılan projeler o belediyelerce uygulanıyor. Oktay Nalbantoğlu hocamız var daha önce de belediyenin istatistik kurumu vardı onda görev almıştı. Bazen hocalarımız bu tür odalarda ve belediyelerde de çalışma gruplarında görev alıyorlar. Gölbaşı Belediyesi ile çalışılıyor. Belediyelerin hemen hemen hepsinde bir mezunumuz var. Bakanlıklar da öyle, mezunlarımızla ilişkimiz çok güçlü. Üniversite bize İmrahor gibi bu türde çalışmaları yapmak üzere bir fon ayırıyor, fondan yararlanarak geçtiğimiz sene İmrahor çalışmasını yürüttük. Neredeyse 4 yıla yakındır kentsel tarım üzerine çalışıyoruz. Ankara aslında örnek bir kent. 20. yüzyılın başında bir ütopya olarak başlayan bir Atatürk Orman Çiftliği örneğinde biz çalışmaya başladık. Uluslararası kitapta da bir bölüm olarak yayınlandı. Onun bir uzantısı olarak aynısını İmrahor’da yapmak istedik. Genelde şöyle oluyor biz bir çalışmaya başlıyoruz, o çalışma avcumuzdan kaçıp gidiyor, kaybediyoruz. İmrahor’da kentsel tarım üzerine çalışma yapmaya başladık. Son bir senedir neredeyse iki üç haftada bir gittik. Çok büyük bir kirlilik ve çok büyük bir sahipsizlik var. Gerçekten her seferinde üzülerek döndük. Fotoğrafladık, oradaki insanlarla anketler yaptık. Orada bir takım tarım kuruluşları tutunmaya çalışıyorlar.

ANKARA YENİDEN ELE ALINMAK ZORUNDA

Size bir rakam vereceğim hafta sonu ve hafta içi gittiğimiz için bu tahmini bir rakam, TRT’nin oradan aşağıya Eymir’e kadar bütün o yol normalde 200-300 araba alıyor. Saatlerce adım adım ilerleniyor. Tahminimize göre 5 binin üzerinde insan orayı kullanıyor. Eymir’e gidiyorlar. İmrahor açılacak olsa yeni planda ne yazık ki karşı tarafa sıçramalar var. Elmadağ etekleri ile birlikte orada çok değerli Kıbrısköyü Vadisi var, vadinin etrafını taş ocakları sıkıştırmış durumda. Ankaralılar neredeyse pek bilmiyorlar çok önemli bir Kıbrısköy Kanyonu var. Mutlaka öğrencilerimizi götürüyoruz. Orada önemli bir arkeolojik sit alanı var. Ama yavaş yavaş Ankara o tarafa doğru sıçramaya başladı. Bunun mutlaka engellenmesi gerekiyor. Hacettepe, Bilkent, ODTÜ eksenlerinde bütün vadiler Ankara hep kuzey-güney aksındadır. Üniversiteler de o tepelere kurulmuştur. O yüzden bol su vardır. o nedenle de hastanelerin bulunduğu bölge su baskını alanıdır. Orada geçtiğimiz sene çok büyük bir afet yaşandı. Acil serviste filan sıkıntılar oldu. Bütün bunlarla birlikte doğu Ankara’nın da mutlaka ele alınması, bu üç üniversitenin de ağaçlandırmasıyla birlikte burası için yeni bir vizyon geliştirmesi gerekmekte. Bizim bölümden bakarak görebildiğimiz bu. Bunu biz gençlere öğrencilere bir şekilde aktarıyoruz, sahaya çıkartıyoruz. Bizler bunların üzerine mutlaka yazı yazıyoruz ama bakalım ne olacağını göreceğiz. Ankara’nın en önemli eksikliği yeşil koridorları oluşturup şu anda artık son aşamalarda acilen bir önlem alınması gerekiyor. Ankara mutlaka yeniden ele alınmak zorunda. 

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

LİSE ÖĞRENCİLERİNE YATILI AKADEMİ PROGRAMI

Gençlik Akademisi Koordinatörü Hale Öklü:

6 yıldır sadece lise öğrencilerine yönelik Gençlik Akademisi isimli bir program yapıyoruz. Genel amacımız öğrencilerde meslek bilincini yerleştirmek. Öğrencilerin ailelerinden veya çevrelerinden duydukları meslekleri, üniversitedeki öğretim üyelerimizden öğrenmelerini ve farkındalıklarını artırmayı hedefliyoruz. Program 8 tam gün oluyor. Bu süre boyunca 33 ayrı ders görüyorlar. Uygulamalı derslerin hepsini laboratuvarlarda, diğerlerini de üniversite öğrencilerimizin derslerdekullanmakta olduğu dersliklerde görüyorlar. Derslerin birçok kısmı interaktif gerçekleşiyor. Öğrenciler hepsini deneyerek yapıyorlar. DNA testinden makarna yapmaya kadar hocalarla birlikte gerçekleştiriyorlar. Öğrencilerle daha iyi iletişim içinde gerçekleştirmek için hocalarımızın her zaman yanında lisans ve yüksek lisans öğrencileri de yer alıyor. Bazı derslerimiz İngilizce yapılıyor. Yine öğrencilerimizin katkısıyla çeviri de sağlayabiliyoruz. Programımızın çok reklamını da yapmıyoruz. Kulaktan kulağa geçen bir şekilde gelişiyor. Akademi için en fazla arayan şehir İstanbul. İstanbul’da aslında bunun benzeri programlar farklı biçimlerde üç ayrı üniversitede yapılıyor. Bizimki tüm bölümleri tüm meslekleri tanıttığı için, öğretim üyelerimizin vermesi ve yatılı olması nedeniyle farklı. Klasik reklam programlarından değil. Özellikle öğrencilere meslekleri tanıtmayı ve farkındalıklarını artırmayı amaçlıyoruz.

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

CYBERPARK’TAN 390 MİLYONLUK İHRACAT

Cyberpark Genel Müdürü Faruk İnaltekin:

Resmi ismiyle teknoloji geliştirme bölgesi olan Cyberpark’ı kısaca teknopark veya teknokent olarak adlandırıyoruz. Türkiye’nin ilk ve en büyük teknoparklarından birisi olan Cyberpark 2002 yılında kuruldu. Ankara’ya çok büyük katkısı var. Cyberpark bugün 15 binada 230 firmaya, yaklaşık olarak 3 bin 500 personele ev sahipliği yapıyor. 3 bin 500 kişilik bir aileyiz. Büyük bir camia. Amaç, teknoloji tabanlı girişimciliğin geliştirilmesi. Bugüne kadar Cyberpark’tan firmaların yaptığı toplam 5 milyar civarında bir ciro oluşmuş durumda. Bu firmaların direkt prototip satışı. Prototipin Sincan’daki bir fabrikada tam üretime dönüşmesi sonucu oluşan rakamlar bunun dışında. 390 milyon dolar civarında bir ihracat şu ana kadar Cyberpark’tan gerçekleşti. Bunlar Cyberpark’ın direkt kökten ekonomik olarak yaptığı katkılar. Oldukça aktif bir teknopark. Sadece kendi firmalarımıza değil etkinliklerimizi dışarıdaki firmalara da açıyoruz. 70 civarında etkinlik gerçekleştirdik. 3 bin 600 kişi bizim etkinliklerimize katıldı. Bilgi günlerinden tutun tanışma toplantılarına kadar her anlamda girişimciliği destekleyen aktiviteler yapıyoruz. Ankara’daki akademisyenler ve öğrenciler için daha özel danışmanlık aktiviteleri de yaptık.

BİLİŞİM TELEKOMİNASYON ÖN PLANDA

95 girişimci adayının da Ankara’da nasıl şirketleşmeleri konusunda bire bir ellerinden tuttuk. 16’sına şirket kurdurduk, 80 kişi için kurmamalı kararı verdik. Bu da önemli bir katkı herkes girişmemeli kararını da orada verdik, böylece kaynak israfının önüne geçmiş olduk. Uluslarararasılaşmaya önem veriyoruz, ulusal çapta birçok ödülümüz var. Dünya çapında da aldığımız ödüller var. Firmalarımızı yurtdışına da götürüyoruz. Geçen yıl 7 farklı ülkeye 80 civarında firmayı götürdük. Sadece kendi firmalarımızı değil Ankara’dan ve İstanbul’dan az sayıda da olsa firmaları götürdük. Görgü kültürünün artmasını bir kenara bırakıyorum ihracatın artması, gelişmesi anlamında Ankara’ya böyle de bir katkı sağlıyoruz. Bunun tersini de yapıyoruz. Geçtiğimiz yıl uluslararası ülkelerden 16 heyeti ağırladık. Ocak ayında da Katar, Romanya ve Irak’tan üç heyeti daha ağırladık. Firmaların ihracatı üniversitenin ve Cyberpark’ın tanırlılığı anlamında önemli bir katkı sağlanıyor. Bilkent Cyberpark, bilişim telekominasyon alanında ön planda. Bunun en önemli sebebi her teknopark bir üniversiteye bağlı ve Bilkent Üniversitesi’nin de güçlü yanı bilgisayar mühendisliği ve bilişim teknolojileri. Dolayısıyla bu da bize bu şekilde yansıyor. Bilişim ve telekoominasyonu elektronik havacılık takip ediyor.

RAKAMLARLA BİLKENT ÜNİVERSİTESİ

37 bini aşan mezun. 3 bin dönümü ağaçlandırılmış 5 bin dönümlük arazi. yüzde 47’si burslu 13 bin öğrenci. 29 lisans ve 51 lisansüstü programı, 40 farklı ülkeden gelen akademisyenler. 35 ülkeden 250’nin üzerinde üniversiteyle öğrenci değişim anlaşması.
Her yıl 800 bin civarında araştırmacı ve öğrencinin ziyaret ettiği kütüphane. 4 bin kişilik yurt kapasitesi.

Hedefimiz dünyanın ‘en iyisi’ olmak

ANKADEMİ OTURUMUNA ÖĞRENCİLER DE KATILDI

Hürriyet Ankara- Bilkent Üniversitesi Ankademi buluşmasına Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar ile birlikte Kütüphane Müdürü Ebru Kaya, Senfoni Orkestrası Program Sorumlusu Nusret İspir, Öğrenci Dekanı Kamer Rodoplu, Öğrenci Etkinlikleri Merkezi Koordinatörü Esra Korad, Kentsel Tasarım ve Peyzaj Mimarisi Bölümü öğretim üyesi Dr. Kumru Arapgirlioğlu, Gençlik Akademisi Koordinatörü Hale Öklü, Cyberpark Genel Müdürü Faruk İnaltekin katıldı. Oturumda ayrıca Toplumsal Duyarlılık Projeleri Koordinatörü olarak görev alan öğrenciler İbrahim Nasuh Yıldıran, ve Halil Onur Fedai de yer aldı.

BAKMADAN GEÇME!