Yeşim Çobankent

O büyük güne hazır mısınız

16 Aralık 2008
Haklısınız tabii, büyük gün deyince insanın aklına türlü çeşitli şey geliyor. İnce ince düşünerek hazırlandığınız, içine girmek istediğiniz elbiseler için kilo vermeye çalıştığınız ve günlerdir hayalini kurduğunuz "büyük gün" kişiden kişiye değişir. Kimine göre oğlunun sünnet düğünüdür, kimisi için de Cannes’da Altın Palmiye Ödül Töreni olabilir. O zaman ortayı bulalım ve en yakın büyük gün "yılbaşı"ndan başlayalım.

ALIŞVERİŞE ÇIKACAKLARA SÜRPRİZ İNDİRİMLER

Evde mandalina soyup tombala oynayan insan sayısı şimdikinden daha fazlayken kimsenin "Yılbaşında ne giyeceğim?" derdi yoktu. Şimdi var mı? Galiba var. Yeni yılı Güney’de Sibel Can’ın sahne aldığı bir otelde karşılayacaksanız ya da gösterişli bir yılbaşı balosuna katılacaksanız güzel ve şık giyinmek lazım. Hatta bir arkadaş partisine gidecekseniz bile...

Bunun için özel alışveriş yapacaksanız şanslısınız çünkü indirimler hakikaten çıldırdı. Bir de hazırlanırken havaya girmek için müzik dinleyin. İyi bir şarkının yerini tutabilecek elbise azdır. Ama güzel bir elbisenin yerini tutabilecek şarkı da azdır. Şarkılar her zaman sizindir, içinize bakarak dünyayı anlamınızı sağlar. Elbiseler de her zaman başkalarınındır. Başkalarının gözü aracılığıyla içinize döndürür sizi.

KIRMIZI HALIDA GÖRÜNMEK İSTER MİSİNİZ

Fatih Akın ve Nuri Bilge Ceylan sayesinde Cannnes’daki kırmızı halıda yürüyen vatandaşlarımızı gördük ve göğsümüz kabardı. Hatice Arslan’ın tecrübesinden gruptan ayrılıp tek başımıza poz verirsek "tefe konacağımızı" öğrendik. Nurgül Yeşilçay’dan da ayakkabı seçiminin kocalara bırakılamayacak kadar ciddi bir iş olduğunu...

Bu arada geçen hafta Nobel Ödül törenini sonuncusu icra edildi. Günün birinde Nobel kazanırsanız İsveç Kraliyet Sarayı’nda yapılan bu törenin sıkı kıyafet kuralları olduğunu aklınızda bulundurun. Vaktiniz varsa da www.nobelprize.org sitesinden sarışın İsveç’in esmer kraliçesi Sylvia’nın kostümlerine bakın. Özellikle 70’lerde giydiği bazı elbiseler heyecan verici.

VARLIKLI VE SADE VATANDAŞ DÜĞÜNÜ

Varlıklı kesimin düğünleri genellikle yazın, bilemediniz ilkbaharda oluyor ama bu mevsimde de tek tük düğünlere rastlanıyor. Şoförlü arabalarıyla saraydan bozma çok yıldızlı otellere akan hanım davetlilerin resimleri orada burada çıkmaya başlar yine. Acaba bu hanımefendilerin en büyük korkusunun "pişti" olduğu kocaman bir klişe mi? Ya da aynı Chanel elbisenin bir hafta önce Nicole Kidman tarafından filanca filmin Los Angeles’taki galasında giyilmesi, yani "havalı pişti" sahiden bir gurur vesilesi mi? Bilemiyoruz, sadece tahmin yürütüyoruz. Bir de galiba kıyafetler, ayakkabılar ve aksesuvarlar filan aslında hikaye. Esas işi şıkır şıkır şıkırdayan ve parıl parıl parlayan mücevherler bitiriyor, değil mi?

İkinci bayramı da yolcu ettiğimize göre "iki bayram arası" düğün yapamayan bütün vatandaşlarımıza gün doğdu. Sade vatandaşın varlıklı vatandaş adetlerine özenmesi ne kadar normalse, elinde Derin Mermerci’nin falanca düğünde giydiği elbiseyle mahalle terzisine koşması da o kadar sağlıklı. Fakat sade vatandaş hanımları bu kadarla yetinmiyor, özel büyük günlerde bütün "sadelik"lerini unutup frenleri boşaltıyorlar. Halbuki topuzun en büyüğü, röflenin en cart sarısı, makyajın en abartılısı, imitasyon takının en büyüğü ve tuvaletlerin en cafcaflısı "Pop Star Alaturka" yarışmasına bırakılmalı. Sonra fotoğraflarınıza bakar bakar utanırsınız.

KATE MOSS’UN KATILDIĞI PARTİ

Moss’gillerden Kate kaç kere Türkiye’ye gelecek de bir partiye katılacak? Bir kere geldi ya, belli olmaz belki yeniden gelir ve siz de o partiye davet edilecek kadar şanslı olursunuz. Sürekli millete nispet yapmaya, kendinizi başkalarıyla kıyaslamaya ve bu yarışmalardan galip çıkmaya alışık olabilirsiniz. Yine de Kate Moss ile aşık atmaya kalkışmanın ne kadar beyhude bir iş olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Parti sırasında kadınlar tuvaletinde bol bol dedikosunu yapın tamam ama bulunduğunuz ortamda böyle yaratık varsa varlığının tadını çıkarmaya bakın. Hem ne yaparsanız yapın ondan daha zayıf, daha deli ve daha stylish olamazsınız. Ancak belki iç çamaşırlarınızla giderseniz. Ama durun bir dakika, Kate bunu da yaptı değil mi?

Beğendiğimiz Kadınlar Sevdiğimiz Hareketler: Sophie Dahl

2000’li yılların başlarında yaşayan en ilginç süper modeldi İngiliz Sophie Dahl. Kocaman mavi gözleri, pudra beyazı teni ve modellik dünyasında bir istisna sayılabilecek 42 beden vücudundaki kıvrımlarla "canlı bir porselen bebek"ti.

Dünyanın en ünlü büyük beden mankeni olarak aralarında Vanity Fair, Visionaire, Vogue ve Marie Claire’in bulunduğu pek çok dergiye poz verdi. Yves Saint Laurent’nin Opium parfümü için siyah kadife üzerinde çırılçıplak çektirdiği fotoğraf büyük sansasyon yarattı, hatta yasaklandı. Pirelli Takvimi’nde de yer aldı. Pek çok hayranı ve aşığı oldu. Mick Jagger ve Benicio Del Toro ve caz şarkıcısı Jamie Cullum gibi isimlerle aşk yaşadı. Oyunculuğu da denedi, Londra’da Vajina Monologları için sahneye çıktı.

Artık moda dünyasının güçlü ve eksantrik ismi Isabella Blow tarafından 1996 yılında keşfedildiği zamanki kilosunda değil Sophie. Dahl yaklaşık beş yıldır dal gibi. Hatta tuhaf bir biçimde zayıflığı nedeniyle eleştiriliyor. Yine de her zamanki gibi diğer modellerden farklı. Şimdilerde kendini edebiyata vakfetti ve sadece canı istediğinde modellik yapıyor.

Ünlü yazar Roald Dahl’ın (Charlie’nin Çikolata Fabrikası) torunu olan Sophie Dahl, büyükbabasının izinden giderek yazarlığa bir çocuk kitabıyla adım attı. 2003’te çıkan "The Man with the Dancing Eyes"ın (Gözleri Dans Eden Adam) ilüstrasyonlarını da bir arkadaşı yaptı.

Edebiyat eleştirmenleri tarafından fena eleştiriler almayan ikinci kitabıyla ise yetişkin havuzunda yüzmeye başladı. "Playing with the Grown-Ups"ın (Yetişkinlerle Oynamak) kahramanı Kitty kendisine çok benziyor. Anne karakteri de kendisini babasız büyüten annesi Tessa Dahl’a. Yani depresif, uyuşturucu bağımlısı, 17 kez taşınan, erkekten erkeğe koşarken iki kez evlenen ve üç çocuk daha doğuran bir kadın.

MODA AJANS

Her zamanki gibi iddialı Tom Ford

Madem artık yaz kış güneş gözlüğü takılıyor, Tom Ford güneş gözlüklerinin 2009 koleksiyonuna göz atmakta fayda var. 50’li yılların kedigözü tarzı geniş sapları ve eğik hatlarıyla göze çarpıyor. Tarzını artık güneş gözlüklerinde konuşturan Tom Ford’un erkekler için de ultra lüks gözlükleri var.

Yeni yılda kırmızının uğuru

Yeni İnci, yılbaşına özel aynalı kutularda satışa sunduğu jartiyerli ve dantelli modelleriyle istediğiniz hediyeyi bulmanızı sağlıyor. Straplez, jartiyer, kombinezon, büstiyer, korse, sutyen, külot ve takımlardan oluşan Yeni İnci’nin "yılbaşı özel koleksiyonu" enteresan seçenekler sunuyor.

Tanıştırayım, bu arkadaşım Mary Jane

1902 yılında yazar Richard Felton Outcault’un "Buster Brown" kitabındaki aynı adlı karakterden esinlenerek, ortasından bant geçen ayakkabılara Mary Jane ismi veriliyor. Yüzyıldır feminen ve romantik şıklığın simgesi olan Mary Jane ayakkabılar Aldo mağazalarında satılıyor. Topuklu ve topuksuz modellerin yanı sıra renk seçenekleri de mevcut.

Bir yolculuk hissi

Türkiye’de 80, Kıbrıs’ta ise 2 satış noktasında bulunan Journey markasının koleksiyonları özellikle elbiseleriyle dikkat çekiyor. Journey’de hem gündüz giyilebilecek rahat elbiseler hem de gece kullanılacak ihtişamlı modeller bulunuyor. Yılbaşı hazırlığı yapanlara duyurulur.
Yazının Devamını Oku

Kadınlar, ayakkabılar ve sokaklar

9 Aralık 2008
Yürürken önüme, daha doğrusu ayakkabılarıma bakmak zorunluluğu beni güzel ayakkabılar satın almaya mecbur ediyor. İstanbul’da yaşayan her kadın yürürken önüne bakması gerektiğini bilir. İstenmeyen bir göz temasının hayatının akışını değiştirebileceğinden de haberdardır. Türkler’de bir adet vardır: Birisi öldüğünde ayakkabıları sokak kapısının önüne konulur. İsteyen, daha doğrusu ihtiyacı olanlar bu ayakkabıları alır. Dünyanın her yerinde olduğu gibi bizim şehrimizde de insanlar sık sık ölür. Ölenlerin hemen hepsi erkek sanki, nedense sokağa bırakılanlar hep erkek ayakkabıları oluyor. Sahiplerinden çok yaşayan bu ayakkabılar genellikle eprimiş, boyasız, kahverengi ya da siyah. Sayıları da genelilkle üç-beş çifti geçmiyor. Orta yaşı geçmiş kendi halinde bir erkek üç çift yıpranmış ayakkabıyla idare edebiliyor demek ki...

Oysa ben yarın ölüversem sokak kapısının önüne çıkarılacak ayakkabılarımın sayısı rahat rahat 30-40 çifti bulur herhalde. Hatta sırf bu yüzden, beni öldürmek isteyen birileri bile çıkabilir! Ayakkabılarımın bazıları yepyeni, giyilmek için sıralarını bekliyor. Yan yana dizildiklerindeyse benim hakkımda net bir fikir vermekten çok uzak olurlar sanırım: Morlar, sarılar, kırmızılar, ince topuklar, dümdüz babetler, siyah dağcı botları, spor ayakkabılar, yürüyüş ayakkabıları ve daha neler neler...

Bu tuhaf ayakkabı saplantımı Türkiye’nin en önemli kadın ve moda dergilerinden birinde çalışmama bağlayacak olanlar da çıkabilir elbet. Oysa gerçeği bir tek ben biliyorum: Yürürken önüme, daha doğrusu ayakkabılarıma bakmak zorunluluğu beni güzel ayakkabılar satın almaya mecbur ediyor. İstanbul’da yaşayan her kadın yürürken önüne (benim durumumda ayakkabılarına) bakması gerektiğini bilir. Yarım saniyelik istenmeyen bir göz temasının hayatının akışını kaydırabilme ihtimalinden de haberdardır çünkü. Ayrıca sokaklarda her zaman görünmez ve görünür tehlikeler mevcuttur, bu nedenle çantada da düz koşuya uygun bir çift ayakkabı bulundurulmalıdır.

İstanbul umulmadık bir zamanda karşınıza çıkıveren irili ufaklı yokuşları, yılankavi yolları, insanı aniden öksüz bırakan çıkmaz sokakları ve başına buyruk ölçüye gelmez kaldırımları yüzünden hiçbir zaman yürümeye uygun bir şehir olmadı gerçi ama şehrimizde yürümek giderek zorlaşıyor. Topuklu ayakkabıyı aklınıza bile getirmeyin! Hele de kulaklıklarla yürümeyi: Birisi arkadan saldırabilir, fark etmeyebilirsiniz. Kaldırıma çıkan bir araba korna çalabilir, duymayabilirsiniz. Erkek hayranlarınız hayale sığmayan laflar atabilir, kaçırabilirsiniz.

Sürekli önüne (benim durumumda ayakkabılarıma) bakmak zorunluluğu bir yana; kaldırımları işgal eden arabalar, sırat köprüsüne dönen daracık aralıklar, çökmüş yollar, kapağı açık lögarlar ve yamuk yumuk ızgaralar şehri yürüyerek sevmemize izin vermiyor.

Onlarla kardeş sırdaş ve hatta dost

Ben bir şehrin ancak yürüyerek sevileceğini inananlardanım. Topuklarınız o şehrin kaldırımlarını dövmemişse o şehri asla tanıyamazsınız. Bu nedenle Amsterdam’ı, Viyana’yı, Berlin’i, Londra’yı, Milano’yu, Paris’i, Helsinki’yi, Zürih’i, İbiza’yı sokaklarını arşınlayarak, kaldırım kahvelerinde oturarak ve vitrinlerini yalayarak tanıdığıma çok memnunum. Kadın-erkek ayırt etmeden göz teması kurduğum -hafifçe selamlaştığım- ve incelediğim yüzler de favori hatıralarım arasında. Belki de bu yüzden Avrupalılık denilince aklıma hemen kadınlar ve sokaklar geliyor. Kadınlar ve sokaklar arasındaki bu tutkulu ilişkiyi diğer büyük aşklardan daha çok kıskanıyorum. Avrupa şehirleri bizim şehirlerimiz gibi kadınları kusmuyor, kucaklıyor. Bu sokaklar kadınları korkutmuyor, seviyor.

Türkiye mutlu sona ulaşıp Avrupa’ya bitişebilse ve siyasi olarak onun bir parçası olsa bile, benim Avrupalılığa ikna olmam tek bir koşula bağlı: Sokakların kullanım hakkını rahatça elinde bulundurmak! Ancak yürürken ayakkabılarıma bakmak mecburiyetinden kurtulursam, başım yukarıda dimdik yürüyebilirsem, canımın istediği ayakkabıyı giyebilirsem, bisiklet sürebilirsem, paten kayabilirsem ve kulağımda kulaklıklarla müzik dinleyerek gezinebilirsem kendimi "Avrupalı" hissedebileceğim. Benim kişisel Avrupam başka türlü genişleyemez.

Şu sıralar İstanbul’un pek çok semtinde eski güzel Arnavut kaldırımları değişiyor.

Bu hummalı çalışmanın sebeplerınden biri kadınların Arnavut kaldırımlarında rahat rahat yürüyememesi ve ince topuklarının kare taşların boşlukları arasına sıkışması. Hatta bu nedenle kendini "kadın dostu" ilan etti centilmen şehrimiz. Ancak unuttuğu bir şey var; biz kadınlar kozmetik mucizelerin sıvalarının çabucak döküldüğünü iyi biliriz. Bir şehrin kadın dostluğunun samimiyeti sadece ve sadece kadınların üzerinde rahat rahat dolaşmasına izin vermesiyle ölçülür. Bir şehrin bütün sokaklarında şarkı söylenebilir, dans edilebilir ve sarhoşken kaldırımlarında oturulup yıldızlar seyredilebilinirse o şehir kadın dostudur. Onun uğruna bütün ayakkabılarımız seve seve feda edilebilir...

Beğendiğimiz Kadınlar Sevdiğimiz Hareketler Meryl Streep

Sinemada bazı kadınlar bazı dönemleri simgeler. 60’ların ruhu Marilyn Monreo’nun, 70’lerin Faye Dunaway’in, 80’lerin Farah Fawcett’ın ve 90’ların Winona Ryder’ındır.

Meryl Streep ise 70’lerden itibaren seyretmeye doyamadığımız bir isim ve asla belli bir döneme hapsedilmeye izin vermiyor. Çünkü yeryüzünün yaşayan en yetenekli kadın oyuncularından biri, belki de birincisi. Hem eleştirmenler hem de seyirciler tarafından çok sevilen Meryl Streep genellikle çok iyi yönetmenlerle çalışsa da, nadiren rol aldığı sönük filmleri bile varlığıyla şenliğe dönüştürüyor.

Şu sıralar 60 yaşına basmak üzere olan Streep Oscar, Altın Küre ve BAFTA ödüllerini kazanan az sayıda oyuncudan biri. Hem tiyatroda hem de sinemada harikalar yaratan Streep ilk kez rol aldığı Julia (1977) filminden beri sinema dünyasının en saygın oyuncusu olmayı başardı.

Vassar ve Yale’de drama eğitimi alan Streep, şarkı da söylediği Mamma Mia filminin bu yılki başarısıyla yaşayan bir efsane olduğunu da kanıtladı.

Bu kadar görkemli bir meslek yaşamına heykeltıraş Don Gummer ile sürdürdüğü uzun bir evlilik ve en büyüğü 30 en küçüğü 18 yaşında olan dört çocuk sığdırmayı da başardı.

Belki oyunculuk dehası her şeyin önüne çıktığı için geleneksel anlamda güzel bir kadın olarak kabul edilmedi pek Meryl Streep. Oysa ince kemik yapısı, duygulu ifadesi, ipeksi saçları, Mona Lisavari gülümsemesi ve şeffaf teniyle son derece kendine özgü bir güzelliği var.

Beyazperdede göründüğü an bir sihir yaratan Meryl Streep hayranlık uyandıracak kadar enerjik bir şekilde film çevirmeye devam ediyor. Bu durumda bize de onu izlemeye devam etmekten ve alkışlamaktan başka yapacak bir şey kalmıyor...

MODA AJANS

Bayramda da alışveriş yapılır

Mudo’da bayrama özel yüzde 50’ye varan indirimin yanı sıra, yaptığınız alışverişin yüzde 25’ini hediye çeki kazanacak, çeki hemen veya ay boyunca başka bir alışverişte kullanabileceksiniz. Ayrıca 14 Aralık’a kadar kazandığınız hediye çeklerini yılbaşı alışverişinizde kullanabiliyorsunuz.

Bil’s’ten çılgın yıllar

Beyaz gömlek markası Bil’s’in bu sezon için birlikte çalıştığı isimler Alex Akimoğlu ve Ekin Senan. Konsepti "ilham" olarak belirlenen koleksiyonun ana temasını ise 1930’lu yıllarda modern sanat akımını başlatan ve "Çılgın Yıllar" olarak adlandırılan dönem oluşturuyor.

Dagi gecelik, pijama ve ev giyiminin yanı sıra eşofman modelleriyle de dikkat çekiyor. Dagi Eşofman koleksiyonu rahatlığın yanında şıklığına da önem veren kadınlar için tasarlandı. Koton ve mikro fiber eşofman takımları, sporla amatör olarak ilgilenen ve spor giyinenlere alternatifler sunuyor. Markanın erkeklere yönelik ürünleri de var.

Alman ayakkabıları Türkiye’de

Alman ayakkabı perakendecisi Reno, Türkiye’de açtığı büyük metrekareli mağazalarında dünya markalarını uygun fiyatlarda satın alma imkanı sunuyor. Ayrıca "foot scanner" ismiyle ücretsiz verilen bir hizmetle çocukların 3 boyutlu ayak ölçüsü alınıyor.
Yazının Devamını Oku

Sen sus palton konuşsun

2 Aralık 2008
Kara kış bastırınca bütün kıyafetler susar, sadece paltolar konuşur. Soğuk, kar, yağmur ve fırtına moda filan dinlemeden baş köşeye oturur. Üzerinizde vazifesini layıkıyla yerine getiren bir palto olduktan sonra ne giyerseniz giyin, pek de fark etmez. Bu durumda paltodan, mantodan ve monttan pekala karakter tahlili yapılabilir.

KIRMIZI PALTOLU KIZ

Sokaklardaki kara paltolu çamurlu kalabalık arasında kırmızı bir gelinciksiniz siz. Yalnız biraz fazla narin olduğunuz için çabuk dağılıyorsunuz. Kız çocuğu ruhunu kırmızı ayakkabıyla değil de kırmızı paltoyla yaşatmaya karar vermenizin ardında yatan cesaret takdir edilmeli. Bu yıl modacılar sizi hiç düşünmedikleri kadar düşündüler ve ellerinden geleni ardına koymadılar. Kırmızı palto seçerken kırmızının tonuna özellikle dikkat! Ayrıca herkese gidecek bir kırmızı olduğu da doğru. Kırmızı esmerlere de sarışınlara da kumrallara da yakışıyor. Bütün mesele doğru kırmızıyı bulmakta. Bir de olabildiğince daha sade ve spor modellere yönelmekte.

YE KÜRKÜM YE

Yazık size, ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabiliyorsunuz. Jean Harlow’ların Marilyn Monroe’ların kürkle yarattıkları ihtişamlı havayı günümüze taşımaya çalışıyorsunuz ama başınız belada. Bir cani ya da Cruella gibi görünmeden kürk giymek imkansız. Başkalarının ne dediğine aldırmadan kürkle gezen Anna Wintour kadar umursamaz olmak herkesin harcı değil. Modacılar da sanki inat yapar gibi bu kış koleksiyonlarında bol bol kürke yer verdi. Peki ne yapmalı? 1. Gerçeğini aratmayan imitasyon kürk giyilmeli. 2. Kürk anneannenizin yadigarı gibi davranmalı. Bir de kürkün insana en az beş yaş kattığı unutulmamalı.

BEYAZ PALTO

Beyaz ya da kemik tonlarında bir paltonuz varsa, hele de bu palto kaşmirse ya da onun gibi duruyorsa işiniz iş. Önünüzde kapılar açılır, söyledikleriniz daha dikkatli dinlenir ve tanımadığınız insanlar "siz" diye hitap eder. Beyaz palto zenginlik ve refah simgesidir, malum. Beyaz bir paltonuz varsa mutlaka başka renkte paltolarınız da vardır. Çamurlu sokaklarda yürümüyor, otobüslerde sürünmüyor ve üstünüze kusan bir bebekle uğraşmıyorsunuzdur. Beyaz paltonuzun kıymetini bilin, kuru temizleyici faturasını da umursamayın.

POFUDUK POFUDUK

Teknolojik kumaşların ve materyallerin gövde gösterisi. Fermuarlar, şeritler, cırt cırtlar, gizli cepler, kapüşonlar ve kaz tüyleri anorakların hizmetinde. Anorağın mont şeklindeki kısası da uzunu da makbul. İcabında bir battaniye icabında kapitone bir yorgan vazifesi gören anoraklar artık gece elbiselerinin bile üzerine giyiliyor. Soğuktan ve rüzgardan koruma konusunda rakip tanımayan pofuduk anorakların tek kusuru giyeni biraz şişman göstermesi. Eh o kadar kusur kadı kızında bile olur. Anorağınızı seçerken göze batmayan gri, uçuk gül kurusu ve lacivert gibi renklerden şaşmazsanız bu tehlikeyi bir miktar bertaraf edebilirsiniz. Vesselam kullanışlı bir parçadır anoraklar. İster giyip kayağa gidin, ister yazın bile dondurucu olabilen ayazında Nemrut’ta güneşin doğuşunu izleyin.

TEK YOL YEŞİL PARKA

Yeşil asker parkasını bazıları Kate Moss ve "Hatırla Sevgili" dizisiyle keşfetse de diğerleri 60’lı yıllardan beri yeşil parka giyiyor. Soğuktan korunmanın ’en politik tavırlı giysi’si olan asker yeşili parkalara büyük modacılar da el atmakta gecikmedi elbette. Kadın-erkek ayrımı gözetmeyen parkalar günlük kıyafetlerle giyildiğinde üniversite öğrencisi gibi görünmek kaçınılmaz. Halbuki mini etek ya da cici bir elbise üstünde avangard ve yaratıcı duruyor.

Tek bir şartla: Altına topuklu ayakkabı giymeyin. Bu yıl yeniden moda olan parkalara gardıroplarda yeniden yer açmak o kadar kolay bir iş değil aslında. Mesela takım elbiselerin ya da bankacı tayyörlerinin üzerine parka giymek mümkün değil.

Bu durumda en iyisi gençlik heyecanlarını hafta sonlarına saklamak.

BEĞENDİĞİMİZ KADINLAR SEVDİĞİMİZ HAREKETLER: JANE BIRKIN

Moda dergisi sayfası çevirmişliği olan herkes Charlotte Gainsbourg ve Lou Doillon’ın ayrı ayrı stil ikonu ilan edildiğini bilir. Oysa bu durumun esas kaynağı anneleri Jane Birkin. Pek çok insanın Fransız sandığı İngiliz Birkin tüm zamanların en beğenilen stil insanlarından biri olmanın yanı sıra şarkıcı, model, oyuncu ve yönetmen. 1960’lı yılların "swinging London" döneminin kraliçelerinden Birkin, Antonioni’nin ünlü filmi "Blow Up"ta (Cinayeti Gördüm) oynayarak dikkat çekti.

James Bond filmlerine de müzik yapan besteci John Barry ile yaptığı evlilikten en büyük kızı Kate’i doğurduğunda yıl 1967 ve Jane sadece 21 yaşındaydı. Ardından Paris günleri ve Serge Gainsbourg ile fırtınalı ilişkisi geldi. İkisinin birlikte söylediği orgazm sesleriyle süslü "Je t’aime... moi non plus" şarkısı pek de küçük sayılmayacak bir skandal yarattı.

Gainsbourg’un aslında Brigitte Bardot için yazdığı bu şarkı bir fenomene dönüşmekle kalmadı, filmi de çevrildi. Gainsbourg-Birkin çiftinin acayip aşklarının meyvesi Charlotte ise 1971’de doğdu. İlişkileri 1980’e kadar sürdü. Birkin iki filminde oynadığı Fransız yönetmen Jacques Doillon’dan da 1982’da en küçük kızı Lou’yu dünyaya getirdi.

Zamanının Kate Moss’u sayılabilecek Jane Birkin kahküllü uzun saçları, incecik fiziği, duru güzelliği ve sade ama şık giyim tarzıyla her zaman takdir ve taklit edildi. Hermes’in ondan esinlenerek tasarlandığı Birkin model çanta, markanın bugün en çok satılan modeli.

Jane Birkin ise hálá güzel, hálá gündemde. Şarkı söylemeye, film çevirmeye ve tiyatro sahnesine çıkmaya devam ediyor. Ayrıca gayet aktif bir şekilde politikayla da ilgileniyor. Ateşli bir insan hakları savunucusu olarak Filistin’den Ruanda’ya kadar pek çok yere gitti ve organizasyonlara katıldı.

MODA AJANS

Bebekler kışa hazır

İdilbaby & Mamino koleksiyonlarında 0-04 yaşındaki minikler hedefleniyor. Bebekleri kış soğuğundan korumayı ön plana çıkaran marka, 550 modeliyle anne karnındaki rahatlık ve sıcaklığı yaşatıyor. Sağlıklı, giyip çıkarması kolay, renkli ve desenli zıbınlar, body’ler ve iç çamaşırlar dikkat çekiyor.

Dockers outlet’lerinde indirim

Dockers outlet’lerindeki indirim kampanyası yüzde 70’lere kadar varıyor ve 6 Aralık’a kadar devam ediyor. Ayrıca Dockers satan bütün yetkili satış noktalarında "200 YTL’ye anında 50 YTL indirim" kampanyası da var. www.dockers.com.tr

Evdeki şıklık

İç giyim ve mayo markası Reflections şimdi de bir ev giyimi koleksiyonu hazırladı. Koleksiyonda saten, dökümlü viskon, koton ve polar’dan oluşan kumaşlar tercih edildi. Evde de şıklığından ödün vermeyenlere duyurulur.

Saatte İtalyan tasarımları

İtalyan saat markası Foce’nin yeni sezon koleksiyonu, altı İtalyan tasarımcı tarafından hazırlanan 200 modelden oluşuyor. Saatler, çelik kasa, deri kayış, çelik kordon, seramik tungsten, altın kaplama, pırlanta-swarovski taşlar ve safir camlarla lüks duygusu yaşatıyor.
Yazının Devamını Oku

Bir moda insanı olarak Andy Warhol

25 Kasım 2008
Şiir kitapları yerine gazetelerin okunmaya başlandığı dönemin, yani 20. yüzyılın ikinci yarısının biricik sanatçısıydı Andy Warhol. Sanatla popüler kültür arasındaki sınırı büyük bir cüretkárlıkla kat eden Andrew Warhola, nam-ı diğer Andy Warhol moda dünyasını çok etkiledi. Hálá da etkilemeye devam ediyor.              

Sırf bu sergi için buradan kalkıp da Londralara gidin demiyoruz ama fanatik bir Andy Warhol ve pop-art hayranıysanız o başka. Britanik memleketin kelli felli sanat galerilerinden Hayward Gallery’de Andy Warhol ile ilgili 18 Ocak’a kadar devam edecek bir sergi var: "Other Voices Other Rooms" (Başka Sesler Başka Odalar).   

İsmi Truman Capote’nin kitabından hafifçe arak olan "Other Voices Other Rooms"a tam olarak sergi demek de yanlış olur. Zira Liza Minelli’nin video günlüklerini, Salvador Dali ile deneme çekimlerini ve Deborah Harry ile Fashion adlı televizyon programını görme şansınız var. Yerleştirmeler, videolar, filmler ve deneme çekimleriyle klasik bir sergiden çok Andy Warhol’un dünyasına adım atma provası Other Voices Other Rooms.

KENDİNE ÖZGÜ MODA KAHRAMANLARI YARATTI

Hayra mı alamet bilinmez ama pop-art’ın babası Andy Warhol yine yeni yeniden gündemde. Başta modern sanat ve popüler kültür olmak üzere 20. yüzyılın ikinci yarısını onun kadar etkileyen pek az insan vardır.

60’lı yıllara damgasını vuran ve etkisini 80’lere kadar sürdüren ve kafası sanat kadar ticarete de acayip çalışan Warhol modayla da çok yakından ilgiliydi. Edie Sedgwick gibi enteresan bir popüler kültür kahramanı ve trajik bir moda kahramanı yarattı mesela. Akrilik renkleri, plastik takılar, ışıltılar pırıltılar, androjeni ve platin rengi saçlar Andy Warhol modası denilince ilk akla gelenler.

The Andy Warhol Collection by Pepe Jeans London

Andy Warhol özel koleksiyonu, Pepe Jeans London ile Andy Warhol Derneği’nin ortak çalışması. Koleksiyon, Warhol’un imzası grafik desenleri, Campbell çorba kutuları ve Marilyn Monroe portreleriyle dikkat çekiyor. Kendi içinde de Pop ve Factory (Fabrika) olarak ikiye ayrılıyor. Pop’ta Warhol’un pop-art çalışmaları, Factory koleksiyonundaysa kendisi ilham kaynağı oluyor. Koleksiyon elbiseler, grafik desenleri kapsıyor ve 60’ları çağrıştırıyor. Günlük giysiler, grafik baskılı elbiseler ve etekler, dış giysiler, gömlekler ve aksesuvar serisi de diğer unsurları. Daha zarif olan Fabrika teması ise Lou Reed ve Edie Sedgwick gibi isimlerden esinleniyor. Bu koleksiyonun Türkiye’de sadece Carnivale mağazalarında satıldığını da hatırlatalım.

Andy Warhol’u nasıl vurdum?

Andy Warhol vesilesiyle Valerie Solanas’ı da analım. "Andy Warhol’u vuran kadın" olarak tanınan Solanas’ın ünlü "Erkek Doğrama Cemiyeti Manifestosu" Ayşe Düzkan tarafından Türkçe’ye de çevrildi.

"Kendini erkek düşmanı bir fahişe ve dilenci" olarak tanımlayan Solanas, 1966’da "Kıçınıza Girsin" adlı bir oyun yazdı ve 1967’de Andy Warhol’un sanat fabrikası "Factory"ye takılmaya başladı. Warhol bu feminist oyunla ilgilendi, özellikle de adına bayıldı. Ancak nedense Valerie’nin polis olduğuna taktı. Valerie’nin bu soruya yanıt olarak "Evet polisim, bu da rozetim" diye cinsel organını gösterdiği söyleniyor.

Kendisini sürekli oyalayan Warhol’dan oyunun metnini geri isteyen Valerie, tek kopyanın kaybolduğunu öğrenince çılgına döndü. Takıntılı bir şekilde Warhol’u arayarak para isteyen Valerie ona öyle çok içerledi ki, sonunda vurmaya karar verdi.

1968’de Warhol’a üç el ateş ederek, üçüncü kurşunla akciğerlerine, midesine ve karaciğerine zarar verdi. Hapishane yerine akıl hastanesine gönderilen Valerie’den şikayetçi olmadı Warhol. Ve 1971’de dünyanın orta yerine yeniden salıverildi Valerie Solanas. 1988’de San Fransisco’da ucuz bir otel odasında zatüreeden ve amfizemden öldü. Yoksul ve kimsesizdi.

Erken İndirimden Faydalanma Rehberi

İnci mağazalarında Advantage işbirliği ile 31 Aralık’a kadar tüm ürünleri 8 taksitle alabilirsiniz. İnci’nin "Renkli Günler" uygulaması ile seçilmiş sezon ürünlerini farklı avantajlarla bulabilir, beğendiğiniz ürüne özel "Renkli Günler" reyonlarında yüzde 40’a varan indirimlerle sahip olabilirsiniz.

Ucuz moda devri bitiyor

Silk&Cashmere markasının yaratıcısı Ayşen Zamanpur, "Son 6 yıldır dünya modasına hakimi olan ’ucuz fiyat, sezonluk kullanım, çok modern’ üçgenine yatırım yapan moda devlerinin popülerlikleri bitiyor. Sadece 5 kere giyilince eskiyen ve aynı hevesle yenilenen ’Prontomoda’ devlerinin sonu geliyor" diyor. Yani ipek ve kaşmir gibi uzun yıllar giyilebilecek şeylere yönelmenin tam zamanı şimdi, Zamanpur’a göreÉ

Yüzde 50’ye varan indirim JeansLab’de

Diesel’in genç markası 55DSL başta olmak üzere birçok yabancı markayı bir arada sunan JeansLab’da, yüzde 50’ye varan sonbahar indirimi var. Adını "Jean Laboratuvarı"ndan alan ve "Sadece bir markadan oluşan hayat sana dar geliyorsa..." sloganıyla yola çıkan JeansLab, ünlü markaların sezon ürünlerini aynı çatı altında topluyor.

Replay jean’ler yarı yarıya

Replay, modayı takip etmek yerine kendi trendini belirlemeyi tercih edenleri yüzde 50 indirimlerle mağazalarına bekliyor. 60’ların folklorik esintilerinin, 70’li yılların romantizmi ve 80’lerin bohemle harmanlandığı koleksiyonda jean’ler var. Folklorik desenlerle hareketlenmiş elbise ve gömlekler ise jean’ler kadar dikkat çekiyor.

Beğendiğimiz Kadınlar Sevdiğimiz Hareketler

İkon sözcüğünün Salı Pazarı’nda don satan adamların ağzına sakız olduğu şu günlerde hakiki bir "moda ikonu"yla karşılaşırsak ne yapacağız? Saygıyla biat edeceğiz elbette. Grace Jones ile 60 kelimesini yan yana getirmek bile kulağa tuhaf geliyor ama New York vatandaşı Grace Jones 60 yaşında imiş. 19 yıldır albüm filan çıkarmayan ikonik şarkıcı yeni şarkılarıyla aramızda. Albümün pek manidar adıysa: Hurricane. Brian Eno, Tricky ve Sly & Robbie gibi isimlerin katkıda bulunduğu albüm eleştirmenler tarafından "yaşayan efsaneye yakışır" bulundu.

Hálá anlatıla anlatıla bitirilemeyen Studio 54 günlerinin siyah disko kraliçesiydi Grace Jones. Sık sık taklit edilen yarı androjen yarı uzaylı görünümü çıkık elmacık kemikleri, kare kesimli saçları ve Amazonvari silüetiyle pekişiyordu. Keskin, göz alıcı ve sert giysileriniyse Fransız fotoğrafçı Jean-Paul Goude yaratmıştı.

1980’li yılların robotik disko hitlerine de imza atan Grace Jones en büyük sükseyi New York’un gey ortamlarında yaptı. Hayranlarının gözü o kadar karaydı ki, bir tanesi kendini Grace’e kelepçeledi. "Ondan kurtulmak için kafasına vurmak zorunda kalmıştım" diye naklediyor bu garip anekdotu Jones.

Bu arada kendi davranışları da az egsantrik değildi. Bunların arasında 1981’de sohbet programına konuk olduğu Russell Harty’yi tokatlaması, 1998’de memelerini gösterdiği için Disneyland’dan atılması, bir daha gelmesinin yasaklanması ve 2006’da isimleri Jones olan 1224 insan için konser vermesi sayılabilir. Moda dünyasını çok seven ve bu sevgisi de fazlasıyla karşılık gören Grace Jones, defileleri ön sıralarda izleyen bir isim olmanın yanı sıra, Philip Treacy’nin şapkaları için modellik de yaptı.   
Yazının Devamını Oku

Londra’ya gidemiyorsanız Londra size gelsin

18 Kasım 2008
Modayla ilgilenen her aklı başındaki insan gibi sizin hayallerinizi de Londra’da moda okumak süslüyor. Fakat vaziyet ve şartlar buna elverişli değil. O halde size Londra yerine Nişantaşı verelim. İstanbul Moda Akademisi’nde (İMA) "London College of Fashion" eğitmenlerinden Moda Tekstil Yönetimi Programı başlıyor.

İçinizdeki Stella Mc Cartney’yi, Hüseyin Çağlayan’ı ve Alexander McQueen’i uyandırmaya hazır mısınız? İngiltere’nin ünlü moda okulu London College of Fashion ve Boğaziçi Üniversitesi’nin eğitmenleri, İstanbul Moda Akademisi’nin (İMA) çatısı altında, Türkiye’deki moda yeteneklerini ortaya çıkarmak için birleşti.

İMA ve Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Boyu Eğitim Merkezi ortaklığıyla 18 Kasım’da başlayacak program; 6 ana ders modülü ve London College Of Fashion eğitmenlerinin verdiği kısa ve yoğun derslerden oluşuyor.

Sektörde yer alıp bu alanda yöneticilik yapmak isteyen, kariyerinde daha hızlı ilerlemek arzusunda olan ya da sektöre ilk defa adım atacak olanlara da açık olan bu programa, öğrenciler mülakat yoluyla kabul edilecek ve eğitim sonunda sertifika almaya hak kazanan katılımcılara staj imkanı da sunulacak.

MARKA GURUSUNDAN DERSLER

London College Of Fashion eğitmenlerinden Bill Webb, "Çağdaş Moda Pazarlama Stratejileri" ve "Moda Marka Yaratma Esasları" dersleriyle Aralık ayında İMA öğrencileriyle bir araya gelecek. The University of the Arts London öğretim görevlisi olan Bill Webb, Londra Moda Üniversitesi’nde Perakendecilik ve Marka Yönetimi üzerine, Oxford Perakendecilik Yönetimi Enstitüsü’nde ise perakende üzerine verdiği dersleriyle tanınıyor. Perakendecilik danışmanlığı üzerine 30 ülkeden 100’ün üzerinde müşterisi bulunan Bill Webb, konusunda dünyada bir guru olarak nitelendiriliyor. ABD, Çin, Almanya, Hollanda, İsveç, İsviçre, Avusturya, Fransa ve Singapur’da çeşitli üniversitelerde bu konuda dersler veren Webb, tecrübesini İstanbul’da İMA katılımcılarıyla Aralık ayı içerisinde paylaşacak.

Kreatif perakende danışmanlığı, üretim yönlendirme, görsel mağazacılık, tasarım ve ürün geliştirme alanlarında deneyimli olan Tony Morgan ve serbest perakendecilik danışmanı olarak çalışan aynı zamanda Londra Moda Üniversitesi’nde ve Westminster Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Sue Dean’in vereceği derslerle zenginleştirilen Moda ve Tekstil Yönetimi programı 6 aylık bir süreci kapsıyor.

Moda ve Tekstil Yönetimi programı dahilinde hazırlanan ana dersler "Moda Marka Yönetimi ve Finansal Planlama", "Moda Pazarlaması", "Moda Perakende Yönetimi", "Modada İletişim ve Görsel Mağazacılık", "Profesyonel Gelişim ve İnsan Kaynakları Yönetimi" ve "Moda ve Tekstil Genel Kültürü" olarak belirlendi.

HEM OKUYUN HEM ÇALIŞIN

IMA’nın Nişantaşı binasında 6 ay boyunca sürecek toplam 144 saatlik program, haftada 2 akşam (salı-perşembe) 3’er saat (18.30-21.30 arası) olarak düzenlendi. Bunun dışında haftada bir gün workshop yapılacak ve 4 gün de LCF eğitmenlerinden yoğunlaştırılmış eğitim alınacak. Eğitimin mesai saatlerinin dışında olmasının temel nedeni çalışanlara kendilerini geliştirme imkanı sunmak. Eğitimin 6 aya yayılması ise katılımcıların edindikleri teorik bilgileri sindirmeleri ve yoğun iş temposu içinde haftada iki akşamlarını ayırarak kişisel gelişimlerini desteklemeyi amaçlıyor.

Ayrıca belli oranlarda burs imkanı var ve programı başarıyla tamamlayan öğrenciler İTKİB bünyesinde staj yapabiliyor.

Sevdiğimiz Kadınlar Beğendiğimiz Hareketler

Leyla Halid

Fotoğrafını gördüğünüz güzel ve ciddi genç kadının adı Leyla Halid. 70’li yıllarda binlerce insanın duvarına asılan bu simge fotoğraf çekildiğinde 25 yaşında bile değil. Filistin hareketinin efsane isimlerinden Leyla Halid’in boynundaki şalsa artık hepimizin çok iyi tanıdığı poşu.

Bağdat Caddesi’nden İstiklal Caddesi’ne kadar bütün gençlerin boynunda göre göre artık iyice gözümüz alıştı poşuya. Poşu esasen başta Araplar ve Kürtler olmak üzere Ortadoğu halklarının geleneksel giysisi. Folklorlerinin ayrılmaz bir parçası. Arap erkeklerinin başında gördüğümüz özel kullanım biçimine ise "kefiye" deniyor.

Poşu ne kadar Ortadoğulu olursa olsun, pek çok trend gibi bizim topraklara H&M, Zara ve Topshop üzerinden geldi. Aksi takdirde Türk gençlerine Japon, İngiliz ve Danimarkalı yaşıtları, özellikle de dünya güzeli modeller takmaya başlamadan önce poşu giydirmek pek de mümkün olmayacaktı galiba.

Poşuyu hálá "radikal şıklık" kavramıyla özdeşleştirmeye kalkışanlar da çıkıyor tabii. Ancak kanaatimizce ne bir siyaset ne de moda terimi olarak bu sözcükle pek bir ilişkisi kalmadı poşunun. Pek güncel olmayan ama yerinde bir örnek verelim: Amerikalıların Esra Ceyhan’ı denilebilecek Rachael Ray, herhalde moda rüzgarlarının etkisinde kalarak bir reklam filmine boynuna poşu dolayarak çıkar.

Domestik kraliçe olarak nitelendirilen ve yemek programlarıyla ünlenen Ray derhal yaylım ateşine tutulur. Çünkü Ortadoğulu teröristlerin poşusunu takmıştır! Cahil fakat sevimli Ray bütün Ortadoğuluları terörist olarak gören zihniyete ağzının payını vermeyi ve Ortadoğulu kardeşlerini savunmayı beceremez elbette. Nihayetinde reklam geri çekilir, tartışma unutulur.

Leyla Halid’e gelince. Halid artık boyu kadar iki çocuğu olan bir anne. O da en az Rachael Ray kadar yemek yapmayı seviyor ama hálá aktif hálá politik...

MODA AJANS

Erkek modası yazan bir erkek

Kendi ifadesine göre erkek modası hakkında yazan tek erkek Eymen Topçuoğlu. Ayrıca da en genci, henüz 18 yaşında imiş çünkü. Topçuoğlu hep kadın modası üzerinde yazıldığı için erkek modası konusunda bir eksik olduğunu düşünmüş. Ki, haksız da sayılmaz. Bu eksikliği gidermek isteyen Topçuoğlu her türlü görüş ve önerilerinize açık. http://eymentopcuoglu.blogspot.com/

Evren Hanım’ın takım yıldızları

Evren Kayar kimdir? Genç, pek güzel ve iddialı bir takı tasarımcısı. Kayar kendi adını taşıyan ilk mağazasını, yani Evren Kayar Jewelery Desing Studio’yu Süzer Plaza’nın içinde açtı. Mağazada tasarımcının "Takım Yıldızları", "Ottoman Remix" ve "Flower Power" adlı koleksiyonları bulunuyor.

Dorothy’nin ayakkabılarıyla dans

Oz Büyücüsü’ndeki Dorothy’nin ayakkabılarını anımsatıyor bu kırmızı ayakkabılar. Tasarımcısıysa kişiye özel dans ayakkabıları hazırlayan Handan Tanır. Tam bir dans (özellikle de tango) tutkunu olan Tanır’ın Moda’da bir atölyesi ve mağazası var. Dans ayakkabılarına meraklı olanları çıldırtabilecek bu markanın adıysa "Tanguera".

Çalışan kadına itina ve ihtimam

Her sabah işe giderken "Bugün ne giysem" diye düşünmek ev kadınlarının "Bugün ne pişirsem?" çilesini aratmaz. Stefanel’in Astoria Alışveriş Merkezi’ndeki mağazası iş kadınlarına özel. "Executive" koleksiyonların bulunduğu mağazaya uğrayan çalışan kadınlar uzmanların yönlendirmeleriyle, tarzlarına ve işlerine uygun kıyafet alternatiflerini seçebiliyor.
Yazının Devamını Oku

Bu benim değil sizin zaferiniz

11 Kasım 2008
Barack Obama muhtemelen tarihe geçecek başkanlık konuşmasında böyle diyordu. Obama’nın kazandığı zaferlerden biri de moda alanında. Henüz başkan seçilmeden önce bile hafiften ikonik bir hal almıştı Obama. Yüzü tişörtleri süsleyen ve parayla satın alınabilecek her üründe kullanılan Obama’nın imgesi Che ile yarışır hale geldi.

Barack Obama bir şöhret mi yoksa bir efsane mi olacak? Cemal Süreya ikisi arasındaki farkı harikulade bir şekilde tarif etmiş: "Şöhret bir yarışı kazanmak için gerekli olan her şeyi yapan attır. Efsane ise kaybettikten sonra bile koşmaya devam eden at..."

Barack Obama hem yarışı kazandı, hem de koşmaya devam ediyor. Koşarken öyle bir rüzgar yarattı ki bu rüzgara kapılmamak mümkün değil. Hele de ekmeğini zamanının ruhunu okuyarak çıkaran bir modacıysanız.

Amerika bizden fersah fersah uzak Atlantik ötesi bir ülke olmanın yanı sıra, fikri bir kurgu da aynı zamanda. Bu nedenle gölgesi giderek uzuyor ve dünyanın en ücra köşelerine bile düşüyor. Tünel, Nişantaşı ve Bebek sokaklarında Obama tişörtüyle dolaşan son derece havalı genç kadınlar gördüğünüzde hiç şaşırmazsınız. Aynı insanlara "Mumia Ebu-Cemal’i tanıyor musun peki?" diye sorsanız, olumlu bir yanıt alacağınız şüpheli.

KATHY PERRY’DEN HALLE BERRY’YE

Mutlaka hatırlayanlar olacaktır, siyah bir Amerikan başkanını müjdeleyen ancak siyaseten son derece yanlış bir diziydi 24. Ve Barack Obama orada başkanı canlandıran aktörden bile kat be kat cazip. İnci gibi bir gülümsemesi, sportif bir bedeni ve karizmatik bir ses tonu mevcut. Alın CNBC-e’nin avukatlı mavukatlı bir dizisine oyuncu olarak koyun, kesinlikle sırıtmaz bilakis tiryakisi olursunuz.

Fizyonomik avantajlarının üstüne hatipliği, özgüveni, cool’luğu, karısının gözlerinin içine aşkla çocuklarınınkine şefkatla bakışı ve iyi giyinmesi onu "mükemmel zamane erkeği" kılıyor. Çoğulculuğu, demokrasiyi, umudu ve değişimi sahiplenmesiy ise "zamane mesihi"...

Apple’ı, Starbucks’ı, GAP’i ve aklınıza gelebilecek bilumum Amerikan markalarını geride bırakarak "yılın en değerli markası" seçildi Obama. Bu "başarı"yı bileğinin hakkıyla kazandığından hiç şüphe yok, pek şikayetçi olmayacağını da düşünüyor insan.

Marka değeri bir yana, aralarına katıldığı şöhretler aleminin "kahraman"a ne kadar susadığının ilan panosu oldu Sayın Başkan. Likit beyinli Lindsay Lohan’dan pragmatist Madonna’ya, "bir kızı öperek" üne kavuşan çıtır şarkıcı Kathy Perry’den kendisi gibi melez Halle Berry’ye kadar bilumum şöhretin Obama’yı samimiyetle bağrına basması biraz da bu yüzden.

AMERİKA DAHA İYİSİNİ HAK EDİYOR

Amerika elbette Bush’tan daha iyisini hak ettiğini düşündüğü için seçti Obama’yı. Obama’nın temsil ettiği, ya da temsil ettiğini iddia ettiği, değerlerin ne kadarını hayata geçirdiğini hep birlikte yaşayarak göreceğiz.

Şimdilik bize düşen, o zaman zarfında Obama modasını (her anlamda) harfiyen takip etmek. Bir de Obama tişörtleri giyerek türlü stiller yapan ve Guardian gazetesine janti janti poz veren genç Amerikalılar’a kulak vermek:

"Barack Obama’nın belagatinden ve konuşma tarzından çok etkilendim. Söyledikleri hem anlamlı hem de ritmik." (23 yaşındaki öğrenci Viola Afrifa belli ki Obama’yı en sevdiği rap şarkıcısından ayırmıyor.)

"Obama tişörtü giymemiz elbette onu desteklediğimiz anlamına geliyor. Ama bu aynı zamanda da kendimizce bir moda ifadesi." (16 ve 18 yaşındaki öğrenciler Ki ve Sei Smith.)

"İnsanlar ona politik nedenlerden dolayı oy verdi. Ama geldiği yer ve ırkı da onunla özdeşleşen insanlar için büyük bir anlam ifade ediyor." (31 yaşındaki mimar Ed Ballard).

Obama’ya el atmayan kalmadı

Artık iyice çılgınlaşan hediyelik ve hatıra eşya sektörünü bir kenara bırakırsak, terlikten mücevhere tişörtten gözlüğe kadar para basan bir makine haline geldi Obamania. Daha sofistike versiyonları içinse tasarımcılara başvurmak gerek. Obama ailesi sadece über süper şöhretlerin değil modacıların da sempatisini topladı. Sonia Rykiel, Juicy Couture, Vera Wang, Tory Burch, Castelbajac, Isaac Mizrahi, Derek Lam, Tracy Reese, Diane von Fürstenberg ve Vogue editörü Andre Leon Talley bu isimlerden bazıları.

Sevdiğimiz Kadınlar Beğendiğimiz Hareketler
MÜJDE AR

Eğer bir ünlüye hayran olmaya hakkım varsa bunu Kamile Suat Ebrem’den yana kullanmak isterim. Kendisiyle şimdilerde yeniden popüler olmasından çok önce, bir keresinde markette karşılaşmışlığım var. Ancak çok heyecanlandığım için yanına gidip saygılarımı sunamadım. Galiba bir de bunu biraz banal bulduğum için. Şimdi olsa giderdim, pişmanım.

Hakkını teslim etmek konusunda zaman zaman tutuk ve utangaç davransak da, benim kuşağımın kadınları Müjde Ar’a çok şey borçlu. Her şeyden önce beyazperdenin etten, kemikten, sinirden ve kandan mürekkep kadın karakterlerinin pek çoğuna hayat verdiği için. Bir kadının güzel memeleriyle birlikte aklı, ruhu ve kalbi olabileceğini hatırlattığı için. "Pisi Pisi" adlı küçük ama muazzam filmde Kadir İnanır’ı duygulu, aşktan-halden anlar ve şefkatli bir insan gibi gösterebildiği için. 30 yaşından sonra İngilizce öğrendiği ve öğrenmekten hiç gocunmadığı için. Pekala çocuk doğurmadan da şahane bir anne olunabileceğini kanıtladığı için.

Müjde Ar’ı Müjde Ar yapan şeylerden biri de Aysel Gürel’in kızı ve Mehtap Ar’ın ablası olması. Malum, taşın mücevher olması için çok işlenmesi gerekir. Yaşları birbirine yakın iki gösterişli kız kardeş ve genç bir anneden oluşan üç kişilik bir aile olmak. Erkeksiz. Türkiye’de. Hele de o devirde...

Bu durumun imkansız yakıcılığı bir yana, çok acayip bir kafası da vardır. Bir kutu Akineton’u bir şişe votkayla için. Üstüne de tiner koklayın. Ve bu halde hayatta kalmayı, aşk yaşamayı, kendiniz olmayı ve iş güç sahibi olmayı deneyin. Ne demeye çalıştığımı anlarsınız. Müjde Ar’dan çok şey öğrendik demiştim ya. Yanlış. Ondan hálá öğrenecek çok şey var.

MODA AJANS

Küçük hanımefendi Maçka’da

Hayatta hanım hanımcık görünmek icap eden durumlar olabilir. Misal erkek arkadaşınızın annesiyle tanışacaksınız. Hem puan toplamak hem de şık görünmek istiyorsunuz. Adres Maçka’daki Machka. Minik yumuşak hırkalar, tüvitler, ipek gömlekler, Belgin Doruk paltoları, cici elbiseler, kabarık etekler, şeker renkler...

Yıldızın Fransızcası

Louis Vuitton, Monogram Etoile koleksiyonu ismini Champs Elysées Meydanı’nın sonunda yer alan, Paris’in özel simgelerinden Zafer Takı’nın bulunduğu ve Fransızca’da "yıldız" anlamına gelen "Etoile" bölgesinden alıyor. Bir çanta üzerinden, Paris’e gidemezseniz Paris ayağınıza gelsin hesabı.

Negiymeliyimbymango.com

Mango’nun internet sitesi www.negiymeliyimbymango.com pek eğlenceli ve oyuncaklı bir site. Ofiste çalışıyor gibi yapıp kaytardığınız saatlerde kafa dağıtmak için birebir. Alice Dellal, Sheila Márquez ve Nuno Lopes gibi modeller markanın en yeni ürünlerini ve bunların en iyi şekilde nasıl kombine edileceğini gösteriyor. Türkçe sürümü de mevcut.

Uvva uvva Li Kupır

Her şeyin güdük olduğu ilk gençlik yıllarımızın unutulmaz markalarındandır Lee Cooper. Reklamlarında modeller popolarına vura vura "Uvva uvva Li Kupır" dedikçe aklımız şaşardı. Castelbajac, Alain Mikli, Giles Deacon ve Fransız Lou Doillon’ın tasarımlarına yer verdiği yeni koleksiyonunda 100. yıl logolu jean ve tişörtlere yer vermiş Lee Cooper. Hepsi sınırla sayıda.
Yazının Devamını Oku

Günümüz modası geçmişe göre çok daha demokratik

4 Kasım 2008
2009 yaz modası yine 60’ların ve 70’lerin unutulmaz karakterlerine öykünüyor. Moda dünyasının en tecrübeli isimlerinden biri olan Simon Kneen’in tanıttığı Banana Republic imzalı ilk kadın koleksiyonu, 70’lerin sıra dışı tarzıyla öne çıkan Hollywood yıldızı Lauren Hutton’dan, erkek koleksiyonu ise 60’ların Amerika’sını anlatan ünlü dizi "Mad Men" karakterinden izler taşıyor.

Balmain, Maska, Retail Brand Alliance, Brooks Brothers... Amerika ve Avrupa’nın önemli birçok giyim markasının tasarım görevlerinde 25 yıllık bir deneyim... Simon Kneen, moda dünyasının öncü isimlerinden biri. Kneen, geçtiğimiz Ocak ayından beri bu deneyimlerini Banana Republic tasarımlarına yansıtıyor. Markanın tasarım direktörüyle, kendi elinden çıkan ilk ilkbahar-yaz koleksiyonunu tanıttığı New York’taki özel defilesinde buluştuk ve yaz trendlerine dair ilk donelerini aldık...

n Moda alanındaki 25 yıllık tecrübenizi bir süredir Banana Republic’te sürdürüyorsunuz. Markayla bir araya gelişinizin hikayesini anlatır mısınız?

- Tecrübenin en güzel tarafı, bir sonraki işiniz için size fayda sağlamasıdır. Zaten benim tecrübem vardı ve şimdiye kadar pek çok marka yaratmış ve koleksiyonlar tasarlamıştım. Doğal olarak Banana Republic’i tercih etmemin sebebi de daha önceki çalışmalarımla benzerlik taşımasından dolayıdır diyebilirim. Bu açıdan benim için birçok şey çok kolay oldu. Markayı seçmeden önce de yakından takip ediyordum. Tecrübelerim çok yönlüydü; teknikleri, pazarlama yöntemlerini ve görsel deneyimlerimi kıyafetlerle bütünleştiriyordum. Bu da dünya çapında firmalarda çalıştığınızda size avantaj sağlar.

n 20 yılda modada nelerin değiştiğini düşünüyorsunuz?

- Sorunuzu çok ilginç bulduğumu söylemeliyim. 20 yıl öncesini hatırlıyorum; moda daha üst düzey bir kesime hitap ediyordu. Oysa bugün dünya çapında çok daha ulaşılabilir bir hale geldi. İsteyen Banana Republic’i, isteyen Chanel’i, isteyen Old Navy’yi seçebiliyor. Günümüz modasının geçmişe oranla daha demokratik olduğunu söyleyebilirim. İnsanlar bu sayede birçok ürünü bu yelpaze içinden seçebiliyor. Modadaki eski tarz anlayış tamamen değişti. Banana Republic de kendini dünya üzerinde tüm bu yapının içinde çok iyi bir şekilde konumlandırdı. Son yıllarda trendleri izleyen çok güzel ürünler sundu ve geniş bir yelpazede, geniş bir kitleye hitap etti. Bu da mesleğimi burada devam ettirebilmem için büyük bir şans.

n Sezonla ilgili bize ne tür ipuçları vereceksiniz?

- Öncelikle oldukça seksi olduğunu söylemeliyim. Sezonda hem alçak hem yüksek topuklu, bacakları ön plana çıkaracak ayakkabı modelleri var mesela.

n Şehrin olmazsa olmaz trendleri neler?

- Parlak, ışıldayan, baştan çıkaran çarpıcı renkler ve aksesuvarlar...

n Koleksiyonlarınıza yansıttığınız ilham kaynaklarınız neler?

- Aynı zamanda yaşadığım şehir olan New York’u seviyorum. Ama dünyayı da dolaşıyorum. Modaya renklerden ziyade sanatsal bir gözle bakmayı yeğliyorum. Tasarımlarımı ise bir sanat galerisinin sergisi olarak değerlendiriyorum. Sokakta yürürken bile karşıdan gelen insanın ne giydiğine dikkat ederim. Hayatın içindeki detaylardan birşeyler kapabilmek beni mutlu eder. Bu, modanın çok içinde olmayanların hissedemeyeceği bir duygu.

n Bize yeni koleksiyonunuzdan bahseder misiniz?

- Bu, Banana Republic çatısı altında tasarımları tamamen bana ait olan ilk koleksiyon. Birlikte çalıştığım ekibimle üzerinde gerçekten de çok kafa yorduk. İstedik ki, bu koleksiyon farklı tarzlara sahip olan insanların tüm beklentilerine cevap versin. Geçtiğimiz yılın eğilimlerinden ve trendlerden uzaklaşmak istedim. Hepimizin ihtiyacı olan pozitif enerjiyi 2009 ilkbahar-yaz kıyafetlerine yansıtmak için markanın geleneksel mirası olan Californiya tarzı parlak renklerden ilham aldım. Kumaş olarak bol bol ipek kullandım. Formlarda da kadının sahip olduğu seksiliği doğallıktan uzaklaşmadan ön plana çıkarmak istedim.

n Kadını 2009 ilkbahar-yaz koleksiyonlarınızda nasıl tanımlıyorsunuz?

- Popüler, şehirde yaşamasa bile şehirliymiş gibi hayatını sürdüren, ideal yaşı 30, geçmişteki tecrübelerini bugüne aktaran güçlü bir kadın...

n Türkiye ve Türk kadınları hakkında ne biliyorsunuz?

- Gelecekte dünyanın önemli moda merkezlerinden biri olmaya aday bir şehriniz olan İstanbul’u biliyorum. Yıllar önce bir süre orada çalışmıştım. Kesinlikle çok tarz bir şehir. Modaya ve giyime çok zaman ayrıldığını ve insanların modayı önemsediğini gördüm.

n Sizce dünya çapında bir marka olmanın sırrı nedir?

- Aynı olmak ama fark yaratmak! Dünya çapında bir marka olmalısınız ama bulunduğunuz bölgeyi de avucunuzun içine almalısınız. Banana Republic bu anlamda tamamen kendine özgü modeller yarattığı için eşsiz.

Sevdiğimiz Kadınlar Beğendiğimiz Hareketler Michelle Obama

Amerika seçimlerinin first lady adaylarından Michelle Obama. "Change We Need" (Değişime İhtiyacımız Var) sloganıyla belki de Amerika’nın ilk siyah başkanının solunda oturacak. Bayan Obama kesinlikle sıradan bir kadın değil. Tam tersine, çok cazip ve cerzebeli bir figür.

Kapak olduğu Newsweek Dergisi’nde kocası tarafından "Michelle benim kayam" diye tanımlandığı anons edildi. Princeton ve Harvard Üniversiteleri’ni bitiren 44 yaşındaki Obama işçi sınıfı bir aileden geliyor. Bu akıllı ve hırslı kadın üniversiteyi dereceyle bitirip avukat olsa da, okurken siyah olduğunu iliklerine kadar hissettiğini söylüyor.

Sonrasında istikbali gayet parlak: Chicago’nun en ünlü hukuk firmalarından birinde işe başlıyor. Gelecekteki kocası ve büyük aşkı Barack Obama ile de orada tanışıyor. Ardından Chicago Üniversitesi Hastanesi’nde yöneticilik yapıyor.

Başkanlık kampanyası başladığı sırada kocasından daha fazla para kazandığını da not düşelim.

Malia (10) ve Natasha (7) adlı iki kız çocuğu annesi olan Michelle Obama kampanya sırasında kocasının yanında göründüğü dakikadan itibaren kamuoyunun dikkatini çekti. Üstelik sadece sivri sözleri, liberal fikirleri ve kendinden emin duruşuyla değil. Kılık-kıyafeti ve görünüşü de çok konuşuldu, konuşuluyor.

Doğumlara rağmen son derece fit görünen uzun boylu Michelle Obama, her giydiğini yakıştırıyor. Hatta şıklığını efsanevi Jackie Onassis ile kıyaslayanların sayısı da az değil. Anlaşılan Obama’nın diz boyu renkli elbiselerini, inci kolyeleri ve kaşmir hırkaları önümüzdeki yıllarda sık sık göreceğiz.

MODA AJANS

Yaz pastırır, yağmur bastırır

Sanmayın ki, bu güzel pastırma yazı sürüp gidecek. Kelebek ömrü kısa bir süre sonra bitecek ve biz yağmurlu sonbaharla baş başa kalacağız. Boyner’in rengarenk neşeli şemsiye, yağmurluk ve çizmeleri isli sisli pis puslu havalarla baş etmenize yardım edecek gibi görünüyor.

Gelin olmuş gidiyorsun

Akay Gelinlik, Nişantaşı’ndaki butiğinde Kasım ayına özel indirim uygulamasına başladı. Birbirinden farklı modellerden oluşan koleksiyondan istediğiniz gelinliğe, bir ay boyunca "outlet" fiyatlarıyla sahip olabilirsiniz. Fiyatlar 750, 1000 ve 1250 YTL civarında seyrediyor.

Yemeni, peştamal ve peşkir

Başlıktakilerin ne anlama geldiğini bile bilmiyor olabilirsiniz. Dert değil, hemen açıklayalım. Saydıklarımız Türk ev yaşamının ve kültürünün geleneksel unsurları. Yani ev ayakkabısı ve banyo giysileri. Lalay mağazalarında bu el yapımı ürünlerin modern versiyonlarını bulabilirsiniz.

Sergio Rossi ve Puma

Herkes iğne topuklar üzerinde yürüyemiyor ama topuklunun nimetlerinden yararlanmak istiyor. Kısacası rahat topuklu ayakkabılar her kadının rüyası. Ünlü ayakkabı markası Sergio Rossi’nin Puma ile yaptığı işbirliği tam da böyle bir sonuca işaret ediyor. Şimdilik Türkiye’de yok, bekliyoruz.
Yazının Devamını Oku

İç çamaşırından sokak kıyafetine dantel

28 Ekim 2008
Dantel giyindiğinde kendini gecelikle sokağa çıkmış gibi hissedenlere bir haberimiz var. Artık dantel fobinizi yenmenizin zamanı geldi çünkü bu eleman uzun zamandır hiç olmadığı kadar moda. Dantel o kadar sadeleşti ve hafifledi ki, bakire genç kızların bebeksi beyaz danteliyle, kara dulların siyah danteli arasında seçim yapmak zorunda değilsiniz.

Eğer aristokrat değilseniz dantel giymeniz kanunlara aykırı. Ama 17. yüzyıl Fransa’sında. Dantel Fransız devrimiyle birlikte özgürlüğüne kavuşup halk arasına karışıyor ve adı hep klas bir erotizmle birlikte anılıyor. Çok şükür dantel giymek artık herkes için demoktratik bir hak. 20. yüzyılın başlarında biraz gözden düşer gibi oldu, dönemin zamane kızları dantelin kendilerinden çok büyükannelerine yakıştığını düşünüyorlardı. Bu durumun istisnaları da vardı elbette, mesela Gloria Swanson. Onun adımlarını takip eden sessiz sinema yıldızları, daha doğrusu vampları, siyah dantelin sihrini kullanarak acayip baştan çıkarıcı sahneler yarattılar.

1964 yılında çekilen My Fair Lady’deki Audrey Hepburn siyah biyeli daracık beyaz dantel elbisesiyle akıldan kolay kolay çıkmayacak bir silüet yarattı. Yaklaşık on yıl sonra dantele bu kez de hippiler el attı. Viktoryen stili danteli buldukları her yerde kullandılar. Janis Joplin her fırsatta dantel giydi, Mick Jagger dantel vaftiz gömlekleriyle çalımlı çalımlı boy gösterdi.

Seksenli yıllarda dantelde sentetikleşti, hatta bu bir yenilik bile addedildi. O dönemin yaramaz pop-rock yıldızları dantellere bürünmekte tereddüt etmedi. Prince’in kılıkları hafiften züppeydi, Adam Ant korsan tarzını benimsedi. Madonna ise neşeli kesik kesik dantel kıyafetleriyle tef çalarken "Bir Bakire Gibi" diye bağırıyordu, tabii kimseyi inandırmayı başaramadı o ayrı.

ÖRÜMCEK AĞI KADAR İNCE VE HAFİF

1996’da dantelin gücü namına konuşan kraliçe arılar yeniden arzı endam etmeye başladı. Kostümlü dramaların etkisiyle de Christian Lacroix kaliteli el işçiliğiyle hazırlanmış gupür dantelleri üzerine ışıklar çevrildi. Bunun kolay olduğunu düşünler varsa bir kuka ören bayan ve bir tığ alıp ellerine, şimdiden örmeye başlayabilirler.

2008’in başlama vuruşu Prada’nın İsviçre dantelinden konyak rengi tayyör takımıyla geldi. Söylentiye göre Muiccia Prada aslında dantelden nefret ediyordu ve bu önyargısının üstesinden gelmek için dantelle çalışmayı tercih etmişti. Bu koleksiyonun moda eleştirmenleri tarafından göklere çıkarılması hem onu hem de bizi dantel manyağı yaptı.

Dantelin narin gücünü ilk kez 1995’te keşfedip, o zamandan beri tepe tepe kullananlardan biri de ünlü İngiliz modacı Alexander McQueen: "Danteli 2008 İlkbahar/Yaz koleksiyonumda aplik olarak kullanmıştım. Dantelin çok rahatlıkla günlük kullanıma adapte edilebileceğini düşünüyorum. Ceketlerin içinde mükemmel duruyor. İç çamaşırında ve gece elbiselerinde de öyle. Ben danteli dövme sanatının sofistike bir formu olarak görüyorum."

BAŞTAN ÇIKARMA SANATINA DANTEL KATKI

Dantelin baştan çıkarma sanatıyla yakın ilgisi hepimizin malumu. Dahası bu süreci başlatanın Fransızlar’ın modaya ve pastalara düşkün yaramaz kraliçesi Marie Antoinette olduğu rivayet ediliyor. Pembe bir rulo dantelin transparan etkisini fark eden Kraliçe’yi o andan itibaren kimse tutamamış!

Dantele erotik mesajlar verip duran bir postacı muamelesi yapılmasının altında yatan sebeplerden biri de incecik ve tensel görüntüsü. Bir yandan gösterirken diğer yandan gizlemesi de dantelin şöhretine katkıda bulunan unsurlardan. Hal böyle olunca da dantelin geceliklerde ve iç çamaşırlarda bol bol kullanılması kaçınılmaz oluyor.

Danteli kullanmak biraz ustalık gerektirse de, sonucu için denemeye değer. Ucuz görünmekten korkmayın ve hayalgücünüzü çalıştırın. Hiçbir kumaş böyle bir güce sahip değil ve bunun nimetlerinden yararlanmamak biraz enayilik gibi duruyor. Üstelik dantel detayı bu kış ayakkabıdan çantaya saç bantından broşa kadar kadar aklınıza gelebilecek her yerde kullanıldı. Danteli gündüz vakti taşımaya cesareti olmayanlar da dantel detaylı tasarımlara yönelebilir ya da maskülen kombinasyonlarda deneyebilir.

Manastırdaki rahibelerin yıllarca emek harcayarak ördüğü dantellere ya da son derece pahalı Fransız dantellerine erişecek gücünüz yoksa dantelin zarafeti, statü sembolü lüksü, yumuşaklığı, kadınsılığı ve estetiğinden vazgeçmeyin. Olmadı bir çift dantel çorap edinin ve olacakları seyredin...

Sevdiğimiz Kadınlar Beğendiğimiz Hareketler

Cyndi Lauper

"Kızlar Sadece Eğlenmek İster" diye avaz avaz bağırdığında 80’li yılların başıydı. Çok punk, çok pop, çok renkli ve çok asi görünüyordu. Hele kıyafetleri bir başka alemdi. Dönemin en başarılı disko ve dans müziği sanatçılarından Cyndi Lauper sık sık Madonna ile kıyaslandı. Kimilerine göre Madonna’dan çok daha iyi bir şarkıcıydı ama ondaki iş kadını zekasına sahip değildi. Bu konuyu tartışmayı tarihçilere bırakarak işimize bakalım.

Aradan geçen çeyrek asrı aşan sürede müziğin yakasını hiç bırakmasa da, düşük profilli bir yaşam tarzı seçti Lauper. Şimdilerde aktör kocası ve küçük oğluyla birlikte New York’ta sakin bir hayat sürmekteymiş. Sokakta insanlar Lauper’i tanıdığında, minik oğlan annesinin ünlü olduğuna bir türlü inanamıyormuş. Oysa tüm dünyada 25 milyondan fazla albüm satan Lauper’in 12 albümü ve 40’dan fazla single’ı bulunuyor. İsterseniz ödüllerini tek tek sayalım: 13 Grammy, 2 Emmy, 2 "American Music Awards", 7 "American Video Awards" ve 18 MTV ödülü!

Pek çok insanın İngiliz zannetiği halis muhlis Amerikalı Lauper’ın az bilinen özelliklerinden biri de ateşli bir insan hakları aktivisti olması. Bizim onu yeniden anmamızın sebebiyse yepyeni gıcır gıcır bir albüm çıkarmış olması. Albümün adı "Bring Ya To The Brink". Sanatçı yeni albümü için müzik dünyasının en önemli prodüktörleri ve aranjörleriye çalıştı. Basement Jaxx ve Axwell ile de çalışmış "Dragonette" ve Nelly Furtado ve Mariah Carey ile çalışmış Rich Morel ilk akla gelenler. Her yaştan "kız"a yeniden soruyor Lauper: "Yeterince eğlendiniz mi!"

MODA AJANS

Seda Sayan’ın şemsiyesi

Celal Birsen memleketin en ünlü şemsiye markası ve tam 140 parçalık bir koleksiyonu var. Koleksiyonda leopar deseninden Paris Hilton pembesine kadar yok yok. Üstelik kişiye özel üretim de yapıyorlar, mesela Seda Sayan ve Sibel Can için pırıl pırıl Swarovski taşlı şemsiyeler yapmışlar. İsteyin, sizin için de yaparlar.

Türk abiyesi Avrupa’ya açıldı

1986’da Ankara’da Coşkun Kaplan tarafından kurulan WorldWella, moda sektörünün fazlasıyla geliştiği birçok ülke ve şehre, abiye kıyafetlerini kabul ettirmeyi başardı. Geniş ürün yelpazesine sahip markanın ihracat yaptığı ülkelerin başında Almanya geliyor. Fransa ve Belçika da WorldWella imzasının görülebildiği ülkelerden... Son dönemde güzellik yarışmaları ve TV dizileri sayesinde markalarının daha çok duyulduğunu belirten Kaplan, 2009 sezonuna sürprizlerle gireceklerini de sözlerine ekliyor.

İnci’de renkli günler

Başta ayakkabı olmak üzere deri ürünleriyle tanınan İnci, şimdi "Renkli Günler" adını taşıyan bir kampanya yapıyor. Yani seçilmiş sezon ürünlerini birbirinden farklı avantajlarla sunuyor. Bu kampanyada beğendiğiniz ürünü özel "Renkli Günler" reyonlarında yüzde 40’a varan indirimlerle alabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku