Ben olayı şöyle yorumluyorum. Türkiye’de restoran mönülerinde veya raflarda şaraplar bağırıyorlar: “sakın beni içme, çok pahalıyım, içeceksen de bir şişe iç ve ucuzundan olsun”.
Her şey dâhil oteller tarafındaki şaraplar turistlere fısıldıyor: “Bu otellerde adam gibi şarap yok. Sakın yurt dışında bizi referans alarak “Türk şarabını beğendim” deyip, şaraptan anlamadığınızı belli etmeyin”.
Bunları bir şarap tüketicisi olarak söylüyorum. Kimileri devlete yükleniyor, vergiler çok yüksek diye. TURYID (Turizm, Restaurant ve kulüp Yatırımcıları, İşletmecileri Derneği), Turizm Bakanlığını şaraptaki ÖTV’yi düşürmek için uzun çabalar sonucunda ikna etti ve başarılı oldu. Ocak 2010 itibari ile kaliteli şaraptaki ÖTV %63’ten şişede 1,5 TL’ye düştü, sofra şarabında ise şişede 1,2 TL’den 1,5 TL’ye yükseldi. Bu konuda hükümet bir adım attı.
Henüz üreticilerden ses yok. Devlet bir yıl sonunda gelirinde bir değişim görmez ise, yeniden ÖTV’yi yükseltebilir.
Üreticilerden kimi, ucuz şarapta ÖTV 30 kuruş arttı, bunu telafi etmek için pahalı şarapların fiyatlarına dokunmuyoruz diyor.
Peki, dünyada şarap fiyatları nasıl oluşur diye bir bakalım isterseniz: Avrupa’da perakendeci 5’ten alır, 10’a satar, bizde ise 18’e alır, 20’ye satar.
Avrupa’da restoran ise tüketicinin raftan 10’a aldığını 5’e alır, 15’e satar. Bizde ise tüketicinin raftan 20’ye aldığını 18’e alır, 54’e satar.
Yani bizde rafta 20 olan şarap orada 10’dur. Aynı şarap orada restoran’da 15, bizde ise 54’tür. Diğer taraftan onların geliri bizim 3 katımızdır.
Şarap üstatları Türkiye’yi ziyaret etti. İşin garibi iki ayrı organizasyon ile aynı hafta içinde iki farklı gurup Türkiye’ye geldi ve Türk şaraplarını ayrı ayrı tattılar.
Keşke bu iki güzel organizasyon 3 ay ara ile düzenlenseydi.
Basına ilk gurubun sonuçları yansıdı. Ben, 6-7 martta Swiss otel’de düzenlenen ikinci grubun tadımına katıldım. Üreticiler, sektörden ilgililerle beraber Masters of Wine’lar (şarap üstatları) şarapları hep beraber kör tadım prensiplerine göre tattık. Aşağıda göreceğiniz sonuçlar Masters of Wine’lar dan 100 üzerinden 80 üzerinde puan almış şarapların listesi. En alt ve üst puan değerlendirme dışı bırakılıp, standart sapma ile hesaplanış puanlar bunlar.
Şaraplar, beyaz, roze, uluslar arası varietal üzümlerden yapılan kırmızı şaraplar (Cabernet Sauvignon, v.s.), yerli varietal üzümlerden yapılan kırmızı şaraplar (Boğazkere, v.s.), kupaj kırmızı şaraplar (birden fazla üzümden yapılanlar) gibi alt kategorilere bölünerek değerlendirildi.
Aklımda kalan birkaç marka var o dönemden. KAVAKLIDERE’nin Yakut ve Çankaya’sı, DOLUCA’nın Villa Doluca’ları ve Antik’leri, AOÇ’nin Boğa Kanı, Tekel’in Buzbağ’ı, Diren’in Karmen’i gibi sofralık şaraplar vardı piyasada.
Bir de “köpek öldüren" derdik “Dimitrakopulos” ve “Hitit Güneşi” için, kadın içkisi derdik.
Şarapçı ise alkolik anlamında kullanılan bir laftı.
Kimi sipariş verirken “Çankaya olsun, ama kırmızısından” derdi, Yakut’u kastederek.
1940’tan beri üretilen bu bira, Tekel’in özelleştirmesi ile 2005’te Tekel’den Mey İçki Sanayi’ne geçmiş, ancak sanırım üretici tarafından gerekli ilgiyi ve alakayı göremediğinden piyasada devamlı olarak arz edilmeyip, unutulmak üzere rafa kaldırılmıştı. Geçen sene Anadolu Grubu da bu milli markayı satın alıp, tekrar orijinal formülü ve Ankara Ziraat Fakültesi’nden temin edilen orijinal mayası ile tüketicinin beğenisine sundu. Biranın reçetesi de ilk defa bu satış devri sırasında yazılı hale getirilmiş oldu. Anadolu Grubu markayı satın almasa reçete de unutulup gidecekti.
Aralık sonunda ilk dolum için fabrikaya davet edildim. Üretim hattından çıkan ilk şişelerden birini açıp tattım. Ürün şahane olmuş. Yumuşak, kolay içimli, lezzetli bir bira olmuş, tıpkı eskisi gibi. %100 malttan üretilmiş, yani içinde maltlanmış arpa dışında başka nişasta yok. 1516’da Almanlar biranın saflığı kanununu çıkarmışlar. Kanunun adı Reinheitsgebot. Bu kanun der ki” bira sadece maltlanmış arpa, maya ve şerbetçiotundan üretilir”. İşte Tekel Birası bu kanuna sonuna kadar uyan, %100 saf kan, %70 aromatik, %30 acı olan bir bira olmuş. Referans olarak söylüyorum, Efes Pilsen %70 acı, %30 aromatik bir biradır. Birayı o acı, buruk tadı ile sevenler için Efes Pilsen’i, yumuşak, hafif acı sevenler için ise Tekel Birası’nı öneririm. Tekel birası yumuşak tadı ile yeni müdavimler yaratacak bir bira olmuş. Tadı eskisi ile aynı. Ancak daha iyi dağıtılacağı için, her zaman taze taze içebileceğiz.
Tekel birasının müdavimleri vardı zamanında. Cumhuriyet’le beraber, büyümüş, serpilmiş bir biraydı. Seveni arar bulurdu Tekel Birası’nı. Vazgeçilmezi oldu birçok damağın. Yeni kuşaktan bazılarının gözünde ucuz bir imajı oldu. Ama kendi hiç ucuz olmadı, plastik şişeye girmedi. Satın almak için zahmete girdiğimiz bir bira oldu hep.
Cumhuriyet öncesi bizim pek bira kültürümüz yokmuş. İlk bira fabrikamız 1890’da Bomonti bira fabrikası olmuş. Cumhuriyet sonrası Tekel döneminde ilk markamız Tekel Birası olmuş. 1940’tan 2003’e kadar önce İstanbul Bomonti ve Aydın bira fabrikalarında üretilmiş, daha sonra 1972’de Yozgat fabrikası da devreye girmiş. Bugün ise Tekel Birası sadece Efes Bira Grubu’nun Merter Bira fabrikasında üretilecekmiş.
Yiyecek içecek işinde Türkiye’nin en büyük fuarıdır. Her sene turizm sezonu açılmadan tüm oteller bu fuara katılıp anlaşmalar yapar, piyasadaki yeni ürünlerini görür, tadarlar. Firmalar da ya kendileri ya da bayileri aracılığı ile fuara katılır, ürünlerini sergiler, anlatır, sunarlar. Rakı, şarap, bira, sucuk, et, makarna, her sene birçok firma yeni ürünlerini otel ve restaurant işletmecilerinin beğenisine sunar fuarda. Bir anlamda fuar piyasanın aynasıdır. Piyasada arz edilenin, yani turizmin yiyecek içecekte ham maddesinin sunumudur.
Son birkaç yıldır fuarda işler ve görünüm değişiyor. Git gide alkollü içecek üreten veya ithal eden katılımcı firma sayısı azalıyor, ürünlerin kalitesi düşüyor.
Hele bu sene, her şey iyice değişmiş. Alkollü içecek firmaları yok olmuş, birkaç düzgün firma dışında (bir elin 5 parmağı kadar bile değil) büyük markaların hiç biri fuara katılmamış.
Yüksek alkollü içeceklerde yani votka, viski, cin gibi ürünlerde katılımcı olan birkaç firmalar da “çakma” dediğimiz cinsten ürünler satıyorlar. Yani etiketi, şişesi bilindik büyük markalara benzeyen ama kalite ve fiyat olarak bu markalardan çok uzak olan mallar.
Anlaşılan oteller hiç düzgün alkollü içecek almıyorlar. Hiçbir üretici veya ithalatçı bu fuara gelmiyorsa demek ki malını satamıyor da gelmiyor. Satsa kesin gelirdi, katılırdı.
Bacasız sanayii’nin fuarı maalesef alkollü içki konusunda piyasadaki vahim durumu yansıtıyor. Geçen senelerde şahit olduğumuz sahte alkollü içecek işinden ölen insanlarda bize ders olmamış. Hala alkollü içeceğin marka garantisi olmayınca tehlikeli olabileceğini anlamamışız. Tatile gelenler marka ararlar. Düzgün bir viski, votka şarap, bira öneremeyen turizmci nasıl kalite sattığını idea edebilir?