Korkut Göze

Karamsarlık yok!

29 Mart 2009
FATİH Terim’in Bernabeu Stadı’na gönderdiği on bir, bir inanç ve kararlılığın izlerini taşıyordu. Dünya Kupası eleme maçlarında 75 yıl evinde hiç yenilmeyen... 2006’dan bu yana hiç maç kaybetmeyen... Ve Avrupa’yı silip süpüren İspanya’nın karşısına çift santrforla dikilmek öncelikle bir yürek işi.

Dahası var... Patlayacak eleştirilere kulak tıkayarak, bu kadroyu hücüm motifli isimlerle donatıp iştahla İspanya’nın üzerine göndermek, çılgınlığın bir başka parçası...

Doğru veya yanlış, benim gururumu okşadı!

Maç öncesi duygularım bu doğrultudaydı. Ve oyunun ilk 45 dakikalık bölümünde düşüncelerimin sahaya yansımasını da işin gerçek yönüydü.

Kalemizi iyi savunuyorduk. İspanyolların ayağa ve çabuk paslarını tehlikeli bölgelerin uzağında tutmayı beceriyorduk.

İlk yarıda yakaladığımız 3 net pozisyon hep gözlerimde canlanıyor. Nihat’ın dışarı giden plasesi... Semih’in şutu ve Casillas’ın plonjonu... Ve Tuncay Şanlı’nın akıl dolu pasında Arda’nın ayağından kaçırdığımız gollük bir pozisyon...

Düşünüyorum da, böylesine fırsatlarla İspanya kalesinde turlar atarken, rakibin yüreklerimizi kaldıracak tek pozisyonu yoktu.

Volkan Demirel’in ilk kez yere yattığı dakikayı ve pozisyonu hatırlatayım... Dakikalar 41’i gösteriyordu. Ve Torres’in şutuna uzanıp aldı Volkan...

Elbette zorlanacağımız dakikalar da olacaktı. O da ilk yarının son 10 dakikasına sıkıştı. İspanyolların ayağa pasları kısa bir süre takım bütünlüğümüzü bozdu. Hepsi bu...

İlk yarının kısa bir muhasebesini yaparsam, birkaç isimden etkilendiğimi söyleyebilirim. Tuncay Şanlı, İbrahim Üzülmez gibi... Ancak, kötü oynayan tek adam söylemekte zorlanırım.

Arasam da bulamam!

* * *

İKİNCİ
yarının ilk 15 dakikasını yine aynı tempoda oynadık. Terim’in Semih Şentürk’ün yerine Ayhan Akman’ı alması da mantıklı bir değişimdi.

İspanyolların hızlanan ve etkili bir biçime dönüşen pas trafiği oyundaki dengeleri bozabilirdi. Oysa, kolay ve basit bir gol bozacaktı bütünlüğümüzü.

Torres’e yapılan bir frikik atışında yine aynı felaketi yaşadık. Adam paylaşımında bir hata... Boşta bırakılan rakip futbolcu... Ve yenilen berbat bir gol...

Tüm emekleri aldı götürdü!

Bu gol bütünlüğümüzü bozdu. Hücum etkinliğimiz kayboldu. İlk 45 yarının canlı-diri ve moralli onbiri gerçek kimliğinden uzaklaştı.

Bir golün bütün takım üzerine çöken karamsarlığı oyunun geri kalan bölümünü de etkiledi. Bu dakikalarda çarşamba günü oynayacağımız rövanşı düşündüm.

Ve millilerin moral açıdan benzeri çöküntüyü Ali Sami Yen’de de yaşamanın hiç bir yarar getirmeyeceğini bilmelerini istedim.

Yiyecekleri bir gole, rahatlıkla karşılık verecek fırsatı Ali Sami Yen’de bulabilirler. Yeter ki, akıllarında hep onları destekleyen 70 milyonun varlığını hatırlasınlar.



Yazının Devamını Oku

Boşuna nefes tüketme

24 Mart 2009
SÜPER Lig 50. yılını yaşıyor. Bu 50 yılın her bir sezonunda ben de vardım. Hani söylerler... <br><br>Beraber yürüdük biz bu yollarda!

İşte onun gibi bir şey bizim beraberliğimiz. Doğuşunu ve gençliğini gördüm. Daha sonraki yıllarda da kol kolaydık...

Rahatlıkla söyleyebilirim. Zirvesi ile eteklerinde böylesine kıyasıya bir savaşın patladığı Süper Lig’i hiç hatırlamıyorum. Neresinden tutsam elim yanıyor. Zirvesi için bir yorum getirmeye kalksam...

Madara olmak işten değil!Bugünün sonuçlarına bakıp da Süper Lig’in geleceğine yönelik bir yorum yaptın mı... Yandı gülüm keten helva!

Cuma gecesi Bursaspor yenilgisinden sonra soruları yanıtlayan Aragones’in beyanatı ile bugünkü düşüncelerini yan yana koysam, belki de İspanyol hoca söyledikleri için kendine kızar. Ne demişti...

Yazının Devamını Oku

Dudak bükmeyin

22 Mart 2009
OYUNUN teknik-taktik gibi ağır bölümünü bir kenara koyuyorum. Ve bunun hesaplaşmasını daha sonraki satırlara saklıyorum. Öncelikle Beşiktaş’ta birkaç ismi vitrine taşıyacağım. Mustafa Denizli’nin uyarılarını gerektiği gibi uygulayan... Taşıdıkları sorumluluğun dışına taşarak özelliklerini oyunun doksan dakikalık bölümüne yayan... Ve Sivas gibi zorlu bir deplasmandan alınan puana katkı yapan isimleri tek tek sunacağım...

Yusuf Şimşek, finali andıran oyunun baş aktörüydü. Her dakikayı yeterince kullandı. Ve her topu gerektiği gibi değerlendirdi.

Attığı paslar ve çalımlar farklı kimliğinden birer örnekti. Ancak, Tello’ya attırdığı gol öncesi ardı ardına attığı çalımlar... Ve adrese ortası, doksan dakikalık filmin unutulmayacak kareleriydi.

Rodrigo Tello, aklını ve beynini en zorlayan adamdı. Attığı her topun hesabını yaparak oynadı. Ağırlığını hissettirdi ve Beşiktaş için ne denli gerekli olduğunu bir kez daha hatırlattı. Geliyorum, oyunun askerlerine...

İbrahim Toraman, hatasız bir doksan dakika tamamladı. Beşiktaş ceza alanına düşen her hatalı topa ilk hamle Toraman’dan geldi. Hava toplarında da başarılıydı. Ekrem Dağ’ın aksadığı dakikalarda her tehlikeye hızır gibi yetişti.

Tomas Sivok, doksan dakikayı aynı ritm ve tempo ile oynadı. Hiç kaytarmadı, başkalarının arkasına gizlenmedi. Hep oyunun ve savaşın içindeydi. Her koşulda oyuna iyi uyum sağladı.

Ve İbrahim Üzülmez. Özellikle Beşiktaş’ın zorlandığı oyunun başlangıç bölümünün en dikkatli ve soğukkanlı adamıydı. Fırsat bulduğu an, sahiplendiği topları hücuma taşıdı. Hırslıydı...

Hep eleştirdiğim Zapo’nun böylesine zor bir oyunda hiç falso yapmadan oynaması, savunmanın işini kolaylaştırdı. Belki de Beşiktaş’taki en iyi performansını sergiledi...

* * *

VE Mustafa Denizli’nin sahaya sürdüğü onbiri, biraz sabır göstermeden hemen yargılayanlar, yanıldılar...

Savunma ağırlıklı diyerek sitem edenler de, oyunun gelişen bölümlerinde yanlış bir düşünceye saplandıklarını anladılar.

Denizli, oyunun her yönünü iyi düşünerek, iyi planlayarak ve iyi uygulatarak Beşiktaş’ın zorlu bir deplasmandan puanla dönmesini sağladı.

Hemen hatırlatmak istiyorum. Bu, tek puana şimdi burun kıvıranlar... Ve dudak bükenler, o tek puanın değerini gelecek haftalarda daha iyi anlayacaklar.

Beşiktaş, dün gece oyunun her iki yönünü de aynı heves ve hırsla oynadı. Özellikle savunma, yediği golün ve bir pozisyonun dışında hiçbir falso yapmadı. Üstelik, her fırsatta hücum hevesini oyuna katılarak tekrarladı.

Bobo’yu hücumda tek görenlerin eleştiriye yönelik düşünceleri, oyunun gelişen dakikalarında yumuşadı.

Beşiktaş, özellikle ikinci yarıda rakip kaleye gerektiği kadar adam taşıdı. Bobo’nun arkası ve çevresi hiç boş kalmadı.

Ve Beşiktaş, her bakımdan üç puan için oynadığı bir deplasman maçından tek puan çıkardı. Yine söyleyeceğim...

Tek puana burun kıvıranlar, bu puanın değerini gelecek haftalarda daha iyi anlayacaklar!





Yazının Devamını Oku

Baharı bekleyen kumrular

17 Mart 2009
BİR laf attı ortaya haftalarca peşinden koşturdu. Söylediği üç kelimeden oluşan ve herkesi meraklandıran sanki meydan okuma gibi bir şeydi. 26. haftayı bekleyin!

Bekledik ve gördük ki, Mustafa Denizli’nin kehaneti 26.haftaya da kalmadan aynen gerçekleşti. Ancak, güncelliğini yitirdi. Biraz da eskidi. Ve yerini yeni bir söyleme bıraktı...

Mayıs ayında görürsünüz!

F.Bahçe Teknik Direktörü Luis Aragones, Kocaeli maçı sonrası TV ekranlarına konuşurken bir-iki hafta önceki söylemini yine tekrarladı.

İspanyol hoca, sanki mayıs ayında Süper Lig’in geçireceği şiddetli bir depremin habercisi gibi konuşuyordu.

Doğrusu, Mustafa Hoca’nın 24.hafta kehanetinden nasıl etkilendimse, Dede’nin bu sözlerinden de kuşkulandım.

Ve bu kuşkuyla, konuşma sonrası açıp mayıs ayı fikstürüne bir göz attım... Zirveyi ilgilendiren maçları tek tek ayıklayıp bir kağıda yazdım.

Mayıs ayında tam 5 lig haftası yaşayacağız. Her biri gerçekten önemli.

İşte mayıs ayı fikstürü. Bir göz atın ve mayısın heyecanını şimdiden yaşayın.

Mayısın ilk haftası: Beşiktaş - F.Bahçe

Mayısın 4.haftası: Beşiktaş - G.Saray

Mayısın 5.haftası: G.Saray - Sivasspor / Trabzon - F.Bahçe

Bunları yazarken gözüm mayısın diğer haftalarına kaydı. Onlar da en azından yukarıdaki tablo kadar ürkütücü.

Lafın kısası, mayıs ayında cümbüş var. Ancak, hemen hatırlatayım...

Mayıs ayına kadar atı alan Üsküdar’ı geçerse...

Aragones’in iddiası hoş bir seda gibi kalır!

***

GERİDE kalan 24.haftanın heyecanını öncelikle iki maçta yaşadık. Biri F.Bahçe-Kocaeli maçı. Diğeri de sonucu merakla beklenen Trabzon-G.Saray karşılaşması.

Bu hafta sonu da bir başka heyecana koşacak Süper Lig hastaları... Sivas’ta oynanacak Sivasspor-Beşiktaş maçı.

Sivasspor bu maçta berabere de kalsa, liderliğini sürdürecek. Bildiğiniz gibi Sivasspor, 15.haftada yakaladığı liderliği şimdiye dek hiç bırakmadı.

Beşiktaş, Sivas seferinden üç puanla dönerse, Süper Lig yeni bir liderle tanışacak. Lafın kısası, başka hiçbir takımın 25.haftada liderlik şansı yok.

Bu dev maçla ilgili okuduğum bazı haberlerden biri ilgimi çekti... Sivasspor Yönetimi bir açıklama yapmış. Diyor ki...

Tesisler, teknik heyetin raporu doğrultusunda, Beşiktaş maçına kadar tüm ziyaretlere kapatılmış ve röportaj yasağı getirilmiştir. Sporcuların motivasyonu düşünülerek böyle bir karar alınmıştır.

Buraya kadar pek ilginç yönü yok bu bildirinin. Ancak son satırlarını hem düşünerek, hem de gülerek okudum...

Bu açıklamada, yaklaşan seçimler öncesi adayların ve sivil toplum örgütlerinin karara saygı göstermeleri özellikle isteniyor.

Yani, diyorlar ki...

Spor üzerinden siyaset yapmayın. Bizim alemi de bu işe bulaştırmayın!

***

24.
haftanın en çok konuşulan iki futbolcusu Trabzonsporlu Alanzinho ile Eskişehirsporlu Emre Toraman’dı...

Alanzinho, G.Saray’a attığı gol ve Colman’a yaptığı asist ile gündeme geldi. Eskişehirsporlu Emre Toraman ise, Bursa maçında kendi kalesine gönderdiği iki golle herkesin diline düştü.

Brezilyalı Alanzinho daha düne kadar Trabzonsporlulara göre, 12 trilyonluk maskot idi... Ödenen transfer ücreti epeyce eleştirildi. Daha sonra dosyalar açıldı, rakamlar ortaya döküldü...

Alanzinho, Norveç Stabaek Kulübü’nün tarihinde sattığı en pahalı futbolcuymuş!

Ancak, G.Saray maçındaki performansı her şeyi unutturdu. Ve 1.64’lük Brezilyalı, spor sayfalarının manşetlerini süsledi.

Eskişehirsporlu Emre Toraman ise, kendi kalesine iki gol atarak herkesi şaşırttı. Her futbolcunun başına gelebilir.

Bu olayın en ilginç yorumunu F.Bahçeli bir servis arkadaşım yaptı...

İki gol daha atarsa bizim Güiza’yı yakalayacak!



***

ŞAKA bir yana, bizim ligde oynamak gerçekten zor. Hele taraftar baskısı, insanı şaşırtıyor. Bildiğini de unutturuyor.

G.Saray’ın Avustralyalı futbolcusu Harry Kewell, ülkesinde bir gazeteye verdiği demeçte şöyle konuşmuş...

Üzerimde yoğun bir taraftar baskısı hissediyorum. Bu, iyi bir duygu. Ancak, şimdiden saçlarıma birkaç beyaz düştü.

İşte böyle bir ligin 24 haftasını geride bıraktık. Bakalım, gelecek haftalar ne gibi sürprizler getirecek Süper Lig’imize!
Yazının Devamını Oku

Pek yakıştı

15 Mart 2009
BEŞİKTAŞ, yanlış bir yola girdi ve 45 dakika inatla aynı yolda boşuna nefes tüketti. Gençler’in üzerine göbekten gitmek ve golü kalabalık bir bölgede aramak, gereksiz harcanan bir zaman dilimiydi. Böyle bir yanlıştan dönmenin kolayı vardı. Öncelikle, kanatları kullanarak bu sıkıntıdan kurtulabilirdi. Üstelik, aynı bölgeden taşıyacağı toplarla ağır tempoya hız ve çabukluk da getirebilirdi. Zaman zaman İbrahim Üzülmez’in sol kanat bindirmeleri Beşiktaş’ı rakip kaleye taşıdı. Ancak bu, tek kolla boğuşmak gibi bir şeydi. Benzeri bir canlılığı sağ kanada da taşımalıydı. Beceremediler bunu... Ekrem Dağ, oyunun ofansif yönünde donuk kaldı. Sağ kanadı bazen Tello kullandı. Aklına gelirse Delgado şansını bu bölgede denedi. Ancak, her ikisi de bir kanat adamı gibi davranamadı.

* * *

YİNE ilk 45 dakikada Bobo-Nobre ikilisi birbirinden uzak ve kopuk oynadılar. Böyle oynamanın sıkıntısını da Beşiktaş çekti.

Birlikte rakip savunmanın üzerine yürümeleri daha sağlıklı bir hücum etkinliği yaratırdı. Özellikle Bobo, Nobre’nin uzağında kaldı.

Oyun süresince, Beşiktaş’ın hırs ve kazanma duygularını sahaya yansıtacak dakikaları bekledim.

Ve bir ara değişik bir düşünceye yöneldim. Gençler’in sinsi oyun planından tedirgindi Beşiktaş...

Belki de bir kontratak golünden çekiniyordu. Rakibin üzerine giderken bile bir gözü arkadaydı.

* * *

BÖYLE bir düşünceden kurtulmalıydı Beşiktaş. Kurtulmak için de uzun bir zaman dilimini harcamanın hiç gereği yoktu. İkinci yarıda kanatları kullanarak oyunu rakibin üzerine yıkarken geç de olsa bunu anladılar.

Denizli’nin Delgado ve Nobre’yi oyundan alması normaldi. Ama 62. dakikaya kadar beklemesini pek çözemedim. Holosko ve Yusuf Şimşek’li Beşiktaş’ın bir anda nasıl çehre değiştirdiğini... Ve gerçek kimliği ile nasıl kucaklaştığını gördüm.

Ve Holosko’nun Beşiktaş’ı gol bölgelerine en kolay taşıyacak isim olduğunu önce Ernst’e attırdığı golde... Daha sonra da kendi attığı 3. golde yaşadım. Gençler maçı, Beşiktaş için farklı bir oyundu. Ve farklı kazanarak haftaya gideceği Sivas deplasmanı için moral depoladı. Bir gerçeği kolayca yakaladım. Hücum düşüncesi Beşiktaş’a en uygun kostümdür. Ve dün gece bu kostümü oyunun 2. yarısında giydi. Herkes gibi dikkatle baktım, ne de güzel yakıştı.
Yazının Devamını Oku

Süper Lig kovboyları

10 Mart 2009
SAYILI günler kaldı 26.haftaya. Ama güncelliğini yitirdi. 24.hafta sonuçları şimdiden Mustafa Hocamın 26.hafta kehanetini çatır çatır çözdü.

Yine de Mustafa Denizli’nin bu konudaki bilgeliğine saygı duyuyorum. Söyledikleri ’cuk’ diye oturdu. Ve 26.haftanın manzarası iki hafta önceden kabak gibi gün ışığına çıktı.

Umutların tükendiği bir anda F.Bahçe müthiş bir atağa kalktı. G.Saray, Bülent Korkmaz’ın moral turları ile sağlığına kavuştu.

Ve Denizli’nin aşıladığı inanç, Beşiktaş’ı güçlü bir şampiyon adayı yaptı. Ve 3 Büyükler gelip Anadolu’yu yakaladı...

Şimdi neler olacak?Bir kehanette de ben bulunayım. Stres bu alemin benliğini saracak. Başkanı, yöneticisi, hakemi, antrenörü, futbolcusu, hele hele hakemleri... Hepsi sinir küpü gibi şişecek. Diyaloglar bozulacak, ilişkiler tatsızlaşacak. Sesler yükselecek. Gerisini söylemek istemiyorum...

Yazının Devamını Oku

Tigana'yı hatırladım!

8 Mart 2009
BEŞİKTAŞ’ın yediği her golden sonra Jean Tigana aklıma takılır. Öfkesini hiç saklamadan haykırırdı... Beşiktaş attığı golün değerini bilmiyor! Aynı öfke ile azarlardı futbolcularını...

Attığınız her güzel golün ardından berbat bir gol yiyorsunuz!

Hacetepe maçında Beşiktaş’ın attığı iki güzel golün ardından yediği kolay bir gol Jean Tigana’nın sözlerini yine gündeme taşıdı.

Beşiktaş’ın deplasmanda kazandığı bir maçın ardından bu sözleri hatırlamayı işgüzarlık gibi düşünenleri özür dileyerek uyarıyorum...

Bu hatalı gol Beşiktaş’ın başına hiç beklenmedik işler açabilirdi. 20. dakikada yediği golün ardından Bobo’nun üçüncü golüne kadar geçen zaman diliminde Beşiktaş’ın yaşadığı sıkıntıları kulak arkasına atmak mümkün mü?

Oyun disiplini tamamen kayboldu. Orta saha düştü. Topu rakip sahiplendi. Telaş başladı. Oyunun egemenliği Hacettepe’ye geçti. Hacettepe, Beşiktaş kalesinde pozisyon hovardalığı yaşadı.

Ve Bobo’nun golü imdada yetişti.

* * *


BOBO attı da Beşiktaş soluklanacak bir fırsat buldu mu... Yediği ikinci hatalı gol, tribünlerdeki binlerce taraftarın yüreğini ağzına getirdi.

Maçın geneline dönüyorum. Ve Beşiktaş’ın yaşadığı sıkıntıları bilgilerinize sunmak istiyorum. Rakip, Süper Lig’in en az gol atan takımıydı. Beşiktaş böyle bir takımdan iki gol yedi. En az iki net pozisyon verdi. Ayrıca Hacettepe’nin her atağı Beşiktaş savunmasında panik yarattı. Savunmanın göbeğinde görev alan Zapo için bir şey söyleyeceğim...

Böylesine önemli bir noktada Zapo’yu oynatmak, evin anahtarını hırsıza teslim etmek gibi bir şeydir!

Dün bunun örneklerini gördüm...

Orta sahanın perişanlığına gerçekten şaşırdım. Her rakip atak bu bölgeden transit geçti. Tello ve Delgado ilk 45 dakikada şöyle bir göründüler sonra kayboldular. Yine ilk yarıda Ekrem Dağ’ın kulvarı yol geçen hanı gibiydi. Denizli, ikinci yarıda bu bölgeye Serdar Kurtuluş’u aldı.

Ernst’in o savaşçı kimliğinden eser yoktu. Sivok da öyleydi. Sakatlığın Nobre’yi etkilediği belliydi. Sonradan girenler Cisse ve Yusuf mu... İdare etmeye çalıştılar!

* * *

MUSTAFA Denizli’nin maç sonrası söylediklerini dikkatle dinledim. Zor geçeceğini biliyorduk dedi. Doğrudur...

Beşiktaş için artık stresli günler başladı. Belki benzeri sıkıntıları başka maçlarda da yaşayacak. Ancak, Beşiktaş gibi bir takımın 2-0’lık bir avantajı kısa bir zaman diliminde yakaladıktan sonra böylesine çuvallamasını pek anlayamadım.

Tüm değerlerini yitirmesini çözemedim. Ve farklı kazanacağı bir oyunda korku dolu dakikalar geçirmesini zengin kadronun varlığına hiç yakıştıramadım...

Dün gecenin Beşiktaş adına en güzel yönü kötü oyuna karşın yakaladığı üç puandı. Kazananın arkasından da daha fazla konuşulmaz. Öyle değil mi!

Hele, bu sonuç Beşiktaş’ı şampiyonluğun en güçlü adayı haline getirmişse...
Yazının Devamını Oku

Tam not

4 Mart 2009
BEŞİKTAŞ’ın etkili bir tempo yakaladığı oyunun 24. dakikasında İbrahim Üzülmez’in Ankarasporlu Murat Tosun’un formasından çekmesini Selçuk Dereli hiç düşünmeden cezalandırdı. Eli ile ceza sahasının dışında bir noktayı işaretledi... Biraz sonra Dereli’nin eli yan hakem Mustafa Emre’nin uyarısı ile penaltı noktasına yöneldi. Belki, Emre’nin bulunduğu nokta, pozisyonu değerlendirmek açısından Dereli’ye oranla daha elvirişliydi. Pozisyonu daha net görebilirdi.

Ben, çekmenin ceza sahası dışında yapıldığını belirledim. TV ekranlarından da izledim. Görüşüm değişmedi.

Her neyse, Beşiktaş’ın rövanş için iyi bir skor yakaladığı maçta, bir kararı böylesine uzatmanın gereği yok. Bunca lafı, kafamı bir başka şeye taktığım için yazdım...

İbrahim Üzülmez’in şu çekme illetinden hala kurtulamadığını görmek, herkes gibi beni de şaşırtıyor. Oysa, oyuna iyi başlamıştı. Sol kulvarı gerektiği gibi kullanıyordu. Ve gerisi de gelecekti.

Birileri, Beşiktaş’ın başı belaya girmeden İbo’yu bu delice huyundan kurtarmalı!

Ve beklenmedik gol bir süre Beşiktaş’ın temposunu bozdu. Ancak, Beşiktaş farklı bir günündeydi. Ve maçı kurtaracak adamı çoktu...

Delgado sahne aldı, şık bir gol attı. İkinci yarıda bir füze de Holosko’dan geldi. Yusuf Şimşek’in golü estetiğin tüm güzellikleri ile süslüydü. Ve şanına şöhretine de pek yakıştı...

* * *

Bu sonuç, rövanş için yeterli mi... Daha da net sorayım...

Final garanti mi?

Sonuca bakarak değil oynadığı oyunu gündeme taşıyarak yazmak istiyorum...

Bu oyunu tekrarlarsa, iş bitti!

Gerçekten dün gece farklı bir performans sergiledi Beşiktaş. Öncelikle bireysel hatalardan uzaktı. Bir kupa maçı oynadığının bilincindeydi. Atacağı bir golün bile getireceği avantajı biliyordu. Bir bakıma Denizli’den gerekli uyarıyı almıştı Beşiktaş...

İlk hedefiniz rakip kale ve gol!

Denizli’
nin bu uyarısı ile oynadı Beşiktaş. Öne geçtikten sonra da hücum hevesini hiç kırmadı.

Bir farklılık sezinledim Beşiktaş’ta... Her futbolcu olağanüstü bir özveri ile savaştı. Sanki, kazanacağına inanıyordu. Ve yenilgiyi hiç düşünmüyordu.

* * *

Kimi beğendiğimi sorsalar... Hiç düşünmeden elimle tüm kadroyu işaretlerim...

Beşiktaş benzeri tempoyu hafta sonu Hacettepe maçında da tekrarlarsa, kaybetmesi mümkün değil!

İnanmayanlar için şöyle söyleyebilirim. Ancak, Deli İbo gibi biri çıkıp da beklenmedik yerde Beşiktaş’ın başına bir bela açarsa, onu bilemem...
Yazının Devamını Oku