Kenan Barut

Çocuklarda azalan solunum yolu enfeksiyonlarının sebebi maske kullanımı mı?

18 Şubat 2021
Koronavirüs pandemisi ile birlikte maskenin rutin yaşamımıza girmesi çocuk acil ve genel pediatri polikliniklerde ciddi oranda solunum yolu enfeksiyonlarının azaldığını görmekteyiz, her yıl sonbahar ve kış aylarında çocuk acillerde sıkça gördüğümüz, solunum yolu sıkışıklığı için nebulizatör tedavisi alan çocukları bu yıl çok az gördük, bu azalmada en etkin faktör tabii ki maskenin rutin hayatımıza yoğun olarak kullanılmasıdır.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) maske kullanımını, enfeksiyonlar dolayısı ile oluşacak risklere karşı çocuklarda da kullanılmasını tavsiye etmektedir. DSÖ’nun bu önerisi ile COVID-19 dahil olmak üzere virüs nedenli birçok solunum yolu hastalıklarının yayılmasını önlenebilecek ve kontrol altında tutabilecektir. Maske kullanımının yanında Fiziksel mesafe, el hijyeni, öksürük, aksırık gibi durumlarda kurallara uyulması ve iç mekanlarda yeterli havalandırma dahil olmak üzere diğer önlemlere de uyulması da ayrıca bu tür enfeksiyonların yayılımını önlemektedir. Unutmayalım ki COVİD-19 pandemisinin hayatımızdan çıkmasının sadece belirli kişilerin değil tüm toplumun maske kullanımı ve kurallara uymasıyla gerçekleşeceği çok iyi bilinmektedir.

Maalesef ailelerimizin çok büyük bir kısmında çocukların COVİD-19 pandemisinden hiç etkilenmediği gibi yanlış bir düşünce hakim, oysa ki son aylarda çocuklarda COVİD-19’a bağlı olarak gelişen MIS-C’yi ( Çoklu sistem inflamatuar yanıt sendromu) çok sık gördük ve görmeye devam ediyoruz. Çocuklarda COVİD-19 teması veya geçirilmesinden yaklaşık üç hafta sonra ateş ile başlayan, gözlerde kızarıklık vücutta kızarıklık, ishal, karın ağrısı gibi bulgular ile belirginleşen bu hastalık çok ciddi sonuçlara yol açmaktadır, bu çocuklarımızın çok büyük bir kısmı organ yetersizliği bulguları nedeni ile yoğun bakımda tedavi edilmektedir. Bu gibi ciddi bir hastalığın çocuklarımızda görülmemesi için erişkinlerin ve çocukların azami ölçüde maske kullanımına önem vermesi gerekmektedir. Bir çoğumuz çok iyi biliyoruz ki çocuklarımız ev içinde veya dışarda arkadaşları ile oynarken maske kullanmıyor, hatta ebeveynleri de bu kurala dikkat etmiyor ve çocuklarını maske kullanmaları için uyarmıyor. Umarım okulların açılması ile birlikte vaka sayıları artışa geçmez, ayrıca maske kullanımına ve diğer kurallara harfiyen uyar ve bu ciddi hastalık ile çocuklarımızı ve diğer herkesi karşılaştırmayız.

Beş yaş üstü çocuklarda maske kullanımı DSÖ tarafınca önerilmektedir, daha küçük çocuklarda ise bu dönemin çocuk gelişiminde önemli dönem olmasından, bu yaştaki çocukların ilgili kurallara uymada yaşayacağı güçlükler ve maskeyi uygun biçimde kullanma açısından yeterli beceriye erişememeleri nedeni ile genel olarak maske kullanımına gerek olmadığını belirtmiştir. Fakat ülkemizde bizim önerimiz olarak 2 yaşın altında maske takılmasını önermiyoruz, 2 yaşın üstündeki çocuklarında ise maske kullanmasının yararlı olduğunu, kullanabiliyorlarsa çocuklarına maske takmalarını ailelere öneriyoruz.

Tabii ki uygun maske kullanımı erişkinlerde ve çocuklarda çok önemlidir. Burnu ağzı çeneyi en iyi şekilde kapsayan, nefes alındığında aralardan kaçırma yapmayan, yüze tam oturan maske takmak bulaşmayı önlemek için çok önemlidir. Ayrıca maske gün içinde uzun zaman kullanıldığından konfor çok önemlidir. Çocuklarda ve erişkinlerde maskeye bağlı bildirilen en önemli şikayetler; kulak arkası ağrısı, maskeden kötü koku gelmesi, çabuk tüylenip kaşıntıya sebebiyet vermesi, çok çabuk ıslanmasıdır. Bu açıdan kullanılacak maskenin kalitesi çok önemlidir.

Kullanılacak maskelerde dikkat edilmesi gereken özelliklere bakacak olursak günlük hayatta kullanılan maskeler; “cerrahi/tıbbi/medikal” maske olmalıdır, 3 katmanında da Meltblown içermeli ve koruyucu özelliği yüksek olmalıdır. Bununla birlikte Avrupa Birliği standartlarına uygun üretimi olmalıdır. Bakanlığın Ürün Takip Sistemi’nde kayıtlı olduğu kontrol edilmelidir. Covid-19 güvenli üretim sertifikası ve TSE tip 2 ürün onaylı olmalıdır.

Uzun süre kullanımda, alerji yapmayan, lateks, paraben, naylon, klor gibi maddeler içermeyen maskeler tercih edilmeli. (uygun olmayan kalitede maskelerin uzun süre kullanımı sonucu allerjik reaksiyonlar dahil bir çok sağlık problemine yol açabildikleri bildirilmektedir)

Maskeler  Nemlendiği zaman koruyuculuğunun azalmaktadır bu nedenle sık değiştirilmelidir, nefes, tükürük, yağmur, kar gibi nedenlerle ıslanan, nemlenen maskeler  yenisi ile değiştirilmelidir. Maskenin sık sık düzeltme ihtiyacı göstermeyecek şekilde yüze iyi oturması virüs bulaşını önlemek için çok önemlidir. Zira sık sık düzeltmek için elimizi yüzümüze götürmemiz ile birlikte virüsü ellerle ağız, burun ve göz yoluyla  vücudumuza bulaşabilir. Burun kısmına tam oturması için bu kısımda  tel içeren maskeler tercih edilmelidir, fakat bu teller tek katlamada kırılmayacak kalitede olmalıdır.

Maske, mesafe ve hijyenin şu an içinde bulunduğumuz COVİD-19  pandemisini ve daha sonra karşılaşacağımız diğer enfeksiyon hastalıklarını önlemek için  çok etkin bir yöntem olduğu her platformda belirtilmeli ve toplumumuz bunun için bilgilendirmelidir. Çocuklarımızla doyasıya  yaşayacağımız mutlu, sağlıklı, huzurlu ve  güvenli günler diliyorum.

Yazının Devamını Oku

Sık ateşlenen çocuklarda romatizmal nedenler

29 Ocak 2021
Çocuk acillere ve polikliniklere başvuru yakınmaları arasında ateş çoğunlukla ilk sırayı almaktadır. Çoğunlukla viral veya bakteriyel enfeksiyonlar düşünülüp ateş düşürücü, soğuk algınlığı ilaçları veya antibiyotikler kullanılmaktadır. Antibiyotiklerin gittikçe daha fazla ve yanlış kullanılması nedeni ile antibiyotiklere direnç gelişmektedir ve bu günümüzün ve geleceğimizin önemli bir sağlık sorunu antibiyotik direnci olacağını göstermektedir.

Tekrarlayan ateşli olan çocuklarda bu durum daha fazla önem arz etmektedir, çünkü her ateşlendiğinde aileler acil birimlere başvurmakta ve çoğunlukla gereksiz yere antibiyotik tedavisi başlanmaktadır. Gereksiz antibiyotik kullanımının en önemli sebepleri arasında her ateş tekrarında farklı bir hastane veya  farklı bir doktora başvurması, hasta hikayesinde geçmiş ateş tekrarlarının gözden kaçırılması ve bu ateş tekrarlarının anamnezde örnek tabirle “bir yapboz parçası gibi“ birleştirilememesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Bazen ayda bir bazen de daha sık olarak haftada bir tekrarlayan ateş yakınmaları olan çocuklar bulunmaktadır, bu hastaların ebeveynlerinde ve akrabalarında da ateş tekrarı hikayesi genellikle vardır, tamda bu durumda hastanın hikayesi dikkatli olarak alınmalı ve not edilmelidir çünkü tekrar eden aynı bulgular varlığında ailesel Akdeniz ateşi (FMF), PFAPA hastalığı veya diğer otoinflamatuar hastalıklar olma ihtimali vardır.

Ailesel akdeniz ateşi ( FMF), ülkemizde sık olarak görülmekte olup bu sıklık bölgelere göre değişim göstermektedir. Türkiye genelinde FMF görülme sıklığı 1/1000 olup Trakya bölgesinde bu oran çok daha düşüktür. En fazla FMF hastası gördüğümüz iller sırasıyla  Sivas (yüzde 12), Kastamonu (yüzde 9), Tokat (yüzde 8), Sinop (yüzde 5.5), Ordu (yüzde 5),  Samsun (yüzde 4) olarak sıralanmaktadır. Ailesel Akdeniz ateşinin bulguları arasında tekrarlayan ateş en sık görülen bulgu olup yine tekrarlayan karın ağrısı, göğüs ağrısı, eklemlerde şişme ve ağrı oluşmaktadır. Karın ağrısı bazen çok şiddetli olabilmekte ve apandisit hastalığı ile karıştırılabilmektedir. FMF in diğer bulguları; bazen ayak sırtında kızarma ve ağrı, bacaklarda egzersizle oluşan ağrı, yaygın eklem ağrıları, baş ağrısı ve kas ağrılarıdır. FMF hastalığı düşünülen çocukların akrabalarında da FMF hikayesi bulunmaktadır.  FMF de tekrar eden ataklar dolayısı ile oluşan iltihabi durum çeşitli organlara zarar verebilir, en çok etkilenen organlar arasında böbrek bulunmakta olup kontrol edilmeyen FMF amiloidoz dediğimiz önemli bir hastalığa yol açabilmektedir,  vücutta iltihabi ürünlerin birikimi sonucu oluşan bu  hastalık  en çok böbrekleri tutmakta ve böbrek yetersizliğine sebep olabilmektedir. FMF tedavisinde tedavisinde kolşisin adlı bitkisel kökenli bir ilaç kullanılmaktadır, bu ilaç ile ateş, karın ağrısı ve diğer  ataklar önlenebilir ve oluşabilecek organ hasarlarının önüne geçilebilir.

PFAPA hastalığı Tekrarlayan ateş, farenjit ağız yaraları ve lenf bezi büyümeleri ile kendini gösteren genellikle 5 yaşın altındaki çocuklarda görülen bir hastalıktır. Tipik olarak belirli süre ile tekrar etmesi ile diğer otoinflamatuar hastalıklardan ayrılır, aileler tipik olarak bu durum için sanki kurulmuş saat gibi her ay tekrar ettiğini dile getirmektedirler. Bu hastalıkta ateş 3-4 gün kadar sürmekte ve  bu süre sonunda kendiliğinden düşmektedir, ateşin yüksek olmasına rağmen çocukların genel durumları iyidir, ateş antibiyotiklere ve ateş düşürücülere yanıtsızdır. Hastaların boğaz kültürleri ve hızlı bakteri testleri normal sonuçlanır, atak sırasında bakılan kan tetkiklerinde kanda iltihabi yanıtı gösteren değerlerin yükseldiğini görülür. PFAFA’sı olan çocukların anne ve babalarında  genellikle küçükken sık ateşlenme veya bademcik operasyonu geçirme öyküsü vardır. Tedavisinde tek doz kortizon ile ateş atağı 4 saat içinde düşer ama hastalığın en etkin tedavi seçeneği bademcik ve geniz eti operasyonudur, bu ameliyattan sonra %90’ın üzerinde hastada ataklar önlenebilmektedir. FMF ve PFAPA ülkemizde yaygın olarak görüldüğü için bazı olgularda FMF ve PFAPA birlikteliği görülmektedir ve bademcik operasyonuna yanıt azalmaktadır.

Bu iki hastalık dışında da  diğer otoinflamatuar hastalıklar var olup çok daha nadiren görülürler. Bu hastalıkların tanınabilmesi için aileler tekrar eden ateş ve diğer bahsedilen bulguların varlığını hekimlerine detaylı olarak anlatmalı, ve hekimleri tarafınca gerekli görülür ise bir çocuk romatolojisi uzmanı ile görüşmelidirler.  Özetle gereksiz yere antibiyotik kullanımını önlemek ve sık hastane başvurularının önüne geçmek için tekrarlayan ateşi olan her çocuk detaylı olarak incelenmeli, aile hikayesi dikkatli olarak alınmalı ve ülkemizde sık olarak görülen FMF ve PFAPA hastalığı akılda tutulmalıdır.

Yazının Devamını Oku

Bugünlerde çocuklarda artış gösteren tehlikeli hastalık: MIS-C

4 Ocak 2021
Hemen hemen her gün çocuk yoğun bakım ünitemize bir MIS-C (Çocuklarda çoklu sistem iltihabi yanıt sendromu) olgusu yatırmaktayız. Çok ağır olabilen bazen de kaybettiğimiz çocuklarımızın olduğu bu hastalık bu günlerde artış göstermektedir.

Koronavirüs geçiren biri ile  temastan ( anne , baba, akraba ) veya koronavirüs geçirilmesinden ortalama 3 hafta sonra çocuklarımızda ateş, baygınlık hissi, aşırı yorgunluk, iştahsızlık gibi genel bulgular, ağızda aft, karın ağrısı, ishal, bulantı, kusma gibi mide bağırsak sistemi tutulumu bulguları, gözlerde kızarıklık, ciltte döküntü, dudaklarda çatlama, kızarıklık, kuruluk ve soyulma gibi cilt tutulumu bulguları, el ve ayaklarda ödem, kızarıklık, lenf bezlerinde şişme ve kızarıklık gibi bulgular görülür. Ayrıca daha ağır hastalarda kalp tutulumuna bağlı olarak tansiyon düşüklüğü, çarpıntı, kalp yetersizliği bulguları (nefes darlığı, ödem, çabuk yorulma, çarpıntı) kalbi besleyen damarlarda genişlemeler, ayrıca böbrek yetersizliği, havale veya koma gibi  ağır bulgular da görülebilmektedir.

Koronavirüs geçiren çocukları bir piramit ile göstererek ne oranda hafif ne oranda ağır gidişli olguların olduğunu açıklayacak olursak; piramidin tabanını yani en çok yer kaplayan kısmını herhangi bir bulgu oluşturmadan geçiren çocuklar oluşturmakta. Onun üstünde bir kısım çocuk ateş, boğaz ağrısı gibi bulgular ile sanki bir üst solunum yolu enfeksiyonu gibi geçirmekte, bazı olgularda akciğer tutulumu olan zatürre tablosu oluşmakta fakat çoğunlukla hafif geçirilmekte. Daha sonra onun üstünde olan kısımda daha az olarak koronavirüse bağlı olarak gelişen Kawasaki hastalığı bulunmaktadır. Bu durumda; gözlerde, dudaklarda kızarıklık, ateş,  kalp damarlarında genişleme gibi bulgular görülebilir. Kawasaki hastalığı bulguları gösteren  bu çocuklar genellikle 5 yaşından küçüktürler. Piramidin en üstünde hepsinden daha az oranda görülen MIS-C’de ise çocuklar ortalama 8-9 yaşındadır,  kalp, akciğer böbrek ve sinir sistemi dahil çeşitli organ yetersizliği bulguları, hatta şok bulguları görülmektedir. Malesef az da olsa kaybettiğimiz çocuklarımız da olmaktadır.

Bu hastalıkların tedavisi tam teşekküllü hastanelerin çocuk servislerinde veya daha ağır olan olgularda ise çocuk yoğun bakım ünitelerinde yapılabilmektedir. Tedavilerinde plazma değişimi, diyaliz, antibiyotik tedavisi, IVIG, steroid, aspirin, heparin, kalp yetersizliğini gidermek için çeşitli kalp güçlendirici ilaçlar, oksijen tedavisi, gerekli olgularda ise ventilatör ile solunum desteği uygulanmaktadır.

Hastanelerimizde izlediğimiz olgular ve dünyanın diğer merkezlerinde izlenilen olguların herhangi bir kronik rahatsızlığı  olmayan çocuklardan oluştuğu görülmektedir. Bu nedenle benim çocuğumda kronik bir rahatsızlık yok bu nedenle bu hastalığa yakalanmaz dememek gerekir. Bu hastalıktan korunmanın tek yolu çocuklarımızı maske takmaya özendirmek ve sosyal mesafeye dikkat etmelerini sağlamaktır. Hemen hemen her yerde, sitelerin korumalı bahçelerinde, parklarda, evlerde, komşuları ile oynayan çocuklarımızın maske takmadıkları, anne babaların da bu durumu hiç umursamadıkları görülmektedir. Bu hastalık benim çocuğumda mı olacak, zaten  görülme oranı çok az dememek lazım. Herhangi birimizin çocuğunda görüldüğü zaman o aile için oran yüzde yüz olacaktır!

Bu hastalıktan korunmak için mutlaka bir süre daha dikkat edip, maske ve sosyal izolasyon kurallarına harfiyen uymak zorundayız. Bilinen herhangi bir vitaminin veya yiyeceğin bu hastalıktan koruduğu gösterilmemiştir. Kronik hastalığı olan çocukların da kullandıkları ilaçlar bu hastalığa fazladan bir yatkınlık yaratmamaktadır. Bu nedenle kronik hastalığı olanlar takiplerini aksatmamalı, kullandıkları tedavileri kendi kafalarına göre kesmemelidirler.

Sağlıklı yarınlara ulaşmak için, çocuklarımızın yüz yüze dersler görüp arkadaşları ile özgürce oynayabilecekleri zamana ulaşabilmek için biraz daha gayret edelim. Tüm okuyucularımıza sağlıklı, mutlu, huzurlu, başarılarla dolu, pandemiden uzak yeni bir yıl diliyorum.

Yazının Devamını Oku

Çocuklarda koronavirüs pandemisi döneminde egzersizin önemi

14 Aralık 2020
Yaşadığımız bu pandemi dönemi bizlere sadece bir enfeksiyon hastalığı riskini değil, bunun yanında pandemi dolayısıyla evde kalmanın yol açmış olduğu kronik sorunları da beraberinde getirdi. Bu durum ileride hem erişkinlerde hem de çocuklarda ciddi sağlık problemlerine yol açabilir. Bu sorunların en başında obezite gelmektedir ve pandemi sonrasında uğraşacağımız ana sorunlardan biri olmaya devam edecektir. Obeziteyi sadece kilo almak olarak değil yıllar sonra oluşabilecek kronik hastalıklara yol açan bir etken olarak bilmek gerekir.

Obezitenin önlenmesinde sağlıklı beslenme çok önemli bir yer tutmaktadır. Maalesef çocuklarımız bu dönemde abur cubur, hamur işi, yoğun karbonhidrat tüketimi ve fast food gibi sağlıklı olmayan yiyeceklerle beslenmek zorunda kaldılar, ayrıca mevcut şartlar dolayısı ile de zaten toplumumuzda az yapılan aktif spor ve egzersizler yapılamaz hale geldi ve obezite oranlarının artmasına yol açtı.  

Çağımızın en ölümcül hastalığı olan  CoVİD-19 çocuklarda genellikle herhangi bir bulgu göstermeden seyreder, fakat bazen çok ağır sonuçlara yol açabilen MIS-C (Multi sistem İnflamatuar sendrom) ile de karşımıza çıkabilmektedir. Son bir ay içerisinde çocuk yoğun bakım ünitelerine bu hastalar çok fazla oranda yatırılmakta ve bu çocukların saptanabilen en büyük risk faktörü de  obezite olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bir parçası spor yapmak ve hareket etmektir. Evde kalan çocuklar odalar arasında maksimum 1500 adım ile gününü tamamlar iken; bu  yüz yüze eğitimin olduğu dönemlerde 10000 adım gibi değerlere hatta çocukların kendi aralarında fiziksel aktivite gerektiren oyunları ile birlikte daha fazla rakamlara ulaştığı bilinmektedir. Evet spor ve hareket yaşamımız için bu kadar önemli bir etkendir. Sağlıklı beslenme ile birlikte spor, sadece  çocuklarımızın fit görünmesini sağlamakla kalmayıp; ileride oluşacak kronik kalp hastalıklarını, akciğer hastalıklarını, mide bağırsak rahatsızlıklarını, eklem rahatsızlıklarını ve hatta  psikiyatrik rahatsızlıkları bile önleyebilecek en ucuz yöntemdir.

Bulunduğumuz şartlardan dolayı asla vazgeçmeden elimizdeki imkanları en iyi şekilde değerlendirip; hareketli yaşamı mutlaka bir alışkanlık haline getirmeliyiz. Amerikan Pediatri Akademisi, uygun yeterli ve düzenli fiziksel aktivitenin sağlığın iyileştirilmesi ve sürdürülmesinde önemli bir rol oynadığını kabul etmekte ve   her gün 1 saat egzersizi önermektedir.

Çocuğunuza sunabileceğiniz spor aktivitelerinde kısıtlamadan uzak olarak keyif aldıkları bir spor  şeklini bulmalarını sağlamak, sürdürülebilirlik açısından son derece önemlidir.  Çocuklarımız severek yaptıkları  sporsal aktivitelerini  uzun yıllar sürdürebilirler.  Bu sayede erişkin hayatlarında  daha sağlıklı ve zinde olup her türlü hastalığa karşı daha dirençli olurlar.

Yaş gruplarına göre  sporsal aktivitelerin  türü  ve zamanı değişmektedir. Bebeklik döneminde her gün 30 dk kadar uyanık olduğu zamanlarda  karnının üstüne  yatırıp hareket etmelerini , bu egzersiz ile bebeğimizin  boyun, bacak ve sırt kaslarının gelişmesini sağlayabiliriz.  Oyun çocukluğu döneminde mutlaka dışarıda ebeveynler ile birlikte yapılacak yürüyüş ve serbest oyuna zaman ayırmalarını sağlamak gerekir. Günde 3 saatten fazla serbest oyun ve yürüyüş bu yaş grubu için yeterlidir. Okul öncesi dönem çocuklarında çocuklar arkadaşları ile birlikte yakalamaca, top oyunları gibi fiziksel güçlerini üst düzeyde kullanacakları oyunlara teşvik edilmelidir, günde 3 saatlik bu türden oyunlar ile çocuklarımızı okul öncesi zinde tutabiliriz. İlk okul çağındaki çocuklarımıza serbest oyun ve organize spor önerilmektedir. Haftanın her günü mutlaka bu aktiviteleri yapmalıdırlar ayrıca bu yaş grubunda haftanın 3 günü bir saatlik kas ve kemik geliştirici  kültür fizik egzersizleri önerilmektedir. Ortaokul çağında yapılacak sporsal aktiviteleri çocuğumuzu sosyalleştirmek için büyük bir fırsat olarak görmeliyiz ayrıca bir spor dalına yönelme bu yaş grubunda gerçekleşebilir. Her gün bir saat normal serbest oyun ve  egzersizi haftanın 3 günü 1 saat, kas ve kemik güçlendirici egzersiz (kültür fizik egzersizi) önerilmektedir. Lise çağındaki çocuklarımız ise daha önce kazandıkları sportif alışkanlıklarını kolaylıkla sürdürebilecek kapasitededirler. Yarışmalı sporlar bu yaş grubu için hem sosyalleşme hem de başarabilme duygusunu tatmaları açısından çok önemlidir.

Bu egzersizleri karantina döneminde yapamasak bile ev içinde ailecek yapılacak egzersizler vardır. En basitinden internetteki  video kanalları üzerinden ailecek yapılabilecek  çeşitli egzersizler bulunmaktadır. Bu egzersizleri ailecek birlikte en az 30 dk yapmanın çocuklarımıza inanılmaz faydalar sağlayabileceğini unutmayalım.  Ayrıca aile içi sosyalleşmek ve güzel zaman geçirmek açısından bu tür grup egzersizleri çok önemlidir.

Egzersizin çocuğunuza sağlayacağı faydalar ise saymakla bitmez. Egzersiz obezite, kalp hastalığı ve diyabeti önlemeye, öğrencilerin okula odaklanmasına, derslerinde daha başarılı olmalarına, ergenlerin sigara ve uyuşturucu gibi  kötü davranışlardan uzaklaşmalarına yardımcı olur.  Zor uykuya dalma, sık sık uyanma gibi uyku problemlerini önler, fazla alınan kaloriyi yakar, kalp ve damar sistemini güçlendirir. Eklemleri, kasları ve kemikleri ne kadar çok çalıştırırsak o kadar güçlü olurlar ayrıca esneklikleri de artar. Düzenli egzersiz ile bazı romatizmal hastalıkların  oluşmasını engelleyebileceğimiz gibi var olanların da düzelebilmesini sağlayabiliriz. Egzersiz  stresi önlemekle birlikte bir çok depresif davranışı da engeller, sorunlarla daha çabuk başa çıkabilecek kendine güvenen bireyler oluşturur. Takım sporları ekip ruhunu almalarını, birlikte hareket edebilme özelliğini ve sosyalleşmeyi sağlar, ayrıca sportmenliği öğretir, spor yapan çocukların benlik saygısını artırır ve yaygın etki olarak mutlu bir çocuk, mutlu bir aile ve  sonunda mutlak başarılı bir hayat sağlar.

Yazının Devamını Oku