İsmail Uğural

Süs bitkilerinde de Ödemiş iddialı

8 Kasım 2014

İzmir’in Ödemiş ilçesi hızlı bir değişim içinde. Daha önce ilk defa bu köşede okudunuz, kamuoyunun patates merkezi diye bildiği Ödemiş, artık Türkiye’nin en fazla süt üreten ilçesi konumunda. Bu yetmediği gibi şimdi de süs bitkilerinde büyük bir gelişme ortaya koyuyor. İlçede bu sektörün en önemli etkinliklerinden biri daha gerçekleşti. Türkiye Süs Bitkileri Üreticileri Birliği Başkanı Selahattin Altun ve Ödemiş Süs Bitkileri Üreticileri Birliği Başkanı Hüseyin Cabbar ile 10. Ödemiş Süs Bitkileri ve Fidancılık Sergisi’ni konuştuk.

MERKEZ İZMİR


Selahattin Altun, “Türkiye Süs Bitkileri Üreticileri Alt Birliği (SÜSBİR) 2008 yılında kuruldu. Üye Sayısı 385’e ulaşan SÜSBİR’in ülkenin dört bir köşesinde üyesi bulunuyor. Özellikle İzmir, Adapazarı, Yalova, Antalya, Adana, Samsun ve Muğla’da üretim yoğunlaşmış durumda. En yoğun süs bitkileri üretimi yapan illerimiz İzmir, Adapazarı ve Yalova’dır. Ancak Türkiye’nin süs bitkisi üretiminin yüzde 50’si İzmir Küçük Menderes havzasında yapılmakta” diyor.

SEKTÖR UMUTLU


Sergi’den hemen önce düzenlenen çalıştayın da çok yararlı olduğunu söyleyen Başkan Altun, “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında Süs Bitkileri Daire Başkanlığı’nın kurulması ve sektörün gerçek gücünün ortaya çıkması için kayıt dışılığın önlenmesini özellikle istiyoruz. Sektörümüzün önü çok açık, yıllık 70 milyon doları bulan ihracatımızın önümüzdeki 5 yıl içinde 300 milyon dolara çıkması işten bile değil, fakat kalite ve standartların Avrupa düzeyine gelmesi şart. Dolayısıyla Bakanlığımız ve SÜSBİR’in işbirliği ile komisyonların kurulup çalışması sağlanmalı. Zira işletmelerin öncelikle altyapılarının iyileştirilmesi gerekiyor. Sulama sisteminin üretime uygunluğu, üretim alanlarına jüt (taban örtüsü) serilmesi, üretim harçlarının (torf + cüruf + kontrollü gübre) iyi olması standart üretimi çok artıracak. Ayrıca işletme altyapı ve üstyapı desteği ve kredisi ile birlikte sektörün TARSİM ve KOSGEB kapsamına alınması bize büyük katkı verecek” diye konuşuyor.

BÜYÜK ANLAŞMA

Yazının Devamını Oku

TürkTraktör 2. elde de iddialı

25 Ekim 2014

Türkiye’de toplam traktör sayısı 1 milyon 600 bini geçti. Bu ciddi bir büyüklük. TürkTraktör’ün ise 60 yıllık köklü bir geçmişi var. Son yıllardaki satışlarla halen Türkiye’de mevcut traktör pazarının yüzde 50’sini de elinde tutuyor. Tabii pazar bu kadar geniş olunca yeni traktör satışlarının yanı sıra 2. el satışlar da giderek önem kazanıyor. TürkTraktör Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı İrfan Özdemir ile piyasadaki son gelişmeleri görüştük.

GELİŞMELERDEN MEMNUNUZ


İrfan Özdemir, “Bu yıl Bursa’da New Holland ailesinin iki yeni ürününü ilk kez çiftçilerimizle buluşturduk. TürkTraktör tesislerinde Türk işçisinin emeğiyle üretilen her iki ürünümüz de modern teknolojinin nimetleriyle donatılmış durumda. Diğer ürünlerimiz gibi iki yeni ürünümüz de performans ile yakıt ekonomisini aynı potada eriterek çiftçimizin verimliliğini üst seviyeye taşıyor. Dolayısıyla kendi hesabımıza son gelişmelerden memnunuz. Bu arada tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de 2. el traktör pazarı gerçeği var. Ancak 2. el traktör pazarını sahiplenen kurumsal bir yapı yok. Türkiye’de üretim yapan, her zaman çiftçimizin ihtiyaçları doğrultusunda çözüm üreterek, Türk çiftçisinin yanında bir kurum olarak 2. el traktör konusunda da çiftçimize kurumsal güvenceyle çözüm sunulması gerektiğine inandığımız için bu fikir ortaya çıktı. Çiftçimize doğrudan sağlayacağımız hizmet ve faydaların yanı sıra bu sistemin, Türkiye 2. el traktör pazarına yönelik önemli bir hizmet olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle websitesi platformumuzu sadece kendi markalarımızla kısıtlamadık ve sistemi tüm markalara açtık. Bizim için önemli olan çiftçilerin bütçesine ve kullanım amacına uygun traktörü kurumsal güvenceyle ve kurumsal bir şirketin hizmetler paketiyle satın alması” diyor.

FİNANSMAN DESTEĞİ


Yazının Devamını Oku

Gıdada büyük buluşma

17 Ekim 2014

Dünya nüfusu 1950 yılında 2,5 milyardı. Aradan 64 yıl geçti, rakam 7 milyarı aştı. 2050’de ise insanoğlu 9,5 milyara yaklaşacak. Nereden nereye değil mi? Hani derler ya bu sıcağa kar mı dayanır? Tabii dayanmaz, onun için Malthus’un “Felaket teorisi” gerçekleşmedi ve insanlık gıda yüzünden büyük bir çöküşle karşılaşmadı, ama yine de her gün ortalama 1 milyar insan gece yatağa aç giriyor. Sıklıkla yazılarımda yer verdiğim gibi gıdanın küresel ve ulusal ölçekteki stratejik önemi de her geçen gün artıyor. Daha da artacak. Sektör sürekli artan tüketim ve yeni yatırımlarla bütün dünyada büyümeye devam ediyor. Türkiye bu alanda çok büyük avantajlar taşıyor, bunu hep vurguluyoruz. İzmir ise tam bir gıda malları üretim cenneti olmaya aday. Aslında İzmir bölgesi demek gerekiyor, Aydın ve Manisa hatta Denizli ve Muğla’yı da kapsayan bir bölgeden söz ediyorum. Çünkü bu iller birbirini tarım, gıda üretimi ve sanayi yönünden çok güçlü biçimde destekliyor. İşte böyle bir ortamda gerek sektörü bir araya getirmek, gerekse gıdanın büyük katma değeri konunda farkındalık yaratmak amacıyla önemli bir etkinliği önümüzdeki hafta İzmir’de yaşayacağız. Gençiz Fuarcılık Genel Müdürü Osman Gençer ile FOODEX İzmir Gıda ve Gıda Teknolojileri Fuarı’nı konuştuk.

İLK DEFA YAPILIYOR
Osman Gençer, “Fuarımız 23 – 26 Ekim tarihlerinde Kültürpark Uluslararası Fuar Alanında gerçekleşiyor. Sizinle aylar önce bu projeyi ayrıntısıyla konuşmuştuk. O günden bu yana büyük mesafe aldığımızı söylemek isterim. Tabii en büyük engelimiz böyle bir fuarın İzmir’de ilk defa yapılıyor olmasıydı. Aslında bilindiği üzere gıda, içecek ve teknolojileri sektörü çok geniş boyutlar taşıyor. Yanı sıra İzmir gıdada Türkiye’nin en önde gelen ili konumunda. Ayrıca bu çapta tematik ve sektörel bir fuar da İzmir’e fazlasıyla yakışıyor. Şu an itibarıyla Türkiye’nin birçok yerinden kuruluş ve firma katılımcı olarak yer almış durumda. Dediğim gibi ilk defa olmanın getirdiği bazı sorunlar dışında gelişmelerden memnunuz. Hele önümüzdeki yıllar için bir hayli umutluyuz” diyor.

SEKTÖRÜ BEKLİYORUZ
Gençer son olarak şu değerlendirmeyi yapıyor: “Amacımız yakın bir gelecekte FOODEX İzmir’in uluslararası nitelik kazanması. Daha doğrusu İzmir, uluslararası bir gıda merkezi olma vizyonunu taşıyorsa, bu Fuar bir kilometre taşı olacak diye düşünüyoruz. O yüzden gıda, içecek ve teknolojileri sektörü içinde yer alan herkesi 23 – 26 Ekim arasında Kültürpark’ta bekliyoruz. Bu büyük buluşmada çeşitli ve önemli etkinliklere imza atacağız. Yabancı heyetleri ağırlamanın dışında birinci gün gıda israfına özellikle dikkat çekmek maksadıyla ‘Bilinçli Gıda Tüketimi” konulu bir panel düzenliyoruz. Cumartesi günü ise süt ve süt teknolojileri alanında son gelişmeleri içeren bir etkinlik daha gerçekleşecek. Önemli konuşmacılarımız ve sunumlar var. Sektör temsilcileri, ziraat ve gıda mühendis ve teknikerleri, veteriner hekimler ile birlikte ilgili bütün öğrencilerin bu panelleri kaçırmamasını tavsiye ediyorum. FOODEX İzmir ile bölgemiz yeni ve çok güçlü bir fuar daha kazanmış olacak.”

Yazının Devamını Oku

Kadın çiftçiler tarımın temeli

10 Ekim 2014

Bugün dünyada tarımsal işgücünün en önemli kaynağını kadınlar oluşturuyor. Gerek küresel ölçekte, gerekse Türkiye’de tarımsal üretimin ve kırsal hayatın sürekliliğinin sağlanmasında kadınların rolü gerçekten çok büyük. Bu yüzden kadınların tarımsal üretimde, kaynakların sürdürülebilir kullanımında, gıda üretimi ve güvenliğinde sahip oldukları önemli konum göz önüne alınarak 15 Ekim tarihi “Dünya Kadın Çiftçiler Günü” olarak ilan edilmiş bulunuyor. Ancak ne yazık ki bu anlamlı günün bütün Türkiye’de yaygın biçimde kutlandığını söyleyemiyoruz. Olsun bir yerden başlamak lazım... Bakınız iyi örnekler de var.. İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ali Bal ve İlçe Ziraat Odası Başkanı Bülent Oray ile “kadın çiftçiler” olgusunu konuştuk.

FARKINDALIK ŞART

Ali Bal, “İlçemizde bu çerçevede ilk kutlamayı 2013 yılında gerçekleştirdik. Amacımız kadın çiftçilerin toplumdaki sosyal konumunu yükseltmek, kamuoyu nezdinde kadın çiftçilerin sorunları ve toplumdaki rolleri konusunda hassasiyet sağlamak, bugüne özel ortak bir ruh oluşturarak farkındalık yaratmak ve kadın çiftçilerin faaliyetlerinin görünür olmasını temin etmek” diyor.

KADIN ÜRETİCİ PAZARI

Bal, “2. Kemalpaşa Çiftçi Kadınlar Günü etkinliğimiz ise Kemalpaşa Rekreasyon Alanı’nda 17 Ekim 2014 Cuma günü hayata geçecek. İlçe genelinde bütün mahalle ve köyleri gezerek görüşmeler yapıyoruz. Çiftçi kadınlarımızı bu sosyal projede yer almaları için teşvik ediyoruz. Kadınlar geçen yıl olduğu gibi stant açarak etkinlik gerçekleştirecek. Stantlarda kadınlarımızın ürettiği ürünler tarhanadan pekmeze, zeytinden salçaya, ekmekten erişteye, sağlıklı yemeklerden nazar boncuğuna kadar ürettikleri tüm ürünler sergilenerek satışa sunulacak. Kadın üreticilerimiz geçtiğimiz yıl tüketicilerle doğrudan buluşmuşlar, bunun sonucunda Kadın Üretici Pazarı oluşumunun temelleri atılmıştı. Bu proje üzerinde önemle durmaktayız” diye konuşuyor.

BİRLİKTE KUTLAYALIM

Bülent Oray da şu değerlendirmeyi yapıyor: “Kadın çiftçilerimiz tarım ve gıda sektörünün görünmeyen kahramanlarıdır. Bunca fedakârlık ve mücadeleye karşılık hep geri planda kalan üretici kadınlarımızı desteklemek ve ön plana çıkarmak amacıyla Kadın Çiftçiler Günü’nü kutluyoruz. Önümüzdeki hafta Cuma günü bu anlamlı günde Kemalpaşa’da buluşalım ve üretimin temel direği olan kadınlarımıza layık oldukları değeri verdiğimizi gösterelim.”

Yazının Devamını Oku

Gıda fiyatları enflasyona yol açıyor mu?

4 Ekim 2014

Nedense son zamanlarda gıda ve enflasyon ilişkisi fazlaca kurulmaya başlandı. Fiyatlar genel seviyesinin (sürekli) artışı yani enflasyon olgusunun başlıca suçlusunun tarım ve gıda sektörü gibi gösterilmesi doğrusu çok tuhaf... Tarım ve gıda ürünlerinin üretici ve sanayicinin elinden çıkışı ile tüketici arasındaki kabul edilemez fark niçin mercek altına alınmıyor? Asıl bu soruyu sormak gerekir. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar söz konusu büyük çelişkiyi kamuoyunun dikkatine sunuyor.

GIDA SORUMLU DEĞİL
Şemsi Bayraktar, “Çiftçi enflasyonun sebebi değil mağdurudur. Son dönemlerde enflasyonda görülen artışın sorumlusunun gıda fiyatlarındaki yükseliş olduğu yönünde açıklamalar yapıldığını görüyoruz. Hatta çeşitli kesimler tarafından gıda fiyatlarının kontrol altına alınması gerektiği, gıdada enflasyonun belli rakamlara çekilmeden genel enflasyonun düşmeyeceği öne sürülerek, gümrük vergileriyle oynanmasının bir önlem olacağı dile getiriliyor. Ayrıca 2007’de yaşanan kuraklık da hatırlatılarak, gümrük vergilerinin aşağı çekilmesi suretiyle, fiyatların kontrol edilebileceğinden bahsedilmekte. Bu gümrük vergilerini düşürerek ithalat yapılmasının yolunun açılmasını istemek demektir. Sonuç olarak, bu söylemler, ithalatın gıda fiyatlarını kontrol altına alacağı ve düşüreceği varsayımına dayanmakta” diyor.

SEKTÖRÜ BALTALARSINIZ
Bayraktar, “Bu şartlar altında çift hanelere yaklaşmış enflasyonu kontrol altına almak için ithalatı cazip hale getirecek gümrük vergisi indirimleri, zaten zor durumdaki çiftçimizi daha da büyük sıkıntıya sokacak. Bu sektör 77 milyon nüfusu, 37 milyon turisti doyuruyor ve 6 milyona yakın istihdam yaratıyor. Son bir yılda yaklaşık 18 milyar dolarlık ihracata imkan sağlayan tarım ve gıda sektörünün ayakta tutulması gerekirken, ihtiyaç dışı ithalatın tam anlamıyla yıkıcı sonuçlar doğuracağını bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Gıda fiyatlarını kontrol etmek için ithalatı cazip hale getirmek, ülke içi üretim varken, ürün ithal etmek tarım sektörünü baltalamaktan başka bir işe yaramaz” diye konuşuyor.

ÇÖZÜM NEREDE
Bayraktar son olarak şu değerlendirmeyi yapıyor: “Tarımda en temel öncelik, yapısal sorunları çözerek, sürdürülebilir üretimi sağlamak, çiftçiyi üretimde tutmak, ülke içi üretimi artırmak, üretim fazlasını ihraç etmek olmalı. Bunlar yapılmazsa ortaya çıkacak sorunun büyüklüğüyle baş etmek mümkün olamaz. Aksi takdirde tarımdan kopacak milyonlarca nüfus, hangi alanlarda istihdam edilecek ve doyurulacaktır? Bunun cevabının verilmesi gerekir. Açıkçası gıda fiyatlarını kontrol altına almanın ithalatı gümrük indirimleriyle teşvik etmekten başka yolları da var. Asıl sorun şudur; ürünün üreticinin elinden çıkış fiyatı ile tüketicilerimizin aldıkları fiyatlar arasında 4-5 katına ulaşabilen farklar oluşuyor. Kamuoyunda esas tartışmaya açılması gereken konu budur. Sonuç itibarıyla üretici-market arasındaki makas mutlaka dikkate alınmalı. Bu gerçek göz önüne alınmazsa gıdada enflasyon sorunu çözülemez.”

Yazının Devamını Oku

Süt ekonomisi ve İzmir

26 Eylül 2014

İzmir’de her şey var. Turizm, deniz ticareti, tekstil, konfeksiyon, inşaat, makina, doğal taş ve otomotiv, daha da sayabilirim. Ancak İzmir ilinin en rekabetçi üstünlüğe sahip olan sektörü tarım ve gıda... Bunun en somut örneği ise İzmir’in süt üretiminde Türkiye birincisi olması. Şaka değil bir milyon 400 bin ton süt üretiliyor bir yılda. Bu miktarın 400 bin tona yakını da sadece Ödemiş ilçesinden geliyor. İşte bu tabloyu fark eden Ege Genç İşadamları Derneği (EGİAD) çok iyi bir zamanlama ile “Süt Ekonomisi ve İzmir” konulu bir panel düzenledi. Çünkü EGİAD yönetimi şu isabetli analizi yapmıştı...

KATMA DEĞERE YÖNELMELİ
İzmir ilinde süt üretimi her geçen gün arttığına göre bu süreci çok daha verimli ve katma değere yönelik biçimde değerlendirmek gerekmez miydi? Öyleyse yalnızca çiğ süt üretim değeri 2 milyar liraya yaklaşan bir sektörü mamul üretir hale getirmek ve özellikle peynir üretimine odaklanmak çok daha akıllıca olmaz mıydı? Dolayısıyla artık bölge ekonomisinde süt ürünleri ve daha özelde peynirciliği yüksek sesle konuşmanın zamanı gelmişti.

EGİAD’A TEŞEKKÜR
EGİAD Başkanı Seda Kaya, aslında “İzmir neyin merkezi olmalı?” sorusuna dikkat çekmek amacıyla bu toplantıyı gerçekleştirdiklerini söyledi. Kaya, İzmir’in Türkiye’nin tarım ve gıda merkezi olması ve politikaların bu doğrultuda hazırlanması gerektiğinin altını çizdikten sonra, il genelinde süt ekonomisinin büyüklüğü ve katma değer potansiyeline vurgu yaptı. Açılış konuşmalarında Seda Kaya’dan sonra söz alan İzmir Tarım Grubu (İTG) Başkanı Mahmut Eskiyörük, Ulusal Süt Konseyi (USK) adına konuşan İzmirli sanayici Kosat Gürler, İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Güldal ve Hayvancılık Genel Müdürü Mustafa Kayhan EGİAD yönetimine teşekkür ederek ilk defa düzenlenen bu toplantının gıda sektöründe çok olumlu sonuçlar doğuracağını ifade ettiler.

KİMLER KONUŞTU
Panel konuşmalarında ise sırasıyla Ödemiş bölgesinden Gölcük Süt Mamulleri Yöneticisi İsmail Dadal, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özer Kınık, gıda sektörünün öncüsü Pınar’ın Üretim Müdürü Ozan Tidin, Tire bölgesinden Boyacıoğulları Ömür Süt Mamulleri Yöneticisi Esra Boyacıoğlu, peynircilikte yeni bir çığır açan İzmir Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Özer Türer ile birlikte sektörün en köklü firmalarından Sakıpağa’nın şirket ortağı Serhan Sakıpağa yer aldılar.

HOLLANDA ÖRNEĞİ

Yazının Devamını Oku

İzmir neyin merkezi olmalı

19 Eylül 2014

HÜRRİYET Ege büyük iş yaptı. İzmir’de tarım ve gıda sektörünün 20 temsilcisini geçtiğimiz günlerde biraraya getirdi ve ortaya manifesto niteliğinde bir sonuç bildirgesi çıktı. Buna göre, “İzmir’de yeni bir arayışa ihtiyaç yok. Bölgenin tarihi, ekonomik, doğal ve ekolojik potansiyeli bir gerçeği bize adeta dayatıyor. İzmir Türkiye’nin tarım ve gıda merkezi olmalıdır. Bölge ekonomisinin geleceği bu vizyon çerçevesinde planlanmalıdır.”
Peki bu nereden kaynaklandı? Niçin sektör temsilcileri Hürriyet Ege’de yapılan toplantı sonrası böyle bir çıkışı gerek gördü? Çünkü nedense son dönemde İzmir kamuoyunda hep konuşulur ve sorulur oldu. İzmir neyin merkezi olmalı? Öyle ya Antalya turizmin, İstanbul birçok şeyin ama özellikle finansın, Bursa da otomotivin merkezi haline geldiğine göre İzmir ne olmalı sorusu hep gündemde kalmaya devam etti. Oysa yaşadığınız bölgenin sahip olduğu temel özellikler sizi “bir şey” olmaya zorlar, siz zorla bir şey olamazsınız. Dolayısıyla artık komplekse gerek yok. Son altmış yıldır bu ülkede bir kompleks yaşanıyor. Tarımı itip kakma ve küçük görme halleri bu ülkeye büyük zarar verdi. Hâlâ da vermeye devam ediyor.

Tarımsal sanayi
Efendim bir bilgisayar çipi veriyorsunuz, bilmem kaç kamyon buğday veya şu kadar ton süt alıyorsunuz, öyleyse tarımla uğraşacak zamanımız yok! İleri teknolojilere yatırım yapalım. Yapmayın diyen var mı? Niye sapla samanı birbirine karıştırıyorsunuz? Sanayi mi tarım mı sorusu belki 1950’lerde bir anlam ifade ediyordu, 21. yüzyılın küresel gerçekleri karşısında bu anlamını kaybetmiştir. Bilgisayar çipi üretme teknolojiniz varsa tabii ki üreteceksiniz, ancak diğer yandan da tarımın stratejik bir sektör olarak algılanmaya başladığını da kabul edeceksiniz. Aslında modern tarım zaten sanayidir. Bir de buna ineğin memesindeki süt değerlidir, ama tüketiciye ulaşan süt daha değerlidir diye bir ekleme yaptığınızda gıda sektörünün büyük katma değer yaratma gücünü de algılamış olursunuz. Size somut bir örnek vereyim. Bugün Avrupa Birliği’nin en büyük sektörü gıda sanayiidir. İşte internet orada merak eden rakamları inceleyebilir.

Yüksek katma değer
Daha önce yazdım. Geçen yıl İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’nce düzenlenen “Tarım ve Gıda Zirvesi”nde İzmir’in bu alanda yol haritası çizilmiş ve sektörel öncelikleri belirlenmişti. İzmir’in tarım ve gıdada Türkiye’nin en önde gelen ili olduğu vurgulanmış, bu gerçek istatistikler ile desteklenmişti. Böyle bir tabloda akıl ve mantık neyi emreder? Tarım ve gıdayı sanayi ve teknoloji ile buluşturmak, tamamen yüksek katma değeri hedef almak. Söz konusu Zirve’yi hazırlayan 400 sektör temsilcisi ve uzman sektörel öncelikleri yani hedef alanları şöyle belirlemişti; * Süt ve Süt Ürünleri Sanayi ve İhracatı, * Yaş ve Kuru Meyve Sebze Sanayi ve İhracatı, * Su Ürünleri Sanayi ve İhracatı, * Süs Bitkileri ve Seracılık Sanayi ve İhracatı, * Organik Üretim Sanayi ve İhracatı, * Yenilenebilir Enerjinin (Jeotermal) Tarımda Kullanılması...

Gıda çıpadır

Yazının Devamını Oku

Bağ alanları nereye gidiyor

12 Eylül 2014

BUGÜN sadece Türk tarım ve gıda sektörü için değil, aynı zamanda ulusal ekonomi için de büyük değer taşıyan iki önemli üründen söz etmek istiyorum. Önce Ege’nin sarı altınına bakalım. Ülkemiz çekirdeksiz kuru üzüm üretiminde dünyada ikinci, ihracatta ise birinci sırada yer alırken, 275-325 bin ton üretim miktarı ile dünya üretiminin yaklaşık yüzde 40’ını karşılıyor. Toplam üretimin yüzde 80-90’ı ihraç ediliyor. Yıllık kuru üzüm ihracatından da yaklaşık 600 milyon dolar gelir elde ediliyor. Bu arada yaş üzüm ihracatının her geçen gün arttığını da hemen belirtelim. Bu yıl beklenen rakam 250 milyon dolar civarında... Şimdi gördüğünüz gibi buraya kadar her şey güzel gidiyor. Ancak son dönemde çok ciddi bir risk ile karşı karşıyayız. Bu önemli konuyu Tariş Üzüm Birliği Başkanı Ali Rıza Türker ile konuştuk.

1 milyon dekara yaklaştı
Türker, “Ege Bölgesi’nde çekirdeksiz üzüm bağ alanları 30 yıl içinde yüzde 100’e yakın genişledi. 1985 yılında 570 bin dekar olan üretim alanı 2013 itibariyle 1 milyon dekara yaklaştı. Halen de bölgede bağ dikimi artıyor. Fidan satış yerlerinde asma fidanı yok satıyor ve Ege Bölgesi kır alanlarında, zeytin yetiştirilen dağ yamaçlarında bile asma fidanı dikimi yapılarak yeni bağ alanlarının kurulmasına büyük bir hızla devam ediliyor” diyor.


Sınırlama getirilmesi şart
Türker, “İhracat oranı dengede seyrederken artan bağ sahaları dikkate alındığında, yakın bir gelecekte üretim miktarının kontrol edilemez bir boyuta taşınacak olmasından büyük kaygı duymaktayım. Yanı sıra asma fidanının tarımsal desteklenme kapsamında olması bu olumsuz sorunu daha da çözülemez hale getiriyor. Üstelik üzümde fındık gibi arz fazlalığı sorunu var. Fındıkta arz fazlalığını gidermek için üreticilere söküm tazminatı ödeniyor, ancak üzümde hem böyle bir tazminat söz konusu değil, hem de fidan teşviki yapılıyor. Bu da ne yazık ki ileride büyük sorunlar yaşanmasına yol açacak. Dolayısıyla çözüm olarak mutlaka üretimin planlanması gerekiyor. Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli’nde belirlenmiş hedeflere uyularak bağ alanlarına sınırlama getirilmesini şart görüyoruz” diye konuştu.

Aydın'da fındık olmaz

Yazının Devamını Oku