Devrim Sağıroğlu

Yerli malı

7 Nisan 2002
<B>BEŞİKTAŞ</B> geçen hafta F.Bahçe'yi, dün de G.Saray'ı yenerek derbilerde bir adım öne geçti. Siyah beyazlı takım bu senenin flaş takımı olmaya aday. Tamamen yerli oyunculardan kurulu Beşiktaş, sezona çok iyi başladı. Daha sonra bir bocalama devri geçirdi. Fakat Faruk Beşok'un etrafında öyle bir kenetlendiler ki, hem yabancısız, hem de genç olmalarına rağmen geleceğin Beşiktaş'ını yapmak için büyük bir çaba içine girdi. Burada en büyük pay bu sene yönetime girmeyen Mehmet Hotiç ile coach Ahmet Kandemir'indir.

G.Saray karşısında siyah beyazlı takımda Faruk Beşok başta olmak üzere, uzun oyuncular Fatih, Umut, forvetler İnan Koç, Tufan, oyun kurucu Umut Tınay inanılmaz bir oyun ortaya koydu. Zaten maçın sonundaki 25 sayılık fark da bunun göstergesi. Tabii ki Onur'un da sakatlığının geçmiş olmasının takıma büyük faydası olduğu da bir gerçek. Beşiktaş'ın bu formu onları Play-Off'ta olmadık bir yere taşır.

AZİZ YILDIRIM FARKI

Ezeli rekabette F.Bahçe, G.Saray'ı yine ezdi geçti. 23 sayılık fark, iki kulübün bayan basketboluna bakış açısının bir göstergesi. Çünkü F.Bahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, gelecek sezon bayan takımını Avrupa Şampiyonu yapma düşüncesi içindeyken sarı-kırımızılı yöneticiler, bayan şubesine üvey evlat gözüyle bakıyor. Bu durumda ortaya çıkan farkı gayet normal karşılamak gerekir.
Yazının Devamını Oku

İstenince oluyormuş

6 Nisan 2002
<B>SEZAR'</B>ın hakkı <B>Sezar</B>'a.. F.Bahçe'nin özellikle ikinci 45 dakikasına, bravo.. Ağır bir sahada böylesine tempoya, böylesine gollere, zevk veren futbola yürekten alkış.. Demek ki, istenince oluyormuş.. F.Bahçe bu sezon en iyi futbolunu Göztepe karşısında oynadı. Eğer kaleci Majdan olmasa, tarihi bir skora da imza atacaktı. İlk yarıda 6 net pozisyona giren, Revivo'nun ayağından bir de penaltı kaçıran sarı-lacivertliler, ikinci yarı başlayan sağanak yağmurla coştu. Sağanak olup, Göztepe kalesine yağdı.. Ümit Özat ve Hakan Bayraktar'ın mükemmel futboluna, 63. dakikada Serhat'ın yerine oyuna giren Ceyhun da eklenince, Göztepe'nin ‘‘teslim bayrağı’’ çekmekten başka çaresi kalmadı. Hayret ediyorum, bu Ceyhun F.Bahçe takımında nası oynamaz? Kenarda bekletilecek oyuncu mu? Haftaya gene ilk 11'de görmezseniz, hiç şaşırmayın!

GELECEKTEKİ UMUT

F.Bahçe'de her geçen gün performansını daha çok artıran bir yıldız var.. Modern bir savunma oyuncusunun nasıl oynaması gerektiğini herkese kanıtlayan Ümit Özat bu.. Ümit Özat sadece F.Bahçe'nin değil, A Milli Takım'ın da gelecekteki umudu.. En çok eleştirildiği günlerde bile onu savunan biri olarak, bu satırları yazarken zevk duyuyorum..

F.Bahçe bu oyununu, temposunu sezon sonuna dek sürdürebildiği takdirde, en azından Şampiyonlar Ligi'ne katılmaya hak kazanır. Ancak, devamlılık şart.. Bir hafta sonra tükürdüğümüzü yalatmaları endişesini içimde taşıyorum. Lorant'ın da inadından vazgeçmesi gerekir.. Ayağına top yakışan bir Yusuf, 18 kişilik kadroda yok.. Ceyhun'un kulübede roman okumaktan gözleri kan çanağına dönmüş.. İhtiyarlarda ısrar etmenin ne anlamı var? Gençleri kazan ki, takıma bir yararın olsun.. Arnavut inadını bırak Lorant.. Çünkü sen Arnavut değil, Almansın!
Yazının Devamını Oku

Pempe gözlük

1 Nisan 2002
BEŞİKTAŞ ve G.Saray 2'şer puan kaybetmiş.. Büyük avantaj yakalamışsın.. Dolu bir statta, seyircinin yüzde 90'ı senin tarafını tutuyor.. Allah aşkına oyna be birader! İki top yap, iki şut at, gözümüzün pasını sil.. Bu F.Bahçe ne zaman oynayacak, ne zaman zevk verecek? Değişik bir şey yazmaya çabalıyoruz, nafile.. Ne doğru dürüst bir oyun planı, ne sistem var.. Eskiden bireysel oyunu eleştirirdik, şimdi ona da razı olduk. Rüştü'den, Ümit Özat'tan başka nazar boncuğunu kime takacağız? G.Birliği karşısında, bir de Johnson ile Hakan Bayraktar'a.. O Hakan Bayraktar'ı da yaza yaza usandık, zor bela takıma girdi.. Johnson uzun süre kementi yedi, kenarda oturdu.. Onlar da olmasa ne olacaktı?

Maçın en ilginç ve yazılması gereken anı, 45. dakikaka.. Bu dakikada topla ceza alanına giren Cafer'i, Fatih arkadan itiyor. Bence penaltı ve kırmızı kart.. Hakem Mustafa Çulcu'nun ‘‘devam’’ demesi, müsabakanın kaderini değiştiriyor.. Aslında G.Birliği biraz akıllı hücuma çıkabilse, Youla ile Cafer becerikli olabilse, hakemin düdüğüne muhtaç kalmayacak.

HAYAL EDEBİYATI

Kırmızı-siyahlıların orta alanı F.Bahçe'den daha iyi top yapıyor ve özellikle Ahmet Hassan ile Nihat, etkisini oyun boyunca gösteriyor. Hoş, böyle bir F.Bahçe karşısında etkili olamamak zaten mümkün değil..

F.Bahçe'de oyuna ağırlığını koyabilecek, rakip savunmayı bozabilecek nitelikte te forvet yok. Serhat savruk, Andersson mazide yaşıyor.
Yazının Devamını Oku

Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

27 Mart 2002
<B>BU </B>işi <B>‘‘Adet’’</B> haline getirdik.. Her özel maçtan sonra <B>‘‘Hazırlık müsabakaları ölçü olmaz’’</B> diyoruz.. Peki, ölçü nedir? Milli Takım'ın iyi oynadığını, umut verdiğini iddia eden var mı? Fenerbahçe'nin kurtarıcısı Rüştü, Milli Takım'ı da kurtarıyor.. Henüz, doğru dürüst bir yedeği bile yok.. Sakatlanmasın, birşey olmasın diye hepbirlikte dua ediyoruz.. Savunmamız fena değil.. Ümit Özat, Bülent Korkmaz, Fatih, akın kesiyor, topa basıyor, en azından ne yaptıklarını biliyorlar.. Orta sahamız, Güney Kore karşısında ‘‘Prangalı’’ durumda. Ümit Davala, Emre Belözoğlu, İtalya'ya futbol oynamaya değil, spagetti yemeğe gitmişler. Bunlar, eskiden Galatasaray'da alkışladığımız Ümit'le Emre mi, diye tereddüte düşüyoruz. Biraz Yıldıray çalışkan, gayretli o kadar.. Ne Tugay, ne Hakan Ünsal kıvamında.. Ogün de öyle.. Hakan Şükür'ü yalnız bırakmama isteğimize rağmen, ilk yarıda pozisyon bulamıyoruz. Hakan Şükür bir sağa, bir sola yalpalıyor. En ufak bir dalgada, alabora olacak gibi.. Düşünün, tek etkili şutumuzu devre bitmeden 15 saniye önce Tugay'la atıyoruz. Biz, böyle mi Dünya Kupası'nda biryerlere gideceğiz?

İkinci yarı başında Ümit Davala, Ogün, Tugay, Emre Belözoğlu çıkıyor, yerlerine Nihat, İlhan Mansız, Ergün, Hasan Şaş giriyor.. Amaç, forveti güçlendirmek, orta sahaya By-pass yapmak.. Şenol Güneş, işlerin bu orta saha ile gitmeyeceğini, Hakan'ın tek başına hiçbirşey beceremeyeceğini, 45 dakika bitiminde çözmüş anlaşılan.. Daha sonra da Rüştü yerini Ömer'e, Yıldıray, Mustafa İzzet'e, Hakan Ünsal, Abdullah'a, Bülent Korkmaz, Emre Aşık'a bırakıyor.. Sonuçta, herkes bir kez daha milli oluyor.. Oh, ne saadet?

BİR TEK SAVUNMA

Son 15 dakikada Güney Kore kalesi önünde sonucu değiştirme çabamız var.. Ancak, Hakan Şükür'ün etkisizliği sürüyor.. İlhan Mansız, iki enfes hareketiyle, forvetin mutlaka düşünülmesi gereken ismi olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.. İleride tek forvet oynatacaksak bile, onu kesinlikle gözardı etmemeliyiz.

Şu gerçeği kabullenmeliyiz.. Bizim, savunmamız dışında güvenilecek tarafımız yok.. Orta sahamız hikaye, forvetimiz palavra.. Güney Kore maçından ne elde ettik derseniz; Rüştü'ye, Ümit Özat'a, Bülent Korkmaz'a, biraz da Fatih'e güven tazeledik, o kadar.. Gerisi, Erich Maria Remarque'nin romanı gibi: ‘‘GARP CEPHESİNDE YENİ BİRŞEY YOK...‘‘
Yazının Devamını Oku

Bu kadarına fitiz!

23 Mart 2002
<B>NİHAYET, </B>45 dakika da olsa Fenerbahçe'nin göze hoş gelen futbolunu görebildik.. İzlerken, öflemedik, püflemedik, sinirlenmedik.. Bu kadarına da ‘‘şükür’’ diyor, fazlasını istemiyoruz.. Bizi kuru ekmeğe alıştırdılar, sandviçe fit olduk!

Fenerbahçe gibi ilginç bir takım az bulunur.. Herkes gol yer strese kapılır, Fenerbahçe'de tam tersi.. Ne zaman gol atıyor, ondan sonra eli ayağı birbirine dolaşıyor.. İlk 20 dakika hırslı, mücadeleci, korakor bir oyun.. Sarı-lacivertliler, Gaziantep karşısında tuttuğunu kopartmak için her şeyi deniyor. Üstelik gene ölü bir top, Revivo'nun ‘‘lokum’’ gibi pası ve Johnson'un aynı güzellikteki kafasıyla 1-0 öne de geçiyor. ‘‘Şimdi iyi futbol da seyredebiliriz’’ derken, şemsiye tersine dönüyor. Seyirci öfkeli, futbolcu hırçın.. Aleyhte en ufak bir kararda, tribünlerde ‘‘malum’’ feraneler! 26. dakikada Fatih'e gösterilen sarı kart sonrası, hakem Ali Aydın anons yaptırıyor. Taraftar, zaten ‘‘stres kayığına binip, dolaşmaya meraklı futbolcuyu’’ daha kötü durumlara sokuyor. Bu tempo, 44. dakikaya kadar devam edip gidiyor. Aradan geçen 24 dakikada Gaziantep, Fenerbahçe'yi sallıyor.. Souza'nın arkadan Kemal destekli ataklarında, sarı-lacivertli defans buram buram terliyor. İlk yarının son dakikasında gene ölü bir top, Revivo işin başında.. Barajdaki Mustafa Marangoz'a çarpıp Fevzi'yi yanıltan meşin yuvarlak, Fenerbahçe'yi rahatlatıyor..

EN KÖTÜSÜ ZORAN

Fenerbahçe ikinci yarıda temposunu düşürmüyor. Golleri ve göze hoş gelen futbolu da beraberinde getiriyor.. Özellikle iki golün sahibi Johnson ile Serhat, sahada basmadık yer bırakmıyor. Ogün olağanüstü gayretli, Revivo zaman zaman da olsa klas hareketleriyle göze çarpıyor. Takımın en kötüsü Zoran Mirkoviç.. Juventus'ta mı, Çatladıkapı'da mı oynamış bilemem, bu futboluyla Fenerbahçe'de zor oynar.. Böyle giderse Mustafa Doğan‘‘kahraman’’ yapacak..

Son paragraf Ogün'e.. Rizespor maçında sahanın yıldızıydı.. Antalya ve Malatya maçlarında iyi oynadı. Gaziantepspor karşısında da yararlı futbolunu bir golle süsledi.. Bence en büyük alkış, Aziz Yılmaz'a.. ‘‘Sahtekar’’ diyerek, Ogün'ü bu maça Lorant'tan daha iyi hazırladı.. Eee, hep kötü konuşma insanı bozacak değil ya!
Yazının Devamını Oku

Biraz da sen oyna

18 Mart 2002
<B>WERNER Lorant</B>, Malatyaspor maçından bir gün önce düzenlediği basın toplantısında <B>‘‘F.Bahçe'nin kötü oynadığı şeklindeki görüşlere katılmıyorum. Kazandığımıza göre, iyi oynuyoruz’’</B> diye açıklama yapıyor. Pes vallahi.. Buna iki türlü yanıt verilir: A) Sen de çoğumuz gibi skor yazarlığına özendin. Türkiye'yi çabuk tanıdın. İşi idare ediyorsun. B) Hepimizle dalga geçiyorsun..

Siz, bu şıklardan işinize geleni seçin.

F.Bahçe, doğru dürüstten de vazgeçtik, hiç top oynamıyor. Buna rağmen şampiyonlukta iddialı.. 40.000 taraftarı maçına geliyor ve sonuna kadar destekliyor. Ama, sabrın da bir sınırı vardır. Bu sınırı zorlamayacaksın. Zorlarsan, işte böyle çarpılırsın..

İki pas yapamayan, organize olamayan, rakip kaleyi bilinçli şekilde rahatsız edemeyen, futbolun temel prensiplerini yerine getiremeyen bir takımın, lig ikinciliği bile büyük başarı. Oktay'ın sahada ayağına top değmiyor. Rapaiç, ölü topları değerlendirme çabası dışında yok. Kapalı Malatya savunmasını açabilecek tek anahtar olan

Yusuf ise 64 dakika kenarda oturuyor. İkinci yarıda Oktay çıkıp, Lazetiç sağ tarafa, Serhat ise Andersson'un yanına alınıyor. Lazetiç'in oyuna girer girmez yaptığı ortaya Ogün'ün kafası, Malatya'nın kilidini de çözüyor. Ancak, bu da uzun sürmüyor.

BİR TARAFTAR Kİ...

Canını dişine takıp ölümüne oynayan ve kümede kalmak için sahada terinin son damlasına kadar akıtan Malatyaspor'un 1 puan hakkı.. Yalnız, Malatyaspor'un ikinci golü öncesi Fazlı'nın Zoran'a yaptığı hareket bence faul.. Bunu süzemeyen yardımcı hakem Muhittin Gürses, Serdar Tatlı'yı da zor duruma sokuyor. Böylesine gergin başlayan bir maçta, onu ‘‘Kurtlar sofrasına’’ atıyor. MHK, hakemlerden önce yardımcılarını eğitsin.. Yoksa, bu lig tatsız olaylara sahne olacak.

F.Bahçe, 3-5 oyuncusunun gayreti ile buralara kadar geldi. Sonrası, tüm takımın çabasına ve iyi futbola bağlı.. Böyle bir taraftarı bulmuşsun, Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda her maça adeta 1-0 galip başlıyor ve bundan yeterince yararlanamıyorsun.. Hep, taraftar mı oynayacak? Tanrı aşkına biraz da sen oyna!
Yazının Devamını Oku

Temcit pilavı

11 Mart 2002
‘‘TEMCİT pilavı’’ </B>gibi aynı şeyleri yazmaktan bıktık, usandık.. Güzel bir şeyler yazmak için çırpınıyoruz, nafile.. Uydursak mı acaba? Delikli demir icad olup mertlik bozulmasa, televizyon maçı vermese belki onu da yapacağız.. Vallahi, kariyeri bile çizdirmeyi göze aldık..

Ayıptır yahu.. Bir takım böylesine kötü oynar mı? Can ağabeyle (Bartu) birlikte maçı izliyoruz. O benim gözüme bakıyor, ben onun.. Onun da düşüncelerini okuyorum. Gözlerimizle anlaşıyoruz adeta.. Koskoca F.Bahçe takımı ilk etkili şutunu 39. dakikada Andersson'la atıyor. İlk gol pozisyonuna 43. dakikada Serhat'la giriyor. Bütün bir yarı ‘‘dan-dun’’ futboluyla geçiyor. Seyir zevki yok, estetik yok, heyecan yok. Antalyaspor takımı, F.Bahçe'den daha fazla bir şeyler yapma çabasında. Hiç olmazsa, arada sırada sarı lacivertli takımın kalesinde görünüyor. Nazar boncuklu Rüştü dışında, bir de Johnson'u gözlemliyoruz. Savaşıyor, top kazanıyor, ter akıtıyor. Bir Rapaiç var, evlere şenlik.. F.Bahçe'ye maliyeti 14 milyon dolar.. Vallahi, asrın soygunu bu.. Birisi ihbar etse, dolandırıcılıktan içeri girer.. Simao başlangıçta iki maç oynadı, hepimizi kandırdı. Andersson hep aynı.. Ne uzuyor, ne kısalıyor. Biraz Ogün, biraz Serhat, hepsi o kadar.. Bu takım bu oyunuyla şampiyon olsa ne yazar? Edirne hududunu geçmek için en az 7 oyuncuya ihtiyacı var. Yoksa, Avrupa'da gene ‘‘sıfır’’ çekmesi kaçınılmaz..

HA LORANT, HA DENİZLİ...

Lorant
'ı bekledik, belli bir süre geçsin sonra eleştirelim diye.. Mustafa Denizli'den iyi bir miras almadı, kabul.. Ama o da F.Bahçe'ye ekstradan hiç birşey katmadı. ‘‘Galibiyetler zinciri’’ sakın kimseyi aldatmasın. Biz bu ızdırabı çekmeye mahkumsak, o zaman ha Denizli, ha Lorant ne farkeder?

Sarı lacivertliler otursun kalksın, Erol Ersoy'a dua etsin. Rüştü'nün ceza alanı dışında elle çeldiği topu iyi süzebilse, F.Bahçe'nin en gözde oyuncusu kırmızı kartla dışarı atılacak, belki Antalyaspor karşısında o üç puanı rüyasında görecekti..

Kimse alınmasın, darılmasın.. Bu futbolla, bu anlayışla F.Bahçe'den ne köy olur, ne kasaba.. Diyelim ki, oldu.. O zaman da ayıp olur!
Yazının Devamını Oku

Yeşilçam klasiği

2 Mart 2002
Televizyonun olmadığı yıllardı.. Bol bol <B>‘‘Yeşilçam’’</B> yapımı film izlerdik. Zengin kız-fakir oğlan, ya da tam tersi üzerine kurulmuş senaryolar.. Elimiz mahkumdu, beğenmesek de giderdik. Hem eleştirir, hem de tıpış tıpış sinemaların yolunu tutardık.. Bazen de karaborsa bilet alarak!

Tıpkı şimdiki gibi.. Yeşilçam'ın yerini Şükrü Saraçoğlu Stadı almış.. Beğenmediğimiz Türk filminin yerini de Fenerbahçe.. Herkesin eli, bu filme mahkum sanki..

Şu senaryo artık değişse de, tadıyla bir film izlesek.. F.Bahçe yine oynamıyor ama, film seyircinin heyecanlı bakışları altında mutlu sonla bitiyor. Babasının büyük muhalefetine rağmen zengin kız, fakir oğlanla evleniyor. İstediğiniz kadar eleştirin, bu stada gelirseniz bundan iyi bir oyunu senede 2-3 kezden fazla göremezsiniz..

Rizespor karşısında, mutlu sonla bitecek senaryoya katkıda bulunan 3 rakip oyuncu var.. Bunlar filmin kötü adamları.. Birincisi, Revivo'nun kornerinde arka direkte bekleyen ilk golün sahibi Serhat'a adeta kafa pası atan Ünal.. İkincisi, Revivo'ya bilinçsiz ve kontrolsüz yüklenerek penaltı yaptıran Recep.. Üçüncüsü ise ‘‘Kaşınarak’’, kendini zorla oyundan ihraç ettiren Nicolas..

MUTLU SON KAÇINILMAZ

F.Bahçe'de başrollere soyunan oyuncu sayısı çok az.. Bunlardan birincisi Ogün.. Hem savunmanın önünü kapatmak, hem de ileri geri makine intizamı içinde hatasız çalışmak, beceri isteyen bir iş.. Ogün, bunu ‘‘Dört dörtlük şekilde’’ başarıyor. Serhat, arasıra görünüp, ‘‘Karakter oyuncusu’’ rolünde göze batıyor.. Rüştü'yü saymazsak geriye kalan oyuncular hep aynı.. Köşkün bahçıvanı, aşçısı, şoförü, uşağı rolündeler..

Andersson, Revivo ve Simao, bu rolleri de kapamamışlar. Ancak sonuçta, film ne kadar kötü, oyuncuların performansı ne denli düşük olursa olsun, ‘‘Mutlu son’’ kaçınılmaz.. Alan razı, satan razı..

Taraftar mutlu, yönetim mutlu.. Bu, bir Yeşilçam klasiğidir.. Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda devam eder gider!
Yazının Devamını Oku