◊ Öncelikle tebrik ederim, 76’ncı Cannes Film Festivali’nde ‘Palme d’Or Ödülü’nü kazandınız. Neler söyleyeceksiniz?
- Burası üvey annem Anne Douglas ile babamın tanıştığı yer... Anne, 63 yıldır üvey annemdi, bu yüzden ona çok yakındım ve onu çok seviyordum. O, Fransız bir reklamcıydı ve 50’lerde George Gravan’la birlikte bu festival için çalıştı. 10-11 yaşımdayken Cannes Festivali ile ilgili o hikâyeleri hatırlıyorum. Aslında birkaç kez gelip ziyaret de ettim. Gittiğim tüm farklı festivaller arasında Cannes açıkça kendi başına bir sınıf oldu. Film yapımcılarının neşesi ve sevgisi bu festivali yönlendirdi. Pek çok film festivalinde ya Amerikan karşıtlığı var ya da sadece Amerikan filmleri üstün tutuluyor. Burada bu ayrıma kimse sahip değil, sadece neşe hissediyorum. Aynı şekilde, hepimizi bir araya getiren bir alan olmasına bayılıyorum. Burada herkesin sinema keyfi var. Bu yüzden, Cannes’ın her zaman arkadaş canlısı, destekleyici ve iyi bir ruh hali içinde olduğunu düşünüyorum.
CANNES’DA ASLA REKABET HİSSETMEDİM
◊ Cannes Film Festivali’nde ilk olarak 44 yıl önceki filminizle yer aldınız. Daha sonra birçok filminizle festivalde boy gösterdiniz. Cannes Film Festivali sizin için ne ifade ediyor?
- Buraya her geldiğimde, tüm prömiyerlerimizden keyif aldım. Her zaman farklıydılar. “The China Syndrome”da Jack Lemmon o yıl, en iyi erkek oyuncu dalında ‘Palme d’Or’ kazandı. Bu büyük bir etki bıraktı. Cannes’da asla rekabet hissetmedim, sadece sinemanın gerçekten neşesini hissettim. Ve hangi ülkeden gelirseniz gelin insanlar burada mutlu. Politika burada minimumda kalma eğilimindedir. Birleşmiş Milletler’in eski bir destekçisi olarak bu benim için önemli çünkü dünyanın nasıl bölündüğü ve muhtemelen nasıl daha fazla bir araya gelmemiz gerektiği konusunda mutlu değilim.
BAŞARININ SIRRI İYİ MALZEME
◊ Palme d’Or sahibi seçkin sanatçılar listesine girdiniz. Kariyerinize dönüp baktığınızda nasıl hissediyorsunuz?
◊ “White Noise” romanını sinemaya uyarlamaya nasıl karar verdiniz?
- Noah Baumbach: Pandemi döneminde kitabı tesadüfen yeniden okudum. Kitabın o dönem yaşadıklarımızla aynı hissiyatı vermesine inanamadım. Hikâyeyi film yapmaya karar verdiğimde ise sadece Don DeLillo’nun dilini almaya değil, onun dilinde kendi sesimi bulmaya başladım.
◊ Greta ve Adam, filmde Jack ve Babbette Gladney adlı bir çifti canlandırıyorsunuz... Siz neler söyleyeceksiniz?
- Greta Gerwig: Teklif gelince romanı yeniden okudum. Açıkçası senaryoyu okurken bile canlandırdığımız karakterlerle aramızda bir bağ hissettik. Çekime başlamadan önce uzun bir prova yapacak kadar şanslıydık. Böylece bizim için o karakterler artık bir hayal olmaktan çıktı.
- Adam Driver: Roman da senaryo da çok iyi yazılmış... Greta’nın dediği gibi, çok fazla prova süremiz vardı. Bir masanın etrafında oturup defalarca okuma yaptık. Noah romana farklı bir bakış açısı getirdi. Biz oyuncular da karakterlerimize kendi yorumumuzu kattık. Bu yüzden filmin romandan farklı ve yeni bir tarzı var. Eminim ki izleyiciler de filme kendi bakış açılarını getirecekler.
80’LERİN DİLİNİ VE RENKLERİNİ KULLANDIM
◊
◊ Glenn ve John, “Rabbit Hole” hakkında neler söyleyeceksiniz?
- Glenn Ficarra: Söyleyebileceğimiz tek şey, bu dizide eğlencenin olduğu... Bence neler olup bittiğini anlamaya çalışmak eğlencenin bir parçası. İnsanların sadece eğlenerek izlemelerini istiyoruz.
- John Requa: Karışıklık olsun diye karışıklık yok. Bu bir bulmaca. Seyircinin “Rabbit Hole” izlerken bir yandan e-postaları ya da bunun gibi şeyleri kontrol etmelerini istemiyoruz. Tek odakları dizi olsun, dikkatli izlemeleri gerekiyor çünkü.
◊ Kiefer Sutherland’ın “o adam” olacağına nasıl karar verdiniz?
- Glenn Ficarra: Bu bir sır değil. Süper zeki, her şeyin ötesinde olan bir adam. Ve bazen seyirciden çok daha fazlasını biliyor ve bazen de biraz gerisinde kalıyor. Ama çoğu zaman hızlı bir şekilde oynuyor ve seyircinin onunla kalmasını istiyorsunuz.
O Amerika’nın kahramanı gibi ve herkes ona güveniyor. Yani kötü gibi görünen bir şey yaptığında bile, sonunda üstesinden geleceğini biliyorsun. Bu yüzden “o adam” rolü ona çok yakıştı.
◊
Hem tedavi hem de seyahat amacıyla ülkemize gelen genç polis, araştırmaları sonucunda Türkiye’nin medikal turizmde en çok tercih edilen ülkelerden biri olduğunu öğrenmiş.
Konaklama ve tedavi sonrası bakım konularında Mete Aksu’nun ekibinden bilgi aldıktan sonra iznini ayarlayıp Türkiye için yola çıkmış.
Güzellik turizmi hızla artıyor. Estetik tedaviler ve estetik ameliyatlar için ülkemiz dünyanın dört bir yanından turist ağırlıyor.
“Gelişmiş ülkelerdeki yüksek fiyatlar, insanları daha düşük maliyetli ülkelere yönlendiriyor” diyor plastik cerrah Mete Aksu.
Artan taleple birlikte ikinci kliniklerini açtıklarını vurgulayan Meryem Aksu, “Teknoloji ve bilgi birikimimizin yanı sıra dünya vizyonumuzu da Zorlu Center’da hizmete giren Mai Klinik’te hayata geçirdik” diyor.
◊ Emma, filminizi seyirciyle beyazperdede izledikten sonra nasıl hissettiniz?
- Emma Westenberg: İnsanların gülüp filme tepki vermesi beni çok rahatlattı. Eğer ortam sessiz olsaydı çok korkunç olurdu. Ama çok güldüm, eğlendim. En önemlisi ise bu benim ilk filmim... İçimden geçen duyguları anlatacak bir kelime bilmiyorum. Sadece huzur ve mutluluk doluyum.
◊ Filmde gergin bir baba-kız ilişkisi var... Sizin babanızla ilişkiniz nasıl?
- Clara McGregor: Her ailede olduğu gibi bizim de sorunlarımız vardı. Ama sonunda ilişkimizi beraber gözden geçirdik ve barıştık. Bu film tamamen bizden ve ilişkimizden ilham aldı.
SENARYO HEM ÇOK DOKUNAKLI HEM DE ÇOK KOMİKTİ
◊ Ewan, Clara filmde ‘baba’ rolünü oynamanızı teklif edince tepkiniz ne oldu?
- Ewan McGregor:
◊ “Dungeons & Dragons” oyununu beyazperdeye taşımaya nasıl karar verdiniz?
- John Francis Daley: “Dungeons & Dragons”a 14 yaşımdan, “Freaks and Geeks” dizisinden beri aşinayım. Bu proje ortaya çıkmadan üç yıl önce de oynamaya başladım. Sinematik olarak D&D (Dungeons & Dragons) gibi benzersiz bir şeyi hayata geçirmenin hayalini kurduk. Bu film üzerine yaklaşık 4 yıl çalıştık.
◊ D&D dünyasından en çok neyi beyazperdeye geçirmeyi sevdiniz?
- Jonathan Goldstein: Sanırım yaratıkları ekrana taşımayı çok sevdim. Çünkü onları hepimiz hayal gücümüzle görmeye çalıştık. Dijital efektler ve şu anda sahip olduğumuz teknoloji sayesinde, yaratıkları bu kez gerçekmiş gibi hissettirecek şekilde beyazperdeye getirebilmek süper tatmin ediciydi.
- John Francis Daley: Gerçekten çok yönlü, tamamen farklı karakterlerimiz vardı. Bunun harika bir macera olacağını biliyorduk...
ÇEKİME BAŞLAMADAN ÖNCE AİLEMLE OYUNU OYNADIK
◊
Ben Affleck
◊ Hem başrol oynamak hem de yönetmenlik yapmak nasıl bir disiplin gerektiriyor?
- Ben Affleck:
Yönettiğim ilk filmde oynamak çok zor ve stresli oldu. Zamanla alıştım. Çekimlerden önce bir sürü hazırlık yaptım. Eğer bir şeyi yeniden çekmek zorunda kalırsak, bunun utanç duyulacak yanı yoktu. Bu düşünce beni ayakta tuttu ve devamlı denememe izin verdi. Her sahnede aşırı mutluydum. Tüm ekibim ve oyuncu arkadaşlarım inanılmaz iş birlikçiydi. O kadar güçlü bir şekilde desteklendim ki... Kamera önünde ve arkasında olanlara minnettarlığımı defalarca ifade etmek istiyorum.
◊ Michael Jordan ile film öncesi görüştünüz mü?
- Ben Affleck:
Evet, Michael’la konuşmaya gittim, onunla daha önce de birkaç kez bir arada bulunma şansı elde etmiştim. Kendime “Michael’ın görünmediği, yine de adının anıldığı ve karşı çıktığı hikâyesinin bir bölümünü anlatan bir film yap” demiştim. Onunla da hikâyeyi nasıl anlatmak istediğimi paylaştım. Beni dinlerken gerçekten çok nazikti...
◊
The Mandalorian
Grogu tam bir diva
◊ Başarılı bir futbolcuyken kariyerinizi noktalayıp oyunculuğa geçtiniz... Oyunculuğun ardından yönetmenlik de yaptınız... Greef karakterine hayat verdiğiniz “The Mandalorian”ın ikinci ve üçüncü sezonda birer bölüm de yönettiniz... Kariyerinize dönüp baktığınızda neler hissediyorsunuz?
- Carl Weathers: Tüm bunlar rüyamın bir parçası... Zanaatı öğrenmek, şimdiye kadar birlikte çalıştığım tüm büyük yönetmenleri gözlemleyebilmek ve harika malzemelerle, harika oyuncularla çalışmak için daha onlarca yılım daha varmış gibi hissediyorum. Sadece işimi yaparken iyi vakit geçiriyorum.
◊ Greef karakterinin üçüncü sezon yaşadığı değişimi nasıl yorumluyorsunuz?
- Carl Weathers: Yapımcı ve senaristlerimiz, tüm karakterlerin ilk üç sezon boyunca gelişmesini sağladılar. Değişen bir role sahip olmak harika bir duygu...
Her oyuncu, karaktere başlarken zamanla ona deneyim ve bilgi kazandırır.