GeriSeyahat Yaz geldi, Hatay’ın pazarları, sofraları şenlendi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Yaz geldi, Hatay’ın pazarları, sofraları şenlendi

Yaz geldi, Hatay’ın pazarları, sofraları şenlendi

Tarihi eserleri kadar zengin mutfağıyla da ünlü Hatay’a sadece lezzetli yemekleri için bile gitmeye değer. Geçen hafta Akdeniz’in doğu ucuna uzanıp yaz yemeklerinden tattık, dünyaca ünlü müzelerini, tarihi dar sokaklarını, eski evlerini gezdik.

Tarih boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış, kültür ve doğa varlıklarıyla dikkat çeken bir il Hatay. Merkezi Antakya’nın ünlü olduğu konulardan biri de zengin mutfağı. Antakya yemekleri, Hatay’ın komşusu Suriye’den de izler taşıyor.

Biz yörenin güzelliklerini geçen hafta keşfetme imkânı bulduk.

 

Antakya yemekleri deyince ilk akla gelen nohut, tahin ve tereyağıyla yapılan humus oluyor. Hemen hemen her yerde önünüze nefis tadıyla meze olarak konuluyor. Kızarmış ekmek, ceviz ve nar ekşisiyle yapılan muhammara bir diğer ünlü meze. Bizim bildiğimiz içliköfte Şam Oruğu adıyla tanınıyor. Bu köfte de zeytinyağıyla fırınlanarak hazırlanıyor. Buğday, nohut ve etin macun kıvamına gelinceye kadar dövülmesiyle hazırlanan aşur bir başka yemek seçeneği. Baklavalık yufkanın içine dövülmüş et, soğan, maydanoz ve baharatlarla hazırlanan semirsek ise bir çeşit börek.

 

Zahter adıyla bilinen kekikli salata, zeytinyağlı patlıcan salatası diğer ünlü mezeler. Katıklı ekmek, görüntüsü lahmacuna benzeyen zeytinyağlı biberli ekmek de diğer yöresel tatlar arasında. Kâğıt ve tepsi kebabı en ünlü ana yemeklerden. Antakya yemekleri elbette et seçeneği açısından daha zengin. Ama vejetaryenseniz da sebze ve hamur işlerinden tadarak kendinize ziyafet çekebilirsiniz. Bu mevsimde özellikle zeytinyağlıları tercih edebilirsiniz. Libye denilen zeytinyağlı börülce, taze kabak, patlıcan dolması, taze asma yaprağından sarma...

 

Antakya’ya gitmişken görmeden dönmemeniz gereken yerlerden de bahsedelim. Şehrin dar, tarihi ara sokaklarında eski Antakya evlerini, oynayan çocukları, seyyar satıcıları görebilir, fotoğraf çekmekle ilgileniyorsanız burada güzel kareler yakalayabilirsiniz.

 

Hatay Müzesi olarak da anılan Antakya Arkeoloji Müzesi dünyanın en geniş mozaik koleksiyonuna sahip sanat müzelerinden biri. Roma, Bizans döneminin yanı sıra Hitit, Asur dönemine ait eserler de sergileniyor burada. Özellikle Yunan mitolojisini anlatan dev mozaikler dikkat çekiyor. Antakya’ya yolunuz düşerse mutlaka ziyaret etmeniz gereken bir mekân. Gösterişli, nadide mozaiklere yerli ve yabancı turistler de büyük ilgi gösteriyor. Müzenin açık olduğu günlerde kalabalık gruplarla karşılaşıyorsunuz.

 

KÜNEFE DÜNYACA ÜNLÜ

 

Şehrin merkezinde yer alan Uzun Çarşı, günün her saati cıvıl cıvıl. İstanbul’un Kapalıçarşısına benzediği söylenebilir. Hemen hemen her şey satılıyor burada. Baharat, zeytin, peynir, zeytinyağı, sabun, kıyafet, terlik, ayakkabı, meyve, sebze, künefe, et... Asi Nehri’nin üzerine kurulmuş köprüden geçerek çıkıyorsunuz Uzun Çarşı’ya. Adı gibi uzun bir yer burası. Yürürken birçok sokağa da bağlandığını görüyorsunuz. Bunlardan birinde Antakya’nın en güzel künefelerinden tattık. Tel kadayıf, tuzsuz peynir, tereyağı ve sıcak şerbetle yapılan üstü bol fıstıklı künefeyi yanında dondurmayla yemeden önce hazırlanışını izleme fırsatımız da oldu: Usta, künefeyi pişirmeden önce tepsisinin içinden havaya fırlatıp ters çevirdi. Siz de künefenin yapılışını seyretmek isterseniz aklınızda bulunsun, ustalar seve seve kabul ediyor, hatta fotoğraf bile çektiriyorlar. İnce hamuru çıtır çıtır, peyniri çektikçe uzayan künefenin dondurulmuşu sadece Türkiye’den değil dünyanın çeşitli yerlerinden de talep görüyor.

 

Antakya’daki St. Pierre Kilisesi de dünyaca ünlü kültür miraslarından biri. Burası Hıristiyanlar için çok önemli. Kayalara oyulmuş, 13 metre derinliğinde, 7 metre yüksekliğinde bu kilisenin dünyanın ilk kilisesi olduğuna inanılıyor. Hıristiyan kelimesinin ilk kullanıldığı dini yapı olduğuna inanılan St. Pierre Kilisesi aynı zamanda Hıristiyanlığın yayılma döneminden kalan tek yapı. Habib-i Neccar Dağı eteklerinde bulunan kiliseyi, Papa 4’üncü Paul, 1963 yılında hac yeri ilan etti. Hac görevini yerine getirmek isteyen Hıristiyanlar, her yıl 29 Haziran’da burayı ziyaret ediyor. Diğer yandan kilise, şu sıralar UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne girmeye hazırlanıyor. Kilisenin akıbeti bu hafta sonunda yapılacak UNESCO Dünya Mirası Komitesi toplantısında belli olacak.

 

İSKENDERUN’DA JUMBO KARİDES TADIN

 

Antakya’ya otomobille yaklaşık bir saat uzaklıktaki İskenderun, deniz kıyısında sevimli bir Akdeniz ilçesi. İlk geldiğimizde dikkatimizi çeken şey, ilçe sakinlerinin genellikle bisiklet ve motosikletle yolculuk etmesi. Antakya’ya gitmişken buraya da uğrayabilir, denize girebilir ya da denizin yakınındaki restoranlarda yemek yiyebilirsiniz. Jumbo karidesiyle ünlü İskenderun’da ızgarasını, tavasını mutlaka tatmanızı öneririm. Bizim yemek yediğimiz restoranda tabaklara ara sıcak olarak bir biftek büyüklüğünde ızgara jumbo karides servis edildi. Hayatımın en büyük ve en lezzetli jumbo karidesini tattım diyebilirim.

 

False