Zümrüt renkli Karayip adası Martinik
Karayipler’in en güzel adalarından Martinik bana hep I. Abdülhamid’in eşi Nakşidil Sultan ile kuzeni, yani Napolyon Bonapart’ın eşi Jozefin’i hatırlatır.
Saffet Emre TONGUÇ
tonguc@saffetemretonguc.com
Kristof Kolomb öncesi bölgede yaşayanların “çiçekler adası” ismini verdiği bu doğa cennetinde geçmişin muhteşem öykülerini düşünürüm.
Martinik, beş körfez, çok sayıda koy ve kilometrelerce uzunlukta muhteşem plajlara sahip. Buna bir de yanardağ, yağmur ormanları, Fransız sömürge mimarisi ve neşeli insanları ekleyin... Kuzey rüzgarıyla serinleyen adada sıcaklık yılboyu 24 ile 29 derece arasında. Şubattaki Vaval ya da yılboyunca süren diğer karnavallar sırasında ada gökkuşağının renklerine bürünüyor.
Martinik’te ilk dikkatinizi çeken gözalabildiğine uzanan yeşillik: Japon gülleri, Atatürk çiçekleri, begonviller, Hindistan cevizi ve mango ağaçları. Toprak o kadar bereketli ki yer gök muz, papaya, ananas ve avakado gibi meyvelerle dolu. Çevrede kuşlar, kelebekler geziniyor. Adanın tamamı bin 88 kilometrekare. Bir yanında Karayipler öbür yanında bol dalgalı Atlantik Okyanusu var. Etraf dağlık, özellikle de yağmur ormanlarının kapladığı kuzey bölgesi. Kuzeydeki Pelee Dağı eski bir volkan ve adaya bin 397 metre yüksekten bakıyor. 1902’de patladığında St. Pierre’den 30 bin kişiyi öldürmüş. Eskiden Batı Antiller’in Paris’i olarak adlandırılan kent şimdi Pompei’ye benziyor. İşin ilginç yanı, faciadan bir gün önce yayımlanan yerel gazete “Volkan, Vezüv’ün Napoli için yarattığı riskten daha fazla risk taşımıyor” diye yazmış. Sadece hapisanedeki bir mahkum sağ kurtulmuş. Onu da serbest bırakmışlar!
JOZEFİN’İN HEYKELİ DİKİLDİ, BAŞI KOPARILDI
Martinik, Batı Antiller’deki Fransız adaları içinde en Fransızı. 360 bin kişilik nüfusun üçte biri başkent Fort-de-France’da yaşıyor. Kent, New Orleans ve Fransız Rivyerası’nı andırıyor. Ferforje balkonlu evlerdeki saksılardan çiçekler sokağa taşıyor. Geniş bir körfezin çevrelediği şehrin arkasında yeşil tepeler sıralanmış. Yemyeşil La Savane Parkı körfezin tam ortasında. Kafelerle çevrili meydanında Napolyon’un Creole eşi, adanın gururu Jozefin’in heykeli var. Jozefin doğduğu Les Trois-Ilets’e doğru bakıyor. 1991’de kafasını koparmışlar. Nedeni Jozefin’in köleliği desteklemesi!
Asıl adıyla Marie-Josephe-Rose Tascher, 1804-1809 arasında Fransız İmparatoriçesi olmuş. Altı yaş küçük kocası Napolyon’a, “nüfus kağıdımı kaybettim” diyerek yaşını gizlemiş! Şehirdeki diğer önemli heykel Victor Schoelcher’e ait. Jozefin’in aksine o köleliğin ortadan kaldırılması için uğraşmış. Schoelcher’in adını taşıyan kütüphane adanın en güzel binalarından. Bütün parçaları Paris’ten getirilmiş ve adada birleştirilmiş. St-Louis Katedrali ise adanın dini merkezi gibi. 135 yıllık bina demirden yapıldığı için gayet ilginç. Şehrin koruyucuları limandaki Fort St-Louis, tepelerdeki Fort Tartenson ve Fort Desaix kaleleri.
Koca küpeler, renkli türbanlar takan, yerlere kadar uzanan renkli kıyafetler giyen kadınların sayısı günümüzde azalsa da sokaklar bir renk yumağı. Halk sıcak ve misafirperver. Dar sokaklar tepelerin yamacına kurulmuş güzel manzaralı evlere çıkartıyor sizi. Şehirde L’Imperatrice ve Le Lafayette gibi oteller olsa da turistler güzel plajlara sahip Pointe du Bout ve Les Trois-Ilets bölgelerini tercih ediyor.
DANSLI ADA TARİHİ
Martinik’i keşfetmek için otomobil kiralamanızı öneririm. Dilerseniz saati yaklaşık 50 Euro’ya taksiyle de ada turuna çıkabilirsiniz. Eğer turistik Pointe du Bout’da kalıyorsanız Fort-de-France’dan kalkan feribotlarla, keyifli bir yolculuk yapabilirsiniz.
Adada yapılacak en güzel etkinliklerden biri Les Grands Ballets Martiniquais’i izlemek. Genç şarkıcı, müzisyen ve dansçılardan oluşan bu grup sömürge dönemindeki meyve üretimi, ticaretini değişik danslar ve müziklerle canlandırıyor, Beguine gibi bolero ritmi taşıyan kendilerine has danslarını sergiliyor. 18-19. yüzyıl Avrupa balo salonlarından kopup gelmiş mazurka dansı da gösterinin bir parçası. Kıyafetler otantik. Adadaki büyük otellerde gösterilerini gerçekleştiren grup yurtdışına turnelere de gidiyor. Asıl eğlence ise Vaval dedikleri karnaval zamanında başlıyor. Şubat sonu, mart başı gibi düzenlenen eğlencelerde Karnaval Kraliçesi seçiliyor. Eğlence sadece başkentle sınırlı kalmıyor, tüm adaya yayılıyor. Her köyde kıyafetler, geçit töreni için arabalar hazırlanıyor. Sokaklarda siyah beyaz kostümler giymiş, şeytan kılığında insanlar dolaşıyor. İşin içine bir de rom girince eğlence doruklara tırmanıyor. Aslında karnavalın amacı diğer Hıristiyan ülkelerde olduğu gibi paskalya öncesinde kırk günlük perhiz başlamadan eğlenmek.
ELMAS TEPESİNDEN OKYANUS MANZARASI
Martinik’in turistik merkezi, başkentin tam karşısındaki yarımada: Pointe du Bout. Marina, otel, butik, restoran, kumarhane, tenis kortları, su sporları merkezleri burada. Yakınındaki Les Trois-Ilets’de golf sahası bile var. Buradaki en iyi oteller Carayou ve Sofitel Bakoua. Uygun fiyatlı tesisler ise La Pagerie ve Auberge de L’Anse Mitan. Restoran olarak Au Poisson d’Or, La Villa Creole ve Le Pacha’yı deneyebilirsiniz. Kalabalıklardan uzaklaşmak isterseniz Anse Mitan çok daha sakin bir bölge ve çok hoş plajlara sahip. Güneye indiğinizde karşınıza Martinik’in eski güzel günlerini hatırlatan, henüz bozulmamış Anses-d’Arlets çıkıyor. Manzarası çok etkileyici. Panoromik bir yol sizi Le Diamant’a (Elmas Tepesi) götürüyor. Cebelitarık’taki gibi bu tepe de 172 metre yüksekliğinden denize bakıyor. Le Diamant’ın plajı adanın en iyilerinden.
Doğuya doğru gitmeye devam ederseniz karşınıza balıkçı kasabası olan Ste-Luce çıkıyor. Başkente karayoluyla bir saat mesafedeki Le Marin ise Martinik’in yatçı cenneti. Kentte konaklanacak en iyi otellerden biri, geçmişte korsanların uğrak yeri olan bir koya kurulan Club Med Buccaneer’s Creek. Yemek için en doğru tercih ise Le Zanzibar. Terasından manzara muhteşem. Mangolu ördeği, Fas usulü tavuk tajini şimdiden listenize koyun.
NAKŞİDİL SULTAN EFSANESİ
Osmanlı haremiyle ilgili anlatılan en fantastik hikayelerden biri Sultan I. Abdülhamid’in eşi ve Sultan II. Mahmud’un annesi Nakşidil Sultan’a ait. Kuzeni Jozefin’le gittikleri bir falcı “biriniz doğunun, diğeriniz batının kraliçesi olacaksınız” demiş. İki kuzenden biri Fransız İmparatoru Napolyon Bonapart’ın diğeri de Osmanlı Padişahı I. Abdülhamid’in eşi olmuş. 18. yüzyılın sonlarında, Martinikli bir çiftçinin sahibinin kızı olan Aimee du Buc de Rivery, öğrenim için Notre Dame de la Visitation Okulu’na gönderilmiş. Fransız İhtilali sırasında okul kapanmış. Aimee, ailesinin yanına gitmek için yakınları tarafından bir gemiye bindirilmiş. Fransa’dan yola çıkan gemi kaybolmuş. Aimee’nin korsanlarca kaçırılıp hareme satıldığı rivayet ediliyor. Maalesef bu bilgiyi doğrulamak mümkün değil. Eğer doğruysa, Aimee’nin II. Mahmud’u 9 yaşında doğurması gerekiyor. Yine de hakkında 174 roman yazıldı, filmler yapıldı. Nakşidil Sultan oğlunu bir fırında saklayarak Yeniçerilerden kurtarmasıyla tanındı.