GeriSeyahat Yaz geceleri siz uyurken, güneş nereye saklanır, bilir misiniz
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Yaz geceleri siz uyurken, güneş nereye saklanır, bilir misiniz

Yaz geceleri siz uyurken, güneş nereye saklanır, bilir misiniz

Şu aylarda dünyanın kuzeyinde en uzun günler yaşanıyor. Bu uzak ve soğuk diyarlarda güneş hiç batmıyor. Gökyüzünde öyle asılıp kalıyor. İnsan ne yapacağını şaşırıyor. Ne zaman sabah ne zaman akşam olduğunu anlamak imkansız. Eğer ilginç bir tatil ve unutamayacağınız bir deneyim yaşamak istiyorsanız size de dünyanın en kuzeyindeki adresleri öneririm.

Bunca yolculuktan sonra, her gezi bana cazip gelmiyor artık. Avrupa, Amerika kentleri ilgimi hiç çekmiyor. Globalleşme hepsini birbirine benzetti. Arka sokaklarda da pek sürprize rastlamıyorum. Artık heyecanlandıracak rotalar arıyorum; bulmakta zorlanıyorum. Son yıllarda “uç noktalar” ilgimi çeker oldu. Bu yolculuklar tutkuya dönüştü. O coğrafyalardaki yaşamlara tanıklık yaşamımın temel hedefini oluşturmaya başladı.
Son zamanlarda, güneşin batmadığı veya doğmadığı ülkeleri hedef aldım. Aslında bu merak mikrobunu beynime, Amerikalı bir dostun mektubu sokmuştu. En çok gitmek istediğim yerden, Kanada’nın en kuzeyindeki bir Eskimo köyünden yazmıştı. Washington Post Gazetesi’nden DeNeen L. Brown mektubunda, oralardaki aydınlık geceleri şöyle anlatıyordu:

DÜNYANIN UCUNDA

“Dünyanın bir ucundayım. Gece yarısı ve gökyüzü hâlâ aydınlık. Oysa şimdiye kadar çoktan uyumuş olmalıydım. Nafile... Hava kararmadığı için uykum gelmek bilmiyor. Ufkun gökyüzüyle kesiştiği bu noktada, belki de tüm yeryüzünde, hiç kimsenin olamayacağı kadar yakınım Kuzey Kutbu’na.

Kanada’nın Nunavut bölgesinde, Resolute adlı küçük bir köydeyim. Burası dünyanın kuzeydeki en uç noktası. Arazi, çorak ve ıssız. Çocuklar, hatta köyden çıkmamış olan büyükler, şimdiye kadar yarım metreden daha uzun bir ağaç görmemiş. Toprağın üstünü ot yerine, yürüdükçe ayağınızın altında çıtırdayan gümüş rengi buz tabakaları kaplamış. Halk, burada yaşamanın Ay’da yaşamaktan pek farklı olmadığını söylüyor. Yaz güneşi bir kez yüzünü gösterdi mi, altı ay gitmek bilmiyor.
Öyle bir yer ki, kuzeye doğru bir kaç daha adım atsanız, sanki kayıp, dünyanın altına düşeceksiniz. Böyle bir duyguya kapılıyor insan. Yazın sıcaklık 10 dereceye kadar yükselirken, kışın eksi 25-30 dereceye kadar düşebiliyor.
Pencerelerdeki kalın perdeler bile, gece aydınlığının odaya girmesini engelleyemiyor. Çünkü bu dönemde ışığın sözü geçiyor. Yorgun vücutlar gecenin karanlığını özlese de, karanlık kendini göstermemekte kararlı.

Yaz geceleri siz uyurken, güneş nereye saklanır, bilir misiniz


ESKİMONUN AŞK SAATİ

1 Mayıs’ta başlayan aydınlık hakimiyetini 11 Ağustos’ta karanlığa terk ediyor. Bu yörede zaman diye bir kavram yok. İnsan kendi zamanını kendisi ayarlıyor. Acıkınca yemek yiyor, uykusu gelince yatıyor, canı isteyince sevişiyor. Çocukların gece yarısında sokaklarda oynamasına kimse karışmıyor. Yaşam, güneşin batışı veya doğuşuyla sınırlı değil..

Resolute Köyü’nde nüfus yaz aylarında 270’i buluyor. Yerliler kendilerine, dillerinde ‘halk’ anlamına gelen ‘İnuit’ diyorlar. Köyde sabah 10.00’da açılan Tudjaat Coop adında küçük market tezgahtarı Debbie, 42 yıllık yaşamının yarısını aydınlıkta yarısını karanlıkta geçirmiş. Ama Debbie bundan hiç de şikayetçi değil. Söylediğine göre, köylüler karanlık günlere de aydınlık günlere de çabuk uyum sağlıyor. En çok hoşuna giden şey, zifiri karanlık günlerde sevgilisiyle fok avına çıkmakmış. Deniz kıyısında, gün ortasında, kimsenin görmediğinden emin olarak sevişmeyi çok sevdiğini ekliyor.

Aydınlık günler, karanlık günlerden biraz daha dayanılır gibi. Bu günlerde de uyku sorunu devreye giriyor. İşte kanıtı; pencereden bakıyorum. Saat gece yarısını çoktan geçmiş: 02.00. Bir çift banka oturmuş, gökyüzündeki kuşları seyrediyor. Gençler basketbol oynuyor. Küçük bir kız, üç tekerlekli bisikleti ile çakıllı yolda ilerlemeye çalışıyor. İki bebek, evlerinin kapısının önünde yarı çıplak oynaşıyor.

Köy ahalisi biliyor ki, altı ay daha gece olmayacak. Yatağa çekilip, yorganı başıma kadar çekip, karanlık günleri düşlemekten başka yapacak bir şey yok...” DeNeen’in mektubu burada bitiyordu.

GÜNEŞ GECE DE YAKAR

Bu mektuptan sonra benim de “gezi kimyam” değişti. O günden beri yolumu, aydınlık gecelere veya karanlık günlerin yaşandığı topraklara düşürmeye gayret ettim.

Kararmayan gecelerle ilk kez Norveç’in en kuzeyindeki Tromso’da tanıştım. Bu küçük kente, haziran başında gitmiştim. Tek amacım 24 saat batmayan güneşi görmekti. Gecesiz yaşam nasıl oluyordu acaba? İlk günlerim şaşkınlıkla geçti. Sabah, öğle, akşamım birbirine karışmış, zaman altüst olmuştu. Gece yarısı güneşten saklanacak gölge arıyor, acıktığımda sorun yaşıyordum. Çünkü sabaha karşı acıktığımda, her yer kapalı oluyordu.

Otele gittiğimde gözüme bir türlü uyku girmiyordu. Kalın perdeleri sıkı sıkıya örtsem de ışık bir yerlerden sızıp, odaya giriyordu. Doğduğumdan beri hava kararınca uyuduğum için, gökyüzündeki güneş uykumu kaçırıyor, öğle şekerlemesine dönüştürüyordu.
Dört gün sonra artık vücudum yorgunluğa ve uykusuzluğa dayanamaz hale geldi. Ben, birkaç gün sonra Türkiye’ye geri dönecek ve yıldızlı gecelere tekrar kavuşacaktım. İki ay boyunca daha sürekli güneş görmek zorunda olanlar ne yapacaklardı, nasıl dayanacaklardı acaba? Geceli ve gündüzlü günlerde yaşamanın daha keyifli olduğunu Tromso’da anladım. Ve ilk kez karanlığı özledim.

HAYRET VEREN OYUN

Diğer aydınlık geceleri bir kez de Alaska’da yaşadım. Fotoğrafçı arkadaşım Tamer Yılmaz’la bu yalnız topraklarda uzun bir yolculuk yapacaktık. Kiraladığımız karavan, buradaki evimiz olacaktı. Onunla gezecek, onda yatacak, onda yiyecektik. Önce Seward Highway, ardından George Parks Highway’i tüketip, bizi Kuzey Kutup Dairesi’ne götürecek Dalton Higway’e ulaşacaktık. Önümüzde oldukça uzun bir yol ve görülecek çok yer vardı. Ama zaman sorunumuz yoktu. Çünkü güneş batmak bilmiyordu. Karanlık olacak, kaybolacağız diye bir korkuya kapılmıyorduk.

Epey yol aldıktan sonra yorulduk. Yorulunca karşımıza, beyazlar giyinmiş bir dağ çıktı. Bu dev kütle, 6 bin 193 metre ile tüm Kuzey Amerika’nın en yüksek dağı Mckinley’di. Zirvelerinde mor bulutlar oynaşıyor, tüm kıtaya tepeden bakıyordu. Onun eteklerinde uyumaya karar verdik. Yoldan sapıp, dalları neredeyse göğe değecek sedir ağaçlarının gölgelediği Denali Parkı’na girdik.
Alaska’nın vahşi yaşamını barındıran, neredeyse Türkiye’nin yarısı büyüklüğündeki bu doğal parkın kapısından girdiğimizde, saat gece yarısını çoktan geçmişti. Ama güneş hâlâ gökyüzünde, bulutları kızıla, mora, eflatuna boyamayı sürdürüyordu. Karavanın perdelerini örtüp, yataklarımıza çekildik. Norveç’teki gibi bir türlü uyuyamadık. Önceleri uzun günler çok hoşumuza gitti ama, sonraları yorgunluğun kucağına düştük ve yola devam etmekte zorlandık. Alaska’da da geceyi özlediğimi hatırlıyorum.

Dünyada birçok kişi uyurken, aydınlık bir gecede, denizde oynaşan ışığı seyretmenin, keyiflerin en yücesi olduğuna inanıyordum. Aydınlık geceleri yaşayan yerlerde kalış sürem uzadıkça, sürekli aydınlıktan sıkıldım. Karanlığın gelmesini, güneşin batmasını istedim. Eğer yolculuklarınızda benim gibi şaşırmanın peşindeyseniz, size de kuzeydeki aydınlık günlere gitmenizi öneririm.

TABLO BENZERİ GÖRÜNTÜLER

Kararmayan günlerle karşılaştığım coğrafyalardan biri de İngiltere’deydi. Ülkenin en kuzeyindeki Orkney Adası’na gittiğimde, aydınlık geceler başlamıştı. Bitmek bilmeyen günlerin kucağına düşmüştüm bir kez daha.
Burada gece, görüntüler bir tabloya dönüşüyordu. O saatlerde gökyüzü, kırmızının akla gelecek veya gelmeyecek tüm tonlarına boyanıyordu; Mor, eflatun, turuncu, erguvani, şeker pembesi, çingene pembesi...
Böyle gecelerde, deniz kıyısındaki iskelenin üstüne oturup, rengarenk suları yarıp giden ördekleri seyrederek uykumun gelmesini bekliyordum. Ama uykum bir türlü gelmek bilmiyordu.

False