GeriSeyahat Kapadokya’nın karşı kıyıdaki kardeş şehri KAVALA
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Kapadokya’nın karşı kıyıdaki kardeş şehri KAVALA

Kapadokya’nın karşı kıyıdaki kardeş şehri KAVALA

Yunanistan’ın sahil kenti Kavala, İpsala’ya 174 kilometre uzaklıkta. 1923’deki Nüfus Mübadelesi’nde Kapadokya’nın Rumları bu şehre yerleştirilmiş. Kavala’nın Müslümanları ise Kapadokya dahil Anadolu’nun farklı ilçelerine göçmüş. Bu nedenle, her ne kadar resmen Tekirdağ’la kardeş şehir olsa da, Kavala’nın Anadolu’daki gerçek kardeşi Kapadokya. Kentin tarihi yarımadasında Osmanlı döneminin izleri hâla yaşıyor.

Her zaman görmek istediğim şehirlerden biriydi Kavala. Yolculuk, Türk-Yunan Dostluk Derneği’nin düzenlediği Defne Türk-Yunan Dostluk Festivali sayesinde gerçekleşti. Dernek etkinliği Yunanistan’da başlatıp Türkiye’de sonlandırıyor. Bu yıl Kavala-Kapadokya arasında yapıldı. Çünkü Kavala ve Kapadokya, iki farklı ülkede, birbirinden çok uzakta iki şehir olmasına rağmen birbiriyle yakından bağlantılı. 1923’de Lozan Antlaşması uyarınca Yunanistan-Türkiye arasında başlatılan Nüfus Mübadelesi’nde Kapadokya’da yaşayan yaklaşık 25 bin kişi, Hıristiyan oldukları için Kavala’ya yerleştirildi. Aynı şekilde Yunanistan’dan buraya göçen Türkler de oldu. Bu yüzden 2009 Defne Festivali’nin ana teması “Kavuşma” olarak ilan edildi.
Akademisyenler, sanatçılar, sinemacılar ve yazarlar Kavala’yı ziyaret etti. Aralarında Osman Kavala gibi, kökleri bu şehre dayanan kişiler vardı. Türkiye’den gidenler Nea Defni üyeleriyle buluşarak festivali gerçekleştirdi. Panel, dans gösterileri yapıldı, iki dilde yöresel şarkılar söylendi. Kaldığımız iki gün boyunca festival etkinliklerine katılmanın dışında tabii ki şehri ve hemen karşısındaki Taşoz Adası’nı da gezme fırsatım oldu.

BALKONLAR ÇİÇEKLİ, KUŞLU

Kavala, Kuzey Yunanistan’ın en büyük, gelişmiş ikinci büyük şehri. Zamanında tütüncülükle kalkınan şehir, günümüzde üzüm bağları ve Avrupa Birliği’nin verdiği destekle geçimini sağlıyor. Yaşam standartları yüksek. Sokaklar gençlerin kullandığı lüks otomobiller ve adım başı benzinciyle dolu.
Kavala’nın sahil şeridi çok geniş olmasa da arkadaki dağlara doğru yoğun bir kentleşme göze çarpıyor. Tam burun kısmındaki eski binaların ve kalenin bulunduğu yarımada kötü kentleşmeden korunmuş. 1864 sonrasında bu bölgenin dışındaki alan yapılaşmaya açılmış. Bu tarihten sonra kurulan mahalleler uzaktan güzel gözüküyor. Ancak yakından bakıldığında bunun bir yanılsama olduğu ortaya çıkıyor. Nedeni çiçekle bezeli uzun, geniş balkonlar.
Kavala’yı gezmeye plajından ya da limanından başlayabilirsiniz. Plaj, denizi karşınıza aldığınızda şehrin sağ tarafında kalıyor. Arkasındaki kafelerde oturup bir şeyler yeme ve içme şansınız var. Ama ben olsam plajda fazla vakit kaybetmeden şehri turlamaya başlardım. Çünkü denize girmek için ideal yer, Kavala değil, Taşoz Adası.

AKŞAM YEMEĞİ GEÇ BAŞLAR

Liman boyunca yürürken, rastladığım kafe ve restoranların sayısı şaşırtıcı. 63 bin nüfuslu bir şehir için çok fazla. Kavala son 10 yılda hızla turizme ağırlık verince bu işletmeler çoğalmış. Adım başı oturup bir şeyler içip yiyecek yer bulabiliyorsunuz. Bunun en büyük avantajı bütçeye göre mekan seçebilmek. Fast food seviyorsanız “Goody’s”de hamburger ve gazoza yaklaşık 5 Euro yetiyor. Öğlen güneşinden kaçmak için kafelerden birine oturup tavla oynayabilirsiniz. Mekanların en güzel hizmeti, sandalye oturduğunuz anda koşturarak buzlu su ikram edilmesi.
Akşam limandaki en güzel görünümlü mekanlardan birinde yediğim Yunan salatası, hamsi tava ve bira 13 Euro tuttu. Burada akşam yemeğine bizdeki gibi 19.00 civarında giderseniz, etrafı bomboş görürseniz şaşırmayın. Yunanlar genelde saat 21.00’den sonra yemeğe geliyor. Barlar 01.00’den sonra dolmaya başlıyor.

KALE YOLU ÇOK DİK AMA GÖRÜLMEYE DEĞER

Gezimizin ikinci gününü şehrin tarihi bölgesine ayırdık. Denize sırtınızı verdiğinizde limanın en sağına düşen Nikolai Kilisesi’nden gezmeye başladık. 1530’da İbrahim Paşa adına Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı cami, 1926’da kiliseye dönüştürülmüş. İbrahim Paşa’yı İstanbul’dan da tanıyoruz. Konağı, Sultanahmet’te Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılıyor. Kilisenin ana caddeye bakan tarafına yürüyüp karşı sokaktan yukarıya doğru yürümeye başlıyoruz. Hediyelik eşya satan dükkanları geçtikten sonra sağ tarafta 1820’de Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın yaptırdığı külliye çıkıyor karşımıza. Paşa, doğduğu yere katkısı olsun diye iki medrese, iki mescid, bir mektep ve bir imarethaneden oluşan bu külliyeyi yaptırmış. Külliye beş yıl önce Mısır hükümeti tarafından 59 yıllığına Kavala’nın zengin bir tütün tüccarına kiralanmış. Şimdi otel olarak kullanıldığından içi gezilemiyor. Ama en azından binanın bakımı yapılmış oluyor.
Yolun devamında kaleye giden ilk dik yokuş başlıyor. Yokuşun tam ortasında Halil Bey Camisi (Alaca Cami) karşınıza çıkacak. Kazılar sonucunda çıkan bilgiler ışığında caminin, bir kilisenin üzerine inşa edildiği iddia ediliyor. Bir dönem ekonomik kalkınma uğruna Kavala’daki tarihi eserlerin çoğu özel şahıslara satılıp kiralandığı için çoğu yıpranmaktan kurtulamamış. Cami binasında da 10 yıl öncesine kadar üç aile yaşıyormuş. Kavala gitgide turistik bölgeye dönüşünce olduğundan bina boşaltılmış. Kale yolu üzerinde olduğu için şimdi restorasyonu yapılıyor. Bunun soluna doğru yürüdüğünüzde kalenin son adımı ve en dik yokuşu olan sokağa gireceksiniz. Bu dik yokuşlar sakın gözünüzü korkutmasın çünkü çevresindeki eski ve güzel evlerle kaleye vardığınızda göreceğiniz manzarası gerçekten harika.

KAVALALILAR DENİZE TAŞOZ’DA GİRİYOR

Eski şehrin tadını çıkarıp dönüş yolunda hediyelik eşya satanlardan magnetler, takvimler, yüzükler aldıktan sonra Taşoz Adası’na giden saat 13.30’da kalkan feribota yetiştik. Bilete 4,60 Euro ödedik. Tıpkı İstanbul’dan Adalar’a gider gibi güvertesinde oturup güneşlendik. Yol yaklaşık bir buçuk saat sürüyor. Gemi yolcuları Taşoz’un küçük bir köyünde bırakıyor. İsterseniz yine Kavala’dan 09.00, 12.00 ve 14.00’te kalkan hızlı feribota binebilirsiniz. 10 Euro’ya direkt Taşoz’un merkezine inebilirsiniz. Ama köyü görmenizi de tavsiye ederim. Çünkü toplasanız 20 evin olduğu bu köyün sahili dalgasız ve denize çok rahat giriliyor. Sahildeki lokantalar da çok ucuz. Bir tanesinde epeyce deniz mahsulü yiyip içtikten sonra adambaşı sadece 11 Euro ödedik.
Köyden, adanın 15 kilometre uzaktaki merkezine ulaşım taksiyle 15 Euro. Burası, daha gelişmiş. İlk bakışta Kavala’dan farksız. Ama sahilde yürümeye başladığınızda evlerin hâlâ eski güzelliğini koruduğunu görüyorsunuz. Sahilde pek çok taverna, pansiyon ve plaj kafesi var. Her biri farklı, rengarenk süslenmiş. Ancak bir önceki köye göre fiyatlar çok daha pahalı.
Taşoz Adası’nın en önemli özelliği yaklaşık 100 kilometrelik sahil şeridinde pek çok farklı güzellikte koyunun olması. Denizi de rüzgarın şiddetine ve yönüne göre her koyda farklılık gösteriyor. Bir yerde dalga çıkıp deniz bulandığında hemen öbürüne geçip dümdüz bir suya girme şansınız var. Bunun için Kavalalılar denize girmek için günübirlik de olsa burayı tercih ediyor.

SAYGISIZ ŞOFÖRLERE DİKKAT

Kavala’da Türkiye’de gördüğünüz pek çok kötü özellikle karşılaşmak mümkün. Dilenciler, saat ve çanta satan zenciler, otomobil camı silenler burada da çok var. Bir de saygısız şoförler. Almanya, Hollanda, İsveç gibi Avrupa ülkelerinde görmeye alışık olduğumuz şoförün yol verme alışkanlığı ne yazık ki buraya hiç uğramamış. Aynı Türkiye’deki gibi yayanın yola atlayarak geçiş hakkını kullanması
gerekiyor.

False