GeriSeyahat İstanbul Boğazı’nın ortasında
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
İstanbul Boğazı’nın ortasında

İstanbul Boğazı’nın ortasında

Sonbaharla beraber şehre döndüm ama hava hâlâ sıcak. Deniz etkinliklerine İstanbul’da devam etmenin yollarını araştırırken uzun zamandır aklımda olan ‘Boğaz’da kano’ yapanlar çıktı karşıma. Dalgalar, dev gemi trafiği ve köprüye karşı kürek çekerken derin bir oh çekip “İyi ki İstanbul’dayım” diyorum...

Sonbahar geldiyse şehre dönüş zamanı da gelmiş demektir. Artık mevsimler eskisi gibi olmadığından hava hâlâ sıcak. O zaman şehirde de yapacak bir şeyler bulmak şart. Çok uzun zamandır devamlı sosyal medya sayfalarıma reklamı düşen, karşıma çıkan ama yapmayı çeşitli sebeplerle ertelemek zorunda kaldığım Boğaz’da kano için döner dönmez plan yaptım ki yine bir şeylere kurban gitmesin.

Sosyal medyada buldum

Önce Instagram hesaplarından diyalog kurdum. Sonra sabredemedim. Sayfada yazan numaraya yazdım. Kuruculardan Ekin Yılmaztürk Hoca’nın numarasını verdiler. Birkaç mesajlaşma, biraz hava durumu takibi derken ılık bir sonbahar akşamüstünde kendimi Beykoz yolunda buldum. Bana atılan konum yolun ortasındayken ‘Geldiniz’ dedi. İnsan bir panikliyor. Hemen telefona sarıldım. Meğer o yola paralel parmaklıkların ardındaymış gideceğim yer. Ekin Hocam telefonun ucunda beni sakinleştirdi. Işıklardan keskin bir sağa dönüşle Göksu Marina’nın otoparkında buldum kendimi. Marinanın otoparkı ücretli. Tam gün giderseniz 50, sadece kano için giderseniz 30 lira ödüyorsunuz.

İstanbul Boğazı’nın ortasında

Kanolara Göksu Deresi’nden biniliyor.

Ücretsiz yer bulayım dediğinizde köprüden karşıya geçmeniz, ara sokaklara dalmanız ve biraz da yürümeniz gerekiyor. Ekin Hocam ıslanma riskine karşı yanıma kıyafet almam gerektiğini söylemişti. Ben de üstümü değiştirip saatimi beklemeye başladım. Mutlaka rezervasyon yapmalısınız. Ancak size verilen saat diliminde etkinliği gerçekleştirebiliyorsunuz. Benimle Celil Alim Hocam ilgilenecekti. Can yeleğimi de giydikten sonra hazırdım. Kısa bir brifingin ardından kanoya bindim. Nasıl oturmam gerektiği anlatıldı. Ben tripodum ve telefonumla yaşadığım anları ölümsüzleştirirken Celil Hocam tereyağından kıl çeker gibi hop diye bizi Boğaz’a çıkarmıştı bile.

Günlerdir havanın sakinleşmesini bekleyen sabırsız ben tabii ki Boğaz’daki dalgaların arasında buldum kendimi... Göksu Deresi’nde süzülürken su öyle durgundu ki Boğaz’daki dalgaları hiç beklemiyordum. Şimdiki aklım olsa sabah saatlerinde yapmayı tercih ederdim. Akşamüstü dalgalı olabiliyor ama bu tamamen o anki havaya bağlı tabii. ‘Sakin, göl gibi bir denizde olmak şanına yakışmazdı Bahar’ diyorum. İlla heyecanlı bir şeyler olmalı. O da bana denk gelmeli. Tam da Boğaz gemi trafiği başlamışken ve dalgalar üstümüze üstümüze gelirken anın coşkusunu yaşıyorum. Üstüme gelen su, enteresan şekilde çok sıcak. Boğaz’da daha önce defalarca yüzmüş ve soğuk sularını tatmış biri olarak benim için çok şaşırtıcı. İkinci köprünün muhteşem manzarasına doğru kürek sallıyoruz. Ben belli bir noktadan sonra çekim yapma işini Celil Hoca’ya devrediyorum çünkü anı yaşamakla meşgulüm. Tam o sırada fark ettim ki bizi motorlu küçük bir bot takip ediyor. Herhangi bir ters durum için güvenliğimizi sağlamakla yükümlüymüş. Çok mantıklı.
İstanbul Boğazı’nın ortasında

“Göksu Deresi’nde süzülürken su öyle durgun ki hop diye Boğaz’a çıkıyoruz.”

Devrilme riskimiz pek yok ama ne olur ne olmaz. Sonuçta akan bir Boğaz trafiğinin içindeyiz. Minicik bir kanoda -ceviz kabuğu gibi- geçen büyük gemilerin dalgasında sallanmak, bir taraftan esen rüzgârın bizi devamlı kıyıya atmasıyla mücadele etmek derken oldukça ilerledik Boğaz’ın ortasına doğru. Ortada o kadar dalga yoktu enteresan şekilde. Bir hayli kürek çektikten sonra “Yüzmek ne kadar güzel olurdu” dedim. “Yüz o zaman” dediler. “Aaa, yüzebilir miyim gerçekten” derken kendimi bizi takip eden bota geçerken buldum. 30 saniye sonra bottan denize atlamış, ılık sularla buluşmuştum bile. Aslında Boğaz’ın akıntısından biraz çekinmiştim. Birkaç kez bota çıkıp, atlayıp doya doya yüzdüm hatta. Benim için enfes anlardı. Bota çıkınca tekrar kanoya geçmek riskli oluyormuş. Kano aldı başını gitti. Ben botla döndüm. Bir teknenin pruvasına oturup ilerlemeyeli çok uzun zaman olmuş. Müthiş anlardı.

Ders alıp sürdürmeli...

Peki, nedir bu Bosphorus Kürek? Ben kiminle kano yapmak için Boğaz’a çıktım derseniz; İki sporcu 3 yıl önce kurmuş. Balkan ve Avrupa şampiyonu milli sporcuların kurduğu bir kulüp burası. Bir kano ve bir de kürek teknesi varmış başta; zamanla çok sevilmiş ve büyümüşler. Şu an kano, kürek ve paddle board (özel bir board’un üzerinde, ayakta kürek çekme aktivitesi) yapılıyor. Kürek spor amaçlı, kano üst bedeni çalıştırıyor. Son zamanların gözdesi paddle board ise düşmeye çok açık bir aktivite. Yaz kış kesintisiz her zaman yapabilirsiniz. Kanoya 10, küreğe 13 yaşında başlayabiliyor çocuklar. İsteyen benim gibi 1 saatlik aktiviteye katılır. 1 saatlik etkinlik 500 lira. Deneyip seven ders alıp devamlı bir spor haline getirebilir. 4 ders 1.300 lira. Daha yakınlarda olsam kesinlikle ders alırdım.

False