GeriSeyahat Göz kamaştıran tropikal büyü Seyşel adaları
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Göz kamaştıran tropikal büyü Seyşel adaları

Göz kamaştıran tropikal büyü Seyşel adaları

Zarif bir şekilde gökyüzüne yükselen palmiyelere bakarak, ‘’Biliyor musun, hindistancevizi ağacı seni hiç yarı yolda bırakmaz’’ dedi Lia, ‘’Kölen gibidir, kessen de büyümeye devam eder. Kafana düşmez, kendisi yiyecek, yaprakları evine çatı, kabuğu kap kacak, düğme olur. İnsanlar birbirini kandırabilir ama bu ağaç hiç hayal kırıklığına uğratmaz.’’

Lia, palmiyenin en tepesindeki, meyveye benzeyen yuvarlak parçayı göstererek konuşmayı sürdürdü: ‘’Kalbi en önemli kısmıdır, onu aldığın zaman, ağacı öldürürsün. Kalbini salata yapmak için kullanırız. Adı, Milyoner Salatası.’’

Seyşeller’in, Hint Okyanusu’na dağılmış 115 adasından birinde, Afrika’nın doğu kıyısından bin küsur kilometre uzaklıkta, doğanın insanı ezdiği bir yerde, yakıcı güneşe direnmek için dev yapraklarını birbirine uzatmış palmiyelere, yere düşüp filizlenen hindistancevizlerine, yuvalarından fırlamış gözlerle etrafı kolaçan edip telaş içinde ilerleyen yengeçlere bakıyor ve tropikal bir büyüyle gözümü kamaştıran bu yeni iklimin, insanların ve okyanusun derinliklerinde daha neler olabileceğini merak ediyorum.

Sokaklarında tek bir trafik lambası olan, dünyanın en küçük başkenti Victoria’nın bulunduğu Mahe Adası’ndan kalkan, kapısız pilot kabinli küçük uçak adeta bir dolmuş gibi. Adalararası ulaşım teknelerle olduğu kadar bu küçük uçaklarla da sağlanıyor. Adalardaki uçak pistleri, okyanusla başlıyor, okyanusla sona eriyor. Gökyüzünden Seyşel Adaları’nı seyretmeden, okyanusun ortasındaki bir adanın yalnızlığını anlamak kolay değil. Bazı adalarda hiç yerleşim yok, bazılarındaysa küçük topluluklar yaşamlarını sürdürüyorlar. Nüfusun yüzde 90’ı en büyük ada Mahe’de, yüzde 10’u ise Praslin ve La Digue’de yaşıyor. Birkaç adada, konforlu bir Robinson Crusoe fantezisi yaşamak isteyen, biraz da cebi dolu turistleri bekleyen, adayı kapatmış ‘’resort’’lar var. Hindistancevizleriyle karşılanıyorsunuz, tropikal çiçekler boynunuza dolanıyor, her birinin önünde özel kumsalı olan villaların jakuzileri köpükle doldurulup Kamboçya çiçekleriyle süsleniyor, cibinlikli yataklara palmiye yapraklarıyla ‘’Welcome’’ (Hoşgeldiniz) yazılıyor. En görmüş geçirmiş turistin bile burun kıvıramayacağı bir karşılama bu.

80 bin nüfuslu Seyşeller’in halkı, tarım ve balıkçılık bir yana ekmeğinin en büyük dilimini turizmden kazanıyor. Sakin, sıcak, güleryüzlü insanlar. Yüzde 80 rutubetin ve adalı olmanın getirdiği ağır çekim ritimde yaşıyorlar. Suç oranı yok denecek kadar az. Atalarının, yaklaşık iki asır boyunca kolonisi oldukları Fransız (1770- 1811) ve İngilizler’in (1814- 1976) Afrika’dan adalara getirdiği köleler olduğunu söylerken tereddüt etmiyorlar. Kölelik kalkınca, yerlerini Hintli ve Çinli işçiler alıyor.

Bugün adalardaki etnik, dinsel ve kültürel zenginlik, büyük ölçüde o günlerden kalma. Halkın Afrikalı genleri daha ağır bassa da Fransız, Hintli, Çinli ve Arap kanı, farklı ten ve saç renklerinde kendini gösteriyor. Adalıların yüzde 90’ı Katolik, az oranda Anglikan ve Protestan var. Hintli, Müslüman ve Çinli topluluklar da oldukça küçük. İnanç önemli, tutunulacak bir dal. Victoria’da Church Street’in sonundaki kiliseye girdiğimde, kalabalık bir grup dini şarkılarla prova yapıyordu. Yeni Papa, yakında Seyşeller’e gelecekmiş. ‘’Büyük gün!’’ dedi yaşlı kadın. 1977’deki darbeyle bağımsızlığını kazanan Seyşeller’in halkı, sömürgeci dönemi kötü hislerle anmıyor. Kaçınılmaz olarak, o günden bugüne bazı yaşam tarzları yerleşmiş. Trafik soldan, İngilizler’in 5 çayı hálá yaygın bir alışkanlık. Oysa Fransızlar’ın bıraktığı etki her geçen gün zayıflıyor. Nedeni halkın bu kültürü fazla elit bulması. Biraz da bu yüzden, Seyşeller’in üç resmi dili olan İngilizce, Fransızca ve Kreol içinde, en az Fransızca tercih ediliyor.

Buna karşılık, halkın evde ve kendi arasında konuştuğu Kreol, 17. yüzyıl Fransızcası’nın, Afrika dilleri ve Madagaskar etkisiyle değişim göstermiş hali. Resmi dairelerde ve okulda İngilizce kullanılıyor. Eskiden bu adalarda hiç kimse yaşamadığından, bugünkü halk kendini ‘’yerli’’den çok Kreol olarak tanımlıyor. Çoğunluk Katolik olmasına rağmen, evlilik pek rağbet görmeyen bir kurum. Çünkü hayat pahalılığından düğün yapmaya kimse yanaşmıyor. Ülkede, her üç kadına bir erkek düşüyor. Turizmde çalışan Rodney, ‘’Buraya cennet dememiz boşuna değil’’ diye espri yaparken, ekonomik açıdan belini bir türlü doğrultamamış adanın bir başka yüzünü gösteriyor. 1940’larda, bu adalara gelen J.A. Mockford, ‘’Seyşeller’de aşk, iklim gibi sıcaktır’’ diye yazmış. Bugün, Seyşeller’de de aşk AIDS’in gölgesinde kalıyor.

Granit ve mercan adaları, zümrüt yeşili lagünleri, bembeyaz kumsalları, palmiyeleri, tropikal meyveleri ve çiçekleriyle, Hint Okyanusu’nun cennet bahçeleri olan Seyşeller’de geçirdiğiniz birkaç günün sonunda, kaliteli seyahat broşürlerinin parlak sayfalarındaki bu egzotik sığınak görüntülerinin gerçeğiyle rekabet edebilmesinin mümkün olamayacağını anlıyorsunuz. Filmlere, kliplere ve fotoğraf çekimlerine sahne olan bu tropikal takımadalar, insanın hayal etmekte zorlanacağı cam gibi denizini, mavi ve yeşilin muhteşem tonlarını ve gerçek kaçışı çok da ucuza sunmuyor. Burada yapılacak bir tatilden maksimum keyfi alabilmek için, Praslin ve La Digue gibi birkaç adaya daha gitmek, granit kayaların çevrelediği kumsallarda yüzmek, tropikal yağmurların serinlettiği bir sabaha uyanmak, Hint Okyanusu kıyısında yıldızların altında uyumak, kendinize özel kumsallar bulmak, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Vallee de Mai’in palmiye ormanını ve ‘’erotik’’ hindistancevizlerini görmek, Kreol kültürünü ve mimarisini tanımak, halkıyla dansetmek, ada kuşlarını gözlemek, cangılın içinde trekking yapmak ve şnorkelle ya da dalarak sualtını keşfetmek gerekiyor. Her ne kadar küresel ısınma ve atıklar nedeniyle, Seyşeller’deki mercan kayalıkları da bütün dünyadakiler gibi olumsuz etkilenmiş olsa da ucu bucağı olmayan bu okyanus beklenmedik görüntüler saklıyor.

GÖKYÜZÜ PALMİYELERİN

Sir Selwyn Selwyn- Clarke Çarşısı’nda tanıştığım Manuela’nın söylediklerini hatırlıyorum; ‘’Evlerimiz, hiçbir zaman bir palmiye ağacından yüksek inşa edilmez. Biz, gökyüzünü onlara teslim ettik.’’

Kreol mutfağı

Danslarını seyrederken, kökenlerinin Afrika olduğunu iyice teslim ediyorsunuz. Sega ve moutia’da, Afrika’nın sıcak kanı ve baştan çıkarıcı kıvrımları ortaya çıkıyor. Seyşeller’de, turistler talep etmediği için değil, halk da pek düşkün olmadığından canlı bir gece hayatı yok. Restoranlar 22.30 gibi kapanıyor. Ancak bayramlarda ve festivallerde, halkın eğlendiği geleneksel görüntülere rastlamak mümkün. Yine aynı adada, tatil köyünün lüks restoranında, turistler için Deniz Mahsulleri Gecesi düzenlenmiş. Birkaç gün sonra da, Kreol Gecesi var. Hindistancevizi ve köri ağırlıklı Kreol mutfağı, otellerde zengin mönülerle sunulurken, evlerde balık ve pilavla sınırlı.

Tüm Batılı görünümüne ve huzurlu ritmine rağmen, Şeyşeller halkının yaşam standardı oldukça düşük. Sokaklarda dilenci ya da evsiz yok ama hayat pahalılığı omuzlarda ezici bir yük. En büyük nedeni, Hint Okyanusu’nun açıklarında, bu coğrafyanın getirdiği yalnızlıkla baş etmek zorunda olması. Seyşeller, bugün yiyecekten giyeceğe, ihtiyaçlarının yüzde 90’ını ithal ediyor. Papaya, mango, avokado gibi tropikal meyveler yetiştirip, tütün ekiyor ama birçok meyve ve sebzede dışarıya bağımlı. Seyşeller ekonomisine en büyük destek, ton balığı ihracatı. Dünyanın en büyük ikinci ton balığı konserveleme tesisi Victoria’da.

MAHE ADASI

Robinson’la sohbet

Dünyanın en küçük başkenti Victoria’nın yer aldığı, granit adalardan biri olan Mahe, Şeyşeller’deki 115 adanın en büyüğü ve en gelişmişi. Seyşeller nüfusunun yüzde 90’ının yaşadığı ve Seyşeller Uluslararası Havaalanı’nın bulunduğu başkent, adını 18. yüzyılda Mauritus’un valiliğini yapmış olan Fransız Mahe de Labourdonnais’den alıyor. Tropikal bitki örtüsü, dağları ve 50’nin üzerindeki kumsalıyla Mahe, Seyşeller’e atılan ilk adım. Mahe’nin, diğer adalardan farkı, başkentin merkezindeki yaşam. Örnekleri azalmış olsa da tipik Kreol mimarisindeki binaları, meyve, balık, sebze ve tropik meyvelerin satıldığı canlı çarşısı (Market Street), tek sineması, kilisesi (Church Street), şirin dükkanları, bir iki kafe ve restoranıyla, adalıların günlük yaşamını gözlemleyebileceğiniz ve onlarla tanışabileceğiniz, sevimli, küçük bir kent.

Victoria merkezde, Botanik Bahçeleri, Milli Tarih Müzesi, özellikle sabahları canlı olan Sir Selwyn Selwyn- Clarke Çarşısı ve Doğa Tarihi Müzesi gezilebilir. Mahe, sadece 27 km uzunluğunda. Ünlü Beau Vallon Plajı’nın bulunduğu kuzeybatı kısmı, diğer bölgelere göre daha kalabalık. Bu kıyılarda birçok otel, pansiyon, villa ve restoran bulunuyor. Buna karşılık, adanın en güzel plajları ve küçük köyler daha sakin olan güneyde. Endüstriyel yapılaşma adanın kuzeydoğu sahilinde, Victoria çevresinde gelişmiş. Yaşam alanı yaratmak için denizin doldurulması mercan kayalıklarına büyük zarar vermiş. Mahe’nin doğu kıyısından tekneyle 20 dakika mesafede, Sainte Anne Milli Parkı’ndaki Moyenne Adası, park alanı içindeki altı adadan en ilginç olanı.Adalardan biri hapishane olarak kullanılıyor ve sadece üçü turizme açık. Moyenne Adası, 40 yıldır burada yaşayan ve adayı kendi özel cennetine dönüştürmüş olan 80 yaşındaki İngiliz Brendon Grimshaw’a ait. Bu modern zamanların Robinson Crusoe’sunun deneyimlerini merak ediyorsanız, onunla sohbet edebilirsiniz. Adaya, TSS’in günübirlik turları var. Tura, altı cam bir tekneyle ulaşım, muhteşem manzaralı restoranda yemek ve şnorkel malzemesi dahil.

Bir ada, bir sığınak...

Seyşeller’de, yerleşimin olmadığı bazı ıssız adalarda, ‘’resort’’ olarak tanımlanan, tek başına çok geniş bir alana yayılmış, lüks oteller bulunuyor. Robinson Crusoe olmayı göze alamıyorsanız, ancak okyanusun ortasındaki bu resortlara giderek, gerçek anlamda vahşi ve tropikal bir ada deneyimi yaşamanız mümkün. Adalardaki otellerin birçoğu, doğaya ve doğal yaşama gelebilecek zararı minimuma indirgemek için müşteri sayısını sınırlı tutuyor. Bazen bütün bir gün, kimseye rastlamadığınız oluyor. Ziyaretçilerin çoğu için burası bir sığınak. Yalnız kalmak, kendi özel kumsalında yüzmek, kafa dinlemek, denizin derinliklerini keşfetmek, büyük okyanus balıkları avlamak, tamamıyla el değmemiş bir doğada trekking yapmak, bisikletle dolaşmak isteyenler bu adaları tercih ediyorlar. Mercan kayalıkları, lagünleri, bembeyaz kumsalları ve tropik bitki örtüsüyle, bu adalardaki resortlar arasında ikisi oldukça popüler. Victoria’daki özel iskelesinden, tekneye binince, 20 dakika içinde Sainte Anne Adası’ndaki Sainte Anne Resort & Spa’dasınız (292 000, www.beachcomber-hotels.com).

Otelin tek katlı lüks villalarının, yemyeşil ve tropikal çiçeklerle dolu bir bahçeyi ve kumsalı gören Kreol tarzda döşenmiş verandaları var. Geniş banyo, bir kapıyla, odaya özel küçük bir bahçeye ve yıldızların altında serinleyeceğiniz bir duşa açılıyor. Otelin restoranları ve özellikle spası meşhur. Mahe’den bir saatlik bir uçak yolculuğuyla ulaşılan Alphonse Island Resort’da ise (229 030), gerçek anlamda okyanusun ve hiçliğin ortasındasınız. Çiçek kolyeler ve hindistanceviziyle karşılanıyorsunuz.

PRASLIN ADASI

Erotik hindistancevizler

Seyşeller’in ikinci büyük adası Praslin’in haklı ünü, Seyşeller’in ve birçoklarına göre dünyanın en güzel plajlarından biri olan, olağanüstü bir kuma ve baştan çıkarıcı mavilikte bir lagüne sahip Anse Lazio’dan çok, ülkenin en çok turist çeken ve UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde bulunan Valee de Mai’den (08.00- 17.00, giriş 15 Euro) geliyor. Seyşeller’deki 18 delikli tek golf sa hasının bulunduğu Praslin’de, otel ve restoranların yanısıra bir de kumarhane var. Ada, konumu nedeniyle, La Digue, Curieuse, Cousine ve kuş gözlemcilerinin rağbet ettiği Cousin ve Aride adalarına ulaşmak için önemli bir geçiş noktası.

Praslin’in, ‘‘Palmiyeler Adası’’ anlamına gelen orijinal ismi, Praslin Milli Parkı’nın kalbinde yer alan doğal alan Valee De Mai ile daha da anlam kazanıyor. Biri üç saat süren, beş yürüyüş parkurunun bulunduğu bu bakir ve alabildiğine vahşi vadinin en büyük özelliği, Praslin’e özgü olan ve doğal olarak sadece Seyşeller’de yetişen ‘’erotik’’ Coco de Mer palmiyelerinden (Denizde yetişen hindistancevizi) burada binlercesinin görülebilmesi. Yaşları 200- 400 yıl arasında. İsmi kafa karıştırıcı; Aslında Araplar Seyşeller’i sığınak olarak kullanırken, ormanda bu garip şekilli hindistancevizinin yetiştiği palmiyelere rastlıyor ancak yerlerini belli etmemek için kimseye anlatmıyorlar. Bir gün, Seyşeller’den çok uzaklarda, aylarca denizde yol alan denizciler, denize sürüklenmiş bu hindistancevizine rastlayınca, böylece bir deniz palmiyesi olduğu efsanesi yayılıyor. Dişi ve erkek olarak iki ayrı palmiye yetişiyor. Sadece dişi ağaçlarda, yuvarlak hatlı hindistancevizlerinden var. Yine dişi ağaçlar, dünyanın en büyük tohumuna sahip ve ağırlığı 20 kiloyu geçebiliyor. Erkek ağaçlar meyve vermiyor ancak bir metreyi geçebilen çiçek saplarıyla, erotik dişilerden aşağı kalır yanları da pek yok. Eğer eve bir Coco de Mer taşımak isterseniz, bunun için yaklaşık 300 doları gözden çıkarmanız gerekeceğini ve yanında da size bir çıkış izni verileceğini bilmelisiniz.

Güzel bir günde, Valee de Mai, gökyüzüne yükselen palmiye ağaçlarının arasından süzülen ışıkla, başta fotoğrafçılar ve ressamlar olmak üzere, birçok ziyaretçi için akıllar durdurucu bir güzelliğe sahip. Buraya özgü bir tür olan siyah papağanı görmeniz oldukça zor olsa da sesini mutlaka duyacaksınız.

LA DIGUE ADASI

Zümrüt deniz

Zümrüt yeşili bir deniz, şeker beyazı kumsallar ve denizin şekillendirdiği, hayalgücünü tetikleyen dev granit kayalıklar... Bu, Seyşeller’in kartpostallarda en fazla rastlanan görüntülerinden ve çoğu da La Digue Adası’nın, Anse Source D’Argent plajında çekilmiştir. Dünyaca ünlü bu plaj, kuşkusuz Seyşeller’e gelen turistlerin La Digue’e uğramadan edememelerinin nedeni. Seyşeller’in dördüncü büyük adası La Digue, büyük adaların içinde en güzeli. Ulaşımın bisiklet ve öküz arabasıyla sağlandığı ada, huzurlu ritmi, çoğu asfaltlanmamış yolları, patikaları, geleneksel yaşamı ve mimarisiyle, zamanın durduğu izlenimini veriyor ve adada geçirdiğiniz her an buradan ayrılmanızı güçleştiriyor. Ada, yan gelip yatılacak, keyfi çıkarılacak bir yer. Ancak yine de otelinizin vereceği ya da kiralayacağınız bisikletlerle La Digue’i keşfetmelisiniz.

Anse Source D’Argent plajına akşamüstü gidin; böylece hem kalabalığı atlatır hem de en güzel ışıkta, her biri bir sanat eserini andıran kayalıklara karşı yüzebilirsiniz. Palmiye yapraklarından şapka yapıp satan adalıya burada rastlayacaksınız. Plaja giden yol üzerinde, L’Union Estate (Hindistancevizi çiftliği) var.

NASIL VE NE ZAMAN GİDİLİR?

Emirates Havayolları, Seyşeller’e, Dubai üzerinden haftada dört kez (salı, cuma, cumartesi, pazar) uçuyor.

(0212 334 88 88) Seyşeller’in yazı, ekimden nisana, sıcak ve yağmurlu, kışı ise mayıstan eylüle, daha serin ve kuru geçiyor.

NEREDE YENİR?

Mahe’de Pirates Arms, Le Rendez- Vous, ’da (323 556) Marie Antoinette (Serret Rd. St. Louis, 266 222)Sam’s Pizzeria, Boat House, News Cafe’yi; Praslin’de Bonbon Plume ve Tante Mimi’yi; La Digue’de Chez Marston ve Hotel L’Ocean’ı öneririm.

NEREDE KALINIR?

(Telefon kodu: + 248) Le Meridien Fisherman’s Cove (Mahe 677 000, www.fishcove-lemeridien.com) Le Meridien Barbarons (Mahe 620 903) Rose Garden Hotel (Mahe 225 308) Hilltop Guesthouse (Mahe 266 555) Beau Vallon Bungalows (Mahe 247 382)Coco De Mer Hotel (Praslin 233 900, www.cocodemer.com) Black Parrot Suites (Praslin 233 900) Laurier Guest House (Praslin 232 241, www.laurier-seychelles.com) La Digue Island Lodge (La Digue 292 525, www.ladigue.sc) Chateau St. Cloud (La Digue 234 346, www.chateuasaintcloud) Calou Guest House (La Digue 234 083, www.calou.de)

SEYAHAT ACENTELERİ

ETS 0216 542 99 00 YKM 0212 296 98 55 JOLLY 0212 315 15 15 JULES VERNE 0212 266 63 63 ZESA 0212 224 46 40 CHOCOLATE 0212 368 80 18 PENINSULA 0212 292 40 42 ULUSOY 0212 283 40 83 Ayrıca rezervasyonlarınız için; Dubai Emirates Holidays (+ 9714 303 44 21/ 27) ve Seyşeller’de otel, adalar arası uçak ve hızlı feribot rezervasyonu yapan, rehberli günübirlik turlar düzenleyen TSS (Victoria, Mahe, +248 322 414, www.tss.sc)
False