GeriSeyahat Dünyayı kemiren bela: Ä°sraf
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Dünyayı kemiren bela: Ä°sraf

Dünyayı kemiren bela: Ä°sraf

İçinde bulunduğumuz küresel kriz, insanlığı bazı kavramlar üzerinde yeniden düşünmeye itecektir düşüncesindeyiz.

Bunlardan biri de israf veya savurganlık dediğimiz kavramdır.

 

Birkaç gün önce çıkmış bulunan ‘Küresel Âfetler’ kitabımda din ve ekonomi açısından küresel ölçekte değerlendirmelere aldığım bu kavramın, , insanın ruhsal yozlaşması ve terör âfetiyle irtibatlarını yine küresel ölçekte, derinliğine ve genişliğine kurdum.

 

Ve sanıyorum, 1986 Çernobil olayı üzerine açtığım bir dosyanın ürünü olan bu kitabı tam zamanında yayınladım. 22 yıl üstüne.

 

Mutluyum.

 

‘Küresel Âfetler’ kitabını, özellikle bu açıdan hatırlatmam gerekiyordu.

 

Kitabımın reklamını yaptım, özür dilerim. Ama bilesiniz ki, ben bunu hep yaparım.

 

İnsanlığın yaşamsal kaynaklarını gereğinden fazla tüketen ve dünyanın geleceğini tehdit eden temel olumsuzlukların biri hızlı nüfus artışı, ikincisi israftır. (Nüfus ve doğum kontrolü meselesi, özellikle Türkiye açısından, az önce andığım kitabın bölümlerinden biridir).

 

Nedir şu ‘âfetlerin âfeti’ olan ve dünyayı bugünkü bunalımın girdabına iten israf ?

 

’İsraf, "Faturasını ben ödeyeceğim, kime ne?" gerekçesiyle saçıp savurmak, sınırsız ve fütursuz biçimde harcamaktır.

 

İsraf bu haliyle ağır bir insanlık suçudur.

 

Faturasını ödeyebilir olmak hiç kimseye insanlığın yaşamsal kaynaklarını gereksizce tüketme hakkı vermemelidir. Böyle bir hakkın olamayacağını insanlık bir biçimde öğrenmeli, öğrenmek istemeyenlere bu gerçek bir biçimde öğretilmelidir.

 

Türkiye'nin de temel tehditlerinden biri israftır.

 

İsraf, toplumu iki başlı bir yıkıma sürüklemektedir:

 

1. Üretilenden daha fazlasını tüketme tutkusu ve bunun sonucu olarak bireysel ve toplumsal düzeyde borçlanma,

 

2. Geçim zorluğu içindeki büyük kitlelerin ruhsal yapılarının bozulması sonucu toplum bünyesinde kin ve öfkenin derinleşmesi.

 

Bu iki olumsuzluk sonucunda orta sınıf yok olmakta, toplum, saçıp savuran bir azınlıkla, ihtiyaçlarını temin edemeyen büyük çoğunluktan oluşan dengesiz bir bünyeye dönüşmektedir.

 

Türkiye'nin en büyük felaket çanı, orta sınıfın yok oluşunun çaldırdığı çandır.

 

IMF, ABD ve AB güdümlü siyasetlerin aldatma, uyutma politikalarının bu gerçeği gizlemesine izin verilmemelidir. Bu politikalar, halkı kandırmak için "ekonomi vitrini"ni süslüyor ama arka taraftaki mutfakta durum kötüdür.

 

Tencereler boş, dolaplar tamtakırdır.

 

Halk perişandır. Büyük kitlelerin boynu bükük çocuklarının benizleri her gün biraz daha solmakta, ümitleri her gün biraz daha kararmaktadır.

 

İsraf azgınlığının yarattığı hasta psikoloji yüzünden, toplum olarak, ürettiğimizden çok fazlasını tüketiyoruz. Daha kötüsü, aradaki açığı başkalarından aldığımız borçlarla kapatmayı hüner ve siyaset sanıyoruz.

 

Bizi, bağımsızlığımızın tartışıldığı bir noktaya getiren, kendi elimizle ürettiğimiz bu kötülüktür.

 

İsrafçılığımızın en büyük sebebi, taklit ve gösteriş hastalığıdır.

 

Bizim olan, daha iyi de olsa, onunla yetinip mutlu olamıyoruz. Taklitçi olduğumuz için, daha değersiz de olsa başkalarından gelen bizi daha çok mutlu ediyor.

 

Bir örnek seçelim: Türkiye neredeyse dünyanın mermer cennetidir; dünya mermer rezervinin yüzde kırkı bizdedir. Dünyanın en seçkin resmî-gayri resmî mekânlarını bizim mermerlerimiz süslüyor. Türkiye dünyanın mermer ihtiyacını tek başına 80 yıl karşılayabilecek durumda.ÂBilinen rezervlerimiz 1.5 milyar ton.

 

Hal bu iken biz ne yapıyoruz?

 

Muhteşem mermerlerimizi bırakıp dışarıdan granit ithal ediyoruz. Granit için dışarı akan paramız, ATO'nun raporlarına göre, yıllık yaklaşık 50 milyon dolar.

 

İsraf, yaratılış dengelerini bozarak bireyi ve toplumu çürütür. Bu bir dengesizlik, adaletsizliktir. Ama israf daha başka dengesizliklere de yol açar.

 

İsraf, gereğinden çok harcayanlar yüzünden gerektiği kadar harcayamayanların sefaletine sebep olan bir olumsuzluktur...

 

İsraf illeti, servet ve refahla şımarmış bir ‘zararlı tip’ üretmektedir. Bu tip; toplumların, medeniyetlerin, güzellik ve mutluluğun çürümesinde temel etkenlerden biridir.

 

Bu zararlı tip; kendisinin en uç keyiflerini tatmin etmeyi, başkalarının en yaşamsal ihtiyaçlarından daha önemli görür.

 

İsraf, kitlelerin hayat kaynağı olan birçok imkânı geçici ve bazen sefil keyifler uğruna tüketmekte, insanlığın geleceğini tehdit etmektedir.

 

Dünya Doğayı Koruma Vakfı, Akdeniz havzasındaki golf alanlarının, halkın ihtiyacı olan içme sularını tükettiğini duyurmuştur. Anılan kurumun raporuna göre, Akdeniz'deki golf alanlarının her birinin tükettiği su, 12 bin nüfuslu bir yerleşimin tüm su tüketimine eşittir. Dünyanın her yerinde buna benzer olgular yüzlercedir.

 

İsrafın durdurulmasında ilk koşul, birey-kamu ilişkilerinde, ‘kamunun çıkarını tercih ilkesi’ni işletmektir. Bu ilkenin işlemesini engelleyen neoliberalizm yaftalı sömürü ve israf sistemi, insanlığa yönelik en büyüt tehlikelerden biri olarak üstümüze çullanmış bulunmaktadır.

 

İçinde bulunduğumuz yeni küresel kriz, bir yandan israfı ilahlaştıran kapitalizmin ölüm işaretlerini verirken, öte yandan sosyalist, hatta komünist düşünce ve eğilimlerin yeniden hayat bulmaya başladığını gösteriyor.

 

Karl  Marx’ın Das Kapital’i yeniden liste başı kitaplar arasına girdi bile.

 

Bir reklam şaktası daha yapıp nokta koyayım:

 

Şu günlerde, esas, bizim ‘Küresel Âfetler’ liste başı olmalıdır; daha yararlı olan odur diye düşünüyorum.

 

Yarın meselenin Türkiye boyutunu konuşacağız.

 

Kalın sağlıcakla!

False