Gülgûn TEREK
Son Güncelleme:
Como sonbaharı karşılıyor
Amerikalı yazar Mark Twain tatile gelmiş, romanlarında uzun uzun bahsetmişti. Hemingway, roman kahramanını göndermekle yetindi. Frankeştayn nikah ve balayı, James Bond ise kaza sonrası tedavi için uğramıştı. Kuzey İtalya’daki doğa harikası Como Gölü’nün tadını şimdilerde Amerikalı oyuncu George Clooney çıkarıyor.
Tremezzo’da yaptırdığı malikane sayesinde dünyanın gözü bir kez daha Como’ya çevrildi. Doğanın yeşil giysilerini sarı, kırmızı tonlarla değiştirdiği sonbahar aylarında göl, çevresindeki dağlar ve ormanlarla doyumsuz manzaralar sunuyor. Bu güzellikleri bölgenin tarihi dokusuyla birleştiren Como köyleri, kasabaları her zevk ve kesimden doğaseverin buluşma noktası haline geliyor.
Como, 146 kilometrekarelik yüzölçümüyle Garda ve Maggiore’den sonra İtalya’nın üçüncü büyük gölü. Ancak en popüleri. Milano ve İsviçre sınırına oldukça yakın. Aynı adı taşıyan Como şehri göl kenarındaki en büyük yerleşim. İlk bakışta küçük gibi gözükmesine karşı uzun ve çatallı olan bu gölün çevresindeki tüm yerleşimler birbirinden güzel, huzurlu, sakin. Göl kıyısına, dağın eteklerine yayılmış yalı ve malikanelerin her biri bir sanat eseri. Ayrıca bahçe düzenlemeleri de olağanüstü.
YAPIMI 400 YIL SÜRMÜŞ
Como şehrindeki turumuza Volta Meydanı’ndan başlıyoruz. Burada yaşayan, pilin mucidi, fizikçi Allessandro Volta’nın heykeli yerleştirilmiş meydanın ortasına. Dev saksılardaki çiçeklerle renklendirilen meydan otel ve restoranlarla çevrili. Şehrin diğer önemli meydanlarından Cabaur göl kıyısında. Roma, Perrettia ve Duomo biraz daha içeride. Kıyı boyunca banklar koyulmuş. Şehir özellikle geceleri çok güzel. Rengarenk ışıkları gölde yansıyor. Bu manzara meraklıları kıyıdaki kafelere çekiyor.
Duomo’ya, yani şehrin en büyük katedraline yürürken labirent gibi daracık sokaklara girip çıkıyoruz. St. Fedele ve hemen yakındaki Duomo Meydanı tarihi bölgenin merkezi. 18’inci yüzyılda son şeklini almış. Sokaklarında şık mağazalar sıralanmış. Şehir kulesi ve Buroletto Sarayı da burada. Duomo, Rönesans döneminden kalma. Üç renkli mermerden inşa edilen binanın yapımı 400 yıl sürmüş. Bu yüzden farklı mimari stiller uygulanmış. Şehrin önemli diğer kilisesi aynı adı taşıyan meydanda bulunan St. Fedele, 16’ıncı yüzyıldan kalma iki ev meydanın ilgi odağı olmasını sağlayan unsurlardan.
CLOONEY’İN KÖYÜ
Como bir zamanlar kestane bahçeleri, ipek ve diğer tekstil ürünleriyle tanınırmış. Forum, liman ve tiyatroyu Romalılar yapmış. Kenti Milano’ya bağlayan Via Regina (Kraliçe Caddesi) sayesinde Kuzey İtalya’nın en önemli yerleşimine dönüşmüş. Como’nun tarihi merkezinde, göl kıyısındaki parklarda yürüyüş yapabilir, iskele kafelerinde dinlenerek gölün güzelliklerinin keyfini çıkarabilirsiniz.
Teknelerle gölün diğer yerleşimlerine keyifli günübirlik yolculuklar yapabilirsiniz. Şehir yakındaki Villa Olmo da görülmeye değer. 1870’de klasik stilde inşa edilmiş. Günümüzde toplantı ve kültürel etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Çevresindeki parkta asırlık ağaçlar bulunuyor.
Como’dan ayrılıp göl kıyısından kuzeye ilerlerken pek çok küçük sevimli yerleşimden geçiyoruz. Cernobbio Köyü ilk durağımız. Merkeze doğru yürürken tüm bahçelerden nefis gül kokuları geliyor. Tüm köyü saran doğal bir parfüm, bizi de etkisi altına alıyor. Como’ya beş kilometre mesafedeki bu köy, şehirden öylesine farklı ki! Güzel villaları, eski kilisesi ve küçük bir limanı var. Şöhretini pek çok ünlü konuğu ağırlayan Villa d’Este ile yapmış. 1568’de yapılan saray, 1873’te otele dönüşmüş. Güzelliği dilden dile dolaşan bahçesinde Herkül adında minik bir şapeli, villa koridorlarında klasik dönemden kalma çok sayıda heykel ve resim bulunuyor. Köy halkı balıkçılık ve değirmenlerden geçimini sağlıyor. Buradan sahil yolunu takip ederek gezimizi sürdürüyoruz. Karşı kıyı oldukça yakın. Gördüğümüz köylerin hepsi birbirinden güzel. Diğerlerine göre oldukça geniş bir yerleşim olan Argegno’yu geçtikten sonra gölün tek adası İsola Comacina ile karşılaşıyoruz. Adanın hemen karşısındaki Ossuccio Kilisesi 14. yy’da yapılan gotik çan kulesiyle tanınıyor.
Yol yemyeşil bahçeler arasından geçerken süper lüks malikanelere rastlıyoruz. Yüksek dağların yamacındaki Tremezzo’ya vardığımızda Parco Comunale’de uzunca bir yemek molası veriyoruz. Bu sevimli parkın asırlık çınarları altında dinlenirken tam karşısındaki yarımadanın ucunda Villa Del Balbiannello dikkatimizi çekiyor. Adeta ağaçların arasına saklanmış. Tremezzo’nun geniş ana caddesine modern ve lüks oteller sıralanmış. Ayrıca pek çok gösterişli tarihi villa bulunuyor. Yumuşak iklimiyle her türlü egzotik bitkinin yetiştiği çok güzel turistik bir merkez.
TÜM SU VE DAĞ SPORLARI YAPILABİLİYOR
Kıyı şeridindeki bir sonraki durağımız Villa Carlotta. Tremezo’nun bu bölümü İstanbul’daki Boğaziçi sahil yoluna çok benziyor. Bahçeleriyle ün kazanan Villa Carlotta, 1915’te müzeye dönüştürülmüş. Bahçeye iki üslup hakim: İtalyan bahçesi olarak adlandırılan bölümde, çeşmeler, mozaikler, sütunlar, heykeller simetrik olarak yapılmış. Sanat tabiatın önüne geçmiş. Villanın arkasında ise İngiliz bahçesi var. Doğa kendi haline bırakılmış. Sadece bakımı yapılmakta. Villada ayrıca bir heykel galerisi de bulunmakta. Değinmeden geçemeyeceğim; ünlü aktör George Clooney’nin burada olağanüstü bir malikanesi var.
Villadan ayrılıp yolumuza devam ediyoruz. Göldeki yelkenli ve sürat motorlarının sayısı hayli fazla. Konaklamak istediğimiz yer, gölün tam orta noktası: Menaggio. 3200 nüfuslu kasaba, merkezin yanı sıra üç köyden oluşuyor. Dağlara doğru yayılan kasaba, zirveleri gölle birleştiriyor. Kıyısında birbiriyle bağlantılı iki ana meydan var. Uzun, çiçekli bulvarı yürüyüşler için ideal. Tepeden göl ve köylerin görüntüsü olağanüstü. Burada kaldığımız otel gölün hemen kıyısında, Garibaldi ve Grossi meydanlarının kesiştiği noktadaydı. Temiz, sade görünümlü, eski bir yapı. Aynı zamanda köyün en güzel manzarasına sahip. Özellikle balkonun önündeki kanepeden gün batımını izlemek son derece dinlendirici ve huzur verici. Menaggio’da tüm su ve dağ sporları yapılmakta. Köylerinden Loveno’da sanatçılar ve ünlü kişilerin villaları bulunuyor. Daha güneydeki Nobiallo ise küçük bir balıkçı köyü. Croce, Menaggio’nun en yüksek bölümünde olan yerleşim. Güzel manzaralarıyla ünlü. 17. yy’dan kalma mozaikli meydanında her yaz Ördek Festivali düzenleniyor. Şehir aynı zamanda bir geçit noktası. İsviçre’nin Lugano Gölü, karayoluyla buraya sadece yarım saat uzaklıkta. Bölgenin görülecek dağ zirvelerinden biri 2107 metrelik Monte Bregagno da buraya çok yakın.
Como Gölü’ndeki son durağımız ise karşı kıyıdaki (Menaggio’dan 20 dakika mesafedeki) Varenna idi. Bu kartpostal manzaralı balıkçı köyü, rengarenk boyanmış şirin evleri ve yemyeşil bitki örtüsüyle oldukça sevimli. Villalara giden daracık yaya yolları sahil boyunca devam ediyor. Bu yollar güzel çiçek demetleriyle süslenmiş. Diğer yerleşimlere oranla daha sakin ve kafa dinlenebilecek bir yer. Kısaca Como, modern İtalya’nın tüm özelliklerini taşırken keyifli kaçamaklar yapmak isteyen meraklı turistlere her türlü imkanı sunuyor.
GÖLÜN EN GÜZEL KASABASI
Gölün en güzel yerleşimi Bellagio’ya, M enaggio’dan motorla geçtik. Como Gölü’nün kıyı köylerini birbirine bağlayan pek çok motor, vapur ve feribot seferi var. Bellagio, gölü ikiye bölen dağ uzantısının tam ortasında, gölün tüm manzarasına hakim konumda. Bellagio’nun tepelerinden bakıldığında bir tarafta Como, diğer tarafta Lecco adlı iki büyük yerleşim görülüyor. Sahilyolunu takip ettiğimizde villa Merzi’ye varıyoruz. Yazlık saraydan ziyade minik göller, çeşmeler, mitolojik konulu heykellerle donatılmış bahçesiyle ünlü bahsi geçen villa. Villa Serbelloni ise tepede eski bir şatonun kalıntıları üzerine inşa edilmiş. 19. yüzyıldan beri otel olarak kullanılan yer günümüzde Rockfeller Vakfı’na geçmiş.
Bellagio’da otomobillerin gidebileceği sadece iki yol var. Gerisi daracık sokaklar, merdivenlerle birbirine bağlanan küçük patikalar... Tepedeki St. Giacomo Kilisesi 12. yüzyıldan kalmış. Onun hemen yakınındaki kafede yediğimiz şeftalili çöreğin tadı şimdi bile damağımda. Como Gölü’nün iki koluna da tepeden bakan engebeli bir burun üzerine kurulu Bellagio rüya gibi bir yer. Kaldırım taşlı yolları, eşsiz manzaraları, sardunyalı evleri ve dik merdivenleri pek çok ressama ve şaire ilham kaynağı olacak nitelikte. Menaggio’ya döndüğümüzde Bellagio’yu daha bir çok sevdik. Çünkü baktığımız muhteşem manzara, Bellagio’nun ta kendisiydi.
EN LEZİZ YEMEKLER
Bu gezinin en leziz yemeklerini Menaggio’nun Garibaldi Meydanı’ndaki Osteria İl Pozzo’da tattık. Rezervasyonun şart olduğu yahut kapıda sıra beklemenin farz olduğu bu restoran saat 22.00’den sonra müşteri kabul etmiyor. Yöresel ve İtalyan mutfağının en güzel yemeklerini burada bulmak mümkün. Benim favorim deniz mahsullü spagettiydi. Olağanüstü bir lezzet elde etmişlerdi
Como, 146 kilometrekarelik yüzölçümüyle Garda ve Maggiore’den sonra İtalya’nın üçüncü büyük gölü. Ancak en popüleri. Milano ve İsviçre sınırına oldukça yakın. Aynı adı taşıyan Como şehri göl kenarındaki en büyük yerleşim. İlk bakışta küçük gibi gözükmesine karşı uzun ve çatallı olan bu gölün çevresindeki tüm yerleşimler birbirinden güzel, huzurlu, sakin. Göl kıyısına, dağın eteklerine yayılmış yalı ve malikanelerin her biri bir sanat eseri. Ayrıca bahçe düzenlemeleri de olağanüstü.
YAPIMI 400 YIL SÜRMÜŞ
Como şehrindeki turumuza Volta Meydanı’ndan başlıyoruz. Burada yaşayan, pilin mucidi, fizikçi Allessandro Volta’nın heykeli yerleştirilmiş meydanın ortasına. Dev saksılardaki çiçeklerle renklendirilen meydan otel ve restoranlarla çevrili. Şehrin diğer önemli meydanlarından Cabaur göl kıyısında. Roma, Perrettia ve Duomo biraz daha içeride. Kıyı boyunca banklar koyulmuş. Şehir özellikle geceleri çok güzel. Rengarenk ışıkları gölde yansıyor. Bu manzara meraklıları kıyıdaki kafelere çekiyor.
Duomo’ya, yani şehrin en büyük katedraline yürürken labirent gibi daracık sokaklara girip çıkıyoruz. St. Fedele ve hemen yakındaki Duomo Meydanı tarihi bölgenin merkezi. 18’inci yüzyılda son şeklini almış. Sokaklarında şık mağazalar sıralanmış. Şehir kulesi ve Buroletto Sarayı da burada. Duomo, Rönesans döneminden kalma. Üç renkli mermerden inşa edilen binanın yapımı 400 yıl sürmüş. Bu yüzden farklı mimari stiller uygulanmış. Şehrin önemli diğer kilisesi aynı adı taşıyan meydanda bulunan St. Fedele, 16’ıncı yüzyıldan kalma iki ev meydanın ilgi odağı olmasını sağlayan unsurlardan.
CLOONEY’İN KÖYÜ
Como bir zamanlar kestane bahçeleri, ipek ve diğer tekstil ürünleriyle tanınırmış. Forum, liman ve tiyatroyu Romalılar yapmış. Kenti Milano’ya bağlayan Via Regina (Kraliçe Caddesi) sayesinde Kuzey İtalya’nın en önemli yerleşimine dönüşmüş. Como’nun tarihi merkezinde, göl kıyısındaki parklarda yürüyüş yapabilir, iskele kafelerinde dinlenerek gölün güzelliklerinin keyfini çıkarabilirsiniz.
Teknelerle gölün diğer yerleşimlerine keyifli günübirlik yolculuklar yapabilirsiniz. Şehir yakındaki Villa Olmo da görülmeye değer. 1870’de klasik stilde inşa edilmiş. Günümüzde toplantı ve kültürel etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Çevresindeki parkta asırlık ağaçlar bulunuyor.
Como’dan ayrılıp göl kıyısından kuzeye ilerlerken pek çok küçük sevimli yerleşimden geçiyoruz. Cernobbio Köyü ilk durağımız. Merkeze doğru yürürken tüm bahçelerden nefis gül kokuları geliyor. Tüm köyü saran doğal bir parfüm, bizi de etkisi altına alıyor. Como’ya beş kilometre mesafedeki bu köy, şehirden öylesine farklı ki! Güzel villaları, eski kilisesi ve küçük bir limanı var. Şöhretini pek çok ünlü konuğu ağırlayan Villa d’Este ile yapmış. 1568’de yapılan saray, 1873’te otele dönüşmüş. Güzelliği dilden dile dolaşan bahçesinde Herkül adında minik bir şapeli, villa koridorlarında klasik dönemden kalma çok sayıda heykel ve resim bulunuyor. Köy halkı balıkçılık ve değirmenlerden geçimini sağlıyor. Buradan sahil yolunu takip ederek gezimizi sürdürüyoruz. Karşı kıyı oldukça yakın. Gördüğümüz köylerin hepsi birbirinden güzel. Diğerlerine göre oldukça geniş bir yerleşim olan Argegno’yu geçtikten sonra gölün tek adası İsola Comacina ile karşılaşıyoruz. Adanın hemen karşısındaki Ossuccio Kilisesi 14. yy’da yapılan gotik çan kulesiyle tanınıyor.
Yol yemyeşil bahçeler arasından geçerken süper lüks malikanelere rastlıyoruz. Yüksek dağların yamacındaki Tremezzo’ya vardığımızda Parco Comunale’de uzunca bir yemek molası veriyoruz. Bu sevimli parkın asırlık çınarları altında dinlenirken tam karşısındaki yarımadanın ucunda Villa Del Balbiannello dikkatimizi çekiyor. Adeta ağaçların arasına saklanmış. Tremezzo’nun geniş ana caddesine modern ve lüks oteller sıralanmış. Ayrıca pek çok gösterişli tarihi villa bulunuyor. Yumuşak iklimiyle her türlü egzotik bitkinin yetiştiği çok güzel turistik bir merkez.
TÜM SU VE DAĞ SPORLARI YAPILABİLİYOR
Kıyı şeridindeki bir sonraki durağımız Villa Carlotta. Tremezo’nun bu bölümü İstanbul’daki Boğaziçi sahil yoluna çok benziyor. Bahçeleriyle ün kazanan Villa Carlotta, 1915’te müzeye dönüştürülmüş. Bahçeye iki üslup hakim: İtalyan bahçesi olarak adlandırılan bölümde, çeşmeler, mozaikler, sütunlar, heykeller simetrik olarak yapılmış. Sanat tabiatın önüne geçmiş. Villanın arkasında ise İngiliz bahçesi var. Doğa kendi haline bırakılmış. Sadece bakımı yapılmakta. Villada ayrıca bir heykel galerisi de bulunmakta. Değinmeden geçemeyeceğim; ünlü aktör George Clooney’nin burada olağanüstü bir malikanesi var.
Villadan ayrılıp yolumuza devam ediyoruz. Göldeki yelkenli ve sürat motorlarının sayısı hayli fazla. Konaklamak istediğimiz yer, gölün tam orta noktası: Menaggio. 3200 nüfuslu kasaba, merkezin yanı sıra üç köyden oluşuyor. Dağlara doğru yayılan kasaba, zirveleri gölle birleştiriyor. Kıyısında birbiriyle bağlantılı iki ana meydan var. Uzun, çiçekli bulvarı yürüyüşler için ideal. Tepeden göl ve köylerin görüntüsü olağanüstü. Burada kaldığımız otel gölün hemen kıyısında, Garibaldi ve Grossi meydanlarının kesiştiği noktadaydı. Temiz, sade görünümlü, eski bir yapı. Aynı zamanda köyün en güzel manzarasına sahip. Özellikle balkonun önündeki kanepeden gün batımını izlemek son derece dinlendirici ve huzur verici. Menaggio’da tüm su ve dağ sporları yapılmakta. Köylerinden Loveno’da sanatçılar ve ünlü kişilerin villaları bulunuyor. Daha güneydeki Nobiallo ise küçük bir balıkçı köyü. Croce, Menaggio’nun en yüksek bölümünde olan yerleşim. Güzel manzaralarıyla ünlü. 17. yy’dan kalma mozaikli meydanında her yaz Ördek Festivali düzenleniyor. Şehir aynı zamanda bir geçit noktası. İsviçre’nin Lugano Gölü, karayoluyla buraya sadece yarım saat uzaklıkta. Bölgenin görülecek dağ zirvelerinden biri 2107 metrelik Monte Bregagno da buraya çok yakın.
Como Gölü’ndeki son durağımız ise karşı kıyıdaki (Menaggio’dan 20 dakika mesafedeki) Varenna idi. Bu kartpostal manzaralı balıkçı köyü, rengarenk boyanmış şirin evleri ve yemyeşil bitki örtüsüyle oldukça sevimli. Villalara giden daracık yaya yolları sahil boyunca devam ediyor. Bu yollar güzel çiçek demetleriyle süslenmiş. Diğer yerleşimlere oranla daha sakin ve kafa dinlenebilecek bir yer. Kısaca Como, modern İtalya’nın tüm özelliklerini taşırken keyifli kaçamaklar yapmak isteyen meraklı turistlere her türlü imkanı sunuyor.
GÖLÜN EN GÜZEL KASABASI
Gölün en güzel yerleşimi Bellagio’ya, M enaggio’dan motorla geçtik. Como Gölü’nün kıyı köylerini birbirine bağlayan pek çok motor, vapur ve feribot seferi var. Bellagio, gölü ikiye bölen dağ uzantısının tam ortasında, gölün tüm manzarasına hakim konumda. Bellagio’nun tepelerinden bakıldığında bir tarafta Como, diğer tarafta Lecco adlı iki büyük yerleşim görülüyor. Sahilyolunu takip ettiğimizde villa Merzi’ye varıyoruz. Yazlık saraydan ziyade minik göller, çeşmeler, mitolojik konulu heykellerle donatılmış bahçesiyle ünlü bahsi geçen villa. Villa Serbelloni ise tepede eski bir şatonun kalıntıları üzerine inşa edilmiş. 19. yüzyıldan beri otel olarak kullanılan yer günümüzde Rockfeller Vakfı’na geçmiş.
Bellagio’da otomobillerin gidebileceği sadece iki yol var. Gerisi daracık sokaklar, merdivenlerle birbirine bağlanan küçük patikalar... Tepedeki St. Giacomo Kilisesi 12. yüzyıldan kalmış. Onun hemen yakınındaki kafede yediğimiz şeftalili çöreğin tadı şimdi bile damağımda. Como Gölü’nün iki koluna da tepeden bakan engebeli bir burun üzerine kurulu Bellagio rüya gibi bir yer. Kaldırım taşlı yolları, eşsiz manzaraları, sardunyalı evleri ve dik merdivenleri pek çok ressama ve şaire ilham kaynağı olacak nitelikte. Menaggio’ya döndüğümüzde Bellagio’yu daha bir çok sevdik. Çünkü baktığımız muhteşem manzara, Bellagio’nun ta kendisiydi.
EN LEZİZ YEMEKLER
Bu gezinin en leziz yemeklerini Menaggio’nun Garibaldi Meydanı’ndaki Osteria İl Pozzo’da tattık. Rezervasyonun şart olduğu yahut kapıda sıra beklemenin farz olduğu bu restoran saat 22.00’den sonra müşteri kabul etmiyor. Yöresel ve İtalyan mutfağının en güzel yemeklerini burada bulmak mümkün. Benim favorim deniz mahsullü spagettiydi. Olağanüstü bir lezzet elde etmişlerdi