GeriSeyahat "Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış?’ diyecek insanlar"
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
"Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış?’ diyecek insanlar"

"Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış?’ diyecek insanlar"

Belgeselci Burak Doğansoysal 24 ay sürecek ‘Anadolu Kadim Doğa’ belgeseli çekimlerinin ilk çeyreğini özetleyen bir videoyu sosyal medyada yayımladı. Sadece 6 aylık çekimler bile yapılan işin etkileyiciliğinin kanıtı gibiydi. Burak Doğansoysal’la konuştuk; Anadolu doğasının sakladığı güzellikleri, onları korumanın ve kollamanın yollarını anlattı ve en önemlisi, ekosistemimizin geleceğinden umutlu olduğunu söyledi...

Toplam 24 ay sürecek ‘Anadolu Kadim Doğa’ çekimlerinin ilk 6 ayı tamamlandığında projenin yönetmeni ve fotoğrafçısı Burak Doğansoysal kısa bir video yayımladı. Bu videoyu sosyal medyada izler izlemez Doğansoysal’ı aradım; böyle bir emek, bunca çaba finali beklemeden duyurulmalı; doğayı seven, ülkesine kıymet veren herkes bu çalışmadan haberdar olmalıydı... 24 ay boyunca 4 mevsim, 6 habitatı gezip kar, kış, yağmur, güneş demeden saatlerce arazide yapılacak çekimler, 200’ü aşkın türün belgelenip kaydedilmesi ama hepsinden önemlisi, bilindiği için de artık korunması demek. Üstelik avlamanın ve yok etmenin değil tanıtıp korumanın yerel halka para kazandırdığı turizm modeliyle ekonomik gelişmenin de sağlandığı Ruanda gibi örnekleri yerinde incelemiş, belgeselini çekmiş deneyimli fotoğrafçı ve yönetmen Burak Doğansoysal’ın anlattıkları ilham verici...

Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış’ diyecek insanlar

Flamingo, Gediz Deltası

‘Anadolu Kadim Doğa’ belgeselinizin ilk 6 aylık özeti etkileyiciydi. Bize yola çıkış hikâyenizi anlatır mısınız?

Beğenmenize çok sevindim. Bu aslında yeni bir proje değil, uzun zamandır aklımda olan, birkaç kez de girişimde bulunduğum bir iş. Afrika’da ve Latin Amerika’da çektiğim belgeseller televizyonlarda yayımlanmaya başlayınca ülkemde de kapsamlı bir belgesel çekmek istedim. Ama uzun soluklu ve yüksek bütçeli belgesel projeleri Türkiye’de pek ilgi görmüyor, o dönem gerçekleştiremedim. Doğru zaman şimdiymiş. Pandemi dolayısıyla seyahatlerin sınırlanması, ardından da yangın, sel gibi felaketlerin ve iklim değişikliği etkilerinin ülkemizde geniş bir coğrafyayı etkisi altına alması sonucu konuya ilgi artınca ülkemizin doğal değerleri biraz daha merak edilir oldu. Doğru zaman doğru ekiple birleşince de belgesel projesi sonunda hayata geçti.
Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış’ diyecek insanlar

Bozayı, Kütahya

'YILAN, ÇAMUR SEVER' EKİP...

Ekibinizi de tanıyalım; nasıl bir araya geldiniz?

Görüntü yönetmenimiz Ali Şenel eski arkadaşım. Ülkemizde tüm enerjisini yaban hayatı görsellerine adamış bir avuç insandan biri. Büyük memeli türler konusunda, özellikle de geyik türleri konusunda çok bilgili ve deneyimli. En az benim kadar özverili çalışacağına, zor koşullara dayanabileceğine, çekim ekiplerimize liderlik yapabileceğine inancım tamdı.
Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış’ diyecek insanlar

Kızılgeyik, Beypazarı

Bu projede eşzamanlı birden fazla ekibi yönetmek gerekiyor ve benim hepsine yetişmem mümkün değil. Ali dahil olmak istemeseydi belki ben de vazgeçebilirdim. Ekibin kalanını bulabilmek için sosyal medya hesaplarımızdan bir ilan yayımladık. “Yılan, çamur, uykusuz geceler, belgesel, kurt, soğuk” gibi anahtar kelimeler verip bunlardan en az 10 tanesini çok seven ekip arkadaşları aradığımızı yazdık.
Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış’ diyecek insanlar

Yeşil arıkuşu, Urfa

Harika yöntem!

Bu kadar başvuru olacağını asla tahmin edemezdim, seçimde çok zorlandık. Sonuçta saha ekibimize kamera kullanımı yanında kamp, tırmanış, doğa tecrübesi olan jeoloji mühendisi Burak Gezer ve Murat Gezer kardeşler ve kamera arkası içeriklerimizden sorumlu olan radyo televizyon ve sinema mezunu Merve Açıkgöz katıldı. Özgün müzikler ve ses tasarımını orkestra şefi, besteci Yağız Oral üstlendi. Kurgusunu ve renk düzenlemesini dağcı ve grafik tasarımcı Alican Akcol yapacak. Yapımcımız da ilk günden beri projeye en az benim kadar inanan Fırat İşbecer.
Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış’ diyecek insanlar

Yalıçapkını, Kozanlı

Geçen gün bir Türk hamster’ı fotoğrafı vardı sosyal medyada, bazen ‘Aa bu bizim coğrafyamızda yaşıyor mu’ dediğimiz türler görüyoruz. Siz şimdiye kadar kaç türü belgelediniz?

Şu ana kadar 200’ün üzerinde. Hepsi belgeselde yer almayacak tabii, yoksa bölümler bitmez. Amaçlarımızdan bir tanesi de bu muhteşem coğrafyadaki canlı çeşitliliğinin görsel envanterini çıkarmak olduğu için senaryomuzda olmayan türleri de elimizden geldiğince belgelemeye çalışıyoruz. Birçok tür insanları şaşırtıyor zaten. Çizgili sırtlan, oklu kirpi, saz kedisi, karakulak, Anadolu yabankoyunu, ceylan, çöl varanı, kobra, tarantula... Belgeseli izlerken “Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış?” diyecek insanlar.
Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış’ diyecek insanlar

Anadolu yabankoyunu, Konya

Bazen turizm, o bölgenin korunup kalkınması için beklenenden farklı bir etki yapıp destekleyici olabiliyor. Bilinçli şekilde turizme kazandırılmalı dediğiniz yöreler oldu mu? Hangi bölgelerde neler yapılabilir?

Bilinçli şekilde turizme açılan her yer korunuyor ve daha iyiye gidiyor. Bunun dünyada sayısız örneğini gördüm, hatta bununla ilgili Afrika’da çektiğim bir belgeselle Meksika’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde film festivallerinde iki ödül aldım. Sosyal medyada belgeselle ve çekimlerin kamera arkasıyla ilgili paylaşım yaptığımızda “Göstermeyin buraları, çekmeyin, keşfetmesinler” şeklinde yorumlar alıyoruz bazen. Bu doğru bir yaklaşım değil, geçmişte hem ülkemizde hem de yurtdışında bunun ne kadar yanlış olduğu çok acı örneklerle kanıtlandı.
Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış’ diyecek insanlar

Yukarı Kavrun Yaylası, Rize

Kamuoyu oluşmasına fırsat olmadan kaybedilen çok doğal alan oldu. O yüzden sloganımız belli, ‘Korumak için tanımak lazım’. Saklamak, insanları bilgilendirmemek iyi bir yöntem değil. Tanımadığımız, bilmediğimiz, sorununu tespit etmediğimiz bir konuya çözüm üretemeyiz, koruyamayız. Kapasite, altyapı, envanter çalışması doğru yapılmalı, mutlaka yerelde ekonomik değer yaratacak sürdürülebilir bir turizm modeli oluşturulmalı ve kontrollü şekilde uygulanmalı.
Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış’ diyecek insanlar

Nallıhan, Ankara

Bölge halkı zincirin bir halkası haline gelmeli öyleyse, yani korursa ekonomik kalkınmanın geleceğini anlatmak lazım.

Tabii doğal varlıkların canlısının ölüsünden daha değerli olduğunu anlayınca habitat da korunuyor, içindeki canlılar da korunuyor, kaçak avcılık da azalıyor. Ruanda yağmur ormanlarındaki tüm iz sürücüler bölgede yaşayan eski kaçak avcılar mesela. Şu anda eskiden kaçak olarak avladıkları goriller sayesinde rehberlik yaparak turizmden pay alıyorlar. Sonuç, kaçak av yok denecek seviyeye indi, goril sayısı arttı. Türkiye’de de bunun uygulanabileceği o kadar çok yer var ki, başlı başına sohbet konusu, saatlerce konuşabiliriz.
Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış’ diyecek insanlar

Ohtamış Şelalesi, Ordu

‘İLK 100 LİSTESİ YAPALIM’

Anadolu’da ‘görmeden ölme listesi’ yapsak... Nereler olur ilk 10’da?

Çok zor liste, ülkenin her köşesinde beni büyüleyen, mutlu eden bir yer, bir detay mutlaka var. Yaban hayatı ve manzara olarak sınırlayarak yapmaya çalışayım listeyi. Adıyaman’da Nemrut Dağı’nda Kommagene Kralı I. Antiochus’un heykellerinin olduğu terasta gündoğumunu izlemek; Manyas Kuş Cenneti Milli Parkı’nda platformlarda üreyen, kıyıda sürü olarak beslenen pelikanları seyretmek; Gediz Deltası Milli Parkı’nda kur dansı yapan, çığlık çığlığa beslenen binlerce flamingoyu izlemek; Kaçkarlar’da zirveye olmasa da en azından beni çok etkileyen manzaraya sahip buzulların olduğu yere kadar tırmanmak; Erzurum İspir’de Yedigöller’e tepeden bakmak; Urfa bozkırında ülkenin başka çoğu yerinde göremeyeceğiniz türlerin peşinde kuş gözlemi yapmak; İğneada’da Mert Gölü’nün denizle birleştiği noktada denizden yükselen güneşe karşı kamp yapmak; Samistal Yaylası’nda bulutların arasında günbatımını izlemek; yaz aylarında muhteşem manzarası yanında büyüleyici bitki örtüsüne sahip Hakkâri’deki Cilo Buzulu’nu ziyaret etmek; ilkbaharda ters lalelerin açma zamanı Kızılcahamam Soğuksu Milli Parkı’nda sadece 15 gün açan laleleri ararken bir yandan da üreme döneminde olan, 3 metre kanat açıklığıyla uçan halı gibi süzülen kara akbabaları izlemek. Çok eksik bir liste oldu. İlk 100 yapayım bir dahaki sefere...
Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış’ diyecek insanlar

Dik kuyruk ördek, Erçek Gölü, Van

‘DOĞADA OLMAK BAŞLI BAŞINA İYİ HİSSETTİREN BİR DURUM. BİR DE İSTEDİĞİMİZ GÖRÜNTÜYÜ YAKALAYINCA...’

Yeme-içmeden barınmaya, ekipmandan ekibin kişisel giderlerine dev bir yatırım gerek gibi düşünüyorum. Türkiye’de böyle büyük bütçeli belgesellere alışkın değiliz. Yatırımcınızı nasıl ikna ettiniz?

Aslında neredeyse hevesi ve heyecanıyla yatırımcım beni ikna etti diyebilirim. Bu projede yapımcımız olan Fırat İşbecer, ilk günden beri yanımızda, en büyük destekçimiz. Kendisi zaten uzun süredir iklim değişikliği, nesli tehlike altındaki canlılar gibi konularda kafa yoran, projeler üreten, çalışanları, müşterileri ve sektöründeki firmalar arasında farkındalığı arttırmaya yönelik işler yapan bir melek yatırımcı. Bu projenin de hem ülke çapında hem de dünya genelinde çok ses getireceğine inandı ve yanımızda oldu. Dediğiniz gibi, belgesel çekmek çok büyük bir yatırım. Lojistik maliyeti çok yüksek. Nispeten küçük ekiplerle çalışılmasına rağmen çekim süresi çok uzun, ekipman çok pahalı, harcanan zaman ve kat edilen yol çok fazla. O yüzden de doğal olarak masraflı yapımlar ve destek olmadan çekilmesi imkânsıza yakın. Bu arada tabii her türlü çekim iznimizi vermenin yanında, ülkenin dört bir yanında sahadaki birimleriyle de bize destek olan Tarım ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne de müteşekkiriz.

Biz sadece bir kasabayı ya da köyü ziyaret etiğimizde gördüğümüz bir manzara ya da hayvanın-kuşun yarattığı mutluluk duygusuyla bir yılı geçiriyoruz. Bu toplam iki yıllık süreç bütün o yorgunluklarına rağmen -ki çok büyük zorlukları var- size nasıl bir duygu veriyor?

Doğada olmak zaten başlı başına insanı iyi hissettiren bir durum. Buna bir de senaryomuzda olan görüntüyü istediğimiz kalitede çekmenin tarifsiz hazzı eklenince dünyanın en mutlu insanları oluyoruz, yorgunluk falan kalmıyor. İlkbahar ve yaz aylarında çalışma saatlerimiz çok uzun. Genelde günümüz sabah 3.30-4.00 gibi başlıyor ve gün batana kadar çekimler devam ediyor. Daha sonra kamp alanında yemek, görüntü aktarımı, pillerin şarjı ve ertesi günün hazırlığı gibi günlük rutin işlerimizi halledip mümkün olan en erken saatte çadırlara çekilip uyuyoruz. Tabii gece çekimi yoksa...

HER ŞEY ALTI BÖLÜM İÇİN, KALANI DEV BİR ARŞİV

Bir buçuk yıl daha arazide olacaksınız... Çok fazla görsel malzeme birikecek. Finalde kaç dakikalık, kaç bölümlük bir seri izleyeceğiz?

‘Anadolu Kadim Doğa’ belgeseli altı bölümden oluşacak. Altı farklı habitatı anlatacağımız belgeselin her bölümü yaklaşık 40-50 dakika civarında olacak. Büyük ihtimalle belgesel televizyonda yayına girdikten sonra tüm sürecin kamera arkasının belgeselini de ayrıca yayımlayacağız. Neredeyse her anımızı belgeliyoruz ve bunun da ilgi çekeceğini düşünüyorum.

Bu kadar görsel malzemeden kitap, sergi gibi ek çalışmalar da olacak mı?

Şu an bunun için özel bir planımız yok, elimizdeki esas işi hakkıyla bitirip belgeseli yayına hazır hale getirmek önceliğimiz. Ama işe başlarken ileride bir sergi veya kitap olabilir diye konuştuk. Arşivimizde video dışında fotoğraf, rota bilgisi ve bolca anı da birikiyor ve bunları da değerlendirmek isteyebiliriz. Belgeseli bitirelim, ondan sonra bu arşivi nasıl değerlendireceğimize ekip olarak karar veririz. Şimdilik arazi deneyimlerimizi, anılarımızı fotoğraflar eşliğinde blog sayfamızda paylaşıyoruz.

‘MEVSİMLER KAYIYOR’

1.5 yıl daha var önünüzde; oldukça uzun bir süre, planlamanızı nasıl yaptınız? Aynı yerden dört mevsim yeniden geçecek misiniz ya da mevsimler yerine başka bir nirengi noktası mı var? Nasıl kategorize ettiniz bu zenginliği?

Çekimlerin tamamı 24 ay sürecek ve bu süreçte aynı habitatları dört farklı mevsimde ziyaret edeceğiz. Doğanın en canlı olduğu ilkbahar döneminde özellikle çok yoğunduk, bazen aynı anda çok farklı bölgelerde iki veya üç farklı kamerayla çalıştık. Özellikle kuşlarda kur ve yuva yapma dönemi birçok tür için aynı zaman diliminde gerçekleşiyor. Anlatmak istediğimiz hikâyeye en fazla katkıyı sağlayacak türleri seçip onlara yoğunlaşıyoruz. Bu noktada konusunda uzman akademisyen danışmanlarımızın yönlendirmeleri de çok faydalı oluyor. Bazı doğal olaylar o kadar kısa zamanda gerçekleşiyor ki mevsimsel kaymaları da hesaba katarak, mecburen önüne arkasına pay koyarak takvime ekliyoruz. Bu sene inci kefallerinin göçü neredeyse 20 gün erken başlayıp bitti mesela. Planladığımız tüm sahneleri çekemedik ve seneye mecburen tekrar çekeceğiz. Ama ortalama her ayın net üç haftası sahada çekimdeyiz.

‘VAŞAKLA GÖZ GÖZE’

Kış çekimlerinize başladınız bu ay başında...

Sonbahar ve kış aylarında çalışma saatlerimiz daha kısa, daha geç kalkıp daha erken yatıyoruz ama bu mevsimlerin zorluğu da soğuk ve yağışlı hava koşulları. Ocak sonundan mart ortasına kadar yaptığımız çekim planlarında muhtemelen sıfır derecenin üzerini pek görmeyeceğiz; sıfırın altında 10-15 derecelerse çok normal koşullar olacak. İlk 6 ayda 41 bin kilometre yol kat ettik, 37 ilde 53 doğal alanda çalıştık. Tam 314.5 saat kamuflaj altında bekledik. Ama dediğim gibi, manevi tatmini çok yüksek bir iş yapıyoruz. Doğada bir ayıyla, geyikle, vaşakla, kurtla göz göze gelmenin verdiği mutluluğu tarif etmek çok zor.
Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış’ diyecek insanlar

Görüntü yönetmeni Ali Şenel

‘SORUN HABİTAT KAYBI, VAN GİBİ İYİYE GİDEN YÖRELER DE VAR

Yangını, kuraklığı, insan eliyle çoraklaşmayı, iklim felaketini arazide nasıl izlediniz, nasıl ve ne kadar hissediliyor? Umutsuzluk çok yüksek medyadan yansıyan bilgiler çerçevesinde, sizin araziden bakışınızla az da olsa umut var mı?

En çok hissedilen habitat kaybı. Geçmişte ziyaret ettiğimiz alanların bazıları tarım arazisi olmuş, bazı sulak alanlarsa neredeyse tamamen kurumuş. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de insan baskısı, sanayileşme, doğal alanların daraltılması maalesef büyük sorun. Tüm bunlara iklim değişikliği de eklenince maalesef sonuçlar çok olumsuz oluyor. Ancak ben umutsuz değilim. Zaten hiç umudumuz olmasa bu işi de yapmamamız lazım. Yapımcısından kameramanına, hâlâ bir şeylerin değişebileceğini düşünüyoruz ki bunları göstermeye çalışıyoruz.
Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış’ diyecek insanlar

Kameramanlar Murat Gezer, Burak Gezer

İçimize su serptiniz...

Kötüye giden yerler olduğu gibi güzel korunmuş alanlar da var. Veya Van’ın Erçek Gölü’nde gördüğümüz gibi şaşırtıcı derecede iyiye gitmiş alanlar da var. Son yıllarda sadece Türkiye’de değil, dünya üzerinde gezdiğim yerlerdeki en olumlu gelişmeyi Van’da gördüm diyebilirim. Doğa Koruma ve Milli Parklar alanda çok ciddi bir eğitim ve bilinçlendirme çalışması yapmış, üreme alanlarına bilgilendirme tabelaları yerleştirmiş. Gördüğüm kadarıyla sahada görevli arkadaşlar da sürekli alandalar ve bu kıymetli sulak alanı çok ciddi denetliyorlar. Burası dikkuyruk, uzunbacak, kılıçgaga gibi çok önemli türlerin üreme alanı.
Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış’ diyecek insanlar

İçerik sorumlusu Merve Açıkgöz

‘ÇAKAL BEKLERKEN PORSUK ÇIKTI’

Bu sürede görmeyi beklediğiniz ve göremediğiniz, görmeyi beklemediğiniz ama gördüğünüz canlı türleri oldu mu? Şahit olduğunuz ilginç karşılaşmaları anlatır mısınız?

Memeli hayvanlarda çok zorlanıyoruz. Bu coğrafyada hayvanlar özellikle habitat daralması ve insan baskısı gibi etkenler yüzünden oldukça ürkek. Kuşlarda kamuflaj yöntemlerimiz neredeyse yüzde yüz başarıya ulaşırken memelilerde işin içine hayvanların çok hassas işitme ve koku alma duyuları da girince sadece iyi saklanmak yetmiyor. Memeliler varlığımıza alışsın diye çekimler başlamadan günler öncesinde kamuflaj çadırlarımızı kurup bölgeye kokumuzu bırakıyoruz.
Belgeseli izlerken ‘Vay canına, ülkemizde bunlar var mıymış’ diyecek insanlar

Çadırın ve kokunun varlığına alışan hayvanlar tehditle de karşılaşmayınca işimiz nispeten daha kolay oluyor. Kızılgeyik ve alageyik için çok uğraştık, farklı zamanlarda ve bölgelerde defalarca, saatlerce kamuflaj altında bekledik. İlkbahar, yaz ve sonbahar sahneleri için planladığımıza yakın geyik görüntüleri aldığımızı söyleyebilirim. Ancak saz kedisi, çizgili sırtlan ve ayı bizi çok zorladı ve henüz istediğimiz kalitede görüntü elde edemedik. En ilginç karşılaşmamız sanıyorum çakal beklerken oldu. Yerel bağlantılarımızla, çobanlarla, çiftçilerle ve milli parklarda sahada çalışan arkadaşlarımızla sürekli iletişim halindeyiz. Yavruların da olduğu muhtemel bir çakal yuvası bilgisi gelince bunu değerlendirmek istedik. Yuvayı tespit ettik, hayvanın giriş-çıkış patikalarını belirledik ve hayvanı engellemeyecek güvenli bir mesafeye yuvayı farklı açılardan görecek şekilde kamuflaj çadırlarımızı kurduk. Güneş batarken, hava kararmak üzereyken yuva girişinde hareketlilik başladı. Fakat biz çakal beklerken yuvadan porsuk çıkınca oldukça şaşırdık. Bizim için çakaldan daha önemli bir keşif oldu bu.

False