GeriSeyahat Aziz Borromeo’nun inci süslü gölü
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Aziz Borromeo’nun inci süslü gölü

Aziz Borromeo’nun inci süslü gölü

Gezgin okurumuz Rüçhan Sel’i aralık ayında röportaj sayfamızda tanıtmış, Fransa’daki Dordogne Vadisi yolculuğuna yer vermiştik. Bu kez Sel, ilkbahar fırsatından yararlanıp İtalya’nın kuzeyindeki göller bölgesine gitti. Lombardiya’da, 10 günde 2 bin kilometre yol yaptı. Hürriyet Seyahat’e gönderdiği mektubunda “Maggiore Gölü izlenimlerimi seyahatsever dostlarımla paylaşmak istedim. O kadar güzel kasabalar, huzur veren sakin köyler gördük ki doyamadık” diyor.

Bir de öneride bulunuyor: “İtalya’yı gezmek, içinize sindirebilmek için uzun soluklu bir program yapmak gerekiyor. Önerim her seferinde daha az yer seçip, daha uzun konaklayarak bu güzellikleri doya doya yaşamanız.”

Milano’ya uçakla gidip, kiraladığınız otomobille 45 dakikada göller bölgesine ulaşabilirsiniz. Biz, önce Verona sokaklarını arşınlayıp Romeo Juliet’in aşk balkonunu gördük. Sonra otobana çıkıp, Lake Maggiore’nin yolunu tuttuk. Bergamo üzerinden, Milano’ya girmeden yolculuğumuzu sürdürdük. Otobanları aştık, kilometrelerce uzunluktaki tünelleri geçtik, nihayet Stresa kasabasından Maggiore kıyısına indik.
Elimizdeki adrese göre, göle paralel ilerlememiz gerekiyordu. Bir anda süper lüks, devasa otellerle karşı karşıya geldik. İnanılmaz bir ihtişamdı. Birkaç isim vermeden geçemeyeceğim: Hotel Bristol, Hotel Barromes, Hotel Palma, Hotel Aristo... Bahçe düzenlemelerini, görkemli yapıları görünce birdenbire nereye geldiğinizi şaşırıyorsunuz. Lüks ve ihtişam göl kıyısındaki Lungalo (Promenade yolu) boyunca devam ediyor.

TERASIN MANZARASI MUHTEŞEM

Kiraladığımız evi bulmak zor olmadı. Müthiş bir ormanın içinden, tepelere tırmandık. Villa Terrazze’ye ulaştık. Herhalde Stresa kasabasının en muhteşem manzaralı evi buydu. Terasından Maggiore Gölü’nün hemen hemen yarısını, Barromeo Adaları’nın tümünü görebiliyorduk. Muhteşem manzarayla ilk karşılaşmamızda adeta dilimiz tutuldu. Yaklaşık 80 metrekarelik evin terası 40 metrekare civarındaydı. Sabahı ayrı, akşamı ayrı etkileyiciydi.
Maggiore, İtalya’nın en büyük ikinci gölü. İsviçre Alpleri’ne kadar uzanan büyük bir alana yayılmış. Beş bin nüfuslu Stresa, gölün batı kıyısında ve en güzel mevkii olarak tanınıyor. Her tarafı yemyeşil, çiçekten geçilmeyen, geniş bahçeli çok lüks villalarla dolu. Stresa’nın arkasında ilkbaharda bile karlarla kaplı Monte Mattarone yükseliyor. Buraya teleferik veya orman yollarını tırmanarak ulaşılabiliyor. Dağlar, karlı zirveleriyle muhteşem manzaralara sahip.

SARAY GEMİ GİBİYDİ

1538’de doğan, Carlo Borromeo isimli zat-ı muhterem hem kont hem de kardinalmiş. Maggiore’deki etkisi hemen anlaşılıyor, çevrede soyadının geçmediği yer yok. Adeta turistik bir marka olmuş. Borromeo Adaları, mutlaka görülmesi gerekenler listesinin başında yer alıyor. Çünkü doğal güzellikleri mücevher gibi tarihi yapılarla zenginleştirilmiş.
Adalar gölün iki ayrı yakasındaki Baveno, Stresa ve Pallanza kasabalarının oluşturduğu üçgende yer alıyor. Isola Bella, Isola Madre ve Isola Pescatori kamuya ait. İçlerinden en küçüğü San Giovanni ise şahsa ait. Geçen yüzyılın efsanevi orkestra şefi Arturo Toscanini, 1930’larda burada yaşamış. Villası özenle korunuyor.
Konakladığımız Stresa kasabası, adalara ulaşılabilen dört merkezden biri. Gece dahil, her saatte göl taksisi kullanılabiliyor. Vapurlarla da gidilebiliyor. Evimizden çıkıp iskeleye iner inmez, özel motor bulduk. Üç adadan en meşhuru Isola Bella’dan turumuza başladık. Birkaç kilometre ötedeki adaya kısa bir motor gezintisinin ardından ayak bastık. 17. yüzyıldan kalma sarayı Palazzo Borromeo, gemiyi andıran bir yapı. Kont Borromeo, bonkörce davranıp karısı Isabella için yaptırmış. Çeşmeler, heykeller, yapay mağaralarıyla süslü, tavuskuşlarının bile bulunduğu bahçelerini zevkle gezdik. Hepsi ayrı güzellikteydi. Isabella’nın en sevdiği çiçek gülmüş. Gül bahçeleri zenginliği bu gün de göz alıcı. Farklı cinslerdeki güllere bakmaya doyulmuyor. Üç saatlik gezimizi tamamlayıp Stresa iskelesine döndük. Karayoluyla, gölün güney ucuna yakın Arona kasabasına gittik. Carlo Borromeo burada doğmuş. Pizza ağırlıklı, kırmızı şaraplı güzel bir öğlen yemeği molası verdik. Sonra Borromeo’nun meşhur heykelini görmeye gittik.

KİŞİ BAŞINA 245 EURO

Ertesi sabah yine Stresa iskelesinden motor kiraladık. Gölün en büyük adasıyla başladık. Isole Madre, botanik bahçesiyle ünlü. Himalayalar dahil, tüm dünyadan bitki getirilmiş. Akasya, manolya, söğütler inanılmaz boyutlarda. Tıbbi bitki koleksiyonu geniş. Yapraklarının hafızayı güçlendirdiği iddia edilen, günümüzde çok tüketilen Ginko Bloba ağacını bile gördük. Adını duyup daha önce rastlamadığınız bitkilerle karşılaştık. Kırmızı çiçekli Japon kamelyaları sayılamayacak kadar çoktu.
Daha sonra kardinal Carlo’nun bir başka akrabasının sarayına gittik: Palazzo Borromeo. Bella’daki kadar şatafatlı olmasa da büyük bir saray. Yapı içindeki yaşam, koridorlardaki bebek maketleriyle canlandırılmış. Aile kukla tiyatrosuna da meraklıymış. Tiyatronun minyatür örneği bugün de sergileniyor. Saray kadar çevresindeki yeşil doku, inanılmaz güzellikteki bahçeleri de görülmeye değer.
Şimdi de Isole Pescatori’ye (Balıkçı Köyü) gidiyoruz... Limanda balıkçı tekneleri, dar sokaklar karşılıyor bizi. Pahalı balıkçılardan, İtalyan mutfağının tüm ürünlerini bulabileceğiniz iddialı mekanlara kadar her keseye uygun, çok sayıda restoran var bu balıkçı köyünde. Turumuzu tamamlayıp, göl kenarındaki bir restoranda, nefis bir havada, öğlen yemeğimizi yiyoruz. Motorumuza atlayıp Stresa’ya dönüyoruz.

Maggiore’nin incisi Stresa’nın yanı sıra göl çevresinde huzur veren, küçük birçok kasaba bulunuyor. Kuzeye doğru çıktıkça karşılaşacaklarınız içinde en güzelleri Laveno, Luino, Cannero, Connobio... Bu gezinin maliyeti tahmin ettiğiniz kadar yüksek olmadı. Dört kişi tatile çıktık. Yedi günlüğüne kiraladığımız otomobile 310, internet kanalıyla bulduğumuz villaya toplam 670 Euro ödedik. Uçak ve diğer giderler hariç kişi başına 245 Euro’ya mal oldu.
Bölgeye yolunuz düştüğünde, Garda Gölü’nü de mutlaka görmenizi öneririm. Çevresindeki kasabalarda karşılaşacağınız manzaraları uzun süre unutamayacaksınız.

KARDİNALİN GÖZÜNDEN, KULAĞINDAN GÖL MANZARASINI İZLEYİN

36 metre yüksekliğindeki heykel gerçekten muazzamdı. Bu kadar büyük bir başka heykel gördüğümü hatırlamıyorum. Başındaki odacığa altı kişi sığıyor. Gözlerinden ve kulak deliklerinden Maggiore Gölü görülüyor. Borromeo, 16 yaşında babasından almış kont unvanını. Hukuk ve ilahiyat öğrenimi görüp, amcası Papa 4. Pius’un desteğiyle 22 yaşında Milano başpiskoposu olmuş. Kilisede önemli reformlar yapmış, düşmanlarının silahlı saldırısından kurtulması bir mucize kabul edilmiş. 46 yaşında hastalıktan ölüp, 25 yıl sonra aziz ilan edilmiş.
False