Arap dünyasında yılın turizm şehri Akabe
100 bin nüfuslu Akabe, Ürdün’ün yegâne liman kenti. Kızıldeniz’e açılan 180 kilometrelik körfeze adını veriyor. “2011 Arap Turizm Kenti” geniş, bakımlı caddeleri, şık otelleri, modern yaşamıyla dikkat çekiyor. Nur Köküöz Üçok, Akabe şehrine ve Lut Gölü’ne gitti, izlenimlerini yazdı.
Haşimi Krallığı’nın hüküm sürdüğü, çoğunluğu çölle kaplı topraklarında 6 milyon kişinin yaşadığı küçük bir ülke Ürdün. Topraklarından petrol çıkmayan yegane Ortadoğu ülkesi, son 10 yılda büyük bir turizm atılımı yaşıyor. Dünyanın yeni yedi harikasından biri kabul edilen Petra ve yeryüzünün en alçak noktası Lut Gölü’nün bu gelişmede önemli payı var.
Suriye ve Ürdün seyahatimin ikinci ayağında Lut Gölü’nü ziyaret etmek üzere Suriye sınırından karayoluyla Ürdün’e geçiyoruz. Kızıldeniz kıyısındaki liman şehri Akabe’ye doğru yol alıyoruz ama asıl amaç dönüş yolunda Lut Gölü’nü görmek.
Amman’dan hareket edip sarı pembe çölleri aşarak uzunca bir yolculuk sonrası (neyse ki karayolu hiç de fena değildi) Akabe’ye varıyoruz.
Liman kenti Akabe (Al Aqaba), Mısır-Ürdün-İsrail’in birbirine bir üçgen şeklinde komşu olduğu, Kızıldeniz’e açılan körfeze adını veriyor. Kente girişte ciddi bir gümrük kontrolünden geçiyoruz. Burası Ürdün’ün denize açılan tek limanı ve bu nedenle stratejik öneme sahip. Akabe’nin hemen yanında İsrail’in Elyat şehri yer alıyor.
AKDENİZ ÇAĞRIŞIMI
Bir gece Akabe’de kalıp ertesi gün Lut Gölü’ne doğru yol alacağız. Şehir, geniş, temiz, ağaçlarla çevrili caddeleri, modern binaları, şık otelleri, geç saatlere kadar açık kafe ve restoranları, çağdaş giyimli halkıyla yer yer Avrupa ve Akdeniz tadı taşıyor. Otele yerleştikten sonra, akşam yemeğinin ardından Akabe’nin şık caddelerinde yaptığımız gezintide edindiğim ilk izlenimler bunlar.
Akabe, 2011 yılının Arap Turizm Kenti seçilmiş. Mısır’ın Şarm El Şeyh’i varsa Ürdün’ün Akabe’si var diyebiliriz. Burası aynı zamanda bir eğlence ve çekim merkezi. Kızıldeniz’deki bu tatil şehrinde Ürdün’e dair ne keşfetmek istiyorsanız pek çoğu var: köklü bir tarihi, arkeolojik kalıntıları, plajları, derin dalma, rüzgâr sörfü ve diğer su sporları, eğlenceleri...
Kısaca bir de tarihine göz atalım: Akabe’nin tarihi MÖ 4 bin yılına kadar gidiyor. 7’nci yüzyılda Müslümanların idaresine geçiyor. 1115’te Haçlıların eline geçen Akabe’yi Selahaddin Eyyubi 1170 yılında geri alıyor. Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sonucunda 1516’da Osmanlı topraklarına katılıyor ve şehirde hac yollarının emniyeti için bir kale inşa ediliyor. Osmanlıların yaptırdığı bu kale Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde ayrıntılı şekilde anlatılmakta...
HAC YOLUNDAYDI
Osmanlı topraklarından hacca gidenlerin Şam’dan sonra ikinci durağı olan Akabe aynı zamanda Şam ile Mısır üzerinden gelen hacıların buluşma noktasıydı. 1869’da Süveyş Kanalı’nın ve 1908’de Hicaz Demiryolu’nun açılmasıyla Akabe eski önemini kaybetti. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizlerin eline geçen Akabe 1946’da Ürdün’ün bir şehri haline geldi. 1948’deki Arap-İsrail savaşından sonra gelen Filistinli mültecilerle şehrin nüfusu hızla arttı.
Akabe’den hareketle, kıvrak virajları aşarak yavaş yavaş yokuş aşağı Lut Gölü seviyesine yaklaşıyoruz. Lut Gölü (Arapça el Bahr el Mayyit, İbranice Yam Ha Melah) yaygın söylenişiyle Ölü Deniz (Dead Sea) yeryüzünün en alçak noktası, en tuzlu gölü. Bir tabelada “- 400 metre” yazıyor. Havanın kararmasına yakın göl kıyısına varıyoruz.
BATMAK İMKÂNSIZ
Yaklaşırken kıyıda yeni inşa edildiği belli olan sıra sıra şık otellerin yer aldığını görüp şaşırıyorum. Avrupa ve Amerika merkezli zincir oteller bunlar. Çoğu turist bu otellerde kalıp gölün mucizevi tedavi gücünden yararlanıyor.
Kıyıya inerken harika bir güneş batışı seyrediyoruz, sarı turuncu kocaman güneş karşımızda pembe bulutlar bırakarak aniden ufukta kayboluyor. Hava ılık, göl suyu ılık, hiç olmazsa ayaklarımı suya sokmalıyım. Tuhaf bir duygu; yoğun bir su bu, ağırlığını hissediyorum. Hiçbir deniz hayvanı yaşamıyor gölde yoğun tuz nedeniyle. Adı da bu yüzden Ölü Deniz. Yüzmeye de gerek yok, çünkü göl sizi üzerinde tutuyor, batmıyorsunuz. Su üzerinde ayaklarınızı uzatıp gazete bile okuyabilirsiniz.
On yıl önce İsrail tarafından Lut Gölü’nü görmüştüm. O zaman karşı sahil olarak baktığım topraklardayım şimdi. Haliyle bir karşılaştırma yapıyor insan. Çıplak gözle kolayca görülebilen karşı sahil Ürdün kıyıları o zaman bomboştu. Şimdi kıyı boyunca mantar gibi yayılmış büyük güzel otellere hayretle bakıyorum. Diyorum ya Ürdün büyük bir turizm patlaması yaşıyor. Bu fark bile bir kanıt.
ÇAMURU ÇOK DEĞERLİ
Lut Gölü’nün ortalama derinliği 118 metre, maksimum 378 metre. Dünyanın en zengin tuz ve mineral kaynaklarından biri olarak biliniyor. Yüzde 30’u tuz, denizlerdeki tuz oranının yüzde 3 olduğunu hatırlayınca suyun yoğunluğu daha rahat anlaşılıyor. Dipte yosun bile yok, çamur. Ama ne çamur! Sağlık ve güzellik için birebir. İçinde iyot, brom, kükürt, potasyum, kalsiyum, magnezyum gibi 35’ten fazla mineral var. Bu nedenle de cilt dahil temel sağlık, bakım ve tedavi için kullanılıyor. Ağrı, artrit, romatizma, sedef, egzama, baş ağrısı ve ayak ağrısı giderici ve besleyici özelliğe sahip. Gölün su ve çamurundan elde edilen banyo tuzları, cilt maskeleri, yüz, el ve ayak kremleri gibi kozmetik ürünleri dünya çapında pazarlanıyor. Lut gölü mineralleri hem Ürdün hem de İsrail’de kozmetik sanayiinde kullanılıyor. Her iki ülkede de büyük bir sanayi oluşturulmuş sağlık ve güzellik için. Bu ürünler aynı zamanda turistik eşya gibi özel mağazalarda satılıyor.
Günümüzde akarsularla beslenmeyen ve 600 kilometrekare civarında bir alanı kaplayan gölün su seviyesindeki çekilme eskiden yılda ortalama 18 santimetreyken, bugün bu değer İsrail ve Ürdün’ün artan içme suyu ihtiyacı nedeniyle, yıllık 50 santimetreye kadar artmış. Çevreciler, küresel ısınmayla karşı karşıya kalan gölün kuruma tehlikesi altında olduğunu söylüyor.
LAVLARA KAZINAN SİSMİK MESAJ
Lut Gölü’nün bir de Lut Kavmi’yle ilgisine bakalım: Henüz bulunamayan kayıp şehirler Sodom ve Gamora’nın Lut Gölü civarında olduğuna inanılıyor. Bilim adamlarına göre bu şehirler büyük ihtimalle gölün taşkın suları ve depremlerle toprak altında kalmış. Gölün doğusunda ve güneyinde uzanan çöl alanlardaki yüzlerce harabe, buranın geçmişte müreffeh ve çok nüfuslu bir bölge olduğunu göstermekte. Arkeologlar bu bölgenin yaşadığı refah döneminin MÖ 2300-1900 yılları arasında geçtiğini tahmin ediyor. Tarihçilere göre Hz. İbrahim, MÖ 2 bin yıllarında yaşamıştı. Arkeolojik deliller bu bölgenin Hz. İbrahim’in yeğeni Hz. Lut zamanında yıkım yaşadığını kanıtlar gibi görünüyor.
Hz. Lut’un yaşadığı şehrin Eski Ahit’teki ismi Sodom. Kızıldeniz’in kuzeyinde kurulan Lut kavmi, Kuran’da yazılanlara göre helak edilmiş. Yapılan arkeolojik çalışmalardan anlaşıldığı gibi, şehir, bugünkü İsrail-Ürdün sınırı boyunca uzanan Lut Gölü’nün yakınlarında bulunmakta. Bu bölgede, çok büyük bir deprem olmuş ve sonucunda çökmeler, patlamalar, yıldırımlar, yangınlar ve doğal gazların etkisiyle Siddim Vadisi ile birlikte Lut kavminin şehirleri yerin derinliklerine gömülmüş. Lav ve bazalt katmanları, zamanında burada volkanik bir patlamanın ve depremin olduğunu gösteren en büyük kanıtlar. Zaten Lut Gölü ya da öteki adıyla Ölü Deniz, aktif bir sismik bölgenin, yani bir deprem kuşağının tam üstünde.