GeriSeyahat Altın kızlar Bördübet’te
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Altın kızlar Bördübet’te

Altın kızlar Bördübet’te

Tuba Ünsal, annesi ve teyzesiyle birlikte gittiği Marmaris-Bördübet’teki çok özel tatil anlarını Hello! dergisi için kaleme aldı.

TUBA ÜNSAL'IN BÖRDÜBET TATİLİNDEN  FOTOĞRAFLAR

şehir yaşamında artık bizim için lüks kavramı doğal olan, organik olan, katkısız anlamına geliyor. Organik sebzeler, meyveler artık bizde de marketlerde yerini aldı ve normalinin iki katı fiyatına alıcı buluyor. Hâl böyle olunca tatilin de organik olanı makbul hale geldi.

şehir hayatının isi pası bütün bir kış bizi esir aldı malum, ben de havaların güzelliğini fırsat bilip baharı Marmaris-Bördübet’te karşıladım.
Biz ailece gezmeye pek meraklıyızdır. Annem ve teyzeme “Ben Marmaris’e gitmek istiyorum” demem yeterli oldu, bir baktım havaalanındayız.

Uçaktan indikten sonra nereye gittiğimizden bihaber, bizi karşılayan arabaya bindik. ıki saat yol gittikten sonra yeryüzünün cenneti Bördübet’e geldik.

İLK GÜNÜN HEYECANI        

Ayten teyzemle tatil yapmak gerçekten ayrı bir keyiftir benim için, çünkü inanılmaz pozitiftir ve her anı dolu dolu yaşamak ister. Annem ise biraz benim gibidir; dürtülmeye, iteklenmeye ihtiyaç duyar.

Odamıza varır varmaz teyzem “Hadi kızlar, keşfe çıkıyoruz” dedi. Otel muhteşem bir doğanın içine yerleştirilmiş, hatta oda sanki ağaçlarla, akarsuyla birlikte oluşmuş gibiydi.

Yemekleri gölün kıyısında yiyorsunuz, ama perşembeleri hariç... Çünkü perşembe akşamları, yeşilliklerin arasına barbekü kuruluyor, piknik masalarına Toskana kıvamında lezzetli akşam yemekleri sunuluyor. Gölün kıyısında yapılan kahvaltılarda ve akşam yemeklerinde ise size balıklar, ördekler ve kuğular eşlik ediyor.

Yemeklerin en güzel yanı, her şeyin arka bahçede yetiştirilip size sunulması. ısterseniz siz de bahçeye girip istediğiniz meyve-sebzeyi toplayıp görevliye teslim ediyor, sizin için hazırlanıp sofranıza getirilmesini rica edebiliyorsunuz.

DICAPRIO’YU GÖRDÜM SANKİ...

Ertesi gün sabah erkenden kalkıyor, hemen hazırlanıyor ve kahvaltıya iniyoruz. Nutellalar, rafadan yumurtalar, kısacası beni cezbedecek her türlü kahvaltılık mevcut...

Kahvaltı sonrası güzel havanın tadını çıkarmak için bizi denize götürecek bota biniyoruz. Plaja vardığımızda gördüğüm manzara karşısında büyüleniyorum. “Senelerdir gitmeye doyamadığım Çeşme ve sosyetik beldem Bodrum halt etmiş” diyesim geliyor, susuyorum. Oralardaki güzel hatıralarımı ve gizli köşelerimi hatırlıyor, onlara ihanet etmiyorum.

Kulağımda Placebo’dan “Song to Say Goodbye” çalıyor. Rüzgar o kadar tatlı esiyor ki, gözümü açtığımda gördüğüm şeyin serap olup olmadığını anlayamıyorum. Evet, karşımda Leonardo DiCaprio duruyor ve elindeki sodayı bana uzatıyor, “ıçine bahçeden topladığım limonu sıktım” diyor. şaşkınlık içinde ne yapacağımı bilmeden etrafa bakınıyorum.

Ünlüyüm ya Leo’yla fotoğrafımı çeken olursa ele güne laf olur diyorum, bakıyorum kimseler yok. Tekrar gözümü kırpıştırıyorum ve anlıyorum ki ben uyumuşum, bir de güzel rüya görmüşüm. Sodayı uzatan da benim Leo’mla uzaktan yakından alakası olmayan garsonumuz çıkıyor.

Rüyamın etkisinden kurtulmak için altın kızlarla kendimi denizin soğuk sularına atıyorum. Akşamüzeri saat 17:00 gibi otelimize doğru teknemizle yola çıkıyoruz. Bu sefer keyfimize havuz kenarında devam ediyoruz. Beş çayına eşlik eden kurabiyeler var.

Sonrasında odaya çıkıp sırayla duşumuzu alıyor ve kendimizi odamızın önünden geçen kuğulara bakarken buluyoruz.

Deniz kenarında rüzgarın etkisiyle ne kadar yandığımızı fark etmemişiz ya, üstüne annem bir de fuşya rengi rujunu sürünce kahkahayı basıyoruz. Hepimizin hali Arap bacıdan farksız.

Yürüyüşe çıkıp, yemek yedikten sonra geceyi noktalıyoruz.

TEYZEMİN KANO MACERASI

Teyzem bugün kararlı, kanoya binecek. Kahvaltıdan sonra gölün kıyısına, botumuzun ve kanoların yanına gidiyoruz.

Teyzem pek bir kendinden emin kanoya binmeye çalışıyor, turistlerin kahkahalarıyla durumun farkınavarıyoruz; teyzem serin göl suyunu boylamış bile!

Ben gülmekten o anları görüntüleyemiyorum, teyzem ise hiç istifini bozmuyor ve tekrar deniyor. Üstelik bu sefer başarıyor.

Kano sefasından sonra tekrar adamıza doğru yola çıkıyoruz. Tatilin en keyifli yanı, öğlen ne yiyeceğiniz ya da akşam ne içeceğiniz dışında bir şey düşünmemenizdir.

Plajın olduğu yerin üst tarafında denize nazır restoranımızda yemek yiyoruz. Bu sefer daha erken otele gitmeye karar veriyoruz. Havuz kenarındaki kuytu köşemize çekiliyor, hem yüzüyor hem de üçlü dedikodu zirvesini tamamlıyoruz.

Bu büyüklerin tek derdi de benim özel hayatta neler olup bittiği? Pek bir eğleniyorlar benim hikayelerimle.

Akşam olup duş, krem, balkon ritüellerini tamamladıktan sonra yemeğe iniyoruz. Ne görelim; her gün yemek yediğimiz masalar bomboş. Hayır bu sefer rüyada değilim. Meğer yemek perşembe akşamları iki yeşil havuzun olduğu alandaymış.

Çinakoplar, etler ve tavuklar ızgarada pişerken bir yandan da burnuma gözleme kokuları geliyor. Mum ışığında çok hoş bir akşam yemeği yiyoruz. Akşam geç kalmamamız lazım, malûm “Aşk-ı Memnu” var ve altın kızlar pek bir hayran o diziye... Apar topar odamıza çıkıyoruz, kurbağa sesleri eşliğinde Bihter ve Behlül’ü izliyoruz.

Son günümüz...

İşte acımasız Murphy kanunları işliyor: Tatile gidilen üç günün bir günü mutlaka yağmurlu geçer.

Olsun biz neşemizi kaybetmiyoruz. Yağmurun sakinliğine dalıyor ve yürüyüşler yapıyoruz. Akşam olunca da bu güzel cenneti geride bırakıp İstanbul’a dönüyoruz.

False