Faruk BUDAK faruk@farukbudak.com
Son Güncelleme:
Afrika’nın muhteşem adası ZANZİBAR
Hint Okyanusu’nun Afrika’yla buluştuğu kıyılardaki Zanzibar Adası, tarçından karabibere, karanfilden Hint cevizine mutfağımızdaki birçok baharatın ana yurdu. Tropikal doğası, bitki örtüsü, balıkları, kuşları, taş ve ahşap ustalığının parladığı tarihi yerleşimleriyle göz kamaştırıcı. Yazın beş ay boyunca tropikal sıcaklarda kavrulan ada, kasım ayında yağmurlarla yıkanıyor, yenileniyor. Sıcaklık 28 - 30 derecearasında değişiyor.
Eski ismiyle Zengibar... Bambaşka bir dünya burası. Daracık sokaklar, duvar diplerinde bekleşen, sohbet eden insanlar, beyaz sakallı Müslümanlar. Bu karmaşanın içinde simsiyah örtüleri ile simsiyah güzel Müslüman kadınlar hemen dikkati çekiyor.
Tanzanya kıyılarına 36 kilometre uzaklıktaki Zanzibar, bir zamanlar Afrika’nın doğu kapısıydı. Köle ve fildişi ticaretinin merkezi, Hindistan ve Uzak Doğu’nun yanı sıra Avrupa ve Amerika’dan gemilerin uğradığı bir liman konumundaydı.
Zanzibar Adası’ndaki Taş Şehir (Stone Town), Doğu Afrika’daki eski kıyı ticaret şehirlerinin en güzel örneklerinden biri. Kent, dokusunu ve el değmemiş doğasını korurken, Afrika, Arap, Hint ve Avrupa kültürlerinin farklı öğelerini bin yıldan uzun bir sürede harmanlayarak, oluşturduğu kendine has swahili kültürünü yansıtan muhteşem yapılarla dolu. 12’nci yüzyılda kurulan Taş Şehir aslında bir balıkçı köyüymüş. Küçük çaplı da olsa gerçek anlamda kentleşmenin başlaması 1530’lu yıllara denk geliyor. Bu dönemden 17. yy’ın sonuna kadar ada, Portekizlerin yönetimi altındaki yerel Swahili yöneticilerinin denetiminde küçük bir şehir devleti konumunu sürdürmüş.
KARANFİL VE KÖLE TİCARETİYLE ZENGİNLEŞTİ
Zanzibar, 18’nci yüzyıl boyunca Ummanlı Arapların dolaylı yönetimi altına girer. Bu dönemde, Doğu Afrika’daki köle ve karanfil ticareti sayesinde ekonomisi hızla gelişir. 19’ncu yüzyılda deniz ticareti ile büyüyen Zanzibar, 1830’lu yıllarda iç bölgelerde tarımın başlamasıyla yeni bir güç kazanır. Karanfil, hindistancevizi, susam ve reçine gibi ticariürünler yetiştirilir ve şehrin limanlarından ihraç edilir. Ekonomik büyüme, Umman Sultanı Seyyid Said’in 1840’ta başkenti Zanzibar’a taşımasından sonra hız kazanır. Ekonomik çeşitliliğe ek olarak, şehrin uluslararası ticareti Avrupa ve Kuzey Amerika’yı da kapsayacak şekilde Hint Okyanusu’nun ötelerine taşınır. Bu dönemde artan ekonomik zenginlik, farklı taş binaların (camiler, ticari yapılar, evler, yeni bir saray, yollar) inşasıyla gerçek anlamda kentin fiziksel büyümesi ile sonuçlanır. Tarihi kentte yer alan birçok mekán bu dönemde inşa edilir. 1964’te İngiltere’den bağımsızlığını kazanan Zanzibar, o günden bu yana Tanzanya’ya bağlı otonom bir bölge.
Adanın başkenti Zanzibar’ın kalbi Taş Şehir adı verilen eski yerleşim bölgesinde atıyor. Bu bölge, dolambaçlı dar sokakların, hareketli pazarların, camilerin ve sahiplerinin mimari estetik konusunda birbirleriyle yarıştıkları büyük Arap evlerinin mekánı. Rekabet özellikle pirinç kakmalı, oyma ahşap kapılarda kendini gösteriyor. Evlerin çoğu, 19’uncu yüzyılda inşa edilmiş.
KAPILARDAKİ AHŞAPOYMALAR GÖZ KAMAŞTIRICI
Stone Town’ın daracık sokaklarında her seferinde yolumu kaybediyorum. Belirli bir plan yok, her şey birbirinin içine girmiş. Her sokak, sanki büyük bir lábirentin küçük bir parçası. Bazen genişleyen, bazen sıkışıp kalan sokaklar... Çıkmaz gibi görünen daracık sokakların ucunda, diğer tarafa açılan birbuçuk metrelik dar bir yol var. Bu daracık sokaklarda gündüz sıcağından sonra kapı önlerine taşan yaşam, koşuşan çocuklar, gecenin 10’una kadar devam eden bir hayat var. Sokaklara açılan çift kanatlı kapılardaki ahşap oymacılığı, yüzyılların getirdiği müthiş bir ustalığın sonucu oluşmuş çok hoş bir gelenek. Üzerlerindeki metal mahmuzlar, kapıya yüklenip açılmasını engelleyecek kadar iri veçok sayıda. Belli ki bu bir güvenlik önlemi. Maalesef bu güzelim ahşap kapıların sökülerek antikacılarda satıldığını görüyorum. Bizim camilerimizden çinilerin, ahşap oymaların çalınıp götürüldüğü gibi onlar da yavaş yavaş aç gözlülüğe yenik düşüp yerlerinden sökülüyor. Her ne kadar, Stone Town, UNESCO tarafından bir Dünya Kültür Mirası olarak kabul edilmişse de şimdilik korumadan oldukça uzak görünüyor. "Nasıl olsa bizde daha çok var" diyen Doğu vurdumduymazlığı...
Stone Town’ın pazaryerindeki alışverişi bütün canlılığıyla izleyebiliyorum. Çeşit çeşit yiyecekler, patates kızartmaları, meyveler, Zanzibar’a has küçük ekmekleri bisikletlerinin üzerindeki büyük sepetlerde satanlar... Müslüman kadınlar diğer Afrikalı hemcinsleri gibi çocuklarını sırtlarına bağlamıyorlar. Müslüman Zanzibar toplumunda kadın, evde çocuklarla beraber. Ama alışverişi kendileri yapıyorlar. Eczanelerde, internet kafelerde yine kadınlar var.
TROPİK İKLİM MANZARALI NUNGWİ KÖYÜ
Stone Town’dan ayrılıp Zanzibar Adası’nın güzel plajlarıyla buluşma zamanı geldi. Her bütçeye uygun değişik "beach resort" alternatifleri ile dolu plajlar yerine adanın en kuzeyindeki balıkçı köyü Nungwi’yi tercih ediyorum. Köyün sahili, tropik ada fotoğrafları ile özleştirilebilecek kadar güzel, harika bir plaj.
Keyifli bir kahvaltıdan sonra köyün plajında, kumların üzerine atılmış bir tahta masada not defterime bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Harika bir deniz manzarası. Bembeyaz bir kumsal. Gerisinde çok açık yeşile kaçan bembeyaz bir şerit ve mavinin en çılgın tonlarında Hint Okyanusu. Çok keyifli bir zaman dilimi daha. Afrika’daki uzun ve zorlu yolculuklardan sonra çölün ortasındaki bir vaha gibi Zanzibar. Tüm streslerimden arındığım, kendimi rahatlamış hissettiğim cennetten bir köşe.
İNTERNETTE ZANZİBAR
Genel bilgi: www.discovertanzania.org sitesinde Zanzibar ve Tanzanya’nın diğer bölgeleriyle ilgili her türlü turistik bilgiyi bulmak mümkün. Vize, sağlık için yapılması gerekenler, iklim koşulları, ülke içindeki turlar ayrıntılarla anlatılıyor.
Seyahat bilgileri: İnternet ansiklopedisi Wikipedia’da da harita ve gezi rotalarıyla ilgili bilgileri bulabilirsiniz. http://wikitravel.org/en/Zanzibar
Tıraş losyonum ağaçta yetişiyor
Çeşit çeşit baharatın yetiştiği Zanzibar’da yapılması gerekenlerden biri de baharat turu. Baharat yetiştiren tüm işletmeleri tek başıma dolaşmak zor olacağı için, bunun için bir tura katıldım.
Zanzibar’ın iklimi, farklı türde birçok baharatın yetiştirilmesine imkán veriyor. Bu yüzden dünya baharat ticaretinde oldukça önemli bir yere sahip. Zanzibar yönetimine ait tarım işletmelerinin yanı sıra özel girişimcilerin de kendilerine ait üretim sahaları mevcut. Tur, Zanzibar yönetimine ait bir çiftlikte başlıyor. Bildiğim, tanıdığım birçok baharatın aslında çok farklı bir şekilde yetiştirildiğini öğreniyorum bu gezi sırasında. Örneğin karabiber; nedense onun yerde yetiştiğini zannederdim ama bir ağaçmış ve bu ağacın çitlembiğe benzeyen meyveleri kurutulduğunda öğütülmemiş karabiber oluyormuş. Karabiber taneleri yeşilken son derece normal, acı olmayan bir tada sahip.
Rehberimiz "old spice" adını verdikleri bir ağacın yapraklarını koparıp gruptakilere uzatıyor. Bir yaprağın bu kadar güzel kokabileceği hiç aklıma gelmezdi. Nefis ve tanıdık bir koku. Bu kokuyu çok eskilerden hatırlıyorum. Uzun yıllar önce kullandığım "Old Spice"ın kokusu bu! Meğerse ana maddesi bu ağacın yapraklarıymış...
Başka bir ağacın önünde duruyoruz. Sıtmaya karşı kullanılan kinin’in elde edildiği ağaç bu. Yerli halk, yapraklarından yapılan özel bir çayı haftada bir kez içerek sıtmadan korunuyormuş. Rehberimiz bu ağacın kabuklarını bir çakı ile koparıyor ve küçük parçalara ayırıp dağıtıyor. Kabuktaki bu koku hiç yabancı değil. Annemin küçüklüğümde yaptığı o enfes aşurelerden hatırladım, tarçın... Bu turda Türkçe isimlerini bilemediğim birçok egzotik kokunun kaynağıyla karşılaşıyorum.
BU MUZUN KABUĞU VE İÇİ KIRMIZI
Zanzibar’da yirmi değişik muz yetiştiriliyormuş. Sumatra Adası’nın güneyinde sadece dokuz farklı muz türünün olduğunu hatırlıyorum. Buradaki en ilginç muz cinsi, kırmızı kabuklu olanı. İçindeki meyve de kırmızı renkli. Nadir bulunan bir tür. Benim için oldukça şaşırtıcı. Hindistancevizi ağaçlarından da yılda dört kez ürün alındığını öğreniyorum.
Sıra, Zanzibar için son derece önemli olan "karanfil" üretimine geliyor. Türkçemizde bir çiçek adı olduğu için nedense hep bu çiçekle özleştirmişimdir kuru karanfili. Nasıl elde edildiğini hiç düşünmemiştim. Bir ağacın küçük çiçekleri açmadan toplanıp kurutuluyor. Yeşil iken tadı farklı, kuruyunca bambaşka...
Tanzanya kıyılarına 36 kilometre uzaklıktaki Zanzibar, bir zamanlar Afrika’nın doğu kapısıydı. Köle ve fildişi ticaretinin merkezi, Hindistan ve Uzak Doğu’nun yanı sıra Avrupa ve Amerika’dan gemilerin uğradığı bir liman konumundaydı.
Zanzibar Adası’ndaki Taş Şehir (Stone Town), Doğu Afrika’daki eski kıyı ticaret şehirlerinin en güzel örneklerinden biri. Kent, dokusunu ve el değmemiş doğasını korurken, Afrika, Arap, Hint ve Avrupa kültürlerinin farklı öğelerini bin yıldan uzun bir sürede harmanlayarak, oluşturduğu kendine has swahili kültürünü yansıtan muhteşem yapılarla dolu. 12’nci yüzyılda kurulan Taş Şehir aslında bir balıkçı köyüymüş. Küçük çaplı da olsa gerçek anlamda kentleşmenin başlaması 1530’lu yıllara denk geliyor. Bu dönemden 17. yy’ın sonuna kadar ada, Portekizlerin yönetimi altındaki yerel Swahili yöneticilerinin denetiminde küçük bir şehir devleti konumunu sürdürmüş.
KARANFİL VE KÖLE TİCARETİYLE ZENGİNLEŞTİ
Zanzibar, 18’nci yüzyıl boyunca Ummanlı Arapların dolaylı yönetimi altına girer. Bu dönemde, Doğu Afrika’daki köle ve karanfil ticareti sayesinde ekonomisi hızla gelişir. 19’ncu yüzyılda deniz ticareti ile büyüyen Zanzibar, 1830’lu yıllarda iç bölgelerde tarımın başlamasıyla yeni bir güç kazanır. Karanfil, hindistancevizi, susam ve reçine gibi ticariürünler yetiştirilir ve şehrin limanlarından ihraç edilir. Ekonomik büyüme, Umman Sultanı Seyyid Said’in 1840’ta başkenti Zanzibar’a taşımasından sonra hız kazanır. Ekonomik çeşitliliğe ek olarak, şehrin uluslararası ticareti Avrupa ve Kuzey Amerika’yı da kapsayacak şekilde Hint Okyanusu’nun ötelerine taşınır. Bu dönemde artan ekonomik zenginlik, farklı taş binaların (camiler, ticari yapılar, evler, yeni bir saray, yollar) inşasıyla gerçek anlamda kentin fiziksel büyümesi ile sonuçlanır. Tarihi kentte yer alan birçok mekán bu dönemde inşa edilir. 1964’te İngiltere’den bağımsızlığını kazanan Zanzibar, o günden bu yana Tanzanya’ya bağlı otonom bir bölge.
Adanın başkenti Zanzibar’ın kalbi Taş Şehir adı verilen eski yerleşim bölgesinde atıyor. Bu bölge, dolambaçlı dar sokakların, hareketli pazarların, camilerin ve sahiplerinin mimari estetik konusunda birbirleriyle yarıştıkları büyük Arap evlerinin mekánı. Rekabet özellikle pirinç kakmalı, oyma ahşap kapılarda kendini gösteriyor. Evlerin çoğu, 19’uncu yüzyılda inşa edilmiş.
KAPILARDAKİ AHŞAPOYMALAR GÖZ KAMAŞTIRICI
Stone Town’ın daracık sokaklarında her seferinde yolumu kaybediyorum. Belirli bir plan yok, her şey birbirinin içine girmiş. Her sokak, sanki büyük bir lábirentin küçük bir parçası. Bazen genişleyen, bazen sıkışıp kalan sokaklar... Çıkmaz gibi görünen daracık sokakların ucunda, diğer tarafa açılan birbuçuk metrelik dar bir yol var. Bu daracık sokaklarda gündüz sıcağından sonra kapı önlerine taşan yaşam, koşuşan çocuklar, gecenin 10’una kadar devam eden bir hayat var. Sokaklara açılan çift kanatlı kapılardaki ahşap oymacılığı, yüzyılların getirdiği müthiş bir ustalığın sonucu oluşmuş çok hoş bir gelenek. Üzerlerindeki metal mahmuzlar, kapıya yüklenip açılmasını engelleyecek kadar iri veçok sayıda. Belli ki bu bir güvenlik önlemi. Maalesef bu güzelim ahşap kapıların sökülerek antikacılarda satıldığını görüyorum. Bizim camilerimizden çinilerin, ahşap oymaların çalınıp götürüldüğü gibi onlar da yavaş yavaş aç gözlülüğe yenik düşüp yerlerinden sökülüyor. Her ne kadar, Stone Town, UNESCO tarafından bir Dünya Kültür Mirası olarak kabul edilmişse de şimdilik korumadan oldukça uzak görünüyor. "Nasıl olsa bizde daha çok var" diyen Doğu vurdumduymazlığı...
Stone Town’ın pazaryerindeki alışverişi bütün canlılığıyla izleyebiliyorum. Çeşit çeşit yiyecekler, patates kızartmaları, meyveler, Zanzibar’a has küçük ekmekleri bisikletlerinin üzerindeki büyük sepetlerde satanlar... Müslüman kadınlar diğer Afrikalı hemcinsleri gibi çocuklarını sırtlarına bağlamıyorlar. Müslüman Zanzibar toplumunda kadın, evde çocuklarla beraber. Ama alışverişi kendileri yapıyorlar. Eczanelerde, internet kafelerde yine kadınlar var.
TROPİK İKLİM MANZARALI NUNGWİ KÖYÜ
Stone Town’dan ayrılıp Zanzibar Adası’nın güzel plajlarıyla buluşma zamanı geldi. Her bütçeye uygun değişik "beach resort" alternatifleri ile dolu plajlar yerine adanın en kuzeyindeki balıkçı köyü Nungwi’yi tercih ediyorum. Köyün sahili, tropik ada fotoğrafları ile özleştirilebilecek kadar güzel, harika bir plaj.
Keyifli bir kahvaltıdan sonra köyün plajında, kumların üzerine atılmış bir tahta masada not defterime bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Harika bir deniz manzarası. Bembeyaz bir kumsal. Gerisinde çok açık yeşile kaçan bembeyaz bir şerit ve mavinin en çılgın tonlarında Hint Okyanusu. Çok keyifli bir zaman dilimi daha. Afrika’daki uzun ve zorlu yolculuklardan sonra çölün ortasındaki bir vaha gibi Zanzibar. Tüm streslerimden arındığım, kendimi rahatlamış hissettiğim cennetten bir köşe.
İNTERNETTE ZANZİBAR
Genel bilgi: www.discovertanzania.org sitesinde Zanzibar ve Tanzanya’nın diğer bölgeleriyle ilgili her türlü turistik bilgiyi bulmak mümkün. Vize, sağlık için yapılması gerekenler, iklim koşulları, ülke içindeki turlar ayrıntılarla anlatılıyor.
Seyahat bilgileri: İnternet ansiklopedisi Wikipedia’da da harita ve gezi rotalarıyla ilgili bilgileri bulabilirsiniz. http://wikitravel.org/en/Zanzibar
Tıraş losyonum ağaçta yetişiyor
Çeşit çeşit baharatın yetiştiği Zanzibar’da yapılması gerekenlerden biri de baharat turu. Baharat yetiştiren tüm işletmeleri tek başıma dolaşmak zor olacağı için, bunun için bir tura katıldım.
Zanzibar’ın iklimi, farklı türde birçok baharatın yetiştirilmesine imkán veriyor. Bu yüzden dünya baharat ticaretinde oldukça önemli bir yere sahip. Zanzibar yönetimine ait tarım işletmelerinin yanı sıra özel girişimcilerin de kendilerine ait üretim sahaları mevcut. Tur, Zanzibar yönetimine ait bir çiftlikte başlıyor. Bildiğim, tanıdığım birçok baharatın aslında çok farklı bir şekilde yetiştirildiğini öğreniyorum bu gezi sırasında. Örneğin karabiber; nedense onun yerde yetiştiğini zannederdim ama bir ağaçmış ve bu ağacın çitlembiğe benzeyen meyveleri kurutulduğunda öğütülmemiş karabiber oluyormuş. Karabiber taneleri yeşilken son derece normal, acı olmayan bir tada sahip.
Rehberimiz "old spice" adını verdikleri bir ağacın yapraklarını koparıp gruptakilere uzatıyor. Bir yaprağın bu kadar güzel kokabileceği hiç aklıma gelmezdi. Nefis ve tanıdık bir koku. Bu kokuyu çok eskilerden hatırlıyorum. Uzun yıllar önce kullandığım "Old Spice"ın kokusu bu! Meğerse ana maddesi bu ağacın yapraklarıymış...
Başka bir ağacın önünde duruyoruz. Sıtmaya karşı kullanılan kinin’in elde edildiği ağaç bu. Yerli halk, yapraklarından yapılan özel bir çayı haftada bir kez içerek sıtmadan korunuyormuş. Rehberimiz bu ağacın kabuklarını bir çakı ile koparıyor ve küçük parçalara ayırıp dağıtıyor. Kabuktaki bu koku hiç yabancı değil. Annemin küçüklüğümde yaptığı o enfes aşurelerden hatırladım, tarçın... Bu turda Türkçe isimlerini bilemediğim birçok egzotik kokunun kaynağıyla karşılaşıyorum.
BU MUZUN KABUĞU VE İÇİ KIRMIZI
Zanzibar’da yirmi değişik muz yetiştiriliyormuş. Sumatra Adası’nın güneyinde sadece dokuz farklı muz türünün olduğunu hatırlıyorum. Buradaki en ilginç muz cinsi, kırmızı kabuklu olanı. İçindeki meyve de kırmızı renkli. Nadir bulunan bir tür. Benim için oldukça şaşırtıcı. Hindistancevizi ağaçlarından da yılda dört kez ürün alındığını öğreniyorum.
Sıra, Zanzibar için son derece önemli olan "karanfil" üretimine geliyor. Türkçemizde bir çiçek adı olduğu için nedense hep bu çiçekle özleştirmişimdir kuru karanfili. Nasıl elde edildiğini hiç düşünmemiştim. Bir ağacın küçük çiçekleri açmadan toplanıp kurutuluyor. Yeşil iken tadı farklı, kuruyunca bambaşka...