GeriSeyahat Şanlıurfa üç dinin kutsal kenti
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Şanlıurfa üç dinin kutsal kenti

Şanlıurfa üç dinin kutsal kenti

Etrafına huzur veren bir göl kenarında beslenen kutsal balıklar, güneşin taşlarına altın renk verdiği serin camiler, minarelerin etrafında uçan güvercinler, kokulu gül bahçeleri, bir mağaranın duvarlarında yankılanan dualar... Şanlıurfa, Mezopotamya’nın en eski yerleşimlerinden. Tek tanrılı dinler ile çok tanrılı dinlerin önemli merkezlerinden biri.Müslüman, Musevi ve Hıristiyanlar’ın, birlikte sahip çıktıkları ayrıcalığı olan bir kent. Urfa’nın sadece Balıklıgöl’üyle kalesinden ibaret olduğunu düşünmek, bu kente yapılabilecek büyük bir haksızlık olur. Balıklıgöl ve kaleden ibaret değil, iki anahtar kelime daha var eski sokaklar ve çarşılarKutsal bir havası var. Etrafına huzur veren bir göl kenarında beslenen kutsal balıklar, güneşin taşlarına altın renk verdiği serin camiler, minarelerin etrafında uçan güvercinler, kokulu gül bahçeleri, bir mağaranın duvarlarında yankılanan dualar... Şanlıurfa, Mezopotamya’nın en eski yerleşimlerinden. Tek tanrılı dinler ile çok tanrılı dinlerin önemli merkezlerinden biri. Müslüman, Musevi ve Hıristiyanlar’ın, birlikte sahip çıktıkları ayrıcalığı olan bir kent. Bu üç din tarafından da tanınan Hz. İbrahim’in burada doğup yaşadığına inanılması, Urfa’nın bu dinlerin toplulukları tarafından kutsal sayılarak ziyaret edilmesinin en önde gelen nedeni. Hz. Adem’in çiftçilik yaptığı, Hz. Eyyüp, Hz. Şuayp, Hz. Elyasa gibi peygamberlerin yaşadığı Urfa, ‘’Peygamberler Kenti’’ olarak anılıyor. İsa Peygamber, bu kenti kutsadığına dair bir mektubunu ve yüzünü sildiği mendiline çıkan mucizevi portresini Urfa Kralı Abgar Ukkama’ya göndermiş, Hıristiyanlık devlet dini olarak dünyada ilk defa bu kral tarafından Urfa’da kabul görmüş. Şanlıurfa’nın bir özelliği de GAP’ın (Güneydoğu Anadolu Projesi) kalbi sayılan Atatürk Barajı nedeniyle, projede önemli bir yere sahip olması. Bölgede yapılan yatırımların üçte biri bu kente yöneltiliyor. Son 10 yıl içinde, kentin gelir düzeyi sürekli bir artış göstererek, üç katına çıkmış. Barajlardan sonra, 120 bin hektarlık alan Harran Ovası’nda sulamaya açılmış. Sanayi üretiminde Urfa, Gaziantep ve Diyarbakır’dan sonra üçüncü sırada yer alıyor.Arap tarihçisi Ebul Faraç’a göre Urfa, Nuh tufanından sonra yeryüzünde kurulan ilk yedi yerleşimin ilki. MÖ 9 binli yıllardan itibaren, Ebla, Akkad, Sümer, Babil, Hitit, Hurri-Mitanni, Arami, Asur, Pers, Makedonya, Roma ve Bizans gibi uygarlıkların hakimiyetinde yaşamış. MÖ 3. yüzyılda, İskender döneminde, Makedonya Krallığı’nın Anadolu’ya girmesiyle Makedonlar’ın eline geçen Urfa’yı, Büyük İskender, suları bol olduğundan, Makedonya’daki Edessa kentine benzeterek ‘’Suları bol’’ anlamına gelen bu ismi vermiş. Kent, Moğolların istilasına uğruyor, Selçuklular, Haçlılar ve Müslüman devletler arasında el değiştiriyor. 1516’da Osmanlılar’ın hakimiyetine giriyor.Urfa’nın sadece Balıklıgöl’üyle kalesinden ibaret olduğunu düşünmek, bu kente yapılabilecek büyük bir haksızlık olur. Kenti iyi gezmek isteyenler için, iki anahtar kelime daha var; eski sokaklar ve çarşılar... Buralarda kutsal sazanları beslemek için yarışan turistlere değil, daha çok Urfa’nın geçmişine tanık olmak isteyenlere rastlarsınız. Kiliseden dönüştürülen camilerin, muhteşem taş işçiliğinin görülebildiği konakların ve yok olmanın eşiğindeki zanaatlerle, köhne ama ruhu olan hanların arasında dolaşmak, eski bir mahalledeki bir fırında tepsi tepsi patlıcan kebabı pişirildiğini görmek ya da evlerin damlarından uçurulan güvercinlerin kentin minareleri arasından süzüldüğünü seyretmek, daha eti kemiği olan bir Urfa’yı tanımanızı sağlayacaktır. EMNİYETİN KIRMIZI ŞAPKALI GENÇ REHBERLERİKenti yürüyerek gezmek gerekiyor. Yol bulmak kolay. Eğer isterseniz, Balıklıgöl’e vardığınızda, Emniyet Müdürlüğü tarafından görevlendirilen, kırmızı şapka ve kırmızı tişörtlü genç rehberler de size eşlik edecektir. Kara Meydan’ın hemen yanında, 19. yüzyıla ait Yusuf Paşa Camii var. Meydanı geçince, Sarayönü Caddesi Divan Caddesi olarak devam ediyor. Buradaki, 12. yüzyıla ait Ulu Cami, avlusu, mezarlığı ve sekizgen minaresiyle görmeye değer. Cami, kırmızı mermer sütunlarından dolayı Kızıl Kilise olarak adlandırılan, 457 tarihli yapının üzerine kurulmuş. Şanlıurfa Kalesi’nin eteklerindeki alan, kentin en çok turist çeken bölgesi. Adeta bir hac yeri. Halil-ür Rahman’ın (Balıklıgöl), Hazreti İbrahim’in ateşe atıldığı yer olduğuna inanılıyor. Kral Nemrud’un Hz. İbrahim’i kalenin surlarından aşağı attığı ateş, Allahın emriyle, bir göle, odunlar da balığa dönüşmüş. Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı tepe üzerindeki, MÖ 9. yüzyıla ait kalede bulunan iki sütunun ise kralın, Hz. İbrahim’i ateşe atmak için kullandığı mancınık olduğu söyleniyor. Balıklıgöl’deki milyonlarca besili sazan kutsal kabul ediliyor. Dokunmak, avlamak ve yemek günah. Turistler, göl kenarında satılan yemlerle balıkları besliyorlar. Beslenmeye o kadar alışmışlar ki insan gölgesi görünce bile ağızlarını açarak, suyun dışına uzanıyorlar. Gölün kuzey ucunu, kemerleriyle bir dantel gibi süsleyen, bahçesi güllerle dolu Rizvaniye Camii’nin eski medrese odaları, bugün taziye odaları olarak kullanılıyor. Balıklıgöl’ün batı ucunda, yani Hz. İbrahim’in ateşe düştüğü yerde, Eyyubiler’den kalma 1211 tarihli Halil- ür Rahman Camii var. Halk arasında, ‘’Döşeme’’ ya da ‘’Makam’’ adıyla da anılan cami, kare minaresi hálá ayakta olan 12. yüzyıla ait bir başka caminin yerine inşa edilmiş. Buradaki Yarım Kubbe, ziyarete açık El Sanatları Tanıtım Merkezi (08.00- 17.30). Urfa el sanatlarının sergilendiği ve aynı zamanda da satışının yapıldığı dükkanın içinde, göle bağlantılı bir havuz ve buraya girip çıkan balıklar var. Bu nokta suyun ilk kaynadığı yer olarak biliniyor. Urfa hakkındaki kitap ve broşürleri burada bulmak mümkün. Hz. İbrahim’in ateşe düştüğü yere Halil-ür Rahman, Kral Nemrud’un kızı Zeliha’nın ise Hz. İbrahim’in ardından kendisini ateşe attığı yerde oluşan göle de Ayn Zeliha Gölü deniyor. Balıklıgöl’ün hemen arkasında, etrafı ağaçların gölgelediği kır kahveleriyle çevrili bu daha küçük göl, kentin en güzel mola yerlerinden biri. Buradaki köhne kayıklardan kiralayıp gölde gezmek de mümkün. Ayn Zeliha’nın arkasından Urfa Kalesi’ne (08.00- 19.00 arası açık, 0543 525 48 34, Mehmet Demirkol) çıkılıyor. İsterseniz tarihi tünelin merdivenlerinden kaleye çıkıp, diğer yoldan aşağıya inebilirsiniz. Kalenin ayakta kalan kısmının büyük bir bölümünün 12. yüzyıldan kalma olduğu sanılıyor. Her ne kadar surlar tamamıyla tahrip olmuşsa da camiler ve göllerle birlikte kent manzarasını seyretmek için 15 dakikalık tırmanışa değer. En yukarıdaki korint tarzdaki dev sütunların, 3. yüzyıla ait bir Hıristiyan şapelinden kalma olduğu sanılıyor. Bu sütunlara Nemrud’un Tahtı denmesinin nedeni, Nemrud’un bu sütunları mancınık olarak kullanarak, Hz. İbrahim’i buradan ateşe atmış olması. Kalenin hemen altında, Ayn Zeliha’nın karşısında, Hz. İbrahim’in Mağarası (İbrahim Halilullah Dergahı, 05.30- 21.00 arası açık) var. Mağaraya, Mevlid-i Halil Camii ve Balıklıgöl Misafirhanesi’nin (Dergah) olduğu taraftan ya da daha ileride, çarşılara açılan Hasan Paşa Camii tarafından girmek de mümkün. Hz. İbrahim’in doğduğu mağarayı akın akın ziyaret edenler, tatlı suyun birdenbire akmaya başladığına ve Hazreti İsa’nın yüzüne sürüp gönderdiği mendilin şifa dağıttığına inanıyorlar. KERVAN ZAMANLARINDAN KALMA ÇARŞILARBuradan Urfa’nın çarşılarına geçmek mümkün. Bugün kentin en canlı yerlerinden biri, 16. yüzyıldan kalma eski kervansaray Gümrük Hanı. İsot Pazarı, Kazzaz (Bedesten) Çarşısı, Hüseyniye Çarşısı ve Sipahi Çarşısı hanın hemen yakınında. Bedesten, turistlerin uğrak yeri. Örtüler, şallar, atkılar, otantik işlemeli bluzlar burada satılıyor. Bedesten’in batı kapısından çıkınca, kilim, halı ve Siirt battaniyelerinin satıldığı Sipahi Çarşısı ve Hüseyniye Çarşısı var. İki çarşı da Urfa ile Halep, Palmira ve Bağdat arasında düzenli kervan seferlerinin yapıldığı zamanlardan kalma. Kürkçü Pazarı ile Kuşçu Pazarı da görmeye değer. Balıklıgöl’den kuzeye doğru yürüyerek, Vali Fuat Bey Caddesi (Yeni Yol) üzerinde sağda, Selahattin Eyyubi Camii’ye varılır. Yapı, başarılı bir restorasyonla camiye çevrilmeden önce burada, 457’den kalma Vaftizci Aziz Yahya Kilisesi varmış. Bugün bu geleneksel Urfa evi, 1990’larda restore edilerek otel ve restoran olarak hizmete açılan Valilik Konukevi. Daha ileride, solda Fırfırlı Kilise olarak bilinen Fırfırlı Camii var. Bir zamanlar burada bulunan Oniki Havari Kilisesi, bir süre cezaevi olarak kullanılmış ve 1956’da camiye çevrilmiş. Bu Ermeni Kilisesi’nin eski saat kulesi, bugün caminin minaresi. Fırfırlı Sokak’ta camiye bitişik, eski Urfa evleri var.Kentin kuzeyindeki Karakoyun Deresi’nin üzerinde tarihi köprüler uzanıyor. İki Osmanlı köprüsünün arasında, 525 yılından kalma bir Bizans su kemeri bulunuyor. Kentin kaçırılmayacak bir Arkeoloji Müzesi (Haftasonu hariç her gün, 08.00-12.00 ve 13.00-17.00 arası açık. Topcu Meydanı, Çamlık Cad. No:1, 0414 313 15 88) var. Harran Ovası’ndan ve Lidar höyüğünden ve Nevala Çori kazı yerinden çıkarılan, Neolitik ve Tunç dönemine ait taş ve pişmiş toprak eserler sergileniyor. ESKİ SOKAKLAR ESKİ EVLEREski Urfa evlerinin en büyük özelliği, havare taşı ya da karka sabunu denilen ve karganın burnuyla bile yontabileceği kadar yumuşak taşları. Pınarbaşı Mahallesi’ndeki (Veli Bey Sokak) TBMM Urfa Evi (08.00- 18.00) ziyarete açık. Yorgancı Sokak ve Culha Sokak civarında da birçok eski Urfa evi var. Ellisekiz Meydanı’ndaki Reji Kilisesi ya da Aziz Petrus Paulos Kilisesi, bugün restorasyonun ardından Vali Kemalettin Gazezoğlu Kültür Merkezi (Pazartesi hariç her gün 10.00- 17.00 arası açık. 0414 215 68 48). Doğru Sokak’ta yıkık olmasına rağmen görkemli Akyüzler Evi var. Yıldız Meydanı’ndaki Abdülkadir Hakkari Evi, bugün şifalı bitkiler merkezi (0414 216 24 29). Sarayönü Caddesi’ndeki restore edilmiş bina, bugün Devlet Güzel Sanatlar Galerisi olarak kullanılan, 19. yüzyıldan kalma Hacı Hafız Ahmet Efendi Evi (08.00- 12.00 ve 13.00- 17.00 arası açık, 0414 215 51 26). Balıklı Göl civarında da restore edilmiş bazı eski Urfa evleri var. En etkileyici olanı bugün Harran Üniversitesi Kültür Evi olan Akçarlar Evi. ŞURKAV Kültür Merkezi olarak bilinen Malatyalı Halil Evleri de şu sıralar bir dizi çekimi için kullanılıyor.İlkçağlardan beri önemli bir kültür bilim merkezi HARRANUrfa’nın 45 km güneydoğusundaki Harran, ay, güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya putperestliğinin, Sabiliğin en önemli merkeziydi. Asur ve Babil dönemlerine ait ay, güneş ve gezegen tapınaklarını bugün hálá bu topraklarda görmek mümkün. 5 bin yıldır adı değişmeyen ve eski Asur devrinden bu yana büyük bir ticaret merkezi olan Harran, dünyanın en eski yerleşimlerinden biri olarak kabul ediliyor. İncil’de de adı geçen Harran’ın ismine ilk kez, Har-ra-na ya da Ha-ra-na olarak, Kültepe ve Mari’de yapılan kazılarda bulunan MÖ 2 bin yılının başlarına ait çivi yazılı tabletlerde rastlanmış.Kendi adıyla anılan ovanın merkezindeki Harran, bir zamanlar Güneydoğu’nun en kurak toprakları üzerindeydi. GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) kapsamındaki Atatürk Barajı’nın kurulmasıyla birlikte, çorak Harran Ovası sulu tarımla tanıştı. Artık tek ürün alındığı dönem sona erdi. Harran, her zaman, Güneydoğu turlarının en cazip duraklarından biri oldu. Bir arı kovanını andıran, konik kubbeli toprak evler bu ilginin odağındaydı. Ancak Harran’da, sadece 18 kilometre mesafede bulunan Suriye’nin köy evlerine benzeyen, halkın tanımladığı şekliyle, bu ‘’kümbet’’lerden daha önemli bir başka yapı daha vardı. İlkçağlardan beri önemli bir kültür merkezi olan, İslam düşünce sisteminin kaynağı kabul edilen, felsefe, din, astronomi, matematik ve tıp alanında birçok bilim adamı yetiştirmiş Harran Üniversitesi... Üniversitenin, İslam öncesi ve İslami dönemdeki yeri, bugün Harran’daki kalıntılar arasında tespit edilememiş. Görülen kalıntılarsa, 8. yüzyıl, Emevi döneminden kalma Ulu Cami’ye ait. Ancak üniversitenin yetiştirdiği bilginler, buradaki eğitimin seviyesinin altını çiziyor. Dünyanın aya olan uzaklığını doğru hesaplayan astronomi bilgini Battani, Yunan filozoflarının aksine maddenin bölünebilen en küçük parçasının müthiş bir enerjiyle parçalanarak, Bağdat gibi bir şehri yok edebileceğini söyleyen ve atomun mucidi sayılan Cabir bin Hayyan, 1841’de Yunan filozofların eserlerini Arapça’ya çeviren matematikçi ve doktor Sabit Bin Kurra...Harran, Romalılar ve Bizanslılar döneminde önemli bir kültür merkezi oluyor. Araplar burada bir üniversite kuruyorlar ancak 13. yüzyılda Moğollar’ın istilası sırasında, Harran bir harabeye dönüşüyor. 1516’da Harran, Osmanlılar’ın eline geçtiğinde sadece bir köy. Harran ve civarını gezerken, köylerdeki çocuklar etrafınızı saracak, ısrarlı olarak size bir şeyler satmak ya da rehberlik yapmak isteyeceklerdir. Kalem ya da para soracaklardır. Özellikle, Şuayp Şehir ve Soğmatar’da rehberliklerine ihtiyacınız olacaktır. GÜNÜBİRLİK GİTMEYİNÇoğunlukla turistler, Harran’a günübirlik gelir, Ulu Camii, İçkale ve artık müzeleşmiş Harran evlerinden birini gezdikten sonra Urfa’ya dönerler. Oysa Harran’dan itibaren 65 kilometre içinde, görmeye değer birçok nokta var. Harran’ın kuzeydoğusunda, 15. kilometrede, sağınızda, Roma dönemi kaya mezarları oldukları tahmin edilen Çoban Mağaraları’nı göreceksiniz. Ancak etrafta hiçbir yerleşim bulunmadığından, bunların Tektek Dağları’ndaki çobanların barınakları olmaları da muhtemel. 19. kilometreden başlayarak, yolun iki tarafında, dağlarda dikkat çeken, tarihi taş ocakları var. Harran, Şuayp Şehri ve Han el-Ba’rür Kervansarayı için asırlar boyu taşların temin edildiği bu taş ocakları, Bazda Mağaraları olarak biliniyor. Dağların oyulmasıyla oluşan bu mağaralarda, doğal olarak meydanlar, tüneller ve galeriler meydana gelmiş. 10 kilometre sonra, Harran- Bağdat güzergahı üzerinde inşa edilmiş Selçuklu kervansarayı, Han-el Ba’rür Kervansarayı karşınıza çıkacak. Dışarıdan heybetli görünen kervansarayın içi etkileyici değil. 40. kilometrede Şuayp Şehri tabelası var. Bugün burası Özkent Köyü. Arkeolojik çalışmalar yapılmadığından fazla bilgi yok. Kısmen bir yeraltı şehri olan ve Roma döneminde kurulduğu sanılan kentte, Moğol akınlarına kadar yerleşim varmış. Köylüler hálá bazı mağaraları kullanıyorlar. Bunlardan biri Şuayp Peygamber’in Makamı. Şuayp Peygamber’in bu köyde yaşadığına inanılıyor ve peygamberin makamı olarak kabul edilen odalara bölünmüş bir yeraltı mağarası var. Şuayp Şehir’in 18 km kuzeyinde, Harran’a 65 km mesafede, putperest inancın en önemli merkezlerinden biri olan Soğmatar (Yamurlu köyü) var. Burası, Harran’daki ay kültünün bir takipçisi olan ve burada Hıristiyanlık’tan itibaren tapınan Sabiiler’in önemli bir merkeziydi. Prensipte tek tanrılı olmalarına rağmen, bütün yıldız ve gezegenleri kutsal sayıyorlardı. Soğmatar, adeta bir açık hava mabedi. Civardaki tepelerde, silindir şeklinde, Ay, Güneş, Jüpiter, Satürn, Venüs, Merkür ve Mars tapınakları var. Birçoğunun girişleri kapalı. Köyü ve onu çevreleyen çorak dağları yüksekten gören Kutsal Tepe, Asur ve Babil halkının inandığı tek güç olan Ay Tanrısı Sin’e tapınılan yer. Buradaki silindir şekilli tapınak, Sin Tapınağı. Bu tepeye tırmanarak, tapınan putperestler, vahşi ritüelleri sırasında insan da kurban ederlermiş. Kutsal Tepe’nin hemen karşısında, ilkokulun arkasındaki bir başka tepede, kayaya oyulmuş figürler var. Ayakta olan kıyafetli insan figürünün kafasının arkasındaki istridye, güneşi temsil ediyor. Büst şeklindeki rölyef ise Ay Tanrısı Sim. Köyün içindeki en ilginç mağaralardan biri, Pognon Mağarası.KAÇINGüneydoğu’nun, kasım ortasına kadar gezilebileceğini bilmemekUrfa’ya gelip de Harran, Şuayp Şehir ve Soğmatar’ı görmemekUrfa’da güney sahillerindeki gibi giyinmekYAKALAYINUrfa Arkeoloji Müzesi’ni kaçırmamakBir Sıra Gecesi’ndeki davullu gösteriyi izlemekUrfa’yı, Emniyet Müdürlüğü’nün görevlendirdiği genç rehberlerle gezmek
False