GeriSeyahat Okyanus ile nehir arasında İstanbul gibi 7 tepe üzerinde Lizbon
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Okyanus ile nehir arasında İstanbul gibi 7 tepe üzerinde Lizbon

Okyanus ile nehir arasında İstanbul gibi 7 tepe üzerinde Lizbon

Milattan önce 1200’lerde Romalılar tarafından kurulmuş, İstanbul gibi yedi tepe üzerine oturan, geçmişte 450 yıl da Arap egemenliğinde kalmış Lizbon’dayız. Yaklaşık iki milyon civarında bir nüfusa sahip, İber Yarımadası’nın ucuna sıkışmış, geçmişi deniz keşifleriyle dolu bir ülkenin, Portekiz’in başkenti Lizbon...

Madrid’den gece yarısına doğru hareket ederek altı saat süren bir yolculuk sonrası, "Gare de Oriente" otobüs terminaline ulaştığımızda, metro henüz ilk seferine bile çıkmamıştı. Kalacağımız Residencial Florescente oldukça merkezi, ünlü Rossio Meydanı’na çok yakın, restoran cenneti olarak bilinen Portas de S. Antoa üzerinde. Odaları şık dekore edilmiş ve de temiz.

Biraz dinlendikten sonra, Rossio Meydanı’na bitişik, bir diğer meydan olan Figueria’dan geçip, trafiğe kapalı, şık alışveriş dükkanlarının bulunduğu Rua Augusta’ya ulaşıyoruz. Hemen sağ tarafında ise Santa Justa Caddesi. Bu caddenin sonuna doğru, şehirdeki dört asansörden biri olan Santa Justa Asansörü yer alıyor. Yukarıya çıkıp, seyir terasından, birer kahve eşliğinde, Lizbon’u kuşbakışı seyre dalıyoruz. Hemen önümüzde Rossio Meydanı, biraz geride ise Sao Jorge Kalesi görülüyor.

HİSAR’DAN İSTANBUL’A BAKAR GİBİ
/images/100/0x0/55eb5e3af018fbb8f8bc94af


Aşağıya inip caddenin sonuna doğru devam ediyoruz. Üzerinde saat de olan kemerli bir yapıdan geçtiğimizde, 1755 depremiyle tümüyle yok olan, sonradan aslına uygun olarak tekrar inşa edilen bir başka ünlü meydana, Comercio’ya varıyoruz. Artık, Tejo Nehri ile yüzyüzeyiz.

Buradan, Sao Jorge Kalesi yönünde, o dar sokaklardan geçiyoruz. Yukarı, Alfama’ya doğru tırmanırken, sanki Tünel’den Galata Kulesi’ne çıkıyor gibiyiz. Karşımıza ilk çıkan, 12. yüzyıldan kalma, Arap istilası döneminde cami olarak kullanılmış Se Katedrali. Sonra da biraz daha eski, Sao Jorge Kalesi... Bir an, Rumeli Hisarı’ndan Boğaziçi’ne bakıyormuş gibi geliyor insana. Taa uzaklarda, sol tarafımızda Vasco de Gama, sağ tarafımızda ise önceleri ülkeyi 40 yıl diktatörlükle idare eden Salazar’ın adını taşıyan, 1975’te demokrasinin gelmesiyle adı değiştirilen, 25 Nisan köprüleri. Hemen önümüzde, bir iç deniz gibi akıp giden Tejo nehri...

Tekrar, Figueria Meydanı’ndayız. Köşebaşını kaplayan 175 yıllık Confeitaria Nacional’deyiz. Portekiz usulü birer "galao" (ince, uzun, cam bardakta sütlü kahve, 1.10 Euro) içiyor ve vanilya dondurmalı krep (2 Euro) tadıyoruz. Aslında, gördüğümüz pastanelerin çoğu, en az 100 yıllık ve günün her saati dolu; özellikle hanımlar, sanki kabul günlerini buralarda yapıyorlar.

Mola sonrası, denizcileri sefere uğurlarken geride kalanların hüzünlü, buğulu bir sesle söyledikleri, Portekizce "kader" anlamına gelen, ünlü "fado" müziğinin doğduğu Bairro Alto’ya doğru yürümeye başlıyoruz. Sanki, birinden diğerine elinizi uzatsanız ulaşabileceğiniz çamaşır dolu balkonlar, sardunya ve begonvil kokularının etrafa yayıldığı evler arasında, kırmızıya çalar parke taş döşeli, kıvrım kıvrım sokaklarda...

Travessa da Queimada sokağındayız. Karşımıza ünlü fado mekanı Cafe Luso çıkıyor. Canlı fado müziği eşliğinde, bir akşam geçirmenin maliyeti, 20 Euro’dan başlıyor. Biraz ileride ise Portekiz’e özgü yemekleri zevkle ve ucuza yiyebileceğiniz restoran Primavera. Aşağıya, Chiado’ya, Rua Garret’e doğru yöneliyoruz. Meydanda genç yaşta ölen ünlü Portekizli şair Pessoa’nın da sık sık gittiği ve önünde, bronz heykelinin de bulunduğu kafeterya, A Brasileira var.

İkinci günün sabahında Rossio Meydanı’ndan Tejo Nehri’ne paralel olarak, Belem yönüne giden "tram"deyiz. Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuk sonrası, ilk durak Jeronimos Manastırı. Kral I. Manuel tarafından, 1500’lü yıllarda, Portekizli denizci Vasco de Gama’nın başarılı Hint seferi anısına yaptırıldığı söylenen manastırda, ünlü denizcinin mezarı da mevcut. Hemen yanında ise Arkeoloji ve Denizcilik müzeleri var. Neredeyse tüm dünyayı denizden keşfeden bir ulusun, dünden bugüne tarih yolculuğu sergileniyor (Pazar günü tüm müzeler ücretsiz).

Müze ziyaretlerinden sonra, tam karşıya, sahil tarafına geçiyoruz. Karşımızda, 1960 yılında yapılan, 50 metre yüksekliğinde, tüm heybetiyle Kaşifler Anıtı duruyor. Burası, aynı zamanda, Vasco de Gama’nın uzun deniz yolculuğuna başladığı nokta. Biraz ileride ise Tejo Nehri’nin hemen hemen okyanusla buluştuğu bir noktada, 16. yüzyılda yaptırılan Belem Kulesi.
/images/100/0x0/55eb5e3af018fbb8f8bc94b1

ATLAS OKYANUSU VE AVRUPA’NIN EN UCU

Sırada, ağızda eriyen ve formülü bir "ticari sır" olarak saklanan, "pasteis de nata", yani kremalı tartoletleri (tanesi, 0.75 Euro) ile ünlü, Rua de Belem üzerindeki Antiga Confeitaria de Belem ziyareti var. Yan yana birkaç dükkandan oluşan pastane, günün her saati tıklım tıklım dolu. Buraya kadar gelmişken, "ginja" (küçük şişe, 3.5 Euro) adlı vişne liköründen de almadan geçmemeli.

Bir sonraki durağımız ise Sarkis Gülbenkian adlı, Üsküdarlı bir Ermeni’nin, bir vakıf tarafından işletilen İslam, Fransız, Mısır ve Doğu sanatına ait yaklaşık altı bin eserin sergilendiği özel koleksiyonundan oluşan Gulbenkyan Müzesi. Müzenin İstanbul yerine Lizbon’da açılmasının nedeni, Türkiye’de karşılaştığı vergi sorunu. Oldukça geniş bir alanı işgal eden müzede, Türkiye’den İznik çinileri ve Bursa ipeklileri de görülebilir. Vakfın ayrıca, kendi opera ve balesi de mevcut.

Lizbon’daki üçüncü günümüze, sabah erken saatlerde kurulan Ribeira Market’i dolaşarak başlıyoruz. Portekiz balık ağırlıklı bir mutfağa sahip. Hemen gözümüze çarpanlar: Bacalhau (morina balığı), iri kıyım sardalya, jumbo karides, kalamar, somon, ahtapot ve diğerleri. Söylendiğine göre, hamside olduğu gibi, bacalhau’nun da, yüzlerce çeşit yemeği yapılıyormuş. Balık dışında, yeşil lahana, patates çorbası, işkembeli kuru fasulye sevilen yemekler arasında. İçki olarak; yıllanmış, tatlı Porto şarabı, yanında da biraz küflü peynir çeşitleri.

Ribeira’yı geride bırakıp, tam karşısındaki Cais do Sodre Tren İstasyonu’ndan, saat 08.45 treniyle Cascais’e hareket ediyoruz. Tipik Akdeniz sokaklarıyla hoş, şirin bir kıyı kasabası. Atlas Okyanusu’nun yüzümüzü okşayan esintisi eşliğinde, iç içe geçmiş sokaklarında dolaşıyoruz. Ve kısa bir otobüs yolculuğuyla, ülkenin ve de Avrupa kıtasının en batı ucu olan Cabo da Roca’ya ulaşıyoruz.

LİZBON İÇİN MERAKLISINA NOTLAR

Portekiz’le ilgili genel bilgiler için şu linklere bakılabilir: www.portugal-info.net www.portugal.org www.portugalvirtual.pt

Gülbenkyan Müzesi için, www.museu.gulbenkian.pt

Jeronimos Manastırı için, www.mosteirojeronimos.pt

Müzelerle ilgili bilgiler için, www.ipmuseus.pt

Residencial Florescente’de (www.residencialflorescente.com) konaklama iki kişi, açık büfe kahvaltı dahil 40 Euro.

Fado müziğinin sahnede canlı icra edildiği -ve turistik olmayan- mekanlar arasında şunlar sayılabilir:

Cafe Luso (www.cafeluso.pt), Parreirinha de Alfama, Clube do Fado.

Lizbon’da ulaşım son derece rahat. Çok şık dizayn edilmiş, her biri farklı simgeyle ifade edilen dört hattan oluşan bir metro ağı var: Yeşil hat caravela, simgesi küçük yelkenli gemi. Mavi hat gaivota, simgesi martı. Sarı hat girassol, simgesi ayçiçeği. Kırmızı hatorient/doğu, simgesi pusula.

Metro dışında, "electricos" denilen tramvaylarla, özellikle de 40 dakika kadar süren ve şehrin belli başlı tüm turistik noktalarından geçen, 28 numaralı tramvayı kullanarak şehrin o büyülü, mistik atmosferini solumak mümkün.

LİZBON DIŞINDA NERELERE GİDEBİLİRSİNİZ

Bir tepenin etrafında kurulan, dağınık bir yerleşim düzenine sahip, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’nde de yer alan Sintra... Bir butik şehir görüntüsünde. 15. yüzyıldan kalma Ulusal Saray gezilebilir. Kapalı değilse Pena Sarayı da... Sintra Kalesi ise şehre biraz uzak bir noktada...

Lizbon’a dönüş yolunda günboyu müşterisi hiç eksik olmayan, Avrupa’nın en büyük kumarhanesinin bulunduğu Escoril var.

Cais do Sodre’deki vapur iskelesinden, Karaköy-Kadıköy arası çalışan vapurları andıran bir vapurla, 10 dakikalık bir yolculukla, Tejo Nehri’nin karşı kıyısına, Cacilhas’a geçilebilir. Meydandan bir otobüsle de bu kez, okyanus tarafına, Costa Caparica kıyılarına..
False