GeriSeyahat Marakeş’deki Jemaa el Fna gündüz meydan, gece açıkhava lokantası
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Marakeş’deki Jemaa el Fna gündüz meydan, gece açıkhava lokantası

Marakeş’deki Jemaa el Fna gündüz meydan, gece açıkhava lokantası

Şölen Baş (14), Bilkent İlköğretim Okulu 8’inci sınıf öğrencisi meraklı bir gezgin. Geçen yaz Fas’a gitti ve yemeklerine hayran kaldı.

Okulunun teşvikiyle, anılarını yazdı. Bilkent 71 ilköğretim öğrencisinin yazılarını, Talat Halman’ın önsözüyle kitaplaştırdı. Geçen ay yayımlanan “Torun Çelebiler Seyahatnamesi”nden iki yazı sunuyoruz. Yaz tatilinde genç gezgin okurlarımızın “Seyahat Mektupları”nı bekliyoruz.

İşte büyülü Fas... Geride bıraktığımız buz gibi İstanbul’a inat, 17 derecelik şeker gibi bir hava karşılıyor bizi.

Gölgelerin güneşle, denizin gökyüzüyle birleştiği yer. Tam bir Akdeniz ülkesi; zeytinyağı, portakal ve okaliptüs cenneti. Bir tarafı Sahra Çölü, öbür tarafı alabildiğine yemyeşil... Kırmızı, beyaz, sarı ve yeşil renklerin hâkim olduğu bir dünya...

Görkemli binaları, ihtişamlı kapıları, büyüleyici ve baş döndürücü güzellikleriyle Marakeş’teyiz. İsminin anlamı ”Kalma git”. Ayrıca “güneyin incisi ve mücevheri” gibi isimler de yakıştırılmış. “Kızıl şehir” diye de anılıyor. Yapıların bir kısmı ve özellikle surlar kızıl renk ve tonlarında. Atlas dağlarının eteğinde, verimli bir vahada kurulmuş. Bu dağlar; bir sıra şeklinde ufukta sürekli görülebiliyor. Şehrin sıcaklığı ne kadar yüksek olursa olsun, uzaklara baktığımızda karlı zirveleri görmek gerçekten de muhteşem. Böyle bir manzarayı görmek şaşkınlık yaratıyor.

MARAKEŞ’İN İKİ YÜZÜ

Marakeş’in iki ayrı yüzü var: Eski ve yeni. Bu iki doku öylesine uyumlu ki, şehre “Ağa Han Uluslararası Mimarlık Ödülü” verilmiş. Tarihi bölge büyüleyici yapılarla; yeni şehir modern binalarla dolu. Ana caddesindeki kaldırımları meyveli turunç ağaçları süslüyor. Caddenin kenarlarında çeşitli mağazalar, lokantalar var. Kendinizi bir kafeye atıp buraya has tadıyla güzel bir kahve içerken, yoldan geçen insan selini seyredebilirsiniz. Ama ben buraya gelmişken, kalabalığa karışıp kenti solumayı tercih ediyorum. Bu şehrin renk cümbüşü, fakirliği, zenginliği, gürültüsü, pisliği, temizliği, yavaş akan hayatı insanı içine çekiyor...

Güzel bir yemeğin ardından, Fas’ın en hareketli meydanı Medina’daki Jemaa El Fna ilk durağımız. Meydanın adı, 19’uncu yüzyıla kadar idam cezası hükümlerinin uygulandığı yer olmasından geliyor. Hemen girişte, büyük bir saat kulesi ilgimi çekiyor. Tarihi dokuyu çok güzel yansıtıyor. Meydanın çevresindeki sarımtırak surlarla büyük bir uyum içinde. Meydandan sürekli olarak Arap müzikleri yükseliyor. Burası, sadece akşam saatlerinde kurulan kocaman bir açık hava büfesi ve eğlence yeri. Tarot falı bakanlar, kına dövme yapanlar, dans edenler, tiyatro oynayanlar, yılan ve maymun oynatanlara rastlamak mümkün. Her elli metrede bir, dilencinin biri peşimize takılıyor, önümüzü kesiyor ve yolumuza dikiliyor. Sanırım buralarda biraz dikkatli gezmekte fayda var. Çevrede halk gerçekten çok yoksul.

MEDİNA ÇARŞISI DİĞER SEMTLERDEN DAHA PAHALI

/images/100/0x0/55eb3482f018fbb8f8b22d98

Meydanın çevresindeki her sokak birbirine benziyor. Bazıları o kadar dar ki, üç kişinin yan yana yürümesi imkansız. Ama kendimizi bunalmış hissetmiyoruz; çünkü çevredeki yapılar yüksek değil. Yani bu dar sokaklar havadar. Tek sıkıntı, bir eşek ya da bir at arabası geldiğinde kendimizi en yakın duvar dibine atmak zorunluluğu. Aksi halde çarpmadan geçmeleri mümkün değil; ama halk kalabalığa, sokakların darlığına ve at ya da eşek arabalarına o kadar alışmış ki, asla kaza yapmıyorlar. Burada aynı zamanda hem karmaşa, hem de sakinlik bir arada yaşanabiliyor.

Renk renk kumaş satılan dükkânlar, kokuları dışarı taşan baharatçılar, halıcılar ve bakırcılarla dolup taşıyor çarşı. Fiyatlar diğer semtlere göre daha pahalı ve satıcılar pazarlık etmiyor. Hediyelik alışverişini burada yapmak isterseniz, pahalıya geleceğini unutmayın. Tüm bu dükkanların yer aldığı labirent benzeri dar sokaklarda yolumuzu kaybetmeden gezmek neredeyse olanaksız. Bu yüzden, kalabalığı izleyip ara sokaklara pek girmemek gerekiyor.

ÇÖLDE TUAREGLERLE

Marakeş’ten sonra uçsuz bucaksız Sahra Çölü’ndeyiz. Fas’ın neredeyse yarısı çöl. Gün ağarırken ya da akşamüstleri mutlaka çölde olmalısınız. Develeri, vahaları, kumulları, yakıcı güneşi görmelisiniz. Bir de buranın yerlileri sayılan çadırlarda yaşayan Tuareg’ler var. Çöl gezilerinde yanınıza bir Tuareg’i rehber olarak almalısınız.
Çölde gezilecek yerlerden biri de “Cennetin Krallığı”, “Büyük İskender”, “Asterix ve Oburix: Görevimiz Kleopatra” filmlerinin çekimlerinin gerçekleştirildiği Aitbenhaddoukasbah’su 12’inci yüzyıldan kalma masalsı bir yerleşim. Orada bu filmler için yapılmış göz alıcı güzellikteki sarayları, görkemli kaleleri, savaş sahnelerinin çekildiği yerleri görmek olanaklı. Bir de film yıldızlarının odalarının bulunduğu platoları da gezmeyi unutmayın. Kendinizi Hollywood yıldızı gibi hissedeceksiniz.
Bu yerden ayrılıp yolumuza devam ediyoruz. Yedi develik kervan oluşuyor. Bir Tuareg olan rehberimizin liderliğinde çölde ilerliyoruz. Tepelerin arasından geçerken batan güneşle oluşan gölgeler ve renkler insanı büyülüyor. Devenin üzerindeki tahterevallide ağır ağır geziyoruz. Tüllerle süslenmiş, yastık ve minderler arasında kendimi bir prenses gibi hissediyorum. Gözümü alan sonsuzluğun içinde kayboluyorum.

SALYANGOZU ÇOK SEVİYORLAR

Afrika’nın en etkileyici mutfağı Fas’ta. Yemek sıkıntısı çekmek neredeyse imkânsız. Tatlı niyetine yoğurt, her yemeğe yakışan badem, tavuğun her türlüsü, ucundan bir kebap kültürü... Hafif bir kahvaltının ardından içilen son derece sağlıklı, mis gibi kokan ünlü nane çayı...
En ünlü Fas yemeklerinin başında kuskus geliyor. İrmik ağırlıklı olarak hazırlanan bu yemek, sebzeli ve etli olarak sunuluyor. Özellikle, cuma namazından sonra, kuskus yemek bir âdet olmuş. Bizim damak tadımıza çok uygun, ben yedim, gerçekten olağanüstü.
Sonra, tajin denen bir ünlü yemekleri daha var. Bizim tandıra benziyor. Çeşitli baharat soslarıyla hazırlanan etler, özel kaplarda, közde pişiriliyor. Size soruyorlar ve tercihinize göre, etler kuzu, koyun, tavuk, güvercin olabiliyor. Özel kabın altında köz kömür yeri var, üstündeki kapak huni şeklinde... Düşük ısıda, güzel bir lezzet yakalanıyor. Ayrıca her yerde rastladığımız salyangoz satıcılarının önünde kuyruk oluşturanlar, âdeta birbirlerini eziyor. Yani bildiğimizin tam aksine, “Müslüman mahallesinde salyangoz satılabiliyormuş!”

False