Sinemadan edebiyata, edebiyattan sinemaya

Güncelleme Tarihi:

Sinemadan edebiyata, edebiyattan sinemaya
Oluşturulma Tarihi: Şubat 18, 2022 11:09

Oscar’lı yönetmen Guillermo Del Toro ile Chuck Hogan’ın birlikte kaleme aldıkları ‘Beden Çalanlar’ gerek kitabın gerekse yazarlarının isimlerinden de anlaşılacağı üzere fantastik-korku türünün bir örneği. Çağlar boyunca yaşamış bir adamın kötülüklerle mücadelesini anlatıyor.

Haberin Devamı

‘Beden Çalanlar’ (The Hollow Ones), Guillermo Del Toro ve Chuck Hogan ikilisinin ilk birlikteliği değil. Daha önce New York Times’ın en çok satanlar listelerine girmiş ‘The Strain’ (2009) roman üçlemesini de birlikte kaleme almışlar ve romandan uyarlanan TV dizisinin senaryosunu hazırlamışlardı. Zaten onları bir araya getiren de sinemaydı. Film izleyicileri Guillermo Del Toro ismine aşinadır. 1964 doğumlu Meksikalı yönetmen ‘Bıçağın İki Yüzü’, ‘Hellboy’, ‘Pasifik Savaşı’ gibi popüler filmlerin yanı sıra üç Oscar ödüllü ‘Pan’ın Labirenti’ ve 2018’de en iyi film Oscar’ını kazanan ‘Suyun Sesi’ filmlerinin yönetmeniydi. Chuck Hogan ise -Bestseller türünde kitaplar üretmekle birlikte- edebiyata daha yakın bir isim. Senaryoların yanı sıra polisiye türünde romanlar da yazdı. En tanımış romanı -Hammet Ödülü’ne değer görülen- ‘Hırsızlar Şehri’, aynı isimle sinemaya da uyarlanmış, kısa öyküleri ‘The Best American Mystery Stories’ (En İyi Amerikan Gerilim Hikâyeleri) antolojisinde yer almıştı.

Haberin Devamı

KÖTÜLÜĞÜN PEŞİNDE
Toro ve Hogan’ın ilk çalışması olan ‘The Strain’, geçmişi yüzlerce yıla uzanan bir vampir hikâyesiydi. ‘Beden Çalanlar’da da yine geçmişten günümüze kadar gelen kötücül yaratıkları konu edinmişler. Kısaca özetliyorum:
Hikâye genç FBI ajanı Odessa Hardwicke ve ona kol kanat geren deneyimli ortağı Walt Leppo’nun aldıklar bir ihbarla başlıyor. Cinnet geçirdiğini düşündükleri zengin bir adamın tüm ailesini katlettiği eve giren ikili sağ kalanları kurtarmaya çalışırken katili öldüren Leppo tuhaf davranışlar göstermeye başlar. Sanki transa geçmiş gibi görünen Leppo, evin yaşayan tek ferdini -9 yaşındaki kız çocuğunu- bıçakla öldürmek üzeredir. Gördükleri karşısında şaşkına dönen Odessa, uyarıları sonuç vermeyince silahını Leppo’ya çevirir, ortağını vurur ve çocuğu kurtarır.

Hikâyenin bundan sonrasında içine gireceğimiz gizemin ilk motifleriyle, Leppo’nun can verdiği bu ilk sahnede karşılaşacağız:
“Leppo’nun iki büklüm bedeninden serap görüntüsü gibi dalgalanan bir pus yükseldi. Odada bir şey vardı, bataklık gazı gibi dolaşıyordu havada. Rengi yoktu, sadece -yine- yanmış lehim kokusu vardı; hâlâ silahının namlusundan tüten barut dumanından farklı bir şey. Leppo’nun bedeni, sanki o ölürken içinden bir şey, bir varlık kaçmış gibi gözle görülür bir şekilde çöktü.”
Tekinsiz bir dünyanın kapılarından geçtiğimizin farkındalığıyla sürdüreceğiz okumamızı. Fakat Odessa Hardwicke’in amirlerine bu yönde bir izahat vermesi elbette mümkün değildir. Genç kadın masa başı göreve alınır. Kendisine verilen iş emekli bir ajanın -Solomon’un- evrakının tasfiye edilmesi. Odessa, başından geçenleri hastanede yatan Solomon’a anlattığında gördüklerinin hayal mahsulü olmadığını öğrenir. İlk Afro-Amerikalı FBI ajanı olan Solomon, 1960’lardaki ilk vakasında benzer ölümlere tanık olmuş ve Hugo Blackwood isimli esrarengiz bir adam sayesinde kurtulmuştur. Şimdi yardım alma sırası Odessa’dadır. Odessa, aradan geçen onca yıla rağmen hiç yaşlanmamış bir adamla karşılaştığında şaşırır. Ama asıl şaşkınlığı, şaşkınlıktan öte dehşeti Blackwood’un hikâyesini dinlediğinde ve Blackwood’un muhafaza ettiği Beden Çalanlar’ı gördüğünde yaşayacaktır;
“Küçük, kara tüylü mahluklar -horozlar- silindirlerin içinde yürüyor, renkleri insan yağ dokusunun parlak sarısını andıran kamburu çıkmış yaşlı varlıkların çıplak ayaklarını gagalıyorlardı. Yaşlı varlıkların her birinin bedeni sanki 300 yaşında bir insanınki gibi kırış kırıştı. Gözleri, kulakları yoktu -yüzleri sanki bomboştu- ama bunlardan en yakın olanı horozların çektirdiği eziyetle kendi etrafında dönünce Odessa yüzünün bir anda kapak gibi açılıp içinden açlıkla aralanmış bir ağız çıktığını gördü. (...) Odessa Blackwood’un ceketinin arkasına tutunup dik durmaya çalıştı. ‘Bunlara Beden Çalanlar deniyor’ diye açıkladı Blackwood. ‘Tükenmek bilmez bir açlıkları var. Mezopotamya mitolojisinde, son Udug Hul’dan doğma iğrenç ruhlar.”

Haberin Devamı

BİLİNCİN GENİŞLETİLMESİ
Romanın girişinde Hugo Blackwood karakterinin ‘Ökült dedektif kurgu’ alttürünün yaratıcısı Algernon Blackwood’a bir gönderme olduğunu söylüyor yazarlar. Açıkçası ne Algernon Blackwood’a ne de ‘Ökült dedektif kurgu’ya aşinayız. Öyleyse biraz bilgilenerek devam etmekte yarar var:
Eski Yunan’daki karşılığı Ezoterik olan Okültizm veya Gizlicilik, din ve bilimin kapsamı dışında kalan doğaüstü inançlar ve uygulamalar bütünüdür. Okült, bilimsel yöntem dışındaki yollar ile ‘gizli’ bilginin araştırılması demektir. Del Toro ve Hogan’ın hayranlıklarını belirttikleri Algernon Blackwood (1869-1861) da ökültizm ile ilgilenmiş, ‘gizli dedektif’ John Silence’ın gizemli maceralarını içeren bir dizi hikâye ile ‘Ökült dedektif kurgu’nun öncülüğünü yapmıştı. Hayatıyla edebiyatı arasında bir bütünlük kurmaya çalışmıştı aslında:
“Temel ilgim, sanırım, hepimizin içinde saklı olan diğer güçlerin işaretleri ve kanıtlarıdır... Bu nedenle hikâyelerimin çoğu bilincin genişletilmesi ile ilgilidir; normal bilinç aralığımızın dışındaki olasılıkların spekülatif ve yaratıcı bir şekilde ele alınması. (...) Doğaüstü kelimesi, bunları kurguda ele almak için en iyi kelime gibi görünüyor. Bilincimizin değişip büyümesinin mümkün olduğuna ve bu değişiklikle yeni bir evrenin farkına varabileceğimize inanıyorum.”
Del Toro ve Hogan da hikâyelerinin kökenine farklı bir evrenin ve iki evren arasındaki kapıdan geçen -‘doğaüstü’- kötücül yaratıkların varlığını yerleştirmişler. Algernon Blackwood’un klasik fantastik-korku hikâyelerini çağdaş bir anlatımla birleştirme girişimi çok şaşırtıcı olmasa da son tahlilde başarılı. ‘Beden Çalanları’, türün geçmişini selamlayan, hareketli, heyecanlı, eğlenceli bir roman.

Haberin Devamı

Zamanda ve mekânda ileri geri sıçrayan bir kurguyla yazılan ‘Beden Çalanlar’, üç farklı zamana ve coğrafyaya uzanıyor. İlkinde Odessa Hardwicke’nin günümüz New York’unda kovaladığı cinayetler var. İkincisinde 1962 yılına, Mississippi Deltası’na gidiyoruz. Anlatı beyaz bir adamın linç edilmesini araştıran Earl Solomon’a odaklanıyor. ABD’nin güney kesimindeki yaygın ırkçılığa, Ku Klux Klan’a dokunan hikâye sivil haklar hareketine de kısaca vurgu yapıyor. Üçüncüsü romanın belki de en can alıcı hikâyesi. Bu kez 1582 yılında, Londra yakınlarındaki Mortlake’teyiz. Bir dava vekili olan Hugo Blackwood’un başından geçenler romanın gizemini aydınlatacak ipuçlarını verecek okuyuculara.
Birbirlerine sıkı sıkıya bağlı ve bir noktada kesişen böyle bir kurgu kendisini hikâyenin hızına kaptıran okuyucular için kafa karışıklığına neden olabilir. Anlatı zamanlarına dikkat edildiği takdirde bu sorunun önüne geçebilir, Del Toro’nun ve Hogan’ın zaman ve mekân sıçramalarının hikâyenin akışıyla ne denli uyum sağladığını kavrayabilirsiniz.
Kurgudaki karışıklığın tersine hikâye çok sade, hatta ekonomik bir dille anlatılmış. Ne var ki, söz konusu ekonominin karakter çizimlerini de kapsaması ‘Beden Çalanlar’ın en önemli eksikliği. Karakterleri yeterince derinleştirmemiş Del Toro ve Hogan. Bunun nedenini romanı bir senaryo gibi düşünmelerine bağlıyorum. Belli ki daha yazarken kafalarında filme çekmişler romanlarını. Tekniğin ve görselliğin sağlayacağı avantajlarla filminin daha da çarpıcı olacağından ise hiç kuşku duymuyorum.

Haberin Devamı

Sinemadan edebiyata, edebiyattan sinemaya
Beden Çalanlar
Guillermo Del Toro,
Chuck Hogan
Çeviren: Ümran Özbalcı
Remzi Kitabevi, 2022
304 sayfa, 50 TL.

BAKMADAN GEÇME!