Simurg’a ihtiyacımız yok, kendi kurtarıcımız kendimiz olmalıyız

Güncelleme Tarihi:

Simurg’a ihtiyacımız yok, kendi  kurtarıcımız kendimiz olmalıyız
Oluşturulma Tarihi: Eylül 21, 2017 14:30

‘Kaf Dağı’nın Ardında’ başlıklı sergisiyle Arter’e konuk olan güncel sanatçı Canan, bizi kendi yarattığımız korkulardan uzaklaşıp mutlu olmaya, şifa bulmaya davet eden bir evren kurmuş. Canan, “Bu kadar kutuplaşmanın olduğu bir ülkede birbirimize yaklaşmanın yolu, herkesin birbirinin acılarını görmesinde” diyor.

Haberin Devamı

Bugünlerde kendinize bir güzellik yapmak isterseniz Beyoğlu’ndaki Arter’in kapısından içeri girin. Güncel sanatçı Canan’ın ‘Kaf Dağı’nın Ardında’ başlıklı sergisi, sizi sergiyi oluşturan üç katta da (Cennet-Araf-Cehennem) masalsı bir ton eşliğinde, şifayla buluşturacak. Canan; hayvanlardan, doğadan, dişil ve queer bir enerjiden aldığı güçle donatmış Arter’in katlarını. Enstalasyonların, videoların, otoportrelerin, hareketli tülden heykellerin yer aldığı; nakış, minyatür, fotoğraf ve baskının karşınıza çıkacağı sergide ışık-gölge, karanlık-aydınlık, iyi-kötü, cennet-cehennem, hayal-gerçek gibi ikiliklerle baş başa kalacaksınız. Evvelki işlerine de referans veren, hep birlikte iyileşmenin yolunun önce kendimizi iyileştirmekten geçtiğini söyleyen, feminist tonu elbette ki hiç eksiltmediği, bizi kendi yarattığımız korkulardan uzaklaşıp mutlu olmaya, şifa bulmaya davet eden bir evren kurmuş Canan.
Kaf Dağı’nın ardında neler bulduğunu, kendisinden dinledik...

Haberin Devamı

Simurg’a ihtiyacımız yok, kendi  kurtarıcımız kendimiz olmalıyız
Canan ve Bahar Çuhadar FOTOĞRAF: MUHSİN AKGÜN
Geçen seneki sergin ‘Işıl Işıl Karanlık’ta biraz memleketin ve dünyanın karanlık tarafından da bahsettiğiniz işlerin vardı. Burada ise filmin devamı misali, umuda ve iyileşmeye dair, ‘İyileşmenin yolunu nasıl buluruz?’u sorgulayan işleriniz var. Cevabı da doğada, içimizde ve dişil enerjide bulduğunuzu gördüm.

Hem bireysel, hem de toplumsal ağır travmalar yaşadık. Kişisel olarak şunu fark ettim. Birçok okuma da yaptım, özellikle Jung’un ‘Gölge Arketipi’ni okudum, form olarak da serginin ışık ve gölgeden oluşmasının referansı budur. Jung şunu söyler: Bireysel bir mutluluk olmadan kolektif bir mutluluk olmaz. Hepimiz, bireysel mutluluğumuzu bir kenara bırakıp, toplumsal sorunlarla uğraşıyoruz. Ben de bireysel olarak daha çok politika ile ilgileniyordum. İçe dönmeye başladığımda şunu gördüm, kişi kendi mutluluğunu, bireysel özgürleşmesini sağlayamadan, kolektif bir mutluluk ve özgürleşme de söz konusu olamaz. Kendi karanlık anlarımız ile karşılaşıp, önce onunla halleşmemiz gerektiğini fark ettim. Bu kadar kutuplaşmanın olduğu bir ülkede herkesin birbirine yakınlaşmasının yolu, herkesin birbirinin acılarını görmesinde... Serginin genelinde hem kolektif hem de bireysel olarak ‘Nasıl bir çözüm bulabiliriz?’ var.

Haberin Devamı

Aslında kolektif olarak iyileşememenin yanında, bireysel olarak da iyileşemiyoruz. Her şey giderek zorlaşıyor... Bir arada olmak her şeye rağmen iyi hissettiren bir şey değil mi?
Sokakta bir aradayız aslında. Önyargılar sertleşmiş gibi gözükse de komşumuzla, esnafla diyalog halindeyiz. Ama kendimizi kapatıyoruz. Ne kadar farklı yerlerde gözüksek de hepimizin özlemleri aynı; insanca bir yaşam, huzur ve insani ilişkiler. Bunu anlamak, önyargılardan arınmak, mümkünse bütün medyadan kurtulmak... Çünkü verilen negatif bakış açısı bizi negatif düşünmeye yöneltiyor. Ailemiz bizi büyük tehlikeler düşüncesi ile büyütmedi. Biz çocuklarımıza “Deprem olacak, kendini koru”, “GDO’lu yiyeceklerden kendini koru” falan diyoruz fakat bunlar hayatın gerçeği. Ama bir çocuğun sırtına bu kadar ağır yükü yüklemek ve gelecekten umutsuz bırakmak çok büyük bir haksızlık. Bu kadar korku yüzünden mutluluğumuzdan feragat etmek durumunda kalıyoruz. İktidarlar insanı korkularla kontrol altına alır. Ben mümkün olduğunca medyadan ve sosyal medyadan uzak duruyorum.

Haberin Devamı

Simurg’a ihtiyacımız yok, kendi  kurtarıcımız kendimiz olmalıyız
Canan, 'Cennet'
Buradan sergin ‘Kaf Dağı’nın Ardında’da yer alan cennet, cehennem, araf kurgusuna nasıl vardın?
Kaf Dağı, İslam mitolojisinde; ulaşılamayan, anaların anası bir dağ ve diğer dağlarla da iletişim halinde. O dağda, yecüc-mecüc, melek-şeytan gibi dünya dışı varlıklar yaşıyor. Melekler var, Simurg Kuşu var. Diğer kuşlar Simurg’un tüyünü buluyor ve diyorlar ki “Simurg bizi kurtarır. Gidelim, bizi kurtarmasını söyleyelim”. Çok zor bir yolculuğa çıkıyorlar. Dipsiz kuyuya giriyorlar, kıskançlık denizini aşıyorlar, hırslarıyla boğuşuyorlar, aşk denizinde yüzüyorlar. Ancak 30’u bu zorlu yolculuğa dayanabiliyor. Simurg’un yuvasına vardıklarında fark ediyorlar ki Simurg kendileriymiş. Farsçada ‘si’ otuz, ‘murg’ kuş demek. Kaf Dağı’nda bulunan meleklere, Simurg’a ihtiyacımız yok. Kendi kurtarıcımız kendimiz olmalıyız.
Bütün korkutucu şeyleri, tanımlanamayan varlıkları, cinleri, perileri, bazı inanç kalıplarını zihnimizde yaratıyoruz. O otuz kuş gibi Kaf Dağı’na ulaşabilirsek hem korkularımızdan arınacağız hem de kurtarıcıya ihtiyaç olmayacak. Tasavvuf düşüncesine göre de Kaf Dağı’na varmak insan-ı kâmil olmayı, olgun insan olmayı ifade ediyor.

Haberin Devamı

‘VAAT EDİLEN CENNET BURADA MÜMKÜN’
‘Cennet’i tasvir ettiğin işte de cinsiyetsiz, özgür ve mutlu bir ortam görüyoruz. ‘Cennet’i galerinin birinci katına, ‘Cehennem’i üçüncü kata yerleştirdiğin de dikkat çekiyor. Senin cennet tasvirin nedir?
Cennet kavramı üç büyük dinde de ilkel dinlerde de var. Vaat edilmiş cennet kavramında iyi bir doğa, iyi insan ilişkileri olan bir yer tanımlanıyor. Aslında burası o yer de... Bu vaadi öldükten sonra ikinci bir dünyaya ertelememiz gerekmiyor. Böyle bir dünya, burada mümkün. Bunun için birbirimizi olduğumuz gibi kabul edeceğiz. Bunu anlamak için Kaf Dağı’na gitmek gerekiyorsa, ben de bunu zorluklarla buldum. Formülü de çok basitmiş. Bence herkes öyle bulsun.
‘Cehennem’ katı da korkularımızı temsil ediyor fakat işin içinde dolandıkça o korkuların da kendimizden kaynaklı olduğunu görüyoruz.
Evet, kat olarak cehennem var fakat bu sergide, cehennemin olmadığını söylüyorum. Cenneti bu dünyada nasıl yaratıyorsak, cehennemimizi de kendimiz yaşıyoruz. Kendi korkularımız buna sebep oluyor.

Haberin Devamı

Uzun yıllardır işlerinde kendi bedenini kullanıyorsun. Kadın bedeni son dönemde her zamankinden çok daha fazla politika malzemesi yapılıyor. Yeni işler üretirken bu durumdan etkileniyor musun?
Politik gündem çok yoğun ve hızlı, üretim sürecimi etkileyen bir şey olamaz. Ruhumda nasıl bir etki yaratıyorsa ona göre bir şey çıkar. Kolektif olarak çok ağır bir travma yaşadığımızda evet, ama politik gündeme göre iş üretmeye kalkışırsam bu zor olur. Eskilerden bir iş şu anki duruma uygunsa onu sergiye koyarım. Şu aralar dişil ve eril enerji üzerine çalışıyorum. Biraz daha queer üzerinden düşünmeye başladım. Sen bir kadınsın ama eril bakış açısına da sahip olabilirsin. Ya da erkeksin ve dişil bakış açısına sahipsin. Önemli olan bedenimizde, zihnimizde bu dengeyi sağlayabilmek.

Simurg’a ihtiyacımız yok, kendi  kurtarıcımız kendimiz olmalıyız
Canan, 'Dışarıda Çok Kötülük Var'
‘KADINLAR ZİHİNSEL AÇIDAN DAHA YOĞUN’
Tüm sanatsal üretim boyunca bir de kız çocuğu büyüttün. Ursula K. Le Guin ‘Kadınlar Rüyalar Ejderhalar’da evde çocuklar varken bir yandan da yazmanın neye benzediğini çok direkt bir şekilde anlatıyordu. Senin için nasıl bir süreçti?
Kadınların genellikle kendi üretimlerini sağlayacakları sessiz ortamları yok. Ursula K. Le Guin’in de dediği gibi kadın sanatçılar ya da yazarlar ya yemek yaparken ya da herkes televizyon izlerken üretmiş. Kadınlar zihinsel açıdan daha yoğunlar, aynı anda birkaç işi yapabiliyorlar. Kapılar o kadar kolay açılmadığı için zorlamamız gerektiğini düşünürken hayatı daha zor hale getirebiliyoruz. Hayatımızdan feragat ediyoruz. Eğlenceden de aynı şekilde. Onların yerine çocuklarımıza ve üretime zaman ayırıyoruz.
Canan’ın ‘Kaf Dağı’nın Ardında’ sergisi 24 Aralık’a kadar Beyoğlu Arter’de.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!