Güncelleme Tarihi:
Türk edebiyatının tuhaf gelişim seyrinin en açıklanamaz hususiyetlerinden biri de hayli zengin kaynaklarına rağmen bir tür olarak fantastik edebiyat örnekleri vermekte zayıf kalmış olmasıdır. Nedense fantastik edebiyat bizde yeni yeni şahlanıyor. Bu sebeple de türün yeni yeni emeklemekten tay tay yürümeye başlayan ilk yerli örnekleri çoğu zaman okurun beklentisini karşılamakta yetersiz kalabiliyor. Bunu bildiğim için Delâl Arya’nın ‘Öteden Beri’ serisinin ilk romanı olan ‘Gözcü Kulesinde’yi biraz çekinerek, bolca da önyargıyla okuduğumu itiraf etmeliyim. Fakat 11 yaşındaki bir çocuğun, kendisini yaşıtı kahramanlarla çok rahat özdeşleştirerek gayet keyifle okuyacağı bir roman olduğunu peşinen söyleyeyim. Neredeyse 50 yaşında olsam da serinin devam romanlarını şimdiden merak ediyorum.
Delâl Arya romanın merkezine Konstantiniyye’yi, yani İstanbul’u almış. Bu romanın asıl ve biricik kahramanı esasında bizatihi İstanbul. Yazar kendi uydurduğu, İstanbul’un hiç anlatılmamış bir zamanına götürüyor bizi ve önümüze de bir kucak dolusu gizemi yığıyor. Efsaneler, sırlar, çözülmesi gereken bulmacalar, rüyalar, masallar, büyücüler, periler ve gizemli bir kitabın etrafında heyecanlı bir macerayı ilmek ilmek ören Delâl Arya, bize kadim bir şehrin hikâyesini anlatıyor.
‘Gözcü Kulesinde’ de fantastik edebiyatın ruhuna uygun biçimde bütün hikâyesini, aydınlık güçler ile karanlık güçler arasındaki o hiç bitmeyen maniheist mücadele üzerine inşa ediyor: Konstantiniyye büyük bir tehlike altında. Ve bu tehlikenin farkında olanlardan biri de peri masalı yazarı olan Ekaterina Pleizade. Kendisi Konstantiniyye’nin köklü ailelerinden birinden geliyor ve üç çocuğu Sinan, Simya, Arat ve kız kardeşinin öksüz ve yetim kızı Çay ile beraber Ceneviz İmparatorluğu’nun başkenti Cenova’da yaşıyor. Romanın başlarında kendisini göremiyoruz ama dört çocuğuna bir mektupla birlikte bıraktığı kadim zamanlardan kalma bir yemek kitabıyla birlikte bütün macerayı başlatacak fitili ateşliyor.