İntikam, kayıp ve keder

Güncelleme Tarihi:

İntikam, kayıp ve keder
Oluşturulma Tarihi: Ekim 01, 2021 00:02

Danimarkalı yazar Soren Sveistrup, ‘Kestane Adam’da, intikam peşinde koşan bir seri katil hikâyesi anlatıyor. ‘İskandinav Kara’sı dediğimiz türün büyük ustalarının izini süren, gerilimli, karanlık ve güzel bir suç romanı.

Haberin Devamı

1968 yılında doğan Soren Sveistrup, doğumundan hemen sonra biyolojik annesi tarafından daha iyi olanaklara sahip bir aileye verildi. Sveistrup, kendisinin ve kardeşlerinin evlatlık olduğunu 13 yaşında öğrendi. Ebeveynleri öğretmendi. Kopenhag’ın güneybatısındaki Funen Adası’nda büyüdü. Kopenhag Üniversitesi’nde tarih ve edebiyat okudu. 1997’de Danimarka Ulusal Film Okulu’nda senaryo yazarlığı diploması aldı. Soren Sveistrup birçok uluslararası ödüle değer görülen ünlü Danimarka dizisi ‘Forbrydelsen’in (The Killing) ve Jo Nesbo’nun ‘Kardan Adam’ romanından aynı adla uyarlanan filmin senaryosunu yazdı. 2018 yılında yayımlanan ve dizi versiyonu şu sıralar
Netflix’te gösterilen ‘Kestane Adam’, Sveistrup’un ilk romanı...

YENİ BİR İKİLİ: THULIN VE HESS
Yaklaşık 10 yıl önce izlemiştik ‘Forbrydelsen’i. Pek çok ülke gibi Türkiye’de de -özellikle polisiyeseverlerin- büyük ilgi gösterdiği dizi, pek çoğumuzun hâlâ hatırındadır. Ama dizinin yaratıcısı Soren Sveistrup adını pek az kişi anımsar. Zira senaryo yazarlığı nankör bir meslektir. Ancak Sveistrup, gölgede kalmışlığının hıncını dizinin sona ermesinden beş yıl sonra kaleme aldığı ‘Kestane Adam’ ile çıkarmış gibi görünüyor. Zira yayın hakları 25’ten fazla ülkeye satılan, Danimarka, Hollanda ve Norveç’te çok satanlar listesine giren roman, ‘Nordic Noir’ türününün en iyi örnekleri arasında gösteriliyor.
Hikâye -pek çok polisiyede kullanılan bir yöntemle- geçmişten bir sahneyle açılıyor. 31 Ekim 1989’da, Danimarka kırsalında bir dizi kanlı cinayete tanık oluyoruz. Aklınızda tutun; yüzlerce sayfa sonra bu cinayetlerin şimdiki zamanla ilişkisini öğreneceğiz.
Şimdiki zamandaki ilk cinayet 5 Ekim 2018’de, Kopenhag’ta işleniyor. Kurban Laura Kjers isimli bekâr bir anne. Ertesi gün sahneye cinayeti soruşturacak polisler çıkıyor. İlki Naia Thulin. Büyük Suçlar Bölümü’nde çalışan Thulin’i şefi Nylander’in gözlemleriyle tanıtayım; “Önünde dikilip duran ince yapılı kadını inceledi. Kaç yaşındaydı? Olsa olsa 29-30, o civarlarda mıydı? Ufak tefek, tuhaf bir kadın, pek göz alıcı bir tarafı da yok.” Buna karşılık, “Çok zeki bir kadındı, geldiğinden beri elindeki vakaları öyle hızla çözmüştü ki departmanın en tecrübeli dedektifleri bile yerlerinde sayıyor gibi gözüküyorlardı.”
Thulin’in soruşturmada birlikte çalışacağı Mark Hess ise Europol’de beş yıl çalışmış, pek çok ülkede görev yapmış ama disiplinsiz davranışları nedeniyle kızağa çekilmiş bir detektif. Thulin’in ortağıyla ilgili ilk izlenimleri pek de olumlu sayılamaz; “Yaşı 37 ile 41 arasıdır diye tahmin etti. Adamın sokak çocuğu gibi hırpani görüntüsü Thulin’e bir aktörü çağrıştırmıştı ama kim olduğunu bir türlü çıkartamıyordu. Parmağında yüzük vardı, muhtemelen bir alyans. Gelgelelim sezgileri adamın çoktan boşanmış olduğunu ya da en azından boşanma sürecinin devam ettiğini söylüyordu.”
İkili arasında başlangıçta uyumlu bir ortaklık kurulamıyor. Ancak süreç ilerleyip vahşice işlenmiş kadın cinayetlerinin sayısı artıkça Thulin ve Hess birbirlerine güvenmeye ve teşkilattaki örtbas etmeci tutuma karşı birlikte mücadele etmeye başlıyorlar. Örtbas biraz abartılı oldu: Birim şefi Nylander ve bazı detektiflerin ayak sürümesinin nedeni Thulin ve Hess’in cinayetleri -birimin çözdüğünü ilan ettiği- eski bir dosya ile ilişkilendirmelerinden. Katilin geride bıraktığı kestaneden yapılmış bebeklerdeki parmak izi Sosyal İşler Bakanı Rosa Hartung’un bir yıl önce kaçırılan kızı Kristine’e ait. Oysa Büyük Suçlar Birimi suçun failini bulmuş, fail de cinayeti itiraf etmiş ama cesedin yerini göstermemiş. Teşkilat yüksek profilli bir davada kazandıkları başarıya gölge düşsün istemiyor. Thulin ve Hess ise yanlış adamın suçlandığı varsayımından hareketle geçmişle bağlantılı bir soruşturmadan yana.
Hikâyenin bundan sonrası olayları soruşturan polislerin bakış açısına bağlı kalarak, kasvetli, karanlık bir atmosferde, karmaşık karakterlerle, giderek karmaşıklaşan bir kurgu ile ilerlerken soruşturma süreci Thulin, Hess ve diğerlerinin bireysel yaşamlarıyla iç içe geçecek. İniş çıkışlar, yanlış ipuçları, yeni şüpheliler, yeni cinayetler gerilimi tırmandıracak. Ancak katil her zaman Tulin ve Hess’in bir adım önünde...

“NORDIC NOIR” YA DA “İSKANDİNAV KARA’SI”
Gerek eleştirmenler gerek okuyucular açısından bir polisiye romanı ‘iyi’ yapan özelliklerin neler olduğu her zaman tartışılagelmiştir. İşin teorisiyle uğraşanlar karakter yaratmaktan, psikolojik derinlikten, kurgudan, atmosferden bahsederler. Okuyucu için önemli olan okuma sürecinden alacağı heyecan ve tattır. Bu iki duygunun formüle edilebilmesi ise imkânsızdır. Yazar bütün kurallara uygun davranmış olsa bile ortaya çıkan ürün tatsız olabilir. Aslında ‘iyi’nin ne olduğunu ortaya koyan iyi bir polisiyenin kendisidir. Soren Sveistrup’un senaryo yazarlığını yaptığı ‘Forbrydelsen’i konumuz açısından iyi bir örnekti. İtiraf edeyim ki ‘Kestane Adam’ın yazarının Soren
Sveistrup olması beni heyecanlandırmıştı. Belki de beklentimin yüksek olmasındandır, aynı tadı alamadım ama hayal kırıklığı da yaratmadı.
‘Kestane Adam’, İskandinav polisiyelerinin bütün karakteristiklerini -hatta klişelerini- sergiliyor; karmaşık bir kurgu, başta detektifler olmak üzere hepsi de arızalı karakterler, neredeyse iç karartıcı bir atmosfer, şiddet, alttan alta sergilenen toplumsal meseleler, polisiye işlemlere ağırlık veren bir soruşturma, geçmişten gelen suçlar... Ama bütün bunlar ‘iyi’nin garantisi değil. Onları -formüle edemeyeceğimiz- edebi ustalıkla bir araya getirmek gerekiyor. ‘Kestane Adam’da bu ustalığı göstermiş Sveistrup. 600 sayfalık hacmi gözünüzü korkutmasın; Sveistrup, hikâyenin hızlı akışını zaman zaman kesme riskini almış, her bir karakterin hayatıyla, her bir cinayeti sarmalayan olaylarla, siyasi gelişmelerle, toplumsal sorunlarla ilgili pek çok ayrıntıyı işlemiş. Özellikle de çocuk istismarı üzerinde durmuş. Böylelikle hikâyesine gerçekçi bir nitelik de katmış. Sadece suça ve şiddete odaklı okuyucular için çekici gelmeyebilir ama çağdaş polisiyelere, özellikle de ‘Nordic Noir’ türüne anlamını veren özellik bireysel ve toplumsal duyarlılıklarıdır. Soren
Sveistrup’un göstermek istediği tam da bu; “Nordic Noir’in sadece kan ve kandan ibaret olduğunu söyleyebilirsiniz ama aynı zamanda duygularla da ilgili olmalı, ben de bunun hakkında yazıyorum.” Kimilerine göre, “Stieg Larsson bize Nordic Noir kavramını getirmiş olabilir ama Sveistrup bize Nordic Noir’ı ‘duyguyla’ veren adamdır.”
‘Forbrydelsen’i çekici kılan her bir karakterinin iç dünyasını -çatışma, intikam, kayıp ve keder gibi güçlü temalar eşliğinde- işleyebilmesiydi. ‘Kestane Adam’da da arızalı detektifler, çok sayıda sorunlu yan karakter ve intikam almak adına vahşi cinayetler işleyen bir katil var. Ortak noktaları, içlerindeki canavarlarla boğuşmaları. Aslında canavarla boğuşan, “Duygular hakkında yazmak benim için her zaman onları kontrol etmenin ve saklamanın bir yolu olmuştur” diyen Sveistrup’un kendisi. Gerek ‘Forbrydelsen’deki, gerekse de ‘Kestan Adam’daki terk edilmiş çocukların dramı Sveistrup’un hayat hikâyesinde sözünü ettiğim yaşanmışlıklarla bağlantılı. ‘Kestane Adam’ı okurken çocukların ve kadınların kayıp, terk edilme, şiddete maruz kalma acılarını hissedebilirsiniz.
Yazmak travmalarla baş etmenin, geçmişle hesaplaşmanın etkili bir yoludur. Ne yazık ki bu yol Sveistrup’u daha tehlikeli dünyalara sürüklemiş. ‘Kestane Adam’ı yazmaya 1987’de başlamış ama 170 sayfadan sonra yoğun bir depresyon yaşamış, altı ay boyunca terapi görmüş, tek bir satır bile yazamamış. Yeniden romanın başına oturduğunda ise gerçekten iyi bir iş çıkarmış. ‘Kestane Adam’, İskandinav Kara’sı dedimiz türün büyük ustalarının izini süren güzel bir suç romanı.

KESTANE ADAM

İntikam, kayıp ve keder

Soren Sveistrup
Çeviren: Elif Sema Mutlu
Doğan Kitap, 2021
628 sayfa, 66 TL.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!