Ä°nsan, yavrusunu hiç kıskanır mı?

Güncelleme Tarihi:

İnsan, yavrusunu hiç kıskanır mı
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 01, 2022 13:22

Kolombiyalı yazar Pilar Quintana’nın bol ödüllü kısa romanı ‘Köpek’in İngilizceye ‘The Bitch’ (Kaltak) adıyla çevrilmesi boşuna değil. Nitekim bu hikâyedeki dişi köpek, bir noktadan sonra ‘kaltak’ damgasını da yiyor. Annelik üzerinden insanın karanlık bölgelerinde dolaşan çarpıcı bir roman.

Haberin Devamı

Romanın orijinal adı olan ‘La Perra’ kelimesinin ikili bir anlamı var İspanyolcada. Hem ‘dişi köpek’ hem de argoda ‘fahişe’ anlamında kullanılabiliyor. Nitekim bu hikâyedeki dişi köpek, bir noktadan sonra ‘kaltak’ damgasını da yiyor sahibi tarafından...
Kolombiyalı yazar Pilar Quintana’nın Türkiye’de yayımlanan ilk eseri olan ‘Köpek’te; başarısızlığa uğrayan beklentilerimizi, kendimize ve etrafımıza zarar verici kıskançlıklarımızı, şartların bize dayattığı mutsuzluğumuzu, maruz kaldığımız ya da bırakıldığımız şiddeti, gündelik hayatımızda usul usul beliren, geçmişten gelen suçluluk duygularımızı Kolombiya’da bir sahil kasabasında yaşayan siyah bir kadın olan orta yaşlı Damaris’le birlikte tekrar gözden geçiriyoruz. Damaris, çocukluğunda yanında yaşadığı beyaz ailenin büyük yazlık evinin bakımını üstlenmiş bir kadındır. Reyes ailesi yaşanan bir trajedi yüzünden 20 yıldır o eve gelmiyor. Ama Damaris ve balıkçı kocası Rogelio evi onlar gelene kadar düzenli ve temiz tutmaya çalışıyorlar. Damaris hem kocasına yardım ediyor hem de iki evi çekip çeviriyor.
Çocuk sahibi olamamasının hayal kırıklığını hep taşımaktadır, hatta bu durum uzun zamandır kocasıyla arasında bir mesafe oluşturmuştur; hiç konuşmadan geçirdikleri günler oluyor, bazen de kendisini televizyon dizileriyle uyuşturuyordur. Anne olma hayallerini bir kenara bırakmıştır ama yine de kasabada yeni yavrulamış bir köpeğin daha birkaç günlük dişi yavrusunu alıp onu sevgiyle ve şımartarak büyütmeye karar verir. Hatta ona doğurmayı hayal ettiği kızının adını takar. Ancak zaman geçtikçe yavru köpek Chirli’nin tam da hayal ettiği gibi bir ‘kız evlat’ olmadığını anlamaya başlar.
Aşırı idealize ettiği ‘kız’ının beklediğinden daha başına buyruk takılması, yaşamında sürekli olarak hem duygusal hem de fiziksel şiddet görmüş bir kadın olan Damaris’i daha da büyük bir hayal kırıklığına sürükler. Tutkuyla bağlandığı bu küçük köpek yavrusuyla olan ilişkisi, büyüdükçe farklı bir anne-kız ilişkisine doğru evrilir.
Arada bir kan bağı olsun ya da olmasın bir anne-kız ilişkisinin anatomisi karmaşıktır. Bir insanın kendi çocuğunu kıskanmasını anlamak ve anlatmak da derin ve zor bir meseledir. Emek ve sevgiyle büyütülen bir dişi köpek olan Chirli’nin kız evlatlığı gibi kendi anneliği de Damaris’in annelik anlayışından farklı olur. Chirli yaptığı her harekette kendi doğasının izini sürmekte ama Damaris’in (yani annenin) hayallerini de sürekli yıkarak yapmaktadır bunu. Damaris’in kendi çocukluğunda çok yakınında yaşanan bir trajedinin bıraktığı izler de, evlerinin önündeki kıyıda yaşanan gelgitler gibi giderek daha çok belirginleşir. Kendi sahipsiz bırakılmışlığıyla giderek daha çok yüzleştirir, keskin kararlar almaya sevk eder onu.

SERT Ä°KLÄ°MÄ°N SERT ÃœSLUBU
Bazı sayfalarda sevimli sahneler yaşansa da pek sempatik bir köpek hikâyesi değil anlatılan. Hatta bazı anlarda yine bir Latin sertliği barındıran ‘Amores Perros’ (Paramparça Aşklar ve Köpekler) filmini de anımsatıyor. ‘Tutku’nun şiddetini bir süre sonra ‘köpeklik’le birleştiren ve hatta ‘aşkın kahpeliği’ne vurgu yapan delikanlı bir filmdir. Quintana’nın ‘Köpek’ romanı daha dişi bir dünyadan bakıyor ele aldığı mevzulara ama bu dişilik, aklınıza daha duygusal, nahif tercihler de getirmesin.
Chirli, Damaris’in hayalindeki anneliği yıkarken, yazar da Kolombiya’nın sert doğasını ele alışıyla bizim şartlandığımız doğa güzelliğini yıkmakla meşgul sanki. Sert fırtınalar, kovayla boşaltılıyormuş gibi yağan yağmurlar, sık ve karanlık ormanlar, balçık gibi yoğun çamurlar, ısırgan sinek sürüleri, iri karıncalar, köpeklerin kolay gitmeyen çiş kokuları karşılıyor bizi doğa tasvirlerinin içinde. Deniz de korkutucu, ara sıra yuttuğu bedenleri tükürüp karaya atıyor adeta. Denize karışan bedenlerin gözlerini, ayak parmaklarını kemiren balıklar çıkıyor bazen sayfalarda karşımıza. Bazen insanlar fazla köpek yavrularını denize atıyorlar bakamayacakları için. Bazen köpekler kendi yavrularını yiyebiliyorlar. Öyle sert bir iklim var yani o coğrafyada. Pilar Quintana’nın anlatımı da bu atmosferle koşut bir sertlik barındırıyor. Damaris’in iç dünyası, kocasıyla olan gelgitli ilişkisi son derece akıcı bir şekilde aktarılmış. Gölgelerde dolaşmak konusunda mahir bir üslup fark ediliyor.
Kadın yazarların annelik üzerinden insanoğlunun karanlık bölgelerinde dolaştığı eserler giderek daha çarpıcı bir hale geliyor sanki. Samanta Schweblin’in ‘Kurtarma Mesafesi’, Elena Ferrante’nin ‘Karanlık Kız’ı da Pilar Quintana’nın ‘Köpek’iyle çakışıyor bir noktada. Duygusal olarak yoğun bir anlatımla yazıldıkları gibi, başkahramanları olan annelerin gergin ruh halleri erkek okuyucuları dahi yakalayan, köşeye sıkıştıran bir karanlığa işaret ediyor. Dünyada insanın bencillik ve ego konusunda geçirdiği en büyük test, ebeveyn olmaktır. Ya da bir yavrunun sorumluluğunu almak...

KÖPEKÂ

İnsan, yavrusunu hiç kıskanır mı

Pilar Quintana
Çeviren: Havva Mutlu
Can Yayınları, 2022
112 sayfa

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!