Erkeklere mahsus

Güncelleme Tarihi:

Erkeklere mahsus
Oluşturulma Tarihi: Şubat 03, 2023 11:26

Çağdaş Alman edebiyatının önemli isimlerinden Wilhelm Genazino, ‘Bir Kadın, Bir Ev, Bir Roman’da hayatına yön vermeye, kimliğini bulmaya çalışan genç bir erkeğin gündelik yaşamından kesitler sergiliyor. Genazino romanları arasında en iyilerden biri.

Haberin Devamı

Wilhelm Genazino, 1943 Mannheim doğumlu. Liseyi bitirdikten sonra önce serbest muhabir, daha sonra çeşitli gazete ve dergilerde editör olarak çalıştı. Alman dili ve edebiyatı, sosyoloji ve felsefe öğrenimi gördü. 1965’e dek gazetecilik yaptı. Edebiyat kariyerine 22 yaşındayken yayımlanan ‘Laslinstrasse’ (1965) ile başlayan Genazino, 1971’den sonra hayatını serbest yazarlık yaparak sürdürdü. ‘O Gün İçin Bir Şemsiye’ ile 2004’te Almanya’nın en prestijli edebiyat ödülü olan Georg Büchner Ödülü’ne layık görüldü. 2018 yılında hayatını kaybetti.

MUTSUZLUĞA DÜŞMEDEN ÖNCE
Daha önce Genazino’nun dört kitabını okuma fırsatı bulmuştuk. Yazarın üzerinde durduğu meselelere bakıldığında, kahramanları farklı da olsa, bu dört romanı tek bir roman gibi ele almak mümkün. ‘O Gün İçin Bir Şemsiye’nin (2001) isimsiz anlatıcısı 46 yaşında, hayatını yeni çıkan ayakkabıları test ederek kazanan bir adam. ‘Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk’un (2009) 41 yaşındaki kahramanı Gerhard Warlich, büyük bir çamaşırhanede organizasyon müdürü. ‘Aşk Aptallığı’nın (2005) kahramanı kıyamet hakkında seminerler vererek zar zor geçinen 52 yaşında bir adam. ‘Elden Düşme Dünya’nın (2011) isimsiz anlatıcısı normların dışında kalmaya çalışan bir mimar. Onların ortak noktası başlangıçtaki hayallerin hayatın gerçekleri karşısında uçuverip gitmesi, başarısız olduklarını, hayatın kıyısına itildiklerini düşünmeleri. Ancak hayatlarını değiştirecek enerjiden yoksunlar. Üstelik kadınlarla ilişkileri de hiç parlak değil. Hepsi de “boşlukta sallanan” erkekler. Avrupa’nın ya da yeni dünya düzeninin yarattığı krizin bunalımını yaşayan bu erkekler özelinde ekonomik ve toplumsal krizin gündelik yaşama yansımasını ve modern burjuva bireyde yarattığı hiçlik, sahnenin dışına itilmişlik duygusunu sorgulamıştı Genazino.
‘Bir Kadın, Bir Ev, Bir Roman’da ilk kez farklı karakterle tanışıyoruz: Weigand, 17 yaşında, kısa zaman önce ‘liseden şutlanmış’, şimdilerde anne-babasının ısrarı üzerine çıraklık eğitimi veren bir yer bulmaya ve meslek edinmeye çalışan sevimli bir genç. Aslında hangi mesleği ‘seçeceğini’ henüz bilmiyor. 15’inden beri merakı edebiyat. Okuyor, küçük metinler, kısa öyküler yazıyor, bunları rastgele gazete ve dergilerin yazıişlerine gönderiyor.
Sonunda annesi sayesinde bir nakliyat şirketinde tüccar çırağı olarak meslek eğitimine başlayacaktır Weigand. Talihin cilvesi işte, tam o günlerde günlük yerel bir gazetenin yazıişleriyle de bağlantı kurmayı başarmış ve yaptığı haber beğenilince serbest gazeteciliğe adım atmıştır:
“O günden sonra bir ikili yaşam sürer oldum. Gündüzleri ticarethane çırağı, akşamları muhabirdim. Mesleki eğitim nahoş haller almaya başlamış olsa da benim hayatım şaşırtıcı bir biçimde heyecanlı ve esrarengiz bir yola girmişti.”
Weigand’ın aktardığı olaylara dayanarak anlatı zamanının 1960 yılı başları, mekânın ise Mannheim kenti olduğunu söyleyebiliriz. Hikâyenin tarihsel ve mekânsal arkaplanı kuşkusuz Genazino’nun biyografisinden esinlenmeler barındırıyor.
Bahsi geçen işlere atılmadan önce kendisinden üç yaş büyük sevgilisi Gudrun ile evlilik hayalleri kuran Weigand’ın hayata bakışı yavaş yavaş değişecektir. Hele ki kendisi gibi serbest muhabir olarak çalışan ve aynı zamanda bir roman yazmaya çalışan Linda ile tanıştığında. Öğrenme açlığı ve keskin gözlem yeteneğiyle Weigand kararlar almalıdır:
“Bu yaşantım üzerine ilk fırsatta küçük bir hikâye yazmaya karar verdim. (...) Sana bir kadın, bir ev, bir roman lazım diye düşündüm.”

BİR ERKEĞİN MAHREM HAYATI
Weigand’ın diğer roman kahramanlarından farklı olduğunu ve ‘Bir Kadın, Bir Ev, Bir Roman’ın geleceğe dair bir umut barındırdığını söylemiştim. Almanların geleneksel ‘Buildings roman’ dedikleri -Goethe’nin ‘Wilhelm Meister’ı tarzında- bir gelişim hikâyesi. Genazino, kahramanı Weigand’ın bir yazar olma yolundaki yürüyüşünü, zorluklarla baş ederek olgunlaşmasını anlatıyor. Ancak gelişimin bundan sonraki seyrine kuşkuyla yaklaşmak gerekir. Zira, romanları kronolojik bir sıralamaya koyarsak eğer, Weigand’ın -sonraki romanlarında karşılaşacağımız- yetişkin ve arızalı erkek tiplerinin gençlik çağlarınının yansıması olduğunu düşünebiliriz. Weigand’ın sürdürdüğü -‘Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ı hatırlatan- ikili yaşam diğer roman kahramanlarının da karakteristik yaşam biçimleri...
Genazino’nun erkek kahramanları Türkçe yazılan romanlarda sıkça rastladığımız küçük burjuva erkek tiplerine benziyorlar ama önemli bir farkla; Genazino bu tipi yüceltmek değil, bu tipi çatışmalı iç dünyalarıyla birlikte sergilemek niyetinde. Ne duygu dünyaları derin, ne ruhları hassas ve kırılgan. Büyümenin yükünü taşıyamayan, sorumluluk almaktan, tam da bu nedenle kadınlarla gerçek bir ilişki yaşamaktan korkan, bencil erkekler. Daha da önemlisi bu erkek tiplerini yalnızca duygu ve düşünce dünyalarıyla baş başa bırakmamış Genazino, onları -ne yazık ki Türkçe romanlarda yeterince yer almayan- çalışma koşulları içinde, cinsel dürtüleri ve eylemleriyle birlikte ele alarak çok daha gerçekçi bir erkek tipine ulaşıyor. Bir gencin 17 yaş döneminde gerek işte gerek kadınlarla girdiği ilişkilerdeki bocalamasına, ilk cinsel deneyiminin acemiliğine, ilk aşkın acısına tanık oluyoruz. Bu süreç içerisinde Weigand ete kemiğe bürünüyor. Şunu da eklemekte yarar var; diğer romanlarında ama özellikle ‘Aşk Aptallığı’nda çalışma hayatı ve cinsellik kahramanların kaderlerini tayin edecek kadar öne çıkmış, özellikle orta yaş erkeğinin iç dünyasının mahremiyetini irkiltici bir gerçekçilikle tasvir etmişti.
Kadınlar işte bu erkek tipinin bakış açısından katılıyor hikâyelere. Yazar bu görüşleri paylaşmakla suçlanmamalı; tersine bu erkeklerin arızalı olduklarını, bencillikle karışık bireyselliklerini yani olayları aktarırken objektif olmadıklarını kolaylıkla fark ediyoruz. Kadınlar muhtemelen hiç yabancılık çekmeyecekleri bu tarz erkeklerin aynasından yansıyan görüntüleri ile yüzleşecekler.
Romanın ana teması, savaş sonrası Almanya’sında toplumun ‘normal’ gündelik hayata geçişidir. Ne var ki vaaz edilen ‘ekonomik mucize’ savaşın ve Nazizmin travmatik izlerini silememiş, savaşı yaşayan yaşlı kuşaklarla gençler arasında mesafe açılmış, bastırılmış savaş acıları kitle kültürünün yavan eğlenceleri ile gizlenmeye çalışılmış, yeniliklere ayak uydurmakta zorlanan insanlar kendilerine ve topluma yabancılaşmıştır.
Erkekleri anlatıyor demiştim ama Genazino’nun keskin gözlemlere ve çarpıcı ayrıntılara dayalı eleştirisi kadın-erkek, genç-yaşlı herkesi kapsayacak meselelere de açılıyor; bireyi dışlayan incelik ve düşünce yoksunu toplumsal hayat, o hayatı doğuran ekonomik yapı, modern bireyin onu çarkları arasında öğütüp biçimlendiren yapı karşısındaki çaresizliği, giderek topyekûn teslimiyeti. Almanya’da 1968 isyanını başlatan işte bu atmosferdir.
Hikâye içerisinde sıklıkla adı geçen Kafka, Genazino için daimi bir referans noktası. Absürde vardırmıyor ama ayrıntıya verdiği önemle, ironisiyle, en melodramatik anlarda bile elden bırakmadığı kara mizahıyla, kapana kısılmış erkek kahramanları ve onların hiç dinmeyen iç monologlarıyla bütün romanlarında Kafkaeskin çağdaş yorumunu yapıyor.
‘Bir Kadın, Bir Ev, Bir Roman’, okuduğum Genazino romanları arasında en iyilerden biri.

BİR KADIN, BİR EV, BİR ROMAN

Erkeklere mahsus

Wilhelm Genazino
Çeviren: Tevfik Turan
Jaguar Kitap, 2023
136 sayfa.

BAKMADAN GEÇME!